2 Ocak 2025 Perşembe

Yılın Başı mı Sonu mu? Yoksa Muhasebe Vakti mi?

YILIN BAŞI MI SONU MU? YOKSA MUHASEBE VAKTİ Mİ?

Doç. Dr. Cuma Karan

Nedir “yıl”dan çektiğimiz ya da “yılın” bize çektirdiği?

Yılbaşı mı yılsonu mu?

Kutlayalım mı kutlamayalım mı?

Hz. İsa'nın doğumu mu? Hristiyanların kültürü mü?

Hindi katliamı mı yoksa etten, yemekten kaçınma cihadı mı?

Yeni yılı mı yoksa bu sene denk geldiği için Üç Ayları mı tebrik etmeli?

Çam kesmek veya süslemekle çevreye zarar verme zamanı mı?

Yoksa bütün bunların dışında Mekke'nin fetih gecesi mi?

Sahi ne oldu Mekke’nin fethine? Şam Fethi’nin gölgesinde mi kaldı sanki?

Hakikaten nedir bu “yılın” bizden çektiği? Veya bizim “yıla” çektirdiğimiz?

“Kim bir kavme benzerse o da ondandır” hadisini sadece yılbaşında mı hatırlamalıyız? Hayatımızın diğer alanlarındaki benzerliklere ne diyeceğiz?

İçinde bulunduğumuz bu “acayip, garip, karmakarışık” duruma ağlayalım mı, gülelim mi yoksa derinden derine düşünüp anlamaya mı çalışalım?

Hangi üslup ile yazsak acaba? Bir ironi mi yapalım, eleştirelim mi yoksa felsefi alt yapısını anlamaya mı çalışalım? Gelin en iyisi ortaya karışık bir şey koyalım. Hani millet olarak “karışık menülerden hoşlanırız ya”.

Haydi başlıyoruz, öncelikle karşı olduğumuz şey nedir?

A.             Yılın başına mı karşıyız?

B.              Hz. İsa (as) Efendimizin doğum gününe mi karşıyız?

C.             Yoksa bunlar gerekçesi ile yapılan ve İslam'la ahlakla bağdaşmayan etkinliklere mi karşıyız?

Öncelikle, dürüstçe karar verelim: Hangisine karşıyız?

Eğer sadece “yılın başı olduğu için” karşı isek, bunun bir mantığı yoktur. Zira bugünün 365 günden hiçbir farkı yok ve böyle bir karşıtlığın anlamı da yok.

Şayet Hz. İsa (as) doğum günü olduğu için karşı isek, o zaman Hz. Peygamber (sav) doğum gününü, (Mevlid Kandilini) niye kutluyoruz? Müslümanlar olarak Hz. İsa (as) ile Hz. Peygamber (sav) arasına bir ayırım koyamayız ki. Zira ayet şunu emretmiyor mu bizlere: ALLAH'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilene ve tüm peygamberlere Rab'leri tarafından verilenlere inandık. Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz sadece O'na teslim olanlarız," deyiniz.” (Bakara 2/136)

Şayet “yılbaşı” karşıtlığımız bu gece bahane edilerek İslam’a aykırı, ahlakla örtüşmeyen uygulamalara ise o zaman tavrımızı ona göre netleştirelim ve biz de Müslümanlar olarak “ulu’l azm” Peygamberlerden biri ve bizim için kutsal olan Hz. İsa’nın (as) doğumunu kutlayalım hem de O’na yakışacak şekilde. Özellikle de Avrupa, Amerika ve diğer Hıristiyan coğrafyalardaki camilerimizde dini, ahlaki, siyasi ve tarihi açıdan Kur’an’ın anlattığı Hz. İsa’yı (as) bütün boyutlarıyla anlamaya ve anlatmaya çalışalım.

Özellikle Avrupa’daki camilerimizde; “Bu gece Hz. İsa’nın (as) dünyaya teşriflerinin seneyi devriyesini anıyoruz, hepiniz davetlisiniz” “Bizim de Peygamber olduğuna inandığımız Hz. İsa’nın doğum gününe hoş geldiniz” şeklinde oranın dili veya dilleriyle reklam panolarda ilan ve duyurularla, hatta özel davetiyelerle camilerimizde ilan etsek fena mı olur? Mesela bu gecede Hz. İsa’nın (as) hayatını, mücadelesini, getirdiği mesajı, o dönemdeki Yahudilerin kendisine çektirdiklerini ve sonunda çarmıha germeye çalışmalarını” anlatalım. Yahudilerin azgınlıklarını, kendisini öldürmek için yaptıkları sinsi planlarını nakledelim. Yanık ve coşkulu güzel bir sesle kalbe, ruha nüfuz eden ilahiler söylesek, Anadolu’muzun güzellik ve hediyelerini takdim etsek ne olur? “Ey Hıristiyan! Bak bizim de kutsalımız olan İsa’nın (as) doğum günü, içkiyle, dansla, şarapla değil işte böyle kutlanır,” desek güzel olmaz mı? Bununla hangi ayet veya hadise muhalefet etmiş oluruz.? Öyle ya hep Avrupa’nın ahlaki probleminden şikâyetçiyiz. İşte fırsat; Hz. İsa’nın (as) muazzam ahlakını anlatalım. Hz. Peygamber de Mekke’de panayırları tebliğ vesile yapmamış mıydı? Unutmayalım; Medine İslam Devletinin temelini hicret oluşturmuştu. Hicret’in de temelini Hz. Peygamber’in Mekke’deki panayırları vesile ederek görüştüğü Medinelilerle yaptığı Akabe Biatı oluşturmaktadır.

Psiko-sosyo-tarihsel açıdan Hz. Peygamber’in mücadelesine baktığımızda onu başarıya götüren sebeplerden birinin de salt bir “yasak” yerine makul ve masum “alternatifler sunmasıydı.” Mesela Medine’ye hicret ettiğinde orada yerleşik olan Yahudilerin adetlerine karşın alternatifler sunmuştur. Muharrem orucu buna örnektir. Hatırlanacağı gibi “Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görmüş ve “Bugün niçin oruç tutuyorsunuz?” diye sormuştu. “Bu hayırlı bir gündür. Allah, bugün de İsrâiloğulları’nı düşmanlarından kurtardı. Hz. Mûsâ da bugün (şükür olarak) oruç tuttu,” dediklerinde Resûlullah (s.a.s.): “Ben Mûsâ’ya sizden daha layığım (yakınım)” buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etti (Buhârî, Savm, 69 [2004]; Müslim, Sıyâm, 127-128)[1]

Hz. Peygamber (sav), din ile kültürün iç içe girdiği ve Müslümanların azınlık yani yüzde 12-15 olduğu böyle bir yerde ikilem içinde kalmadan alternatif üretmiştir. Bugün Hz. Peygamber’in iki milyarı aşkın ümmeti olarak var mı böyle bir cesaretimiz? Bu geceyi, bizim de Peygamber olarak kabul ettiğimiz İsa (as)’ın şahsına yakışır bir şekilde idrak etmeye ne dersiniz?

Müslümanlar olarak genel de sonuç odaklı düşünüyoruz, sürece pek bakmıyoruz. Hâlbuki İslam bizden süreç odaklı olmamızı ister ve sonucun sahibinin Allah olduğunu söyler. Sonucu yaratıp yaratmamak O’nun işidir. Allah katında makbul olan, amelin sonucu değil süreç esnasında ortaya koyduğumuz samimiyettir. Zira “ameller niyetlere göredir” (Buhârî, Bed'ü'l-Vahy, 1)

Bugünlerde “yılbaşı” yani yılın başıyla uğraşıyoruz. Başı olan bu “yılın” hiç mi sonu yok? Hayatımızda “yılın sonu” diye bir programımız veya etkinliğimiz oldum mu acaba? Büyük devletler veya köklü şirketler “gelecek yıl planlamasından” önce “geçen yılın muhasebesini” yapar. Zira geçmişi iyi analiz edip dersler çıkarmayan, geleceği güzel planlayamaz. Var mıyız yılın başından önce yılın sonunu masaya yatırmaya?

Hayatımızda, “yıl nasıl geçti, nasıl geçmeliydi, biz nasıl geçirdik zamanımızı, niye daha güzel değerlendiremedik, neleri eksik bıraktık”? gibi tespitleri yapmaya var mıyız?

Var mıyız tespit ettiğimiz eksiklerimizi hemen yani başımızdaki senenin başından itibaren telafi etmeye?

Var mıyız o eksiklerimiz için gözyaşı dökmeye?

Var mıyız o eksiklerimiz dolayı, Hz. İsa (as) doğumu vesilesiyle elimizi açıp yalvarmaya?

Keşke yılın başından önce “yılın sonunu” gündemimize alsaydık. Belki o zaman kendimize gelir ve bu gece, günahın, gafletin değil, tövbe ve tazarrunun hâkim olduğu, içki yerine gözyaşının sel olduğu bir “itiraf ve af” gecesine dönüşürdü.

Hz. Muhammed (sav) gibi Hz. İsa (as)’ı da insanlığın hidayeti ve beşeriyetin huzuru için gönderen Rabbimize iltica edelim ve şöyle yalvaralım:

Ey bütün varlığın sahibi olan, Musa, İsa, Muhammed (sav) ve bütün peygamberlerin Rabbi olan Allah’ım! Bu senenin 365 günü boyunca sana tam kulluk yapamadım.

Mazlum ve mağdur coğrafyaların sesi olamadım ya Rab!

Başta Filistin olmak üzere zulüm altında inleyen mazlum coğrafyanın feryadını duyup kadın ve çocukların yardım eli olamadım.

İsa (as)’ı ortadan kaldırmak isteyen o günün azmış Yahudilere ile aynı ruhu taşıyan bugünkü Siyonistlerin Gazze katliamına siper ve engel olamadım.

Sıcak su havuzlarında yüzerken soğuktan donan o yavrulara sıcak bir örtü olamadım.

Açlıktan ölen o insanlara çare olacak bir tas çorba ulaştıramadım.

Ya Rab! Ekranlarda tahammülü imkânsız o zulümlere çaresiz bir şahit oldum, mahcubum affet beni.

365 gün boyunca bir seneyi bu mahcubiyet ve bu zilletle kapattım ya Rab.

Söz veriyorum bana hibe ettiğin bu yeni seneyi sana kullukla geçireceğime,

Söz veriyorum ulûhiyetine yakışır bir şekilde önünde eğilerek, boyun bükerek lütfettiğin bu yeni seneyi dolu dolu geçireceğime.

Söz veriyorum idrak ettiğim bu yeni seneyi geçen seneden daha iyi geçireceğime,

Söz veriyorum bir sene boyunca lütfedeceğin bu ömrü senin razı olacağın şekilde geçireceğime,

Söz veriyorum, ahlak Peygamberi olan İsa (as) ile Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in çağrısına gece gündüz durmadan davet edeceğime,

Söz veriyorum kendim ve insanlık için bu sene daha çok faydalı olacağıma,

Söz veriyorum geçen senenin eksikliklerini bu yeni senede telafi edeceğime,

Bir yeni bir seneden çok geçmiş bir senenin muhasebesiyle “Yâ Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl, Âmin.” demeli ve Yüce Rabbimiz yalvarmalıyız.


 

1 yorum:

  1. Allah Teâlâ razı olsun Gerçekten bu düşünceler çok güzel.

    YanıtlaSil

Yazarlar