Ebû Ömer b. Davud
İnsanoğlunun hayatında
gerçekleştiremediği, bizzat müşahede etmesi mümkün olmayan şeyleri geçmiş
üzerinden anlatmak, hatta buna inanmak sıklıkla karşılaştığımız bir durum… Bu,
bazen efsaneler üzerinden oluyor, bazen tarihî kişiliklerin hayatı üzerinden… Nitekim
araçsız uçan şeyhler, keramet makinası veliler, bir vuruşta yüz düşmanı yere
seren cengâverler, gaybı bilen arifler, her davranışında bir hikmet olan
âlimler hep geçmişte varlar… Bazen bunların yaşadığımız zamanda müşahede
alanımızın dışında meydana geldiğini anlatanlar da var. Hatırlayanlarınız
vardır, 28 Ocak 1986’da ABD’de uzay mekiği Challenger kalkıştan kısa süre sonra
infilak etmişti. Yıllar sonra sözüm ona şeyh olduğunu iddia eden biri bunu
kendilerinden birisinin yaptığını, vidayı gevşettiğini anlatıyor. Akla ziyan
bir iddia… Ama buna inananlar olmuştur herhalde…(https://pixabay.com)
Peki, mükemmel insanlar neden
bugün yoklar?
Bu sorunun cevabı belli
aslında… Geçmişte de yoklardı da ondan…
Aslında geçmişte yaşadığını
var saydığımız insanlar, bugünkülerden çok farklı değiller. Bugüne bakarsak,
iyi insanlar yine var. Ama geçmişte yaşayanlar için abartıldığı gibi değil. Mahza
iyilik yapıyor değiller… Bazen yanlışlıklar da sadır oluyor kendilerinden…
İnsanlar çünkü…
Geçmişe öykünme, bizde bir
tarih anlayışı doğurmuş. Tabii bu anlayış merviyatla da desteklenmiş. Her geçen
gün işlerin kötüye gittiği, bozulduğu, ahlaki yozlaşmanın arttığı şeklinde bir
anlayıştır bu… Oysa tarih iniş çıkışları olan bir süreç… Zulmün olduğu dönemler
ve coğrafyalar varken, aynı zamanda adaletin tecelli ettiği dönemler ve
coğrafyalar da var. Ahlak için de aynı şeyi söylemek mümkün… Hatta aynı zaman
ve mekânda ikisi birlikte tecelli edebiliyor.
Geçmişe ve geçmişte yaşananlara
öykünme yeni bir şey değil… Geçmişten, atalarımızdan aldığımız bir miras… Belki
de fıtratımızda var. Geçmişe öykünme, gençliğini, eski günleri yâd etme,
sevdiklerimiz hakkında güzel hikâyeler anlatma, kimin hayatında yok ki?
Sık sık duyarsınız, “Falanca
hakkındaki yargım onu tanıdıktan sonra değişti. Keşke onu tanımamış olsaydım.”
diyenleri… Çünkü tanımadığı insanı muhayyilesinde mükemmel bir varlık olarak
düşünmüş. Ona toz kondurmamış. Tanıdıktan sonra kendisi gibi zaafları ve güçlü
yönleri olan biri olduğunu görmüş. Ancak bu sefer de zaaflarını kabullenmekte
zorlanmış ve onun hakkındaki yargısında ters uca savrulmuş.
Bir de tarihî kişilikler
hakkında inandığından farklı bir şey duyunca, “Bu mümkün değil, bunu yapmış
olamaz.” şeklinde tavır takınanlar var. Çünkü hayal ettiğini ve inandığını
mutlak hakikat olarak görüyor ya da gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor.
Tabii geçmişte olanlar bizim
inancımıza ve keyfimize göre tecelli etmiyor.
Dengeli ve ölçülü bakarsak
iyiler ve iyiliklerin yanında kötüler ve kötülükler de var her dönemde…
İnsanı insan olarak tanımaya
çalışırsak abartılı tasvirlerden gerçekçi olmayan yargılardan kaçınmış oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder