Ebû Ömer b. Dâvud
Hayat, dinamiktir. İnsanoğlu
doğduğu andan itibaren öğrenmeye ve yeni şeylerle karşılaşmaya başlar. Bazıları
buna daha çok dikkat ederler, bazıları pek farkında değillerdir. Bazı kişiler
daha çok yeni şeylerle karşılaşırlar, bazıları daha az… Hayat hep böyle devam
edip gider.
İnsanın içinde doğup büyüdüğü
çevrede toplumu tarafından kabul edilen değerler, karşılaşılan yeni durumlara
ve yeni sorunlara göre değişir ve hatta dönüşür. Hayat dinamiktir. Değerler de
büyük ölçüde öyle… Elbette sabiteler ve değişkenler var. Daha kısa sürede değişenler
ve uzun sürede değişenler olduğu gibi…
Hz. Peygamber’e Kur’an
vahyedildikten sonra karşılaşılan sorunlara göre dini hayatta cevaplar ortaya
çıktı. Kurumlar tedrici olarak şekillendi. Vahyin ilk yılındaki dini birikim ve
bakış açısı, yirminci yılla aynı değil. Temel inanç değişmese de hayatın akışı
içinde gündem de, tavır ve tutumlar da değişiyor. Hatta bunu vahyin konularında
da görebiliriz.
Peki, Allah Elçisi vefat edince,
yani vahiy kesilince her şey dondu mu? Tabii ki hayır… İnsanlar sonraki
yıllarda da yeni sorularla ve sorunlarla karşılaştılar. Bunları cevaplandırmak
için birçok argümandan yararlandılar.
Birincisi vahyi: Kitapta yazılı
olanlar anlaşıldığı andan itibaren kitabın dışına çıkıyor. İnsan okuyup
anlıyorsa anlamı genişliyor ya da daralıyor. Buradan delil bulmaya çalışarak
yürümeye devam edenlerin cevapları ve ürettikleri bilgi arasında farklılıklar
oluşuyor.
İkincisi Peygamber’in (sas)
uygulaması: İnsanlar, sorunlarını çözmek ve sorularına cevap bulmak amacıyla
Peygamber’in ne yaptığını araştırma ihtiyacı hissettiler. Bazen doğrudan
cevaplar buldular, bazen cevabı ürettiler. Bu üretim kıyas yoluyla oldu. Mevzuat
literatürünün bu boyutuna burada işaret etmekle yetinelim.
Üçüncüsü gelenek: İnsanlar
bildiklerinin çocuğudurlar. Hayatı da bu pencereden okurlar. Çoğu zaman kendi
bildiklerini yüceltir, onlara kutsi bir değer ve kesinlik de atfederler.
Dördüncüsü içinde yaşadıkları
şartlar: Sorunların çözümünde yerel koşullar da çok önemli… Aslında her cevap
doğduğu zamanın sorusuna aittir. Başka zamanlara göz kırpsa da…
Beşincisi deneyim ve birikim: İlimlerin şekillenmesi
ve bu alanda ortaya çıkan birikim de cevap arayışında önemli bir referans
olmuştur.
Bütün bu süreci dikkate
almadan bugün cevap üretmek mümkün. Ancak her cevap zamana mahkûmdur ve günü
geldiğinde hayattan çekilir. Bazı cevaplar daha uzun ömürlü, bazıları ise kısa…
Bugün üretilecek cevap,
geçmişi bilerek, cevabın bugüne ait olduğu şuuruyla farklı olabilir. Zira din
yaşanarak var olan dinamik bir kurumdur. Statik olduğunu düşünenler de bu
dinamizme karşı bir yere kadar dayanırlar. Ancak karşılaştığımız sorulara ve
sorunlara cevap üretirken geçmişi yok saymak, geçmişi günümüzde ürettiğimiz
cevaplara göre ayar çekmek yol değil… İnanın bugün ürettiğimiz cevaplar birkaç
yıl sonra karşılaşacağımız sorulara yetmeyecek, bugün geçmişi dizayn ederek ileri
sürdüklerimizi inkâr edecek duruma düşeceğiz.
Kısaca bu yol, yol değil, bu
gidiş hayra alamet bir gidiş değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder