YILIN BAŞI MI SONU MU? YOKSA MUHASEBE VAKTİ Mİ?
Doç. Dr. Cuma Karan
Nedir “yıl”dan
çektiğimiz ya da “yılın” bize çektirdiği?
Yılbaşı mı yılsonu
mu?
Kutlayalım mı
kutlamayalım mı?
Hz. İsa'nın
doğumu mu? Hristiyanların kültürü mü?
Hindi katliamı
mı yoksa etten, yemekten kaçınma cihadı mı?
Yeni yılı mı yoksa
bu sene denk geldiği için Üç Ayları mı tebrik etmeli?
Çam kesmek veya
süslemekle çevreye zarar verme zamanı mı?
Yoksa bütün
bunların dışında Mekke'nin fetih gecesi mi?
Sahi ne oldu
Mekke’nin fethine? Şam Fethi’nin gölgesinde mi kaldı sanki?
Hakikaten nedir
bu “yılın” bizden çektiği? Veya bizim “yıla” çektirdiğimiz?
“Kim bir kavme benzerse
o da ondandır” hadisini sadece yılbaşında mı hatırlamalıyız? Hayatımızın
diğer alanlarındaki benzerliklere ne diyeceğiz?
İçinde
bulunduğumuz bu “acayip, garip, karmakarışık” duruma ağlayalım mı, gülelim mi
yoksa derinden derine düşünüp anlamaya mı çalışalım?
Hangi
üslup ile yazsak acaba? Bir ironi mi yapalım, eleştirelim mi yoksa felsefi alt
yapısını anlamaya mı çalışalım? Gelin en iyisi ortaya karışık bir şey koyalım.
Hani millet olarak “karışık menülerden hoşlanırız ya”.
Haydi
başlıyoruz, öncelikle karşı olduğumuz şey nedir?
A.
Yılın başına mı karşıyız?
B.
Hz. İsa (as) Efendimizin doğum gününe mi
karşıyız?
C.
Yoksa bunlar gerekçesi ile
yapılan ve İslam'la ahlakla bağdaşmayan etkinliklere mi karşıyız?
Öncelikle,
dürüstçe karar verelim: Hangisine karşıyız?
Eğer
sadece “yılın başı olduğu için” karşı isek, bunun bir mantığı yoktur. Zira
bugünün 365 günden hiçbir farkı yok ve böyle bir karşıtlığın anlamı da yok.
Şayet Hz. İsa (as) doğum günü
olduğu için karşı isek, o zaman Hz. Peygamber (sav) doğum gününü, (Mevlid Kandilini)
niye kutluyoruz? Müslümanlar olarak Hz. İsa (as) ile Hz. Peygamber (sav)
arasına bir ayırım koyamayız ki. Zira ayet şunu emretmiyor mu bizlere: “ALLAH'a, bize indirilene,
İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya
verilene ve tüm peygamberlere Rab'leri tarafından verilenlere inandık. Onların
hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz sadece O'na teslim olanlarız," deyiniz.”
(Bakara 2/136)
Şayet “yılbaşı”
karşıtlığımız bu gece bahane edilerek İslam’a aykırı, ahlakla örtüşmeyen
uygulamalara ise o zaman tavrımızı ona göre netleştirelim ve biz de Müslümanlar
olarak “ulu’l azm” Peygamberlerden biri ve bizim için kutsal olan Hz. İsa’nın (as)
doğumunu kutlayalım hem de O’na yakışacak şekilde. Özellikle de Avrupa, Amerika
ve diğer Hıristiyan coğrafyalardaki camilerimizde dini, ahlaki, siyasi ve
tarihi açıdan Kur’an’ın anlattığı Hz. İsa’yı (as) bütün boyutlarıyla
anlamaya ve anlatmaya çalışalım.
Özellikle Avrupa’daki
camilerimizde; “Bu gece Hz. İsa’nın (as) dünyaya teşriflerinin seneyi
devriyesini anıyoruz, hepiniz davetlisiniz” “Bizim de Peygamber olduğuna
inandığımız Hz. İsa’nın doğum gününe hoş geldiniz” şeklinde oranın dili veya
dilleriyle reklam panolarda ilan ve duyurularla, hatta özel davetiyelerle
camilerimizde ilan etsek fena mı olur? Mesela bu gecede Hz. İsa’nın (as) hayatını,
mücadelesini, getirdiği mesajı, o dönemdeki Yahudilerin kendisine çektirdiklerini
ve sonunda çarmıha germeye çalışmalarını” anlatalım. Yahudilerin azgınlıklarını,
kendisini öldürmek için yaptıkları sinsi planlarını nakledelim. Yanık ve
coşkulu güzel bir sesle kalbe, ruha nüfuz eden ilahiler söylesek, Anadolu’muzun
güzellik ve hediyelerini takdim etsek ne olur? “Ey Hıristiyan! Bak bizim de
kutsalımız olan İsa’nın (as) doğum günü, içkiyle, dansla, şarapla değil işte
böyle kutlanır,” desek güzel olmaz mı? Bununla hangi ayet veya hadise muhalefet
etmiş oluruz.? Öyle ya hep Avrupa’nın ahlaki probleminden şikâyetçiyiz. İşte
fırsat; Hz. İsa’nın (as) muazzam ahlakını anlatalım. Hz. Peygamber de Mekke’de
panayırları tebliğ vesile yapmamış mıydı? Unutmayalım; Medine İslam Devletinin
temelini hicret oluşturmuştu. Hicret’in de temelini Hz. Peygamber’in Mekke’deki
panayırları vesile ederek görüştüğü Medinelilerle yaptığı Akabe Biatı
oluşturmaktadır.
Psiko-sosyo-tarihsel
açıdan Hz. Peygamber’in mücadelesine baktığımızda onu başarıya götüren
sebeplerden birinin de salt bir “yasak” yerine makul ve masum “alternatifler
sunmasıydı.” Mesela Medine’ye hicret ettiğinde orada yerleşik olan Yahudilerin
adetlerine karşın alternatifler sunmuştur. Muharrem orucu buna örnektir.
Hatırlanacağı gibi “Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin
âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görmüş ve “Bugün niçin oruç tutuyorsunuz?” diye
sormuştu. “Bu hayırlı bir gündür. Allah, bugün de İsrâiloğulları’nı
düşmanlarından kurtardı. Hz. Mûsâ da bugün (şükür olarak) oruç tuttu,”
dediklerinde Resûlullah (s.a.s.): “Ben Mûsâ’ya sizden daha layığım (yakınım)”
buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etti (Buhârî,
Savm, 69 [2004]; Müslim, Sıyâm, 127-128)[1]
Hz. Peygamber (sav),
din ile kültürün iç içe girdiği ve Müslümanların azınlık yani yüzde 12-15
olduğu böyle bir yerde ikilem içinde kalmadan alternatif üretmiştir. Bugün Hz.
Peygamber’in iki milyarı aşkın ümmeti olarak var mı böyle bir cesaretimiz? Bu
geceyi, bizim de Peygamber olarak kabul ettiğimiz İsa (as)’ın şahsına yakışır
bir şekilde idrak etmeye ne dersiniz?
Müslümanlar olarak
genel de sonuç odaklı düşünüyoruz, sürece pek bakmıyoruz. Hâlbuki
İslam bizden süreç odaklı olmamızı ister ve sonucun sahibinin Allah
olduğunu söyler. Sonucu yaratıp yaratmamak O’nun işidir. Allah katında makbul
olan, amelin sonucu değil süreç esnasında ortaya koyduğumuz samimiyettir. Zira
“ameller niyetlere göredir” (Buhârî, Bed'ü'l-Vahy, 1)
Bugünlerde “yılbaşı”
yani yılın başıyla uğraşıyoruz. Başı olan bu “yılın” hiç mi sonu yok?
Hayatımızda “yılın sonu” diye bir programımız veya etkinliğimiz oldum mu acaba?
Büyük devletler veya köklü şirketler “gelecek yıl planlamasından” önce “geçen
yılın muhasebesini” yapar. Zira geçmişi iyi analiz edip dersler çıkarmayan,
geleceği güzel planlayamaz. Var mıyız yılın başından önce yılın sonunu masaya
yatırmaya?
Hayatımızda, “yıl nasıl geçti, nasıl geçmeliydi, biz nasıl
geçirdik zamanımızı, niye daha güzel değerlendiremedik, neleri eksik bıraktık”?
gibi tespitleri yapmaya var mıyız?
Var mıyız tespit ettiğimiz eksiklerimizi hemen yani
başımızdaki senenin başından itibaren telafi etmeye?
Var mıyız o eksiklerimiz için gözyaşı dökmeye?
Var mıyız o
eksiklerimiz dolayı, Hz. İsa (as) doğumu vesilesiyle elimizi açıp yalvarmaya?
Keşke yılın
başından önce “yılın sonunu” gündemimize alsaydık. Belki o zaman kendimize
gelir ve bu gece, günahın, gafletin değil, tövbe ve tazarrunun hâkim olduğu,
içki yerine gözyaşının sel olduğu bir “itiraf ve af” gecesine dönüşürdü.
Hz. Muhammed (sav) gibi Hz. İsa (as)’ı da insanlığın
hidayeti ve beşeriyetin huzuru için gönderen Rabbimize iltica edelim ve şöyle
yalvaralım:
Ey bütün varlığın sahibi olan, Musa, İsa, Muhammed (sav) ve
bütün peygamberlerin Rabbi olan Allah’ım! Bu senenin 365 günü boyunca sana tam
kulluk yapamadım.
Mazlum ve mağdur coğrafyaların sesi olamadım ya Rab!
Başta
Filistin olmak üzere zulüm altında inleyen mazlum coğrafyanın feryadını duyup
kadın ve çocukların yardım eli olamadım.
İsa (as)’ı
ortadan kaldırmak isteyen o günün azmış Yahudilere ile aynı ruhu taşıyan bugünkü
Siyonistlerin Gazze katliamına siper ve engel olamadım.
Sıcak su havuzlarında yüzerken soğuktan donan o yavrulara
sıcak bir örtü olamadım.
Açlıktan ölen o insanlara çare olacak bir tas çorba ulaştıramadım.
Ya Rab!
Ekranlarda tahammülü imkânsız o zulümlere çaresiz bir şahit oldum, mahcubum
affet beni.
365
gün boyunca bir seneyi bu mahcubiyet ve bu zilletle kapattım ya Rab.
Söz
veriyorum bana hibe ettiğin bu yeni seneyi sana kullukla geçireceğime,
Söz
veriyorum ulûhiyetine yakışır bir şekilde önünde eğilerek, boyun bükerek lütfettiğin
bu yeni seneyi dolu dolu geçireceğime.
Söz
veriyorum idrak ettiğim bu yeni seneyi geçen seneden daha iyi geçireceğime,
Söz
veriyorum bir sene boyunca lütfedeceğin bu ömrü senin razı olacağın şekilde
geçireceğime,
Söz
veriyorum, ahlak Peygamberi olan İsa (as) ile Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed
(sav)’in çağrısına gece gündüz durmadan davet edeceğime,
Söz veriyorum kendim ve insanlık için bu sene daha çok
faydalı olacağıma,
Söz veriyorum geçen senenin eksikliklerini bu yeni senede
telafi edeceğime,
Bir yeni bir seneden çok geçmiş bir senenin muhasebesiyle
“Yâ Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek
zamanına kadar bizi emanette emin kıl, Âmin.” demeli ve Yüce Rabbimiz yalvarmalıyız.
Allah Teâlâ razı olsun Gerçekten bu düşünceler çok güzel.
YanıtlaSil