Ebû Ömer b. Dâvud
Kültürümüzde hazırcevap olmak, birine ağır sözlerle cevap vermek ya da onu cevap veremez duruma düşürmek iftihar edilen bir durum… Bundan olacak ki sosyal medyada en fazla paylaşılan ve ilgi gören paylaşım ve yorumlar laf sokma ve şimdi gençler arasında yaygın ifadeyle söylemek gerekirse kapak sözlerdir.
Kaynaklarımızda da bu tür
nakillere sıklıkla rastlanır. Bunların bir kısmı müstehcen ve ağır hakaretler
içerir. Ama genellikle kişinin geçmişiyle ilgilidir.
Bu kısa yazımızda Muaviye’nin
biyografilerinde anlatılan bazı laf sokmalar ve hazırcevaplardan söz edeceğiz.
Hz. Ali’nin ağabeyi Akîl b.
Ebî Tâlib’in Muaviye’yle arası iyiydi. Hatta kardeşinden umduğu maddi desteği
alamadığı için Muaviye’nin yanına gittiği ve ondan umduğundan fazlasını aldığı
anlatılır. Onların sohbetlerinde dokundurmalara yer verilir.
Anlatıldığına göre Muaviye
Akîl b. Ebî Tâlib’e, “Amcası Ebû Leheb olana merhabalar olsun” diyerek laf
sokmuş. Akîl de, “Halası “Hammâletü’l-Hatab” [odun taşıyan] olana da merhabalar
olsun. Ateşe girdiğin zaman ikisinin arkadaş olduklarını görürsün” dedi.[1]
Muaviye’nin Akîl’e, “Ey Ebû Yezîd, ben senin
için kardeşinden daha hayırlıyım” dediği, Akîl’in, “Benim kardeşim dinini
dünyasına tercih etmiştir; sen ise dünyanı dinine tercih etmişsin. Buna göre
kardeşim, kendi nefsi için, senin kendi nefsine olan durumundan daha
hayırlıdır. Sen de benim için ondan daha hayırlısın” diyerek mukabelede
bulunduğu nakledilir.[2]
Muaviye,
Haricî Abdullah b. Kevvâ el-Yeşkürî’ye, “Allah aşkına sen beni nasıl bilirsin?”
dedi. O da, “Madem Allah aşkına dedin; ben seni dünyası geniş, ahireti dar;
kuyusu derin, ipi kısa; nuru zulmete, zulmeti de nura çeviren bir kişi olarak
bilirim” dedi.[3]
Kureyşlilerden
biri Muaviye’den bir şeyler istedi; o da istediğini verdi; sonra bir şeyler
daha isteyince, yine verdi; üçüncü seferde ise bir şey vermedi; ancak ısrar
edince yine istediğini verdi. Bunun üzerine Kureyşli, “Ey Müminlerin Emiri,
cimri dişi deve, böyle azar azar sağılır” dedi. Muaviye de, “Evet ama bazen de
süt sağanı tepikleyerek onun burnunu kırar” dedi.[4]
Muaviye
bir gün, birisinin giymiş olduğu abaya dikkatle bakarak onu ayıplar gibi
olunca, “Ey Müminlerin Emiri, seninle konuşan aba değil, abanın içindekidir”
dedi.[5]
Ebü’l-Esved
ed-Düelî, Muaviye’nin huzuruna girip onunla konuştuğu sırada yellendi. Bunun
üzerine, “Ey Müminlerin Emiri, sırrımı saklaman konusunda bahtına düştüm” dedi.
Daha sonra Amr b. el-Âs yanına geldiğinde Muaviye durumu ona anlattı. Bu konuşma
Ebü’l-Esved’e ulaşınca, Muaviye’nin yanına gelerek, “Ey Muaviye! Bende olan
sende de var, senin babanda da vardır; bir yellenme konusunda kendisine
güvenilemeyen kişiye, ümmetin durumu konusunda hiç mi hiç güvenilmez!” dedi.[6]
Muaviye, Hz. Hasan’ın yanında
yer alıp da, kendisinin yanına gelmek istemeyen Kays b. Saʻd b. Ubâde’ye mektup
yazarak, “Ey Yahudi oğlu Yahudi! Sen kölelerimizden birisisin” dedi. O da ona
mektup yazarak, “Ey putperest oğlu putperest! Siz de zorla İslâm’a girdiğiniz
halde, ondan kendi isteğinizle çıktınız” dedi.[7]
Muaviye Üsâme b. Zeyd’e,
“Allah, Ümmü Eymen’e rahmet eylesin, onun kara deve kuşunun bacaklarına
benzeyen bacakları, sanki hala gözümün önündedir” dedi. O da “Vallahi o, senin
annenden daha hayırlı ve daha değerli bir kadındı” dedi. Muaviye, “Daha mı
değerliydi, dedin?” deyince; Üsâme, “Evet, Allah Teâlâ, “Sizin en
değerliniz, Allah katında en takvalı olanınızdır”[8]
buyurmaktadır” dedi.[9]
Muaviye,
Abdurrahman b. Zeyd b. el-Hattâb’a “Seni Kûfe’ye vali olarak tayin etmek
istedim ama öyle yaptığım takdirde senin, “Ben Bedir’e katılan ilk muhacirlerin
çocuklarındanım; amcam da Müminlerin Emiri Faruk’tur. Bu nedenle Muaviye’ye
göre emirliğe daha layıktım” diyeceğinden endişe ettim, Bunun üzerine Zeyd,
“Evet, beni oraya tayin etseydin, öyle diyecektim; şimdi de öyle diyorum”
deyince Muaviye güldü.[10]
Muaviye’nin yanında, el-Eşter
en-Neha‘î’den bahsedildi; bunun üzerine, Nehalı birisi Eşter’den bahseden
adama, “Sus! Onun ölümü Irak halkını, hayatı da Şam halkını küçük düşürmüştür”
dedi; Muaviye ise bir şey söylemeden sükût etti.[11]
Muaviye b. Ebû Süfyân, Muaviye
b. Hudeyc’e “Hangi cüretle Muhammed b. Ebû Bekr’i öldürdün?” dedi. O da “Sen,
Hucr b. Adî’yi hangi cüretle öldürmüş isen ben de o cüretle onu öldürdüm. Siz
bizim ağırbaşlılarımızı öldürüp, biz de beyinsizlerinizi öldürünce bizi
eleştirir misiniz?” dedi.[12]
Sebt kabilesinden olan Rebîa
b. Gisl adındaki bir adam, Muaviye’nin yanına giderek, “Ey Muaviye, evimin
üstünü örtmek üzere, bana 12.000 direk verilmesi konusunda yardımcı olur musun?”
dedi. Muaviye, “Evin kaça kaçtır?” dedi. Adam, “İkiye iki fersahtan biraz
fazladır” deyince Muaviye ona, “Senin evin mi Basra’nın içindedir; yoksa Basra
mı evinin içindedir?” dedi.[13]
Adî b. Hâtim, Muaviye’nin
yanına geldiğinde orada hazır bulunan Abdullah b. Zübeyr Muaviye’ye, “Bu tek
gözlü adam, hazır cevap birisidir; onu biraz tahrik edeyim mi?” dedi. Muaviye
de, “Olur” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr, “Ey Adî, sen bu gözünü ne
zaman kaybetmiştin?” dedi. O da “Baban kaçarken öldürüldüğünde, sen de firar
ederken sırtından vurulduğunda, ben hak ile beraberdim; sen ise batıl ile
beraberdin” dedi.[14]
Muaviye, Ebü’l-Cehm b.
Huzeyfe’ye, “İkimizden hangimiz daha yaşlıyız; ben mi, sen mi?” diye sordu. O
da “Ben senin annenin, kocasına gelin geldiğini hatırlıyorum” dedi. O da “Hangi
kocasına? Yemin ederim ki o, kocası için değerli bir eşti; ama ey Ebü’l- Cehm!
Sen, sen ol, benden sonra hiç bir sultanın yanında böyle ileri geri konuşma!
Zira sultanların işi oyuncak gibidir ama hamleleri de aslanlarınki gibidir.
Senin lehine olan bir şeyin, aleyhine dönmesinden sakın!” dedi.[15]
Muaviye Sebe halkından olan
bir adama dedi ki: “Senin kavmin ne kadar cahilmiş ki, başlarına bir kadını
kraliçe olarak seçmişler de sonra, “Rabbimiz,
yolculukta konaklama yerlerimizin arasını birbirinden uzaklaştır”[16] demişler.
Adam da, “Senin kavmin, benim kavmimden daha da cahildi ki, aralarında
Resûlullah (sas) bulunduğu halde, “Allah’ım,
eğer bu Kur’ân hak olan bir kitabın kendisi ise semadan başımıza taşlar yağdır
veya başımıza elem verici bir azap getir!”[17]
demişlerdi.[18]
Bu anlatılanların bir kısmı yöneticileri
övme ve eleştirme amacıyla ortaya çıkmış olması ya da müdahalelere uğramış
olması mümkündür. Ancak bir algıyı ve temenniyi yansıtması bakımından
önemlidir.
[1]
Belazüri, II, 85-86.
[2]
Belazüri, II, 86.
[3]
Belazüri, IV/1, 17.
[4]
Belazüri, IV/1, 15.
[5]
Belazüri, IV/1, 23.
[6]
Belazüri, IV/1, 26.
[7]
Belazüri, IV/1, 33.
[8]
Hucurat, 49/13.
[9]
Belazüri, IV/1, 33-34.
[10]
Belazüri, IV/1, 34-35.
[11]
Belazüri, IV/1, 35.
[12]
Belazüri, IV/1, 40.
[13]
Belazüri, IV/1, 45.
[14]
Belazüri, IV/1, 50-51.
[15]
Belazüri, IV/1, 55.
[16] Sebe’, 34/19.
[17] Enfâl, 8/32.
[18] Belazüri, IV/1, 62.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder