Prof. Dr. Adnan Demircan
Bugünden geçmişe baktığımızda önemli addettiğimiz birçok şeyin önemsiz ve anlamsız olduğunu görürüz. Bunu milletler, dinler, mezhepler, cemaatler için söyleyebildiğimiz gibi kendimiz için de söyleyebiliriz. Geçmişe bakarak ihmallerimizi, başarısızlıklarımızı, doğru ya da yanlış yerlerde duruşumuzu kritik edebiliyoruz.
Bunu kısmen şahit olduğumuz iletişim
teknolojilerindeki değişim üzerinden anlatayım.
Çocukluğumda, çok değil
kırk-elli yıl önce plak çalan pikapların yanında makaralı teypler yeni
çıkmıştı. Gramofon, pikap biraz önceye ait… Teypler plaklar gibi bir iki şarkı
değil, onlarca şarkıyı bir arada sunan, hatta ses kaydına imkân veren önemli
bir teknolojik gelişmeydi. Çok geçmeden makaralara dolanan şeritli kasetler ve
bunları çalan kasetçalarlar piyasaya çıktı. Harika bir aletti. Gurbetteki bir
akrabanın sesini kaydettiği bir kaset geldiğinde maaile toplanır, kasette anlattıklarını
heyecanla dinlerdik. Yasaklı sanatçıların kasetlerinin onlarca kopyasından
sonra hışırtıdan ne dedikleri pek anlaşılmazdı, ama yine de özgürlüktü onları
dinlemek… Ülkenin meşhur vaizlerini dinlemek de öyle…
Erzurum’un Hınıs ilçesinin
bir köyünde bir köylünün evinde kumandalı bir kasetçalar görmüştüm.
Yurtdışından göndermişlerdi ve sahibi övünerek oturduğu yerden bazı komutları
verebildiğini uygulamalı olarak anlatıyordu. Kocaman kasetçaların kumandası beş-altı
metrelik bir kabloyla kasetçalara bağlıydı. Adam oturduğu yerden açıp
kapatıyordu. Büyük konfor… Bir de wolkman diye küçük bir kasetçalar çıkmıştı. Kulaklıkla
dinleyebiliyordunuz. Yakın zamanlarda cd çaları çıkmıştı ki çoğunuz ona
yetişmişsinizdir. Mp3, Mp4 gibi müzik aletleri çıktı ki, artık yüzlerce şarkıyı
avucunuzun içine sığan aletlerle cebinizde taşıyabiliyordunuz. Şimdilerde cep telefonları
bu aletlerin neredeyse hepsini tarihe gömdü, gömüyor. Bunların icadı ve
geliştirilmesi için harcanan emek, yapılan yatırım, insanın bunlara sahip
olması için ödediği bedeller muazzam… Ama bir süre sonra benim burada yazdığım
gibi anılara dahi konu olmayacaklar…
Bahsettiğim yıllarda televizyonun
hayatımıza girmesinin üzerinden çok geçmemişti. Tek kanallı, akşam yayına
başlayan gece yarısı olmadan yayının bittiği bir programla devlet televizyonu bizim
için dünyaya açılan bir pencereydi.
Siyah beyaz televizyonlarda
karıncalanma görüntüye hâkim olsa da gördüklerimiz bize yetiyordu. Biraz da hayallerimizle
görüntüleri netleştiriyorduk sanırım. Ardından renkli televizyonlar çıkmıştı ki
teknolojiyle arası iyi olan bir arkadaşım, “Sesi dalgalarla göndermeyi
anlıyorum da görüntüyü, üstelik renkli olarak gönderme olacak şey değil!”
demişti. Sonra televizyonlar büyüdü, inceldi, eğildi, büküldü şekilden şekle
girdi.
Tek kanaldan binlerce kanala
geçildi. Şimdilerde bunlar da önemini yitiriyor. Yakın gelecekte hepsi tarih
olacak.
Ülkemizde gazete basım
oranları batı ülkeleri gibi olmadı hiçbir zaman… Ama bir dönem bir milyonu
geçen gazeteler vardı. Çok gazete satabilmek bir güçtü. Gazete sahiplerinin
bunu siyasi nüfuz ve hatta ekonomik çıkar için kullandıkları bilinmeyen bir şey
değildi. Birçok gazete patronu gazeteleri diğer işlerinde güçlü olmak için
elinde tutuyordu.
Peki, şimdi gazete satın alan
var mı? En son ne zaman fiziki olarak gazete aldık? Gazetelerin ilan ettikleri tirajların
resmi reklamlardan yararlanmak için yüksek tutulduğunu, baskı adetlerinin satış
adetini yansıtmadığını düşünüyorum.
Artık insanlar farklı
mecralardan bilgi ediniyorlar. Sosyal medya denen olgu bugün çok etkili… Bir o
kadar da değişime açık… Yönlendirme var mı? Eskiden olduğu gibi… Gazetelerin
tirajları yüksekken olduğundan daha fazla değil…
Bugün sahip olduğumuz
teknoloji dünle karşılaştırılmayacak kadar ileri… Peki yarınla? Muhtemelen
yarınla da karıştırılmayacak kadar geridir.
Aslında gündemimiz, sosyal
ilişkilerimiz hatta değerlerimiz de öyle değil mi?
İnsan hayatı dinamik bir süreç…
Sürekli bir değişim
yaşıyoruz. Sabitelerimiz olduğunu kabul ediyoruz. Hayatı anlamlandırmak için
buna ihtiyaç duyuyoruz belki de… Ama sabitelerimiz ne kadar be ne kadarıyla
sabite… Çünkü bunları da yeniden yorumluyoruz, yeniden tanımlıyoruz. Dün
yaptığımız ve uğrunda can verilmesi gerektiğini söylediğimiz, mesela bin yıl
değişmeyecek dediğimiz şeyler, birkaç yılda değişebiliyor. Bazen
değişmediğimizi iddia ediyoruz, ama bu da mümkün değil…
Bugünün gündemine bin yıl
sonradan bakan bir insan neleri görecek, dönemi nasıl değerlendirecek?
Günlerce konuşulan/tartışılan
bir açıklamanın, filancanın aşı olmasının önemi olacak mı?
Değer verdiklerimiz ne kadar
değerli?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder