Güngör Aksu
İdil (Volga) nehrinin orta havzasında kurulmasından dolayı ve diğer
Türk-Bulgar devletleri ile karıştırılmaması için İdil Bulgar Hanlığı olarak
isimlendirilen bu devlet ilk Müslüman-Türk devletidir. Bulgarların Türk kökenli
oldukları yapılan birçok araştırma neticesinde ortaya çıkarılmıştır. İdil Bulgarları
hakkındaki bilgiler ekseri Rus ve İslam kaynaklarında dağınık bir halde
bulunmaktadır. İdil Bulgarlarının en eski ataları Ogur (Ugur) adıyla anılan
batı Türk toplulukları içinde yer alan kitlelerdir.
İdil Bulgarları Hazarların etkisiyle VII. Yüzyılın sonlarından
VIII. Yüzyılın başlarına doğru İdil (Volga) ve Kama (Çolman) nehirlerinin
birleştikleri sahaya çekilmişler ve burada Fin-Ugorları ile birlikte diğer Türk
topluluklarını da egemenliklerine alarak İdil Bulgar Hanlığını kurmuşlardır.
Son yıllarda yapılan birçok araştırmada İdil (Volga) nehrinin
kollarının İdil Bulgar Hanlığının sınırlarını belirlediği görülmektedir. Doğuda
Çirmişen, Şuşma ve Zey sularının başlangıç noktası, batıda Sura suyuna kadar
Züye suyu, kuzeyde Kazan ırmağı ve Vyatka suyu, güneyde Çirmişen ve Samar
suyuna kadar olan geniş bölge İdil Bulgar Hanlığının sınırları kabul
edilmektedir. Böylesi geniş bir alanda hüküm süren İdil Bulgarları, birçok
devlet ve topluluk ile komşu durumuna gelmiştir. İdil Bulgarlarının doğuda
Başkırt Türkleri ile batıda Burtas adı verilen topluluklar ile kuzeyde Doğu
Slavları ile güneyde ise Hazar Hakanlığı ile komşu oldukları bilinmektedir.
Eski Türk inançlarını devam ettiren İdil Bulgar Hanlığı, coğrafi
konumları itibariyle Harizm ve İran üzerinden gelen Müslüman tacirlerin uğrak
yerlerinden biri haline gelmiştir. 900’lü yıllardan itibaren Müslüman tüccarlar
vasıtası ile İdil Bulgarları arasında İslam yayılmaya başlamıştır. 920-921
yıllarında İdil Bulgar Hanı Şelkey oğlu Yıltavar (İlteber) Almış han Abbasi
halifesi Muktedir Billah’a bir elçilik heyeti göndererek İslam’ı kabul
ettiklerini bildirerek halifeden din âlimleri ve mimarlar istemiştir. Bu
müracaat iki devlet içinde önem arz etmektedir. Abbasiler açısından önemi
güçsüz bir duruma düşerek parçalanmaya başlayan Abbasilerin otoritesinin
böylesine uzak bir bölgede tanınmış olmasıdır. İdil Bulgarları açısından önemi
ise İslam’ı devlet dini haline getirerek İlk Müslüman-Türk devleti olmaları ve
Hazar Hakanlığına karşı müttefik bulmuş olmalarıdır.
Almış hanın müracaatına olumlu cevap veren Abbasi halifesi Muktedir
Billâh, Sevsen er-Rassî başkanlığında içinde âlimlerin ve mimarların yer aldığı
bir heyeti İdil Bulgarlarına göndermiştir. Bulgarlara gelen heyet içerisinde en
dikkat çeken isim ise bu yolculuk esnasında gördüklerini ve yaşadıklarını kayıt
altına alan ve Oğuzlar, Başkırtlar, Slavlar, Hazarlar ve Bulgarlar hakkında
önemli bilgileri bizlere sunan Ahmed ibni Fadlan’dır. 922 yılının mayıs ayında
Bulgar şehrine ulaşan Abbasi elçilik heyeti, Almış han ve devlet ileri
gelenleri tarafından karşılanmıştır. Elçilik heyeti halifenin mektubunu ve
halife tarafından gönderilen hediyeleri Almış hana takdim etmişlerdir. Almış
han bu heyet gelince ismini Ca’fer b. Abdullah olarak değiştirmiştir.
Abbasi hilafetine tabi Müslüman-Türk devleti haline gelen İdil
Bulgar Hanlığı İslam’ın Doğu Avrupa’daki temsilcisi haline gelmiştir. Bu
dönemden itibaren İdil Bulgar Hanlığında sikkeler Abbasi halifesi ve Bulgar
hanı adına kesilmiş, halifenin gönderdiği mimarlar yardımıyla camiler inşa
edilmiş ve halife tarafından gönderilen âlimler tarafından kadılık teşkilatı
kurulmuştur.
İdil Bulgar Hanlığı orta İdil havzasında devletlerini kurmalarından
itibaren bölgenin en güçlü devleti olan Hazar Hakanlığına bağlı kalmışlardır.
Hazar Hakanlığının Peçenek ve Kuman Kıpçak akınları ve Rus saldırıları sonucu
zayıflaması ile birlikte 965 yılında İdil Bulgarları tam bağımsız hale
gelmişlerdir.
İdil Bulgarları Hazar Hakanlığının dağılması ile birlikte Rus
Knezlikleri ile karşı karşıya gelmiştir. Ruslar İdil Bulgarının topraklarını
ele geçirebilmek için İdil Bulgarları üzerine birçok defa saldırı
düzenlemiştir. 964 ve 985 yıllarında İdil Bulgarları üzerine yapılan Rus
saldırıları en meşhur saldırılardır. Fakat bu saldırılar İdil Bulgarları tarafından
başarıyla püskürtülmüştür. İdil Bulgarları ile Rus Knezliklerinin en güçlüsü
olan Kiev Knezliği arasında 1006 yıllarında bir anlaşma yapılmıştır. Yapılan bu
anlaşma Rusların saldırgan tutumu karşısında uzun ömürlü olmamış, İdil
Bulgarları ve Rus Knezlikleri arasındaki mücadele Moğol işgaline kadar devam
etmiştir.
1224 yıllarında Kalka nehri kıyılarında Moğollar Rus ve Kıpçak
ordularını yenilgiye uğratmıştır. Zaferden sonra doğu tarafına yönelen Moğol
ordusunun İdil Bulgarları tarafından pusuya düşürülmesi ve ağır kayıplara
uğraması İdil-Bulgarları için yıkımın başlangıcı olmuştur. İdil Bulgarları
tarafından kurulan tuzağa çok sinirlenen Büyük Moğol ordusu komutanı Batu Han,
Batı seferinin ilk hedefi olarak ordusuyla İdil Bulgarları üzerine yönelmiştir.
1236 yıllarında İdil Bulgarları üzerine
yürüyen Batu Han Bulgar ülkesini intikam amacıyla yakıp yıkmıştır. Birçok köy
ve kasaba yok edilmiş, büyük Bulgar şehri tahrip edilerek halkın çoğunluğu
kılıçtan geçirilmiştir.
Moğol istilasıyla birlikte İdil Bulgarları, Deşt-i Kıpçak’ta
kurulan Altın Orda Hanlığına bağlı olarak siyasi varlıklarını devam
ettirebilmişlerdir. Bir müddet sonra eski güçlerini toplamaya başlayan İdil
Bulgarlarının güçlenmesini istemeyen Altın Orda hanı Pulat Timur 1361yılında
İdil Bulgarları üzerine bir sefer düzenleyerek onları tekrar sindirmiştir. İdil
Bulgarları için Batu Hanın seferinden sonraki en büyük felaket Timur’un Altın
Orda hanı Toktamış üzerine yaptığı sefer esnasında meydana gelmiştir. Timur’un
1391 yılındaki seferinde bütün Bulgar ülkesi tahrip olmuştur. Timur’un
tahribatından sonra Rus saldırılarının da artmasıyla birlikte İdil Bulgar
Hanlığı bir daha kendisini toparlayamamış, 1399 yılında tamamen dağılmıştır.
Dağılan İdil Bulgar Hanlığındaki halkın büyük bir bölümü Kama nehrinin
kuzeyindeki Kazan nehri boyunca göç ederek Kazan havzasına yerleşerek,
buraların Türkleşmesinde önemli bir pay sahibi olmuşlardır. 1437 yılında Kazan
havzasında kurulan Kazan Hanlığının ana unsurlarını buraya göç eden Müslüman
İdil Bulgarları ile Kıpçaklar oluşturmaktadır. Yaklaşık beş buçuk asır devam
eden İdil Bulgar Hanlığının varlığını bu kadar uzun süre devam ettirmesinin
nedeni olarak oturdukları bölgenin Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya yapılan Türk
akınlarından uzak olması gösterilmektedir.
A)
Devlet Teşkilatı
İdil Bulgar Hanlığının başında bir hükümdar bulunmaktadır. Paralar
han adına bastırılmaktadır. İdil Bulgarlarının Müslüman olmasıyla birlikte
hutbelerde han adına okunmaya başlamıştır. İbn Fadlan İdil Bulgar hanının örf
ve geleneklerine bağlı olduğunu yanında muhafızları olmadan çarşı ve pazarlarda
halkı arasında tek başına dolaştığını belirtmektedir. Devlet idaresinde
Yıltavar (İlteber), Buyruk gibi eski Türk terimlerinin İdil Bulgarları
tarafından kullanıldığı da görülmektedir. Askeri manada Bulgarlarında savaşçı
bir yapıda bulundukları bilinmektedir. En büyük şehirleri olan Bulgar ve Suvar
şehirlerinden 10-20 bin arası süvari birliklerinin her durumda hazır olmaları
bunu göstermektedir. İdil Bulgar Hanlığının İslam tarihi kaynaklarından
isimleri tespit edilebilmiş hanları şunlardır: Şülkî, Almış, Ahmed, Tâlib,
Mü’min, Haydar, Muhammed, Saîd b. Haydar, Baraj, İbrahim, Selim, İlham,
Abdullah, Hasan, Mahmud, Abdullah, Altınbek, Âlimbek.
B)
İktisadi Hayat
İdil Bulgar Hanlığının bulunduğu Orta İdil havzası iklim ve doğal
kaynaklar bakımından zengin bir bölgedir. Kama nehrinin kollarından Şuşma ve
Zey sularının kuzey kesimleri de geniş ormanlık alanlarla kaplıdır. Bu
ormanlarda da derisi ve kürkü değerli hayvanlar bulunmaktadır. Etrafı sularla
çevrili olduğundan Orta İdil havzası su ürünleri yönünden de bereketli bir
bölgedir. İdil Bulgarları tarım noktasında da mahir bir halktır. Bilhassa
buğday, arpa, akdarı, mercimek ve bezelye yetiştirdikleri kaynaklarda
zikredilmektedir.
İdil Bulgarlarının ekonomik yönden öne çıktıkları alan ise deri ve
kürk işlemeciliğidir. Bulundukları bölge etrafında zikrettiğimiz üzere geniş
ormanlık alanlar bulunmaktadır. Bu ormanlarda derisi ve kürkü değerli birçok
hayvana kolayca ulaşabilmektedirler. İdil Bulgarları deri işlemeciliğinde o
kadar ileri gitmişlerdir ki, ürettikleri deriler ‘Bulgarî’ adıyla şöhret
bulmuştur. İdil Bulgarları deri ve kürk imalatı neticesinde ticari olarak da
gelişme göstermişlerdir. Orta idil havzası, kuzey bölgelerini İran, Kafkasya ve
Türkistan üzerinden Doğu Avrupa’ya bağlayan ticaret yolları üzerinde
bulunmasından dolayı İdil Bulgar Hanlığında ticaret ilerlemiştir. Başkentleri
olan Bulgar şehri, Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi haline gelmiştir.
Özellikle Harizm ve İran üzerinden birçok tacir, Bulgar şehrine gelmiştir. İdil
Bulgarlarının ticaret hacminin ağırlığını kürk ve deri ticareti teşkil
etmekteydi. Türkistan, Irak, İran, Suriye ve Mısır bölgelerinden gelen tacirler
kürk ve derilerin en önemli alıcılarıdır.
Kürk ve deri haricinde İdil Bulgarları ok, kılıç, zırh, koyun,
balık yağı ve tutkalı, ceviz, kereste, bal gibi unsurların ticaretini de
yapmaktaydılar. İdil Bulgarları, ticaret kafilelerine bu ürünleri satarken
onlardan dokuma kumaş, çanak ve çömlek ile lüks eşyalar almaktaydılar.
İdil Bulgarlarının ticaret, tarım ve balıkçılık harici
gelirlerinden biri de vergi unsurudur. Yerli halktan az oranda vergi alan İdil
Bulgar Hanlığı, ticaret için gelen gemilerden yüzde on oranında gümrük vergisi
almaktaydı.
Ticari hayatlarından dirhem ve diğer devletlerin para birimlerini
de kullanan İdil Bulgarları, ticarette mübadele yöntemini de kullanmışlardır.
İbn Rusteh’in belirttiğine göre mübadele de bir kürk için 2,5 dirhem değer esas
alınmış, en küçük para bedeli olarak da sincap derisi kullanılmıştır.
C)
Kültür ve Medeniyet
İdil Bulgarları İslam’ı kabul ettikten sonra şehirleşmeye önem
vermişler ve göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Yerleşik
hayata geçiş esnasında birçok köy, kasaba ve büyük şehirler kurmuşlardır. İdil
Bulgarları Doğu Avrupa’da Türk- İslam kültürünün temsilcisi durumuna
gelmişlerdir.
İbn Rusteh onlar hakkında “İdil Bulgarları, başta Ruslar olmak
üzere birçok kavim ile ticaret yapmaktadırlar. Birçok kavim ticaret için
onların şehirlerine gelmektedir. Ziraat yaptıkları geniş tarlalara sahiptirler.
İdil Bulgarlarının ekserisi Müslüman olduğundan oturdukları yerlerde mescit ve
okulları bulunmaktadır.
İdil Bulgarları ilim noktasında da temayüz etmişlerdir. Tıp, tarih ve
astronomi âlimleri yetiştirmişlerdir. Bulgar şehri kadısı Nûman b. Yakub
el-Bulgarî, Ebü’l-A’lâ Hamîd Bulgarî, Davud b. Süleyman Saksinî, Hoca Ahmet
el-Bulgarî, Şeyh Burhâneddin
İbrahim b. Yusuf el-Bulgarî, Şeyh Vâiz
en-Nâsıh Ahmed b. Şems es-Sarayî, Şeyh
Minhâcettin İbrahim Süleyman es-Saray, Şeyh Minhâcettin İbrahim Süleyman es-Saray, İdil Bulgarlarının
yetiştirdiği en önemli âlimlerdendir.
İdil Bulgarlarının dil olarak Ogur
Türkçesini kullandıkları bilinmektedir. Günümüze ulaşan İdil Bulgarlarına ait
mezar kitabeleri kullandıkları dil açısından en önemli bulgulardır.
İslam ile birlikte çok sayıda şehir ve
kasaba kurmayı başaran İdil Bulgarlarının en önemli şehirlerinin başında
başkent Bulgar şehri gelmektedir. Diğer şehirler arasında Suvar, Biler, Göke-
Tav, Etreç, Tokşın, Kermençük ve İşbol gelmektedir. Bu şehirlerin birçoğunda
diğer İslam şehirlerinde olduğu gibi hamamlar, camiler ve kervansaraylar
bulunmaktadır. Bulgarların en önemli şehri Bulgar’dır. Burada çok önemli mimari
eserler bulunmaktadır. Bunların en önemlileri Han Camii, Doğu Türbesi, Aksaray,
Karasaray ve Han Sarayları’dır.
Han Camii: İdil Bulgar Hanlığının ana camii olan bu
yapı XII. Yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. XIV. Yüzyılda tadilat ve tamirat
geçiren Han Camii, inşaat tekniği ve yapı malzemesi olarak Kafkasya, Anadolu ve
Mezopotamya etkileri göstermektedir.
Doğu Türbesi: XVIII. Yüzyılda Ruslar tarafından
kiliseye çevrilen türbe, Selçuklu kümbetleri şeklinde yapılmıştır. Han
Camii’nin doğu yönünde kalan türbenin XIV. Yüzyılda inşa edildiği kabul
edilmektedir. Türbenin kime ait olduğu ise bilinmemektedir.
Aksaray: Büyük bir yapı olan Aksaray, iç ve dış
mimari ve süslemeleri ile meşhurdur. XIV. Yüzyılda yapıldığı düşünülen Aksaray
1860 yıllarında yıkılmıştır.
Karasaray: Bulgarlar tarafından adalet işlerinin yürütüldüğü
merkez olarak tahsis edilen yapı, günümüze iyi bir şekilde ulaşmış bir eserdir.
Kubbeli bir yapı olan Karasaray muhtelif iç süslemeleri ile de dikkat
çekicidir.
Han Sarayları: İdil Bulgar
hanlarına ve devletin ileri gelenlerine ait olduğu düşünülen sarayların harap
bir durumda oldukları bilinmektedir. Sarayların en dikkat çeken yanları ise
alttan ısıtma sistemlerine sahip olmalarıdır.
İdil Bulgarlarının Bulgar şehrinden sonra önemli şehirlerinden olan
Suvar ve Biler şehirlerinde de birçok mimari kalıntı bulunmaktadır. Kalıntılar
arasında cami ve mescit kalıntıları da bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
·
Ahmet
Taşağıl, İdil Bulgar Hanlığı, DİA, İstanbul 2000, XXI, 472-474.
·
Akdes
N. Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve
Devletleri, Ankara
Üniversitesi Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1972.
·
el- Gırnâtî, Ebû Hâmid Muhammed b. Abdurrahman, Tuhfetü’l-
Elbâb, (nşr. Gabriel Ferrand), JA 1925.
·
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilgi
Kültür Sanat Yay. İstanbul 2015.
·
Hakkı
Dursun Yıldız, İslamiyet ve Türkler, Çağrı Yay. İstanbul 1980.
·
İbn Fadlan, Ahmed b. Fadlan b. Abbas,
Seyahatname, (trc. Ramazan Şeşen), Bedir Yay. İstanbul 1995.
· İbn Rusteh, Ebû Ali Ahmed b. Ömer, Kitâbü’l a’lâk en-Nefîse, (nşr. M.J. de
Goeje), Leyden 1892, Frankfurt 1992.
·
Mercânî,
Şihâbeddîn b. Bahâiddîn, Müstefâdü’l-ahbâr fi Ahvâli Kazan ve
Bulgar, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1997.
·
Nesimi
Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, TDV Yay. Ankara 2016.
· Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk
Ülkeleri, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü, Ankara 1985.
· Talat Tekin, Volga Bulgar
Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TTK, Ankara 1988.
· Zeki Velidî Togan, Umumi
Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.
·
el-Hamevî,
Şihâbüddîn Yâkut b. Abdullah, Mu’cemu’l-Buldân, I. 484-488, Beyrut 1977.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder