26 Eylül 2020 Cumartesi

İslam Tarihinin İlk Dönemlerindeki Evliliklerle İlgili Çağdaş Tartışmalara Dair (3)

 

Adnan Demircan

Merhum Taberi, önemli bir tarihçi… Aynı zamanda tefsir ve fıkıh alanında söz sahibi âlimlerden… İçtihatları sebebiyle mezhep sahibi kabul edilmiş. Ancak Ceririye denen bu mezhebin tabileri kalmadığı için zamanla kaybolmuş. H. 310 (m. 923) yılında vefat etmiş. Yani ilk dönem âlimlerinden biri…


24 Eylül 2020 Perşembe

Din/İnanç Ticareti Üzerine... Azdan Çok, Çoktan Az...


 Prof. Dr. Mustafa Ertürk

Bu sefer biraz tersten beyin jimnastiği yapmak geldi içimden. Şöyle bir kural vardır; Her şey zıddı ile kâimdir, yani bir şeyin varlığı onun yokluğuyla ayakta durur. Dolayısıyla zıtlık bir şeyin varlığının olmazsa olmazıdır. Unutmamak gerekir ki bir konuda "Bu yapılmalı!" deniliyorsa o yerde/zamanda/durumda "o şey yapılmıyor" demektir. Yapılmamalı deniliyorsa yapıldığının göstergesidir. Hayata şöyle bakalım, hep bu minvalde akıııp gider... 

23 Eylül 2020 Çarşamba

İslam Tarihinin İlk Dönemlerindeki Evliliklerle İlgili Çağdaş Tartışmalara Dair (2)

 

Adnan Demircan

Daha önceki yazımızda geçmişte yapılan evliliklerle ilgili tarihsel olguyu ve bunun nasıl okunması gerektiğini arz etmeye çalışacağımızı söylemiştik. Bu yazımızda dönemin ele alacağımız boyutuyla okunmasına dair nerede durduğumuzu göstermek üzere ilkesel bir çerçeve çizmeye çalışalım.


22 Eylül 2020 Salı

Mışrēḳe

 

Adnan Demircan

Elimdeki bazı çalışmalar sebebiyle Ömerli’nin sosyal tarihiyle ilgili yazılara biraz ara verdim. Planladığımı uygulayabilirsem inşallah Ömerli’yle ilgili yazılar aralıklı olarak devam edecek.


21 Eylül 2020 Pazartesi

Ceyhun Nehri Kenarında Bakkal Seyfulislâm’la…


Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

Tarihçi, senelerdir Orta Asya’daki Türk illerini merak ediyor, bir türlü fırsat bulup oralara gidemiyordu. Onun bu merakı, çağının çılgın bir tutkusu olan gökdelenleri, zevk ve estetikten yoksun olan çarpık çarpık binaları, lüks otelleri; zaman zaman yirmi üç kişinin bir araya gelip, meşin bir yuvarlağın peşinde koşuşturmaları ve nihayet bu yirmi beş kişiyi seyredip çılgın naralar atanları, küfredenleri seyretmek değil, “tarihin tanıkları” olan dağları, mağaraları, nehirleri, vadileri, ovaları gezmek, onlarla tarih sohbetleri yapmak, bağırlarında yetişmiş olan müstesna ulemanın yetiştikleri ortamı görmek, onları yetiştirmiş olan hocaların nasıl hocalar olduklarını öğrenmekti… 

İman Yorumlatır

 

Ebû Ömer b. Dâvud

 

Dünyada binlerce din ve inanç var. Bunların bir kısmı o inanca bağlı olmayanlara anlaşılmaz ve kabul edilemez geliyor. İman kişinin inancının yegâne hakikat olduğu kabulünü barındırıyor. Bir inanan, içinden böyle inanmasa da böyle bir görüntü vermek zorunda, yoksa imanla elde ettiği pozisyonunu kaybeder.


20 Eylül 2020 Pazar

Geçmişte İlmin Merkezi Olan, Şimdilerde Cehaletin Yüceltildiği Mekân

 

Adnan Demircan

Bir süre önce Cuma namazı kıldığım bir camide hoca hutbe okurken hadisin bitiminden sonra, -hadislerin vahiy gibi kesin olmadığını ifade sadedinde okunan- “Allah Elçisi söylediği sözde ya da benzer sözde doğru söylemiştir” “Sadaḳa Resûlullah fî-mâ ḳâl ev kemâ ḳâl” ibaresini “Sadaḳa Resûlullah ev kemâ ḳâl fî-mâ ḳâl” şeklinde okudu. İlk gittiğimde bunun dil sürçmesi olduğunu düşündüm, ama sonraki haftalarda da ibareyi bu şekilde okumaya devam etti. Anladığım kadarıyla ibareyi yanlış ezberlemiş veya aklında yanlış kalmıştı. Namazdan sonra cami için yardım toplayan görevlinin yanına gittim. “Hoca için bir not bırakmak istiyorum” dedim. “Bana söyleyin, ben Hoca’nın oğluyum” dedi. Ben de ona durumu izah ettim. Cemaatin çoğunun Arap olduğunu ibarenin bu şekilde okunmasının onları rahatsız edeceğini ifade ettim. Hoca, sağ olsun sonraki haftalarda ibareyi hutbeden tamamen kaldırdı. Ya oğlu anlattıklarımı tam aktaramadı ya da hocanın dili yeni ve doğru olan forma alışamadı. Neyse önemli değil, ama sorun kalmadı.


19 Eylül 2020 Cumartesi

Potomac Nehri’nin kenarında “ellem ğullem”leri duymak…


 

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

Yaşlı Tarihçi seyahati çok sevdiği için, zamanla sıkıntılarına katlanmayı da öğrenmişti. Daha doğrusu katlanmak zorundaydı. “Gülü seven, dikenine katlanır” derler ya, tarihçininki de o misal. Ya seyahati sevmeyeceksin, ya da seyahatler sırasındaki sıkıntılara, “ah! vah!” deyip sızlanmayacaksın! Ama nihayetinde Tarihçi de bir insandı ve zaman zaman karşılaştığı sıkıntılar karşısında kendi kendine, “yahu senin bu çöllerde, dağlarda, kayalıklarda, nehir çağlayanlarında ne işin var? Pervari bahçeleri, dereleri, patikaları, uçurumları,  seni tabiata doyurmadı mı? ” deyip kızdığı da olmuyor değildi…

18 Eylül 2020 Cuma

FÂTİHA SÛRESİ -Çoklu Meal Denemesi-



بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {1}  الرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ {2}  مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ {3}  إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ {4}

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ{5}  صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ {6} غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ {7}

 

Prof. Dr. Cağfer Karadaş

 

GENEL BİLGİ

Mushaf’ın ilk sûresinin adı. O yüzden Fâtiha denilmiş. Güçlü görüş, onun Mekke’de indiği. Medine’de indiği de söylenmekte. Hem Mekke’de hem de Medine’de indiğine dair de görüşler var. Yedi ayetten oluşmakta. Kitabın başlangıcı ve esası. Ayrıca namazların her rekâtında ve her daim tekrar tekrar okunması dolayısıyla es-Seb’ul-mesânî olduğu söylenmiş. Kur’an’ın bütün bir anlamını içeriğinde ifade eden bir sûre. Bu yüzden birçok tefsirde kitap çapında yorumlar yapılmış. Müstakil tefsir çalışmaları da oldukça fazla.

17 Eylül 2020 Perşembe

İslam Tarihinin İlk Dönemlerindeki Evliliklerle İlgili Çağdaş Tartışmalara Dair (1)

 

Prof. Dr. Adnan Demircan

İnsanlık tarihinin en eski ve önemli kurumlarından biri olan aile, çağdaş sorular ve sorunlar çerçevesinde dini değerler ve tarihi pratikler açısından tartışma konu yapılmaktadır. Bu tartışmaların çoğu bugüne aittir. Elbette geçmişte de bazı tartışmalar olmuştur, ancak bugün tartıştığımız bağlamdan ve gündemden farklı olarak…


13 Eylül 2020 Pazar

Gelenek


                                                                                            Dr. Halil ORTAKCI

Hz. Peygamber (s), hayattayken Müslümanlar arasında meydana gelen her türlü ihtilâfa müdahil olur ve onların problemlerini çözerdi. Eşleriyle sorun yaşayan karı-kocalar, çocuğu yemek yemeyen anneler… O, itikat ve ibadet hakkında ortaya çıkan müşkilleri de hallederdi. Ağzından hak sözden başka bir şey çıkmaması sebebiyle de verdiği bilginin doğruluğu tartışılmazdı. Vefatından sonra bilginin sağlaması için isnâd sistemi oluşturulmuşsa da mutlak doğrunun tespiti hususunda Müslümanlar arasında ihtilafların yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Bu ihtilafların başında Kur’an’ın cem’i ve çoğaltılması meseleleri gelmektedir. Ashâbın bir kısmı Hz. Peygamber’in (s) bu konuda bir icraatı olmaması hasebiyle mütereddid davranmışlardır. Yani bir manada asr-ı saadete yönelik muhafazakar duygular içerisinde geleceğe dair bir endişe taşımışlardır. Ancak kurrâ sahabîlerin vefatları sebebiyle Kur’an’a dair mevcut düzenin bozulmasından endişe edilerek cem’i sağlanmıştır. Yine aynı şekilde Hz. Ömer döneminde fetihler zirveye ulaşmış ve bunun neticesi olarak Hz. Osman zamanında eyaletlerde kıraat farklılıkları sebebiyle kargaşalar ortaya çıkınca Kur’an’ın çoğaltılması kararı alınmıştır. Böylece geçmişe duyulan özleme rağmen, mevcut dinî istikrarın bozulmasından korkulması sebebiyle gelene eklemelerde bulunulmuş ve bir gelenek oluşturulmuştur. İslam’ın ilk döneminde geleneğin oluşmasında nüzûl sürecini iyi bilen ashâb başat rol oynamıştır. Sonraki dönemlerdeyse durum biraz karışmıştır. Dinî hükümleri verme işi bazen en iyilere bazen de en kötülere kalmıştır. Doğru dinî bilgiyi tespit edebilenler de edemeyenler de ekolleşmişlerdir. Bu mezhepleşmeler içerisinde sadece kendisi gibi düşünenlerin cennete gireceğine inananlar bir hayli fazla olmuştur. Mihne hadisesinde olduğu gibi gücü eline geçirenler, karşıdakine yaşama fırsatı vermemiştir. Fakat burada da birey olarak değil ehl-i hadis temelli geleneğin parçası olarak Ahmed b. Hanbel gibi âlimler, totaliter uygulamalara karşı durmuşlardır. Tabi bu reform içerikli baskıcı tutum, devletin yönetiminin mevâlinin eline geçiş sürecini de hızlandırmıştır. Onlar, ilmin yanında idareye de hakim olmaya başlamışlardır. Durumun bu hali almasında Emevî politikalarının da etkisi büyüktür. Ümeyyeoğullarının, gayr-i Arap unsurlara yönetim vazifesi vermemeleri sebebiyle mevâlî, enerjisini ilmî sahada harcamıştır. Abbasîler zamanında ilmin yanında idare de onların kontrolüne geçince gelenekte mevâlî etkisi artmıştır. Özellikle sünnî bünyede yer alan Türkler ve Farslılar, bir mevâlî olan Ebû Hanîfe’nin mezhebini takip etmişlerdir. Böylece ehl-i rey görüşünü benimsemişlerdir. Arap kökenli Müslümanlar ise ekseriyetle kurucuları birer Arap olan diğer üç fıkhî mezhebi takip etmişlerdir. Her bir ekol, zaman içerisinde gelene ayrı eklemelerde bulunmuş ve bunun sonucunda İslam dünyası bilgi ve uygulamaların birikimselliğiyle ilerlemiştir. Yazılan eserlerde belli bir doygunluğa ulaşıldığında şerh ve hâşiyeler dönemi başlatılmıştır. Bu durum, yeni eklemelerle asırlarca devam etmiştir. Yüz yıl önce ise geleneğin bilek damarları kesilmiştir. Bu sürece tanzimatı da dahil edersek durum daha da vahim bir hal almaktadır. Geçen zamanda ise belki beş yüz yıllık baş döndürücü hızlı gelişmeler meydana gelmiştir. Hayat ilerlemiş ve fakat gelenek yerinde saymıştır. Aradaki devasa farkın kapatılması ise mümkün olmamıştır. Durum böyle olunca Müslümanların bir kısmı 1400 yıllık tecrübeyi ve yaşanmışlığı bir kenara atıp, asr-ı saadete yeniden dönerek sıfırdan başlamayı düşünmüşlerdir. Bir kısmı ise yüz yıl önce kesilerek yaralanan geleneği tedavi etmeden mutlaklaştırmışlardır. Kanaatimce her iki yaklaşım da eksiktir. Yapmamız gereken bizden öncekilerin yaptığı gibi Kur’an ve Sünnet ışığında geleneği geliştirerek günümüzle barıştırmaktır. Çünkü gelenek yerinde saymış, sosyoloji değişmiştir.

11 Eylül 2020 Cuma

Hz. Ömer Hz. Ali’nin Kızıyla Evlendi mi?

 

Adnan Demircan

İnançlarımız ve geçmişe ilişkin sahip olduğumuz kanaatler genellikle geçmişe ilişkin değerlendirmelerimizi belirliyor. Eğer anlatılanlar bizim kanaatimize uymuyorsa inkâr etmek, kendimizi rahatlatmanın yollarından biri… Bu sebeple birçok rivayeti hatta olayı inkâr sıklıkla karşılaştığımız bir durum… Peki, olanı mı anlatmalıyız, yoksa olması gerekeni mi kurgulamalıyız? Bu soruya samimi bir cevap vermek durumundayız.


10 Eylül 2020 Perşembe

Yes Şeyh!



Prof. Dr. Şaban Öz

Sanırım öncelikle yazının adının mülhem kaynağını anlatmam gerekiyor. Akademik camia ve bizim mahalle ilimle, kitapla çok hemhâl olduğu ve dahası magazin izlemediği için çoğunuzun haberi yoktur, bir kanalda “Masterchef Türkiye” isimli bir yemek yarışması var. Programda genç aşçılar şeflerle konuşurken ikide bir “yes şef” diyorlar, sanki mutfak dili İngilizceymiş gibi şefin her sorusuna “yes şef” diye cevap veriyorlar. Şeflerin uyarısına rağmen ısrarla “yes şef”ler devam ederken programdaki İtalyan şef, kendisiyle İngilizce konuşmaya çalışan yarışmacıya “Benimle niye İngilizce konuşuyorsun?” deyip tarihi ayarı çekti! En sonunda sert şef, “En nefret ettiğimiz ‘yes şef’tir” deyip konuyu kapattı… Hah işte oradaki yes şefi; son dönemlerde işi yemek yarışması boyutunda sürdüren değerli şeyhlerimize uyarlamış oldum! Haliyle ne alaka sorusu geliyor; yarışmada “blend edip fresh bir tat katarsınız” türü cümleleri o şeften duymamış olsam aslında bir alakası da yoktu. Hayaller gerçekler… Söylemler eylemler… 

Aşureyi İlk Defa Emeviler mi Pişirip Dağıttı?

 

Prof. Dr. Adnan Demircan

Son dönemlerde moda bir akım var. İslam dünyasında insanların hoşlanmadıkları her şeyi Emevilere nispet ederek onları suçlamak… Namazı mı beğenmiyorsunuz? Bu namaz Emevilerin icadıdır deyin. Akide mi hoşunuza gitmedi? Sorumlusu Emevilerdir. İslam dünyası geri mi kaldı. Tabii ki Emeviler yüzünden…


9 Eylül 2020 Çarşamba

Zeynelabidin Ali b. Hüseyin’in Annesi Son İran Kisrası’nın Kızı mıdır?

  

Prof. Dr. Adnan Demircan

 Zaman zaman Farisilerin Şia’ya meyletmesiyle Hz. Hüseyin’in soyunda olduğu iddia edilen Farisi kan arasında bağ kurulmaktadır. Buna göre Hz. Hüseyin’in evlendiği Şâhzenân ya da Şehrbânu adlı kadının son Sasani Kisrası Yezdicerd’in kızı olduğu ileri sürülmektedir. Ali b. Hüseyin’in bu kadının oğlu olduğu, dolayısıyla imamların asil Farisi kanı taşıdıkları iddiası gerçek midir, yoksa kendi vasatında mı ortaya çıkmıştır, bunu bu kısa makale çerçevesinde ele almaya çalışacağız.


8 Eylül 2020 Salı

İhtiyât

Dr. Halil ORTAKCI

İnsan, bilgi-birikim olarak yeterli donanıma sahip değilse çözemediği herhangi bir mesele karşısında ihtiyâtlı bir tutum sergilemelidir. Özellikle mesele din olduğunda daha da dikkatli davranmalıdır. Mümkünse bir bilene sormalıdır. Görüş bildirecekse de prensip olarak nassları takdis ve tasdik ettiğini ifade etmesi elzemdir. Ama asl olan aczini itiraf edip susarak meseleyi bir bilene havale etmektir. Çünkü müktesebatı olmayan kişinin akıl yürütmesi yüzme bilmeyen kişinin suya dalmasına benzer. Ancak bazen dinî meselelerin, yetkin olmayan kişinin zihnini ve kalbini kemirdiği de vâkidir. Kişi böyle durumlarda İslam’ın ibadet ve ahlak boyutunu öncelemeli, normal hayatında yaptığı mesleğinde daha iyi olmak için gayret sarf etmelidir. Böylece dikkat ve ilgisini başka bir tarafa çekebilir.

5 Eylül 2020 Cumartesi

Dünya Dincisi

 

                                                                            Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ

Ha bire gözlerini ovuşturuyor, arada bir esniyordu. Pek esneme de denmezdi buna. Kıpırdanıp duruyordu. Diyeceği bir şeyi olup da bir türlü diyemeyen çocuk halleriydi üzerindeki. Daha fazla dayanamadı ve söze girdi. 

Hz. Ömer Keyfi Gerekçelerle İnsan Öldüren Biri miydi?

 

Prof. Dr. Adnan Demircan

 

Bilindiği gibi bazı insanlarla ilgili yakıştırmalar onlar hakkında bir algı oluşturur ve adeta onlara yapışır kalır. Hz. Ömer de sertliğiyle, sürekli birilerini öldürmeyi teklif etmesiyle anılan biridir. Mesela Mustalıkoğulları Gazvesi dönüşü Hz. Peygamber’e Abdullah b. Übey’i öldürmeyi teklif ettiği, ancak Hz. Peygamber’in bunu kabul etmediği söylenir. Cahiliye döneminde kızını diri diri gömerek öldürdüğüne dair hikâyenin uydurma olduğunu yıllar önce yazmıştık, ancak bu hikâye hala insanlar arasında tedavüldedir.


1 Eylül 2020 Salı

Boyacı Küpü Değil

 

Ebû Ömer b. Dâvud

Hatırlarsınız, depremin çok konuşulduğu günlerde ekranlarda arz-ı endam eden uzmanlar, çoğu zaman birbirlerini nakzeden görüşler serdediyorlardı. O dönemde uzmanların insanların kafasının karışmasına sebep olduklarına ilişkin eleştiriler hatırlıyorum.


Yazarlar