Prof. Dr. Mehmet Azimli
Karşı Rivayet
İncelemekte olduğumuz
rivayet, gerek Kur’an’ın korunması adına gerekse de Abdullah b. Sad b. Ebi
Serh’i kötülemek adına, bir rivayetten esinlenerek uydurulmuş olabilir.
Muhtemelen o dönemde bu gerekçelerle de kullanılmış olmalıdır. Ancak mesele
bununla da kalmamıştır. Toprağın bir mürtedi kabullenmemesi olayı sonraki
yıllarda maalesef Haricilere -özellikle Ezarika fırkasına- karşı siyasi olarak kullanılan bir delil haline
getirilmiştir.[1]
İbn Mace’de geçen bir rivayette şöyle denmektedir:
İmran bin
Husayn (ra) şöyle demiştir: “Nafi bin el-Ezrak (ki haricilerin Ezrakiler kolunun başıdır) ve arkadaşları gelerek
“Sen helak oldun (dinden çıktın) Ya İmran!” dediler. İmran “Ben helak olmadım
(küfre gitmedim).” diye cevap verdi. Onlar “Bilakis (Müslümanlıktan çıktın)”
dediler. İmran “Beni helak eden (dinden çıkaran) şey nedir?” diye sordu. Onlar
“Allah “Bir fitne (yani Allah’a ortak koşmak) kalmayıp din tamamen Allah’ın
(dini olan İslamiyet) olana kadar onlarla (yani müşriklerle) savaşınız”
buyurmuştur (Yani sen bizim safımızda yer alıp Harici olmayanlarla savaşmadın)”
dediler. İmran “Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din
tamamiyle Allah’ın oldu (Yani Hicaz müşriklerden tamamen temizlendi).
Dilerseniz size Resulullah’tan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim.” dedi.
Onlar “O hadisi Resulullah’tan sen (mi) işittin?” diye sordular. İmran “Evet,
şu olaya şahid oldum” dedi. Resulullah müşriklere Müslümanlardan bir askeri
kuvvet gönderdi. Giden Müslüman askerler müşriklere rastlayınca onlarla
şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp oldu. Sonra benim
yakınlarımdan bir adam, müşriklerden bir adama mızrakla hücum ederek yanına
varınca müşrik adam “Eşhedü enla ilahe illallah = Allah’tan başka hak ilah
olmadığına şehadet ederim. Ben şüphesiz Müslümanım” dedi. Fakat (buna rağmen)
yakınım olan adam mızrakla vurup onu öldürdü. Sonra Resulullahın yanına geldi
ve “Ya Resulallah! Ben helak oldum (yani büyük bir günah işledim)” dedi.
Resûl-i Ekrem bir veya iki defa “İşlediğin (günah) nedir?” buyurdu. Adam da
yaptığı işi ona arz etti. Bunun üzerine Resulullah adama “(Kelime-i şehadet
getirip Müslüman olduğunu söylemesine rağmen samimiyetine inanmadın) O halde
karnını yarıp da kalbindekini bilmeliydin?” buyurdu. Adam “Ya Resulallah!
Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş olur (mu) idim?” deyince Resul-i Ekrem “O
halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de kalbindekini bilirsin”
buyurdu. İmran dedi ki: Sonra Resulullah adam hakkında bir şey söylemedi. Adam
da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü sabahı
cesedi yeryüzünde görüldü. Halk “Bir düşman bunun cesedini toprağın altından
çıkarmış olabilir.” dedi. Biz onu (tekrar) defnettik. Sonra gençlerimize mezarı
başında nöbet beklemelerini emrettik. Ertesi günü sabahı cesed (yine)
yeryüzünde oldu. Bu kere biz “Gençlerimiz uyumuş (bu arada ceset düşman
tarafından çıkarılmış) olabilir” dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa
biz kendimiz onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı ceset yeryüzünde
oldu. Artık (toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan
birisine attık.
...İmran bin
el-Husayn bu rivayete şunu da ilaveten söyledi: “(Biz cenazeyi defnettikten)
sonra yer cesedi dışarı attı. Bunun üzerine durum Hz. Peygamber’e arz edildi. O
da şöyle buyurdu. “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder.
Lakin Allah -La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin tazimini size göstermeyi
sevdi” dedi.[2]
Rivayete ilk bakışta bunun
Haricilerin insanları hiçbir şey dinlemeksizin katletmelerinin yanlış olduğu
konusunda onları iknaya yönelik olduğu, rahatlıkla anlaşılabilir. Ayrıca
rivayetin şerhlerine bakılırsa bu durum açıkça görülecektir.[3]
Zaten rivayetteki çelişkiler kendini açıkça göstermektedir. Sözgelimi Ravi
İmran gençlerin uyuyakalacaklarından endişe ederek üç gün sabaha kadar cesedi
beklediklerini söyler, ancak cesedin nasıl olup da yer dışına atıldığını
teferruatıyla vermez.
Bütün bunların yanında
rivayetin ravileriyle ilgili problemler bir yana, bu rivayet ile Hz. Peygamber
dönemi meydana gelen bir olay kullanılarak ters bir sonuca varılmaktadır. Hz.
Peygamber döneminde meydana gelen meşhur olayda, Hz. Usame b. Zeyd bir şahsı, Kelime-i Şehadet getirdiği halde korktuğu
için bu kelimeyi söylediğini düşünerek öldürmüş ve Hz. Peygamber buna çok sert
tepki ile “Kalbini mi yardın?”[4]
demişti. Ancak İslam tarihi kaynakları Usame için öldükten sonra kabrinden
atıldığı, toprağın onu kabul etmediği şeklinde bir bilgi vermezler. Sonuçta
eğer bu olay Hz. Peygamber döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!)
verilmeliydi.
Anlaşılan şudur ki;
yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir rivayettir.[5]
Muhtemelen dönemin siyasileri, sahabenin dilinden, Hz. Peygamber dönemindeki
bir olayı alıp biraz da ilavelerle rakipleri olan Haricilere karşı kullanmaktan
çekinmemişlerdir. Tabii ki burada “Toprak bundan daha kötüleri neden kabul
etmiştir?” şeklindeki muhtemel bir soruyu önlemek için de yine Hz. Peygamber
dilinden “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah -
La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin ta’zimini size göstermeyi sevdi.”[6]
şeklinde bir ilavenin eklenmesi de unutulmamıştır.
Tarihte kötülükleriyle ön
plana çıkmış kişilerin cesetlerinin kabir dışına atılması olayı ne görülmüş ne
de tespit edilmiştir. Böyle bir durum akla ve sünnetullah dediğimiz evrensel
yasalara aykırıdır. Gerek Hz. Peygamber’den önce gerek ondan sonra günümüze
kadar nice gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak
hiçbirinin cesedini toprak dışarı atmamıştır.
Hadis kaynaklarında geçen bu
rivayet, gerek ravileri gerek tarihsel bağlama oturmaması açısından problemdir
ve sonradan kurgulanmış olup Abdulah b. Sad ile ilgili rivayete ilavelerle
oluşturulmuş inşai bir rivayettir. Ayrıca aynı rivayetin değişik bir varyantı,
dönemin aşırı gruplarından Haricilere karşı da kullanılmış olup siyasi olarak
onları susturmak için dini bir argüman olarak kullanılmıştır. Bir anlamda Hz.
Peygamber konuşturularak rakiplerin haksızlığı ortaya konmak istenmiştir.[7]
[1] Sarmış,
I, 490.
[2] İbn
Mace, Fiten, 1.
[3] Haydar
Hatipoğlu, Sünen-İ İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1983, X, 138.
[4] Müslim,
İman, 159.
[5] Sarmış,
I, 490.
[6] İbn
Mace, Fiten, 1.
[7] İsmail
Hakkı Ünal, “Hz. Peygamber’in Dilinde Konuşturulan Tarih: Yere Batırılacak Ordu
Rivayeti”, İslamiyat, I, Sayı: 2, Ankara 1998.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder