Beytullah Mısır[1]*
ÖZET
İnsan yetiştiği çevreden, aldığı eğitimden, yaşadığı tecrübelerden
bağımsız bir varlık değildir. İnsanın yaşadığı dış faktörler onun kendisine,
dünyaya, insana, maddeye ve varlığa bakış açısını ciddi bir şekilde
etkilemektedir. Hem vahiy alan bir peygamber hem de beşer olan Hz. Muhammed
(sav)'e olan bakış açılarını da bundan müstağni tutmak mümkün değildir. Bu
sebepledir ki Hz. Peygamber (sav)’e tarih boyunca ve günümüzde farklı anlamlar
yüklenmiş ve Hz. Peygamber (sav) çeşitli genel kabuller üzerinden okunmuştur.
Tamamen olağanüstü ve mucize merkezli peygamber anlayışı, tüm hayatı savaşla
geçmiş bir komutan peygamber anlayışı, sadece Kur’an’ı bize ulaştırıp giden ve
başka hiçbir görevi bulunmayan iletici peygamber anlayışı, yalancı-sahte
peygamber anlayışı, her yönüyle örnek bir peygamber anlayışı bu bakış
açılarından bazılarıdır.
İslam Peygamberi eseri ile Hz.
Peygamber (sav)’e farklı/yeni bir bakış açısı ortaya koyanMuhammed Hamidullah,
son devrin en önemli İslam âlimlerinden biridir. Kuran, Hadis, Hukuk, Arap Dili
ve Tarih gibi pek çok alanda derin bilgi sahibi bir şahsiyettir. Siyer alanında
yaptığı çalışmalar hala başyapıt olma özelliğini korumaktadır. Kendisi Hz. Peygamber(sav)’iher
yönüyle ''Üsve-i Hasene'' olarak algılamış ve siyer anlatımını da bu düşünce
üzerinden temellendirmiştir. Uzun yıllar batıda yaşamasına ve eserlerinin
birçoğunu Fransızca yazmasına rağmen oryantalist bir bakış açısına sahip olduğu
asla söylenemez. Hatta tam tersine batılılara İslam’ı tebliğ noktasında ciddi
gayretler göstermiş ve Hz. Peygamber (sav)’in sara hastası olduğu, Mekke’de
peygamber iken Medine’de bir krala dönüştüğü, hadislerin güvenilirliği vb.
konularda da oryantalistlereçeşitli şekillerde cevaplar vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Muhammed
Hamidullah, Oryantalistler, Siyer, İslam Peygamberi, Üsve-i Hasene
MUHAMMED
HAMİDULLAH'IN SİYER ANLAYIŞI
a-
Muhammed Hamidullah’ın Siyer İlmine Katkıları
Son dönemlerin en önemli İslam alimlerinden biri olan Muhammed
Hamidullah diğer birçokalanın yanı sıra özellikle hukuk ve siyer alanlarında
mütehassıs bir şahsiyettir. Siyer alanında yazdığı İslam Peygamberi adlı eseri günümüzde de başyapıt olma özelliğini
korumaktadır. Bu eser,Hamidullah'ın Siyer alanındaki birikiminin bir hülasası
niteliğindedir. Bununla birlikte Hz.
Peygamber'in Savaşları,Hz.
Peygamber'in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, Allah'ın Elçisi Hz. Muhammed,Muhtasar
Hadis Tarihi, İslam'a Giriş, İslam'ın Doğuşu, İlk İslam Devleti... gibi eserlerinde de bu hususla alakalı önemli
noktalara değinmiştir. Ayrıca Hamidullah İbn İshak'ın Siret'ini, Belâzuri'nin Ensâbu'l-Eşrâf'ının ilk bölümü, Vakıdi'nin Kitabür'r-Ridde'sini neşretmiş, el-Vesâiku's-Siyâsiyye
adlı eseri de yayımlamıştır[2].
İslam
Peygamberi adlı eserini Fransızca yazan
Muhammed Hamidullah, bunun sebebini Fransız Dili ve Edebiyatı'nın belli başlı
dinlerden birinin tebliğcisi olan İslam Peygamber'inin hayatı ve eserleriyle
ilgili kapsamlı bir çalışmadan yoksun olması olarak beyan etmiştir. Eski bir Sorbonne
öğrencisi olarak -yeryüzünde sahip olduğu tek varlığı olan kalemi ile- otuz
yılı aşkın bir süre içerisinde modern ve orijinal kaynaklardan faydalanarak
yaptığı çalışmaların sonucunu, yaklaşık on yıldır kendisine ev sahipliği
yapanlara en güzel şekilde sunabilmek olduğunu söylemiştir[3]. Aynı
zamanda bu eseri Fransızca olarak kaleme alması da kendisinin Avrupa dillerine
vukufiyetini gösteren önemli delillerden bir tanesidir.
Hamidullah eserini salt kronolojik bir yapıdan ziyade bazı temel
konulara ayırarak konu bazlı tasnif ile kaleme almıştır. Bunun sebebini ise,belirli
topluluklarla olan ilişkilerin seyrini daha rahat kavrayabilme ve eserin daha
tutarlı ve canlı bir görünüm kazanması olarak ifade etmiştir[4].
Şüphesiz ki bunda hukukçu nosyonunun büyük bir etkisi bulunmaktadır.
b-
Üsve-i Hasene Merkezli Peygamber Anlayışı
Hz. Muhammed (sav)'i her alanda ''Üsve-i Hasene'' olarak anlamaya
ve anlatmaya çalışan Hamidullah, siyer anlayışı ve yazımını da bu kavram
üzerinden gerçekleştirmiştir. Ahzab Suresi’nin 21. ayetinde “And olsun ki
Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve
Allah’ı pek çok ananlar için güzel bir örnek vardır.” buyrulmaktadır.
Hamidullah, siyer anlatımının merkezinde bulunan “Üsve-i Hasene” kavramını işte
buradan tahric etmiştir. Bu kavram dilimize “güzel örnek” olarak tercüme edilmektedir.
Kişinin kendi hayatında rehberi olan Hz. Muhammed (sav)'i izlemeden
Müslüman olamayacağını belirten Hamidullah, Hz. Peygamber(sav)'inöğretilerinin
bizzat kendi denetimi altında kaleme alındığını ve güvenilir bir biçimde
sonraki nesiller için muhafaza edildiğini ifade etmiştir[5]. Kendisi
sünneti, özel ve kişisel bir örnek olarak değil, O’nun (sav) öğretisinin
eksiksiz bir uygulaması ve açıktan yapılan tefsiri olarak görmüştür[6]. O'nun(sav)ruh ile beden, cami ile kale, din ile devlet arasında
ahenkli bir denge kurduğunu ve insanlığa devlet başkanını sıradan bir
vatandaşla eşit tutacak kadar tarafsız ve eşitlikçi yeni bir hukuki sistem
bıraktığını birçok farklı veçheyle dile getirmiştir[7]. Madde ile mananın ve ruh
ile bedenin İslam inancında muazzam bir dengeye sahip olduğuna da aynı şekilde
dikkat çekmiştir[8]. Hz. Peygamber (sav)'i her yönüyle en güzel örnek olarak anlayıp
anlatmaya çalışan Hamidullah, bu örnekliğin hayatın tüm yönlerinde, ruhi ve
manevi uygulamalarda, ahlakta, ekonomide, siyasette, kısacası bireysel ya da
ortaklaşa, ruhsal ya da dünyevî hayata dair her şeyde en güzel örnek olduğunu
söylemiştir[9].
Yine Ahzab Suresi'nin 21.ayetinde geçen ''sizin için'' ifadesinin istisnasız
her konuyu kapsadığını ve genel olduğunu söyleyen Hamidullah, ''Mesela herhangi bir ilim dalına mensup olan kişi,
dilediğini o güzel örnekte bulabileceği gibi siyasal bilimci de aradığını O’nda
(sav) bulabilir...[10]''
demiştir.
c-
Geniş Perspektifli Siyer Anlayışı
Muhammed Hamidullah Siyere ve Hukuk'a geniş perspektiften bakmaya
çalışan, çok yönlü bir ilim anlayışına sahiptir. Bunun en önemli
göstergelerinden birisi ise, siyer ilmiyle uğraşacak kişinin sahip olması
gereken vasıfları sıralarken takındığı titiz tavırdır. Bu hususta kendisi şöyle
demektedir:
Bu hayat
hikâyesini yazacak kişinin, nesnel ve tarafsız bir inceleme yapabilmek için,
öncelikle içten bir samimiyete ve üzerinde çalışacağı konu hakkında derin bir
anlayışa sahip olması gerekir. Yine o kişinin, kahramanının insanlığa yapmış
olduğu katkıları daha iyi değerlendirebilmek için ülkenin eski tarihini; arka
planda olup bitenlerin yanı sıra, Muhammed (sav)’in etkinlikleriyle dünya
tarihinde meydana gelen sonuçlar için o dönemin uluslararası tarihini;
ashabının kültür ve uygarlık düzeyini nasıl yükselttiğini anlamak için
sosyolojiyi; Kur’an’ın olağanüstü değeri için edebiyatı; Hz. Muhammed (sav)’in fâtihlik özellikleri için askerlik
bilimini; din değiştirme nedeniyle İslâm toplumu içerisinde meydana gelen
değişimi anlamak için psikolojiyi ve daha birçok şeyi yeterince bilmesi gerekir[11].
Hamidullah'ın bizzat kendisinin de Hz. Peygamber'in Savaşları adlı
kitabı kaleme alabilmek için kroki eğitimi alması ve yerinde gözlemle bu
krokileri çizmesi onun bu konudaki tutumunu gösteren en net örneklerden
biridir.Zikredilen eseri tamamladıktan sonra ''...yapabildiklerimin en iyisini bile sunmaktan mahcubiyet içindeyim.[12]''
ifadelerini kullanmış ve bir gün gerekli araçlarla donanmış bir grup asker
bilim adamının tarihçilerinde yardımıyla konunun önemine yaraşacak bir çalışma
gerçekleştirmelerini temenni ettiğini[13] açıkça
söylemekten çekinmemiştir.
d-
Siyer Konularına Yaklaşımına Dair Tipik Bir Örnek: Miraç Hadisesi
Muhammed Hamidullah hakkında en çok konuşulan meselelerden biri de
onun mucizeyle ilgili görüş ve düşünceleridir. Türkiye'de ona karşı yapılan
birçok eleştiri de bu husus üzerinden gerçekleşmiştir. Hamidullah'ın mucizeler
hakkındaki görüş ve düşüncelerini siyer anlayışından ayırmak da mümkün
değildir. İslam tarihinde Hz. Muhammed (sav)'a pek çok mucize atfedildiğini[14]
söyleyen Muhammed Hamidullah, insanların kafa yapıları ve anlayışlarının
birbirinden çok farklı olduğunu, Hz. Hatice ve Hz. Ebubekir için hiçbir
mucizeye gerek olmadığını söylemiştir. Kimi insanların inanmak için mucizeye
ihtiyaç duymadığını, kimilerinin duyduğunu, kimilerinin ise gördüğü halde
inanmadığını söyleyen Hamidullah, henüz yetersiz ve az gelişmiş insanların
Allah'ın Elçisine iman etmek için mucizelere ihtiyaç duyduğunu ifade etmiştir[15]. Asıl
meselenin Hz. Peygamber (sav)'in ilahi tebliğinin olduğunu ifade eden
Hamidullah, mucizenin bir şeyi kerhen ve zorla kabul ettirme olduğunu da
söylemekten geri durmamıştır. İslam
Peygamberi'nin hayat hikâyesini yazan bir kimseyi mucizeler üzerinde daha
fazla durmaktan caydıran bir neden daha olduğunu söyleyen Hamidullah,Ahzab
Suresi’nin 21. ayetini zikretmiş ve ''Resulullah (sav)'ın hayatı, Kur’an
tarafından düşünüp aklını kullanan her insan için bir örnek olarak
gösterilmektedir. Sıradan insanlar için mucize göstermek mümkün değildir.''
demiştir[16].
Eserinde bazı mucizeleri[17] kısaca
zikretmek ve onları kabul etmekle birlikte, merkeze ''örneklik'' anlayışını
koyan Muhammed Hamidullah'ın kendisi mucizeler hakkındaki görüş ve
düşüncelerini şu şekilde beyan etmektedir:
...ben, bu mütevazı biyografik eserde mucize konusunu pek az bir
biçimde ele aldım ve mucizelerin felsefesinden ve olabilirliğinden bahsetmeye
gerek olmadığı kanısındayım. Sahih hadis kitaplarında bahsedilen tarihi
olayların her türlü şüpheden uzak olduğunu kabul ediyorum. Ama aynı zamanda,
bir öğretinin akla uygun ve mantıklı oluşunun, mucizelerle değil de bizzat
kendisiyle kanıtlanabileceğine inanmaktayım. “Allah için namaz kılmak ve oruç
tutmayı gerektiren İslâmî öğreti” ile “ben bir ağaca seslendiğimde o ağaç
yerinden sökülüp gelir” ifadesi arasında bir ilişki göremiyorum. Bir ağacın yer
değiştirmesi elbette bir mucizedir; ama hareketsiz bir cismin harekete
geçmesiyle, kulun Allah kendisinden istediği için namaz kılıp oruç tutmayı
görev olarak kabul etmesi arasında kesinlikle hiçbir ilişki yoktur.[18]
Acizane kanaatime göre, Muhammed (sav)’in insanî çaba ve
gayretleri, bizim için, Allah’ın onun uğruna yarattığı insanüstü mucizelerden
daha öğretici ve bilinmesi daha yararlı şeylerdir. Muhammed (sav)’in bıraktığı ilâhî mesaj bizi daha çok
ilgilendirmektedir; onun uyguladığı yöntemi incelerken, kendi döneminde yaşayan
kimseleri bu mesajın doğruluk ve gerçekliğine ikna etmek için başvurduğu
mucizelerin ikinci planda kaldığı görülür. Ben, bu kitapta onun asil
hayatındaki bazı görünüşleri dile getirmeye çalıştım...[19]
Eğer Hz. Peygamber (sav) başarılarına sadece
mucizelere ulaşmış olsaydı onun hayatı Kur'an'a göre bir Üsve-i Hasene yani
sıradan bir kimse için izlenecek uygulamalı bir örnek olmazdı. Bu insani boyut
ortaya konulmadıkça -ki sıradan insanların hayatı mucizelerle desteklenmez,
varlık mücadelesi içinde kendi imkanları ile var olabilirler- hiç kimse Hz
Peygamber'in hayatını izlenebilir pratik bir örnek olarak görmeyecektir.[20]
Mucize meselesiyle alakalı zikredeceğimiz son mesele de Miraç
konusudur. Önemli olanın içerik yani insanın Allah'a yükselişinin olduğunu ve
bu olayı coğrafi ve turistik anlamı içerisinde değil de tasavvufi boyutu
içerisinde ele almak gerektiğini söyleyen[21] Muhammed
Hamidullah, bu hususun ruhen mi bedenen mi olduğu konusunda iki görüşü de
zikretmiş ve kendisi iki görüşten ruhen olanı tercih etmiştir. Ancak bir
müslümanın böyle bir tartışmaya katılması yerine Allah-u Teala'nın bizlere
bağışlamış olduğu Miraç gibi bir lütuftan manevi olarak yararlanması
gerektiğini de ifade etmiştir[22].
e-
Siyeri Evrensel Tarih Anlayışı İle Okumak
Muhammed Hamidullah,geniş çerçeveli evrensel bir tarih anlayışına
sahiptir. Enbiyanın hayatıyla Hz. Peygamber (sav)’in hayatını ayrı birer çizgi
olarak değil, bir çizginin devamı olarak görür. Hz. Muhammed (sav)'in Allah'ın
elçisi olma şerefini tekelinde bulundurduğunu hiçbir zaman iddia etmediğini,
aksine kendisinden önce de bütün milletlere elçiler gönderdiğini belirttiğini
beyan eden Hamidullah, İslam'ın bir devamlılık ve şümul dini olduğunu açıkça söylemiştir.[23] Hz.
Muhammed (sav)'in de, ilahi tebliğini yaparken Allah’ın kendisinden sonra yeni
bir elçi göndermeye ihtiyaç duymayacak biçimde, el değmemiş ve bozulmamış bir
halde kalacağına olan inancının tam olduğunu belirtmiştir[24]. Dünya Tarihi'ni de Peygamberler Tarihi'yle
bir bütün olarak anlamaya ve anlatmaya çalışmış ve bunları beyan ederken de
akademik üslubunu korumuştur. Hz. İbrahim (as)'ı bir Babilli ve Babillilerin
nebisi olarak takdim etmesi bunun bir örneğidir[25].
İslam'ın ve İslam Peygamberleri’nin Dünya Tarihi'nde bütünsel bir yapıya sahip
olduğunu söylemesinin yanı sıra, özellikle Hz. Muhammed (sav)'in
gerçekleştirmiş olduğu tebliğin evrensel olup tüm dünyaya hitap ettiğini, herhangi
bir millet veya dönemle sınırlanamayacağını, bu ilahi tebliğin ırk ve sınıf
farklılığı gözetmediğini ortaya koymaya çalışmıştır[26].
İslam
Peygamberi adlı eserinde Hz. Muhammed (sav)'in
hayatını anlatmadan evvel, O (sav)'nunortaya çıktığı dönemde dünyanın genel
durumunu(Çin, Hindistan, Türkistan ve Moğolistan, Bizans İmparatorluğu, İran,
Habeşistan) hakkında genel bir perspektif çizmesi Hamidullah'ın İslam Tarihi
ile Dünya Tarihi'ni birlikte anlayıp düşünmeye çalıştığının[27], gönderilen
peygamber için merkez seçimi ve bunun coğrafi, sosyolojik, filli, psikolojik,
dil, nedenlerini açıklamaya çalışması[28] da onun
siyerebirçok ilimle bakmaya çalıştığının güzel bir göstergesidir.
f-
Gelenek ve Moderni Mezceden Yaklaşım
Sıkı bir gelenekçi olan ancak modern kavramlarla konuşanMuhammed
Hamidullah, diğer birçok eserinde olduğu gibi siyer alanında yazdığı eserlerde de
tarihi kavram ve kurumları modern isimlerle mezc etmeye çalışmıştır.
Hamidullah'ın özellikle kavramsallaştırma sürecinde modern tabirler kullanması
meselesi ele alınırken bu eseri Batılılar için Fransızca olarak yazdığı gözden
kaçırılmamalıdır. Yazar bir yandan kavramları bu şekilde kullanmakla birlikte,
geleneğin devamını arzulamakta ve kavramları yenileyerek yola devam edip
güçleneceğimizi düşünmektedir. Örneğin Dar'un-Nedve'yi parlamento, orada
bulunan görevlileri bakan, Mekke'yi bir şehir devleti, Medine Sözleşmesi'ni
dünya tarihindeki ilk yazılı anayasa (bu konuyu önemsemiştir), Ashab-ı Suffe'yi
ilk üniversite olarak isimlendiren Hamidullah, bu yöntemi sıkça kullanmıştır. Hamidullah'ın
hem modern kavramlar kullanması hem de çok yönlü bir ilim anlayışına sahip
olması hasebiyleİslam Peygamberi adlı
kitabı, bizlereHz. Peygamber (sav)'in hayatına modern ilimlerle bakabilme
fırsatı vermektedir.
Gelenekçi bir bakış olarak nitelendirebileceğimiz bir özellik
olarak Hamidullah’ın bize ulaşan hiçbir veriyi atmak gibi bir düşüncesi yoktur.
Bunun bir göstergesi de -yukarıda belirttiğimiz gibi- Miraç hadisesidir.
Hamidullah Miraç konusundaki iki rivayeti zikretmiş vedaha sonra rivayetler
arasından bir tercihte bulunmuştur.
Ana kaynaklara ve modern eserlere gayet vakıf olan Hamidullah'ın,
eserlerini yazarken kullanmaya çalıştığı kaynaklar ise onun gelenek ve moderni
mezceden bir yaklaşıma sahip olduğunu göstermektedir. Hamidullah’ın eserlerini kaleme
alırken istifade ettiği kaynaklar genel itibariyle şu şekildedir: Kuran,
sünnet, hadis, şiir, coğrafya, nesep, tabakat, tarih, batı kaynakları, modern İslami
kaynaklar, yerinde tahlil...
Hamidullah kullandığı kaynaklardan biri olan yerinde tahlili
özellikle önemsemiştir. Kendisi, Hz. Peygamber'in savaştığımekanları yerinde
gözlemlemiş ve 1939 yılında bir merkep sırtında Taif'e yolculuk yapmıştır[29].
MUHAMMED
HAMİDULLAH VE ORYANTALİSTLER
a-
Oryantalistlerin Siyer Anlayışı
Oryantalizm din, dil, bilim,
düşünce, sanat, tarih gibi alanlarda Doğu dünyasını inceleyen ve Doğu hakkında
değer yargıları üreten Batı kaynaklı kurumsal faaliyetlerin genel adıdır[30].Yüz elli-iki yüzyıldır hemen her gün Avrupa'da İslam ile ilgili
çeşitli dillerde kitaplar yayımlanmaktadır. Sadece 1800-1950 yılları arasında
atmış bin kitabın yayınlanmış olması bunu göstermektedir.Sadece ABD' de İslam
Dünyası ile ilgili yaklaşık elli tane araştırma merkezi vardır. YineLawranceRosen'inTheCulture
of İslam(İslam Kültürü) adlı eserinde de belirtiği gibi, şarkiyatçıların
çeşitli konularda ve dillerde üç yüz kadar dergi çıkardıklarını biliyoruz.
Şarkiyatçılar son yüzyıllık süre içinde yaklaşık otuz tane ilmi kongre
düzenlemişlerdir. Paneller ve bölgesel kongreler bu sayıya dahil değildir.
Oxford Kongresinde olduğu gibi, bazı kongrelere de yaklaşık dokuz yüz bilim
adamı katılmıştır[31].
Batı'nın Hz. Muhammed'e bakışı, kendi kimlik inşası ve algısı ile
iç içe gelişmiştir. Yüzyılları kapsayan bu süreçte Hz. Peygamber (sav), yalancı
peygamberden kahraman peygambere kadar uzanan olumlu veya olumsuz bir dizi
değerlendirmeye tabi tutulmuştur[32].
Örneğin Danteİlahi Komedya adlı meşhur eserinde Hz. Peygamber (sav)'i
cehennemin son tabakasına yerleştirir[33].Yine George
Sail 1736 yılında İngilizceye tercüme ettiği Kur'an mealinde şöyle demektedir:
"Muhammed'in Kur'an'ı ortaya koyan ve yazan kimse olduğu tartışılmayacak
bir durumdur[34].
Aynı şekilde De Herbelot araştırmalarında, Rasulullah (sav)'i yalanlamış, onu
kibir,ayıp ve kusur ifade eden lakaplarla itham etmiştir. De Herbelot,Muhammediliğin(?)
İslam'a giren yahudilerve daha sonra gelişerek Arap Yarımadası ile irtibatlı
olan din ve medeniyetlerden kaynaklandığını da iddia etmektedir[35]. Başka
bir iddia ise Hz. Peygamber (sav)'in, Mekke döneminde müsamahalı ve nazik bir
mübelliğ iken Medine döneminde elde ettiği güçle siyasî bir şahsiyet haline geldiğine
ve şiddete meylettiğidir.[36]
Batı'nın Hz. Muhammed (sav) hakkındaki bilgi kaynakları zaman ve
zemine göre kısmi farklılıklar arz etmektedir. İslam hakimiyetindeki
Hıristiyanlar/zimmiler, kayıtlarında Hz. Peygamber (sav)'e sahte peygamberlik,
şehvetperestlik ve şiddet/kılıç isnatlarında bulunmuşlardır. Doğu
Hristiyanları'nın(Doğu Roma-Bizans)kayıtlarında ise, Hz. Peygamber'e (sav)
karşı deccal, şeytan, şeytanın uşağı gibi betimlemelerle daha katı ve saldırgan
bir tutum gözlenmektedir. Orta çağ Avrupası'nın Hz. Muhammed ve İslam hakkındaki
bilgisi ise Yunanca yazan Bizans ilahiyatçılarının reddiyeleri, halk
hikayelerinden devşirilen efsane ve menkıbeler, Haçlı Seferleri esnasında İslam
Medeniyeti ile olan kişisel temaslardan ibarettir. Rönesans ve sonrası dönemde
ise Avrupa diğer dinlere daha makul ölçüde bakmaya başlamıştır. 18. yüzyılda
Aydınlanma ile Hz. Muhammed'e (sav) düşmanca yaklaşımlardan nispeten
vazgeçildiğini görüyoruz. 19.yüzyılda Hz. Muhammed'e karşı nesnel yaklaşımın
örnekleri daha da artmıştır. Hatta Hz. Peygamber'e dost ve kahraman sıfatını
verenler dahi olmuştur. Kuşkusuz Hz. Muhammed (sav)’e sahte peygamber,
siyaseten düşman diyenler de, O’na (sav) dürüst samimi, dost ve kahraman
diyenler de büyük oranda aynı kaynakları kullanmışlardır. Buradaki fark önyargı
ve ideolojik kabullerden kaynaklanmaktadır.[37]
Batıda sadece olumsuz bir Muhammed (sav) portresi mevcut
olmamıştır. Yukarıda değindiğimiz gibi, Aydınlanma döneminde Hıristiyan dünya
görüşü göreceli hale getirildiğinde, kısmen tarafsız bir Muhammed (sav)
portresinin bir öncüsü olarak Hollandalı teolog A. Reland (1676-1718) ortaya
çıktı. O, Latince yayınlanan,akabinde Almancaya çevrilen Mohammedanische
Religion[1716] adlı eserinde, İslam hakkında kendi zamanına kadar sağlam
tarihi kaynaklara dayanmaksızın yapılan çalışmaları eleştirdi. Reland'ın eseri
o derece büyük ilgi uyandırdı ki İslam'ın lehine propaganda yapmak için
yazıldığını iddia edenler dahi oldu. Ancak Reland'ın yaklaşımı dar bir aydın
çevresi ile sınırlı kaldı[38].Aynı
şekilde ünlü Alman şairi Goethe (1749-1832)'nin fikirleri de önemli bir kırılma
noktasını oluşturur. Goethe, Hz. Muhammed'in (sav) insanlık için yüklendiği
göreve temas eden ayetlere özel bir ilgi duymuş ve şiirlerinden zaman zaman Hz.
Muhammed (sav)'in sözlerini işlemiştir[39]. Tüm bu
hususları göz önüne alarak Batı'nın, Hz. Muhammed'e dini, siyasi/askeri,
kültürel ve ekonomiketkenlerle[40] baktığı
rahatlıkla söylenebilir.
b-
Hamidullah’ın Oryantalistlerin Siyer Anlayışına Reddiyeleri
Batı’da gerçekleşen bu değerlendirme ve görüşler zamanla İslam
dünyasında tepki toplamış ve bunlara cevaplar verilmeye çalışılmıştır. Bu cevap
üretme meselesinin niteliği de zamanla gelişmiştir. Hem ana kaynaklara hem de
modern kaynaklara vakıf olan Muhammed Hamidullah işte bu noktada önemli bir
yerde durmaktadır. Kendisi eserlerinde birazdan daha genişçe zikredeceğimiz
üzere bazı oryantalistlere cevaplar vermeye çalışmıştır. Aslında kendisi de
uzun bir müddet Batı'da yaşamasına rağmen İslami ilimlere bir oryantalist
gözüyle bakmamış, tam tersine Batılılara deliller sunmaya, tebliğde bulunmaya
ve Batı'da eğitim gören Müslüman öğrencileri korumaya çalışmıştır. Muhammed
Hamidullah'ın öğrencilerinden biri olan İhsan Süreyya Sırma İslam Peygamberi’nin ön sözünde bizlere
şöyle bir anekdot aktarmaktadır:
Hamidullah, İmam Gazali ve Ahmed b. Hanbel üzerindeki
çalışmalarıyla ünlü oryantalist HenriLaoust’un, College de France’daki
konferanslarına devam ederdi. Prof. Laoust, derslerinde Gazali’nin İhyâ’sını
analiz ediyordu. Hamidullah’nın, Laoust’un anlattıklarına ihtiyacı olmadığını
bildiğim için bir gün kendisine, neden vaktini harcayıp bu seminerlere devam
ettiğini sordum. Sessizce bana şunları mırıldanmıştı:
- Seminerlere devam eden öğrencilerin tamamı Müslüman; ve hiç biri
İhya’yı okumamış. Ben hazır bulunursam, Mösyö Laoust onlara yanlış şeyler
anlatmaz! Size fikrî bekçilik yapıyorum!
Yine aynı şekilde Muhammed Hamidullah pazar günleri Fransa'da
bulunan Müslüman Öğrencileri Derneği’nde ilmi seminerler vermekteydi[41]. Bu
seminerlerden biri de Müslüman ve Hıristiyanların dinleyici olarak katıldığı İslamiyet ve Hristiyanlık ’tır. Bu
konferans karşılaştırmalı olarak yapılmış ve daha sonra Türkiye'de Beyan
yayınları tarafından neşredilmiştir. Şüphesiz bu eser Muhammed Hamdullah'ın
Batılılara İslam'ı tebliğ etmeye çalıştığının önemli göstergelerinden biridir.
Bununla birlikte yine Hamidullah'ın Muhtasar
Hadis Tarihiadlı eseri oryantalistlere başlı başına verilmiş bir cevap
niteliğindedir. Bu eserhadislerin uydurulmuş olduğunu iddia eden
kötü niyetli oryantalistlerin iddialarına karşı reddi ve çürütülmesi mümkün
olmayan bir cevaptır. Eseri dikkatle okuyan kişiler çeşitli yerlerde
batılıların düşmanca iddialarına yapılan atıfları göreceklerdir[42]. Yine Hamidullah, geçerli
sayılan 4 İncil'in bizdeki Siret'i anlatan eserlere daha çok benzediğini
söylemiş[43]
ve Paris'teki College de France hocalarından Profesör Rodinson'un bazı
oryantalistlerin özel bir niyetle İslam'a tatbik ettikleri eleştiri ilkelerini
kendi dinlerine uygulasalardı acaba ellerinde ne kalırdı dediğini aktarmıştır.
Yine Hamidullah yer yer İslam'ın Avrupa'ya olan etkilerini dile getirmiş ve
bunu bazen bilim tarihinden kesitlerle, bazen de kelime karşılaştırmalarıyla
ifade etmiştir[44].
Batılıların görüş ve düşüncelerinden müspet olanları almaya da
gayret eden Hamidullah, ilk defa kendi ilmi mirasının farkına CounOstrorog adında Fransız bir profesörün Hukuk'un Kökleri adındaki konferansını
okurken vardığını ve yazarın''fıkhın Müslümanların dünyaya bir hediyesi
olduğunu'' yazdığını söylemiştir[45].
Bu
noktadan itibaren Hamidullah’ın kendi eserlerinde oryantalist düşüncelere karşı
verdiği bazı cevapları zikretmek konumuzun daha iyi anlaşılması bakımından
faydalı olacaktır:
Sprenger isimli oryantalist Peygamber (sav)'i -vahiy
sürecinde geçirdiği hallerden dolayı-
sara hastasıymış gibi takdim etmeye çalışmaktaydı[46]. Muhammed Hamidullah bu
iddiaya hem İslam'ın Doğuşu eserinde
2-3 sayfa boyunca cevap vermiş, hem de İlk
İslam Devletieserinde daha kısa bir şekilde değinmiştir. Biz burada sizlere
ikinci cevabı takdim edeceğiz:
Bütün görünüşlerine göre aklı başında olan profesörler, batı
üniversitelerinin en nüfuzlu kürsülerinden iki hipotez daha ortaya
sürmüşlerdir. Sprenger'e göre, Hz.Muhammed (sav) saralıydı. Kur'an ve
dolayısıyla İslam, Hz. Muhammed (sav)'in bu akli rahatsızlık anında sayıkladığı
şeylerin bir koleksiyonu idi. Margoliouth, güya bunu ıslah etmiş ''sara''
kelimesi yerine ''delilik'' kelimesini koymuştur. Bir başka profesör de, Paris
radyosundan Hz.Muhammed (sav)'in bir aşağılık duygusundan ve halkının ne bir
din ve ne de bir dini kitaba sahip olmamanın verdiği endişeden rahatsız
olduğunu ilan etti; o halde her şeyi O uydurdu. Fakat niçin diğer saralılar,
diğer sapıklar, diğer deliler, hatta akıllı insanlar artık ileri gitmiyorlar?
Halbuki bugün için dünyanın buna ihtiyacı var. Fakat Alphonse de La Martine
güzel söylüyor: ''Sahtekarlık, inancın münafıklığıdır. Münafıklığın, inancınki
kadar kuvveti yoktur, tıpkı yalanın hiçbir zaman hakikatinki kadar kuvvetli
olmaması gibi.[47]
Tüm bunlarla birlikte Muhammed Hamidullahbir Alman oryantalisti olan
Alois Sprenger'i, Müslümanların ‘’yazdıklarını ispat’’ prensibini tarihte
uyguladıklarını batıda müşahede edenlerin birincisi olarak zikretmektedir.[48]
‘’Oryantalistler,
Hz. Muhammed (sav)'in Mekke’de bir peygamber olduğunu ama Medine'de Sultan
haline geldiğini söylüyorlar.Bu hususta siz ne düşünüyorsunuz?’’ sorusuna ise
Hamidullah şu şekilde cevap vermiştir:
Hz.
Muhammed'in (sav) Mekke'de bir peygamber olduğu ve düşmanlarının dahi bunu inkar
etmediği doğrudur. Ancak O’nun Medine'de sadece bir sultan olduğu görüşüne
katılmam. O hem bir peygamber, hem de hükümran bir devlet başkanıydı.
Başlangıçtaki vazifesinin alanı genişlemişti. Diğer bir ifadeyle, bir
Peygamberin vazifesi ibadet biçimleri hakkında emirleri nakletmek, itikatları
düzeltmek ise, kendisine Mekke'de peygamberlik vazifesinin verildiği günden
Medine'de dünyaya gözlerini yumduğu son güne dek bu vazifeyi ifa etmiştir.[49]
Yine İsveçli bir Oryantalistin ''Başlangıçta Müslümanlar son
derece fakirdi yağmacılık ile geçiriyorlardı. Giyecek hiçbir şeyleri
olmadığından kervanlara saldırmak zorunda kalıyorlardı. Peygamber onları bu
saldırılara gönderiyordu.'' iddiasına şu şekilde cevap vermiştir:
Bu, ahlaki
açıdan İslam aleyhinde çok ciddi bir suçlamadır. Yani bu suçlamaya göre İslam,
başkanlarını adil ve dürüst olmaya davet ederken Müslümanlar yağma da dahil her
türlü fırsattan yararlandılar. Fakat bu iddiada hiçbir hakikat payı yoktur.
Daha önce belirttiğimiz gibi Medine Müslümanlarının kendi geçim vasıtaları
vardı. Ekip biçtikleri arazileri ve bahçeleri vardı. Mekkeli muhacirlere bu
örneği takip etti. Bazıları ticarete başladı. Zanaat sahibi olanlar kunduracı,
marangoz, demirci vesaire olarak çalıştı. Bu dönemde peygamberin geçinme
vasıtası genelde tarih kitaplarında geçmemektedir. Bu yüzden bu noktada konu
ile ilgili bir şey söylemek gerekmektedir...[50]
SONUÇ
Muhammed Hamidullah mucizevi bir peygamber takdiminden
ziyade, Hz. Peygamber (sav)'in insani yönünü ve getirdiği dini öğretiyi öne
çıkarmıştır. Hz. Peygamber (sav)'i hayatın her alanında ''Üsve-i Hasene''
olarak takdim etmiştir. Siyer’i ele alırken de peygamberler tarihinigenel dünya
tarihinden kopartmadan, birlikte görmeye ve göstermeye çalışmıştır. Aynı
şekilde Siyer’e birçok ilmi veçheden bakmaya gayret göstermiştir.
Uzun süre Batılılar ile iç içe yaşamasına rağmen
Hamidullah’ınoryantalist bir bakış açısına sahip olduğu asla söylenemez. Hatta
onlara tebliğ amacı gütmekte olduğunu da yukarıda birkaç örnekle zikretmeye
çalıştık. Kendisi Muhtasar Hadis Tarihi adlı eserinde olduğu gibi bazen bir
eserin tamamıyla, bazen de satır aralarında oryantalistlerin İslam ve peygamber
(sav) hakkındaki bazı asılsız iddialarına da cevap vermeye çalışmıştır. Allah
kendisine rahmet eylesin.
KAYNAKÇA
Adem Apak, “Muhammed Hamidullah'ın Siyer İlmine Katkıları”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, c.13, sy. 1, s. 53-72.
Ahmet Özel, “Yönetici Peygamber Olarak Hz. Muhammed”, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, sy. 20,
s. 1-44.
Adnan Demircan(Ed.), Çağdaş
Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyere Yaklaşımı, Siyer Yayınları, İstanbul
2014.
Ekrem Ziya Umeri, “Oryantalizm ‘in Sünnet ve Siyer İlmine Yaklaşım
Tarzı”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Konya 2003, s. 231-251.
Muhammed Hamidullah, İslam
Peygamberi, Beyan Yayınları, İstanbul 2014.
Muhammed Hamidullah, İslam'a Giriş,
Beyan Yayınları, İstanbul 2012.
Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı
Kerim Tarihi, Beyan Yayınları, 2013.
Muhammed Hamidullah, İlk
İslam Devleti, Beyan Yayınları, İstanbul 2007.
Muhammed Hamidullah, Hz.
Peygamber'in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul 2015.
Muhammed Hamidullah, İslam
Tarihi'ne Giriş, Beyan Yayınları, İstanbul 2013.
Muhammed Hamidullah, İslamiyet
ve Hıristiyanlık, Beyan Yayınları, İstanbul 2015.
Muhammed Hamidullah, Muhtasar
Hadis Tarihi, Beyan Yayınları, İstanbul 2013.
Muhammed Hamidullah, İslam'ın
Doğuşu, Beyan Yayınları, İstanbul 2015.
[2]Adem Apak, “Muhammed Hamidullah'ın Siyer İlmine Katkıları”, Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.13, sayı 1, s. 54-55.
[3] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Beyan Yayınları,
İstanbul 2014, s. 17.
[4] Hamidullah, İslam Peygamberi, s.17.
[5]Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 23.
[8]Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, Beyan Yayınları,
2013, s.27; ...İslam'a Giriş, s. 62.
[9]Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 25.
[10] Muhammed Hamidullah, İlk İslam Devleti,Beyan Yayınları,
İstanbul 2007, s.9.
[11]Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 26.
[12] Hamidullah, Hz. Peygamber'in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul 2015, s.170.
[13]Hamidullah, Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 9.
[14] Hamidullah, İslam Peygamberi, s.114.
[15]Hamidullah, İslam Peygamberi, s.115.
[17] Hamidullah, İslam Peygamberi, s.50.
[21] Hamidullah, İslam Peygamberi, s.124.
[22] Hamidullah, İslam Peygamberi, s.130-131.
[23] Hamidullah, İslam Tarihi'ne Giriş, Beyan Yayınları, İstanbul 2013, s. 13.
[24] Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 24.
[25] Hamidullah, İslam Tarihine Giriş, s. 18.
[26] Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 24.
[28]Hamidullah, İslam Peygamberi, s.35-41.
[29] Hamidullah, Hz. Peygamber'in Savaşları, s.17.
[31] Prof. Dr. Ekrem Ziya Umeri, “Oryantalizm'in Sünnet ve Siyer İlmine
Yaklaşım Tarzı”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Konya 2003, s.232-233.
[32] Ed. Adnan Demircan, Çağdaş Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyere
Yaklaşımı, Siyer Yay., İstanbul 2014, s.199.
[33]Umeri, “Oryantalizm'in Sünnet ve Siyer İlmine Yaklaşım Tarzı”, s. 237.
[34]Umeri, “Oryantalizm'in Sünnet ve Siyer İlmine Yaklaşım Tarzı”, s.239.
[35]Umeri, “Oryantalizm'in Sünnet ve Siyer İlmine Yaklaşım Tarzı”, s. 244.
[36] Ahmet Özel, “Yönetici Peygamber Olarak Hz. Muhammed”,
Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, sy. 20, s. 9.
[37]Demircan,Çağdaş Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyer’e Yaklaşımı, s.206-210.
[38]Demircan,Çağdaş Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyer’e Yaklaşımı, s.211-215.
[40]Demircan,Çağdaş Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyer’e Yaklaşımı, s. 200.
[42] Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, Beyan Yayınları, İstanbul 2013, s.8.
[43]Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, s.18.
[45]Hamidullah, İslam'ın Doğuşu, Beyan Yayınları, İstanbul 2015, s.120.
[46]Hamidullah, İslam'ın Doğuşu, s.176-177.
[47]Hamidullah, İlk İslam Devleti,s.72.
[48]Hamidullah, İlk İslam Devleti, s.97.
[49]Hamidullah, İslam'ın Doğuşu, s.352.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder