Prof. Dr. Mehmet Azimli
İslam Zirve değil, Tabandır.
Son dönem mezhebi mücadeleler çerçevesinde ilk dönem sahabe toplumuna
bir özlem ve özenti gelişmekte, İslam’ın zirveden aşağıya doğru inişe geçtiği
şeklindeki algı yayılmaktadır. Bu bağlamda;
Hz. Peygamber’in ashabıyla birlikte yaşadığı dönemin “Asr-ı Saadet”
olarak algılanıp, bu dönemin asla erişilemez bir zirveyi temsil ettiği inancı,
zorunlu olarak geleceği aşağıya ve kötüye doğru giden bir zaman dilimine,
tarihi de kötümser (pesimist) bir tarih algısına dönüştürmüştür. Bu durum ilk
İslamî asrın kutsallığı ve zirvede başlayan bir tarihi anlatmaktadır.[1]
Rivayetlerin resmettiğine göre; bu durum önceden belirlenmiş hem de
kötüye doğru belirlenmiş olan bir tarihtir ve önce gelenin sonra gelenden daha
faziletli ve üstün olduğu esası üzerine kurulmuştur. Böylece İslam tarihi iyi
olandan kötüye, hayırlı olandan hayırsıza doğru bir seyir takip etmektedir.
Diğer bir ifadeyle; İslam tarihi zirveden, piramidin en yukarı noktasından
başlamış, aşağıya, kötüleşmeye ve bozulmaya doğru bir istikamet takip etmiştir.
Bundan sonra başlayacak olan dönem, zorunlu (determinist) bir gidiştir ve
Müslümanların gittikçe kötüye doğru gitmek zorunda oldukları bir süreci
başlatmaktadır. Aslında şu ana kadar yazılan İslam tarihleri de bir şekilde bu
merkezde anlatılmaktadır. Böyle bir zihniyetin dünyaya bakışının olumsuz ve
karamsar olması doğaldır.[2]
Doğrusu şu olmalıydı; İslam tabandır ve buradan yükselerek geleceğe
gidilir. İslam bizim temelimiz olmalıdır, tavanımız değil.
Sünni mi? Selefi mi?
Son yüzyıla kadar dünyadaki Sünni oranı %85, Şii oranı ise %15 şeklinde
seyrediyordu. Ancak son dönemde dünya hakimiyetini elinde tutanlar, Sünniliği
Selefiliğe dönüştürerek iki grup arasındaki savaşı yükseltmeyi, sonuçta ise
İslam dünyasını zayıflatmayı hedeflemişler görünüyor. Nerede sıcak savaş var
ise Selefilik orada yükseliyor. Bosna’da Çeçenistan’da bunu gördük. Sünni-Hanefi
bir bölge olan Afganistan’ın nasıl Taliban’a teslim edilip Selefileştirildiğini
izledik.
Yani dememiz o ki; eğer bir yerde Sünni topluluk var ise onların
selefileştirilmesi çok zor olmamaktadır. bölgedeki Şiiler ile aralarında bir
çatışma çıkarıp burası selefileştirilebiliyor. Nitekim Irak orta bölgesi Sünni
iken şimdilerde IŞID ile en sert Selefi uygulamaların merkezi haline
dönüşüvermiş durumda. Bunun sebebi 15 yıldır ABD ve Şiiler eliyle bu bölgenin
şamar oğlanı haline dönüştürülmesidir. Geldiğimiz sonuç Irak’ta bir daha hiçbir
şekilde birlikte yaşamaları mümkün olmayan Selefi ve Şiilik yükseltilmiş ve
hala da mücadele devam etmektedir.
Azerbaycan
Bu noktada, “Selefilik karşısında Sünniliğin direnemediğini” şeklindeki
bir görüş çok doğru bir tesbittir. Selefilik adeta içten içe bünyeyi yiyen kurt
misali Sünniliği çökertmektedir. Bunu iki örnekle ve iki sebeple açıklamak ve ilerde
karışacağını tahmin ettiğim bir coğrafyadan örnek vermek istiyorum;
%70 Şii, %30 Sünni olan bir bölge olan Azerbaycan’da Sünnilik adeta
selefilik içinde eriyor. Bu coğrafyada
dini aşırılık Selefilik ve karşıtı olan Şiilik olarak hızla ilerliyor.
Buna karşılık devlet paniklemiş durumda. Olayları iyi gözleyemeyen ve Sovyet
döneminde yetişmiş kişilerin hakim olduğu bürokrasi, bu sebeple aşırılığı
önlemek adına çok yanlış adımlar atabiliyor. Dinsiz yaşanamayacağını anlasalar
da, metodsuzluk çok yanlış adımlara ve problemin kronikleşmesine sebep olacak
şekilde ilerliyor. Toplumdaki Şii-Selefi şeklindeki koyu ayrım, dış mihrakların
ülkeyi karıştırması için kolay bir sebep olarak duruyor.
Esasen burada Azerbaycan toplumunu karıştırmaya hazır mayalanmanın yavaş
yavaş gerçekleştirilmek istendiği anlaşılıyor. Yani büyük devletler istedikleri
anda burayı karıştırabilirler. Bir tarafta şii çoğunluk bir tarafta Sünni iken
Selefiliğe kayan azınlık. Yönetim ise çaresiz kitap yasaklamak ve cami
kapatmakla uğraşarak çözüm bulmaya çalışıyor. Halbuki bunlar geçmiş yüzyılın
yöntemleriydi. İnternet çağında bu yöntemlerle başarılı olamazsınız. Kapıdan
kovalarken bacadan girerler. Bu uygulamalar devletin sıkıntılara karşı çözüm
üretemediğinin göstergesi olmalı.[3]
Şimdi soru şu; Azerbaycan devleti ne yapmalı? Bizim teklifimiz ne
olmalı? Hicri 330’larda yaşamış Maturidi’nin kendi koşullarında ürettiği
Maturidiliği mi önereceğiz? Yoksa çağımıza uygun koşul ve şartları düşünerek
yeni parametreler üretip bunları mı tavsiye edeceğiz? Ben ikinci şıkkı tercih
ediyorum ve bunun gerekliliğini belirtiyorum.
Konya
Ben Konyalıyım. Konya’da 1980’lerde başlayan Kur’an-Sünnet merkezli
okumalar ve sohbetlerin 30 yıl sonra geldiği nokta Selefilik olmuştur. Gayet
iyi niyetlerle yapılan bu çalışmalar sonucu bu gün Türkiye’den IŞID’e en fazla
katılım Konya’dan gerçekleşmiştir.
Esasen bunun işaretleri o dönemlerde veriliyordu. Örneğin Mevdudi’nin
Tefhimu’l-Kur’an’ı en fazla Konya’da satılmıştı. İbn Kayyım’ın Zadu’l-mead’ı
yayıncısından fazla Konya’da müşteri bulmuştu. Kaynak hadis kitapları en fazla
Konya’da tüketiliyordu. Bunlar doğrudan Selefi kitaplar olmasa da topluca
değerlendirilip yıllarca bunlar üzerinden insan eğittiğinizde Konya gibi Sünni
bir merkezi Selefiliğe nasıl çevrildiğini görebiliyorsunuz. Konya’da Sünni
ebeveyin zaptedemediği Selefi çocuklar ile ilgili bir çok anlatımlar
dinleyebilirsiniz.[4]
Sonuç şu; Sünnilik zayıflatılıp, Selefilik yükseltiliyor. Bu dönüşüm çok
kolay oluyor. Bu da Şii-Selefi mücadelesini yükseltiyor. Batılıların da
istediği de bu. Savaş sebebi sayıp, savaşa devam.
[1]
Bkz. Mehmet Azimli, Tarih Okumaları, Ankara, 2013, 11-16.
[2] Bu anlayışı destekleyen bir rivayeti de
aktarmak istiyoruz: “Müminler üzerine bir zaman gelir ki, o zamanda
insanlardan bir cemâat gaza eder. Onlara: İçinizde Peygamber’le sohbet eden
kimse var mıdır? diye sorarlar. Onlar da: Evet vardır! diye cevap verirler.
Nihayet (ordu içindeki sahâbîye hürmeten zafer kapısı) onlara açılır. Sonra
insanlar üzerine bir zaman daha gelir. İnsanlardan bir grup daha gaza eder.
Onlara da: İçinizde Peygamber’in sahâbîleriyle görüşen kimse var mıdır? diye
sorulur. Onlar da: Evet var! diye cevap verirler; onlara da fetih müyesser
olur. Sonra insanlar üzerine bir zaman daha gelir, yine bir topluluk harb
ederler. Onlara da: İçinizde Peygamber’in sahâbîlerini gören ile görüşen tabiî
kimse var mıdır? diye sorulur. Bu defa onlar da: Evet vardır! derler; onlara da
fetih müyesser olur.” Buhari, Fedailu’s-Sahabe, 1.
[3]
Mehmet Azimli, Benim Gözümle -Coğrafyalar-, İstanbul 2015, 59.
[4]
http://www.haberturk.com/gundem/haber/986439-konyada-yuzlerce-genc-iside-katildi-cogu-oldu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder