Giriş
30 Haziran 2017 Cuma
İbn Haldun’a (1332-1406) Göre Şehir ve Şehirli Olgusu
Bir Yasaklı Kitabın Hikayesi-III
Prof. Dr. Mehmet Azimli
Değerlendirme
Yazar kitabını üç ana bölümde
incelemiştir. Bu bölümler kendi ifadesi ile “Hilafet ve İslam” “Hükümet ve
İslam” “Tarihte Hükümet ve Hilafet” adlı bölümlerden oluşmaktadır. Bölümlere
her ne kadar bu başlıklar atılmışsa da yazar kitapta bu başlıklara riayet
etmemiştir. Örneğin; son bölümdeki başlığın içeriği, adeta ilk bölümde
anlatılmıştır.[1]
Hz. Peygamber’e (sav) Yönelik Suikast Girişimleri
Prof.
Dr. Adem APAK
Hz. Muhammed (sav),
peygamberliğinden önceki hayatında Mekke toplumunda tavır ve davranışlarıyla
bütün Mekkeliler tarafında Emin olarak tanınmış, çevresinde iffeti,
mertliği, merhameti ve dürüstlülüğü sebebiyle Mekkeliler arasında sevilmişti.
Ancak peygamber olmasıyla birlikte Kureyşlilerin ona karşı tavırları olumsuz
anlamda değişti. Öyle ki, onlar bilhassa puta tapmayı
eleştiren âyetler nâzil olmaya, onların dinleri ayıplanmaya ve ataları
akılsızlıkla suçlanmaya başlanınca Hz. Muhammed’e (sav) karşı tepki göstermeye başladılar. Mekke Müşrikleri, Hz. Peygamber’in (sav) tebliğini engellemek
için çok çeşitli metotlar denediler: Bunların en başta gelenleri onu
yalanlamak, kendisine şairlik, sihirbazlık, kâhinlik ve mecnunluk iftirası
atmaktır. Onlar bu faaliyetlerini zamanla derece derece şiddetlendirmişler,
nihayetinde Allah Rasûlü’ne (sav) husumetlerini ona suikast düzenleyecek
noktaya ulaştırmışlardır.
Hadis
kaynaklarının rivayetine göre bazı müşrik ileri gelenleri Allah Rasûlü’nün
(sav) Kâbe’yi tavafı
esnasında üzerine saldırmışlardır. Olaya şahit olan Hz. Ebû Bekir derhal müdahale ederek “Rabbim Allah diyen
bir kişiyi öldürecek misiniz?” sözleriyle onları Hz. Peygamber’den (sav)
uzaklaştırmaya çalışmış, bu arbede sırasında kendisi de yaralanmıştır. (Buhârî,
Fedâilu’s-Sahâbe 5). Başka bir gün ise Ebû Cehîl, eline aldığı
büyük bir taşı Kâbe’de namaz
kılmakta olan Hz. Peygamber’in (sav) üzerine atarak onu öldürmeye çalışmış,
ancak amacını gerçekleştiremeden korkudan rengi atmış bir şekilde geri
dönmüştür. Kendisine ne olduğu sorulduğunda ise tam kayayı atmak üzereyken
vahşi bir deve ile yüz yüze geldiğini ifade etmiştir.
Kureyş’in Ümeyye
oğulları koluna mensup Ukbe b. Ebû Muayt Hz. Peygamber’i (sav) bir suikastla
ördüreceklerini açıkça ilân etmişti. Haber, Mekke sokaklarında yayılınca Ebû Tâlib, Benî Hâşim gençlerini toplayarak böyle bir harekete
girişmeleri halinde sonuna kadar bu işe teşebbüs edenlerle savaşacaklarını
bildirince onların Allah Rasûlü’ne (sav) karşı muhtemel bir suikast girişimini
engellenmiştir.
Müslümanların
gruplar halinde Yesrib’e göç
ettiklerine şahit olan Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed’in (sav) de yakında
buraya giderek kendilerine karşı güç oluşturacağından endişe duymaya
başladılar. Bu meselenin hal çaresini bulmak için toplandıkları Dârünnedve’de yaptıkları
görüşmeler sonucunda, Rasûlüllah’ı (sav) ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Yapılan plana göre Kureyş’in her
kabilesinden bir kişinin katılacağı suikast ekibi oluşturulacak, bunlar hep
birlikte Allah Rasûlü’ne (sav) saldırarak onu öldüreceklerdi. Planları
gerçekleşirse Hâşimoğulları bütün kabilelere karşı kan davası güdemeyeceği
için, diyete razı olmaktan başka bir çare bulamayacak, böylece Kureyş’in bu önemli
bir iç meselesi çözülmüş olacaktı. Kur’ân-ı Kerîm’de
müşriklerin niyetleri şu şekilde dile getirilir:
“Bir
zaman o kâfirler seni ya bağlayıp hapsetmeleri, ya öldürmeleri, ya da Mekke‘den
çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken, Allah
da onlara karşılık veriyordu. Allah tuzak kuranlara karşılık verenlerin en
hayırlısıdır”.
(Enfâl, 8/ 30).
Kureyşlilerin kendisini
öldürme niyetlerinden vahiy yoluyla haberdar edilen Hz. Peygamber (sav) o gece
evini terk ederek müşriklerin bu son teşebbüsü de boşa çıkarılmıştır.
Mekke’den
Medine’ye hicretten sonra da Hz. Peygamber (sav) farklı kişi ve gruplar
tarafından suikast girişimlerine maruz kalmıştır. Onun hayatına kast edenlerin
başında Mekke döneminde kendisiyle en çok mücadele eden Mekke müşrikleri gelir.
Özellikle de Bedir’deki mağlubiyeti onlara çok ağır gelmişti. Savaşın hemen ardından
Kureyş’in Cumah oğullarından Umeyr b. Vehb, diğer müşrik arkadaşı olan Safvân
b. Ümeyye’nin de kışkırtmasıyla hem kabilesinden Müslümanlar tarafından
öldürülmüş olanların, hem de esirler arasında yer alanın oğlu Vehb b. Umeyr’in
intikamını almak için Medine’ye giderek Hz. Muhammed’i (sav) öldürmeye karar
verdi. Bu amaçla özel olarak hazırladığı zehirli kılıcını kuşanarak süratle Medine’ye
ulaştı. Onun şehre geldiğini gören Hz. Ömer, durumu derhal Hz. Peygamber’e
(sav) bildirdi. Allah Rasûlü (sav) de sahâbeden onun yanına gelmesine engel
olmamalarının istedi, ardından da muhatabına geliş amacını sordu. Umeyr, esir
olan oğlunun fidyesini ödeyip onu kurtarmak niyetiyle geldiğini söyledi. Ancak
Allah Rasûlü (sav) onun asıl geliş gayesinin kendisini öldürmek olduğunu ifade
ettikten sonra gelmeden önce Mekke’de müşrik arkadaşı Safvân b. Ümeyye ile
aralarında geçen konuşmaları hatırlattı. Bunun üzerine Ümeyr, bu konuşmayı
yaparken yanlarında başka hiç kimsenin bulunmadığını söyleyerek Hz.
Peygamber’in (sav) huzurunda Müslüman oldu. Allah Rasûlü (sav) de onun oğlunu
kendisine bağışladı. Bu şekilde Hz. Peygamber’i (sav) öldürmek için yanına
gelen Umeyr, Müslüman olarak Medine’den ayrıldı. Üstelik Mekke’ye döndükten sonra burada
insanlara İslam’a davet etmeye başladı.
Bedir
savaşının ardından Uhud savaşında da Müslümanları tamamen yok edememiş olmaları
onların Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı intikam hissini daha da artırdı.
Onlara göre Uhud savaşında Bedir'in intikamı alınmıştı, ancak Medine'de bulunan
Müslümanlar Mekke'yi tehdit etmeye devam ediyorlardı. Her iki savaşta da Müslümanları
yok edemeyen Mekke müşrikleri değişik bir yol deneyerek liderleri Hz.
Muhammed’e (sav) karşı bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Kureyş lideri
Ebû Süfyan, bu amaçla Muhammed'i öldürecek birini aradığını söyleyerek
suikatçıya her türlü yardımı yapacağını vadetti. Bir bedevi bu göreve talip oldu.
Bedevi, Medine'ye geldiğinde Peygamber (s.a.v) ashâbıyla sohbet ediyordu. Gelenin
suikast niyetinde olduğunu yanındakilere bildirdi. Ashâbtan Üseyd b. Hudayr onu
yakalayıp eteğinin altına gizlemiş olduğu hançeri ele geçirdi. Bedeviye eman
verilerek olanları anlatması istendi. O da kendisinin Ebû Süfyan tarafından Hz.
Peygamber'i (sav) öldürmek için gönderildiğini bildirdi. Ertesi gün bu kişi Hz.
Peygamber'in (sav) huzurunda müslümanlığını ilan ederek Medine'den ayrıldı.
Medine
döneminde müşriklerden başka Hz. Peygamber’i (sav) öldürmeye teşebbüs eden
diğer bir topluluk ise Yahudiler olmuştur. Yahudilerin bu husustaki ilk
girişimleri Uhud savaşından sonra meydana geldi. Bu hadisenin
Müslüman muallimlerin öldürülmesiyle neticelenen Bi’ri Maûne olayıyla dolaylı
bir ilişkisi vardır: Nadîr Yahûdîleri, Bi’ri Maûne katliamından kurtulan
Amr b. Ümeyye ed-Damrî’nin dönüş yolunda Hz. Peygamber (sav)
ile anlaşması bulunan Benî Âmir’den iki kişiyi
öldürmesi sebebiyle onların yakınlarına ödenmesi gereken diyetten kendi
paylarına düşeni ödemediler. Allah Rasûlü’nün (sav) bu hususta gönderdiği
elçileri kabul eden Yahûdîler diyet ödemeye razı olduklarını bildirerek bedeli
bizzat kendisine takdim etmek için Rasûlüllah’ı (sav) kendi yurtlarına davet
ettiler. Hz. Peygamber (sav) ashâbıyla onların mahallinde bir evin duvarının
kenarında dinlenirken ona suikast planı yaptılar. Vahiy yoluyla bu girişimden
haberdar olan Allah Rasûlü (sav) derhal bulunduğu yeri terk etti. Bunun
ardından ashâbdan Muhammed b. Mesleme’yi Nadîrlilere
gönderdi ve onlardan 10 gün içerisinde şehirden ayrılmalarını, aksi takdirde
üzerlerine yürüyeceklerini haber verdi. Müslümanlara karşı mukavemet
gösteremeyeceklerini anlayan Yahûdîler Medine’den ayrılmaya karar verdiler.
Hz.
Peygamber’i (sav) ferdi olarak ortadan kaldırmaya çalışan Yahudi ise Hayber
Yahudilerinden Sellâm b. Meşkem’in karısı Zeyneb bint el-Hâris’tir. Hayber
savaşının ardından bu kadın Allah Rasûlü’ne (sav) içine zehir katılmış kızarmış
bir koyun hediye etti. Hz. Peygamber (sav) etten bir lokma aldı ancak zehirli
olduğunu anlayınca yutmadı. Fakat yanında bulunan Bişr b. Bera b. Ma’rur
zehirli etten yediği için hayatını kaybetti. Bu etten yememiş olmakla birlikte Hz.
Peygamber’in (sav) ilk lokmada aldığı zehrin etkisini hayatının sonuna kadar
hissettiği anlaşılmaktadır. Nitekim vefat ettiği hastalığı esnasında Hayber’de
ağzına aldığı lokma sebebiyle kalp damarlarının kesilmiş olduğunu hissettiğini
bildirmiştir.
Hz. Peygamber’in (sav) hayatına kast
eden diğer bir topluluk ise münafıklardır. Onlar aynen Mekke müşriklerinin
yaptığı gibi Hz. Peygamber’e (sav) karşı alay etmekten, suikast düzenlemeye
kadar çeşitli şekillerde düşmanlıklarını göstermişlerdir. Münafıkların gerek Hz.
Peygamber (sav) gerekse Müslümanlara karşı düşmanlıkları Tebük seferi esnasında en üst düzeye çıkmıştır. Öyle ki
onlar sefer boyunca Allah Rasûlü’nün (sav) emir ve tavsiyelerine itaat
etmemişler, gerek gidiş, gerekse dönüş yolunda Müslümanları zor durumlarla
karşı karşıya bırakmışlardır. Tebük mevkiinden dönüşleri esnasında sebep
oldukları sıkıntıları daha da artırmışlar, nihayet işi Allah’ın Rasûlü’ne (sav)
suikast düzenlemeye kadar vardırmışlardır. Hz. Peygamber (sav) bu hadiseden
vahiyle haberdar edilmiştir:
“(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair
Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman
olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast
yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları
zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe ederlerse onlar için
daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de elem
verici bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı
vardır”. (Tevbe, 9/74).
Bu şekilde münafıkların Hz. Peygamber’i
(sav) öldürme planı engellenmiştir. Münafıkların suikast girişimlerinin
duyulması üzerine bazı ashâb ileri gelenleri olaya adı karışanların
öldürülmesini teklif etmişler ancak o, “ben insanların, müşriklerle
arasındaki savaş sona erince Muhammed ashâbını öldürmeye el attı demelerinden
hoşlanmam” sözleriyle bu tür istekleri kabul etmemiş, Üseyd b. Hudayr’ın, onların ashâb olmadığını
söylemesini de “onlar açıktan Allah’ın birliğine, benim de onun rasûlü
olduğuma şehadet etmiyorlar mı? Bana bunları öldürmek yasaklandı” ifadeleriyle
geri çevirmiştir.
Netice olarak ifade etmek gerekirse, Mekke
müşrikleri, Yahudiler ve münafıklar tarafından ferdi veya toplu bir şekilde suikast
girişimlerine maruz kalmış bulunan Hz. Peygamber (sav9 gerek kendi tedbirleri,
gerekse vahiy yoluyla haberdar edilmesi sebebiyle bu teşebbüslerin tamamından
kurtulmuştur.
Okuma
önerileri: Hamidullah,
Muhammed, İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), I-II, İstanbul 1990-1991; Apak,
Adem, Anahatlarıyla İslam Tarihi, I, Ensar Neşriyat, İstanbul 2012.
29 Haziran 2017 Perşembe
Hind binti Utbe bin Rebîa
Ebû
Süfyân bin Harb birçok kadınla evlenmiş olup bunlar içerisinde en meşhuru Hind
binti Utbe bin Rebîa bin Abdişems bin Abdimenâf’tır. Hind, Ebû Süfyân’dan önce
Mahzumoğulları’ndan Hafs bin Muğire ile evlenmiş ve bu evlilikten Eban adında
bir oğlu olmuştur. Ancak Hafs’ın, kendisini aldattığı gerekçesiyle Hind’i babasının
evine gönderdiği, fakat bunun asılsız olduğunu anladıktan sonra ise Hind’in
kocasına geri dönmeyip boşandığı anlatılır. Daha sonra Hind eş seçimi
konusunda, babasından kararı kendisine bırakması için ricada bulunmuştur. Onun
bu hususta babasıyla arasında geçtiği rivayet edilen konuşmaya her ne kadar
ihtiyatlı yaklaşmamız gerekse de, dönemin erkek algısını bir kadın gözünden
anlamamız adına bize önemli ipuçları bıraktığı söylenebilir.
28 Haziran 2017 Çarşamba
Bir Yasaklı Kitabın Hikâyesi-II
Kitabın Serüveni
Abdurrazık’ın kitabına tepkiler öyle
yoğun olmuştur ki; Muhammet Ammara şöyle demektedir:
“matbaa ülkelere girdiğinden bu yana basılan hiçbir kitap, böylesine bir
tartışma ve kargaşa üretmemiştir.”[1] O
dönemdeki kargaşayı göstermesi açısından kitap ve yazarı hakkındaki gazete
manşetlerine göz attığımızda şunları görüyoruz: “Yangın Çıkaran Bir Kitap!”
“Yaktığı Ateş Şimdiye Kadar Sönmemiş Bir Kitap!” “Büyük Kriz Başlıyor!” “Alim
Sultana Karşı!” “Küfürle Suçlanan Alime Büyük Sorgulama!”…[2]
27 Haziran 2017 Salı
Seyyid Bey’in Hilafetin Şerʻi Mahiyetine Dair Görüşleri
Firdevs Eskin
Giriş
XVI. yüzyılda Suriye Mısır ve Hicazın
Osmanlı idaresine girmesiyle, Osmanlı sultanı “Hadimü’l Haremeyn” unvanını
kullanmaya başlamıştır. Sembolik olarak kullanılan bu unvan II. Abdülhamid
döneminde faydacı bir politika unsuru olarak değerlendirilmiş ve siyasi olarak
kullanılmıştır. Bu dönemde bağımsız, büyük Müslüman devleti olması ve başında
sultan-halife unvanını taşıyan hükümdar bulundurması, Osmanlı Devletini
Müslüman coğrafyaların hükümdarlarından gelen çeşitli taleplerle karşı karşıya
bırakmıştır. Müslüman coğrafyalardan gelen varlıklarını devam ettirebilme ve İslami
yaşam biçimlerini korumaya yönelik talepler Osmanlı Devleti’ni İslâm dünyasının
merkezi ve hamisi kılarken Sultan Abdülhamid’e de Müslüman dünyanın birliğini
tesis edecek bir misyon yüklemiştir.
26 Haziran 2017 Pazartesi
Bir Yasaklı Kitabın Hikâyesi-I
Ali
Abdurrazık’ın 1925 yılında yayınladığı İslam ve Usulu’l-Hukm adlı kitabı[1]
İslam dünyasında, özellikle de Mısır’da büyük bir tartışma meydana getirmişti.
Halifeliğin kaldırılmasının hemen akabinde meydana gelen bu tartışma, sonraki
yıllarda da uzun süre devam etti. Ezher uleması, kendisi de bir Ezherli olan
Ali Abdurrazık ve kitabına sert bir şekilde cevap verip, yazarı Ezher’den
atarak, alimlik yetkisini elinden almıştı. Bu da tartışmaların daha da
alevlenmesine ve uluslararası boyut kazanmasına sebep olmuştu. Şimdi yazarın
hayatı ve kitabı hakkındaki tartışmalardan bahsettikten sonra kitabı kısaca
değerlendirmeye çalışacağız.
25 Haziran 2017 Pazar
Bayram Tebriği
Ramazan bayramınızı tebrik eder; size ve sevdiklerinize hayırlar getirmesini dilerim. İnsanoğlunun son ilahi çağrıya kulak vererek muslih olma bilinciyle dünyayı yaşanılır hale getirmek için çaba harcamasını, adaleti kendisine şiar edinmesini, paylaşımın yayılmasını, sömürünün son bulmasını, kardeşliğin bütün dünyaya hakim niyaz ederim.
Adnan Demircan
Editör
Adnan Demircan
Editör
İslam Tarihi Metinlerinin Karşılaştırmalı İncelemesi
Firdevs Eskin
Giriş
İrfan Aycan ve Mahfuz Söylemez’in ortak
çalışması olan İdeolojik Tarih Okumaları
adlı eser, tarih okumaları yapan ilgililer için eleştirel ufuk sağlamasının yanı
sıra tarih sahasında iştigal edecek olanlar için de yol gösterici bir paradigma
ve metod kazandırmayı hedefleyen bir içeriğe sahip.
24 Haziran 2017 Cumartesi
İslam Klasikleri Projesi
Ankara Okulu Yayınları
“İslam-Klasikleri” projesi üst başlığı kapsamında yayınlanan serinin ilk kitabı
olan Sâlim b. Zekvân’ın es-Sîre’si, çok erken tarihe ait bir Hâricî kroniğidir. Bu eser yıllardır kötülenen,
suçlanan bir kesim olan Hâricîler hakkındaki önyargıları tamamen tersine
çevirecek bir çalışma olup, bizzat kendilerinden birinin telifidir. Bu kesimi
onların dilinden görüşlerini öğreneceğiz ve tarihin nasıl ters aktarılabildiğinin
örneğiyle karşılaşmış olacağız.
Bu serinin ikinci
kitabı olarak Müslümanlık öncesi Arap toplumundaki putları konu edinmiş
müstakil bir eser olan İbnü’l-Kelbî’nin KİTABÜ’L-ESNÂM’ın ilginç
özelliği putları tanıtan en erken telif edilmiş yegane kitap olmasıdır. Müellif
putları tanıtırken muhafazakâr bir tutum takınmamış, bilgiyi saklamayı değil
gerçeği ortaya koymayı hedef edinmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in bile
peygamberlik öncesi putlara yöneldiğinden bahsetmektedir ki bu bilgiler
Kur’an’daki ifadelerle de (Duha, 7; Şura, 52) örtüşmektedir. Doğrusu bu aktarımlar
Hz. Peygamber’in hakikat bilgisini vahiy dışında başka birinden almadığının ve
gerçek nebi oluşunun da en önemli kanıtlarından olmalıdır.
Ankara Okulu Yayınları
“İslam-Klasikleri” projesi üst başlığı kapsamında yayınlanan serinin üçüncü
kitabı olarak, o dönemin ekonomik yapılanmasını anlatan bir eser olan Kasım b.
Sellam’ın KİTABU’L-EMVAL’i Hz.
Peygamber döneminden itibaren ilk iki asır süresince ekonomi merkezli idari
uygulamaları anlatmaktadır. Eser, İslam tarihi boyunca İslam hukukçularının en
önemli başvuru kaynaklarından biri olmuştur. Bu kitapla dönemin ekonomisinin
oturduğu zemini, ekonomik-siyasetin usül ve icraatlarını kıyaslayarak
öğreneceksiniz.
İlk
siyercilerimizin en önemli başvuru kaynağı olan İbn Şihâb’ın el-Meğâzî
adlı kitabı o dönemin savaşlarını ilk elden aktarma çabasında bir derleme eser
olup, bu dönemin savaş kültürünü, sebep ve sonuçlarını öğrenme açısından önemli
bir klasik olarak karşımızdadır. Derlemenin orijinal tarafı, Emevi döneminden
kalma nadir bir eser olmasındandır. Tâbiîn büyüklerinden Urve b. Zübeyr’in
öğrencisi olarak tanıdığımız İbn Şihâb’ın Emevilerle iyi ilişkileri de
bilinmektedir. Eser siyaset-rivayet ilişkisinin önemli anekdotlarını sunması açısından
da araştırmacılar için değerli malzeme sunmaktadır.
İbn Hibban’ın ES-SÎRETÜ’N-NEBEVİYYE
VE AHBÂRU’L- HULEFÂ’sı Hz. Peygamber’den başlayıp müellifin kendi zamanında
(Abbasiler) hilafette olan Muti dönemine kadarki tarihî süreç, siyaset ön plana
alınarak kronolojik bir şekilde tasnif edilmiştir. Müellif, Hz. Peygamber
dönemini çok uzun, dört halifeyi biraz daha kısa, sonraki halifeleri ise özet
olarak anlatmıştır ve Sünni bir düşünceyi benimsediği görülse de aktardığı kimi
rivayetler çok ilginç sonuçlar verecek niteliktedir. Bu yönüyle araştırmacılar
için değerli malzemeler sunmaktadır.
İslam Klasikleri Projesi
Editör: Prof. Dr. Mehmet Azimli
Yayınlananlar
1.
Salim b. Zekvan, (70/689), es-Sire, Çev; Harun
Yıldız.
2.
İbnü’l-Kelbi, (204/820), Kitabu’l-Esnam, Çev;
Beyza Bilgin.
3.
Kasım b. Sellam, (224/838), Kitabu’l-Emval,
Çev; Cemalettin Saylık.
4.
Zühri, (124/741), el-Meğazi, Çev; Muhammet Nur
Akdoğan.
5.
İbn Hibban, (354/965), es-Siretu’n-Nebeviyye,
Çev; Harun Bekiroğlu.
6.
Ezraki, (250/864), Ahbaru Mekke, Çev; Yunus
Vehbi Yavuz.
Çevirisi Teslim Edilenler
7.
Ebu Hanife Dineveri, (282/895), el-Ahbaru’t-Tıval,Çev;Nusr.
Bolelli, İbr. Tüfekçi, Zekeriya Akman
8.
İbn Kuteybe, (276/889), el-İmame ve’s-Siyase,
Çev; Cemalettin Saylık.
9.
İbn Rüsteh, (300/912), Kitabu Alaki’n-Nefise,
Çev; Ali Fuat Eker.
10.
Yahya b. Adem, (203/818), Kitabu’l-Haraç, Çev;
Osman Eskicioğlu.
11.
İbn Adim, (660/1262)
Buğyetü’t-Taleb fi Tarih-i Haleb, Çev; Hayri Alkan.
12.
İbn Zebale, (199/814), Ahbaru'l-Medine, Ezvacu’n-Nebi,
Çev; Fatih Mehmet Yılmaz, Abd. Çırak.
13.
Muhammet el-Şeybani, (189/803), Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir,
Çev; İbrahim Sarmış, Said Şimşek.
14.
İbn Kuteybe Dineveri, (276/889), el-Mearif,
Çev; Hasan Ege, (Remziye Ege).
Çevirisi Bitenler
15.
İbnu’l-Fakih, (290/902), Kitabu’l-Buldan, Çev;
H. Avni Güllü.
16.
Yakubi, (294/905), Tarih, Çev; Sedat Seçkin
Bozkurt.
17.
El-Mağribi, (333/944), el-Mihan, Çev; Mehmet
Kavşut.
18.
Mesudi, (345/956), et-Tenbih ve’l-İşraf, Çev;
Mikdat Eser.
19.
İbn Ebi Şeybe, (230/845), Kitabu’l-Meğazi, Çev;
Ramazan Önal.
Çevirisi
Yapılmakta Olanlar
20.
Süleym b. Kays el-Hilali, (76/695), es-Sakife,
Çev; Muhammed Nur Akdoğan.
21.
İbn İshak, (151/768), Siretü İbn İshak, Çev; Selahattin Yıldırım.
22.
Mamer b. Raşid, (153/770), el-Cami, Çev; Ahmet Oğuz.
23.
Rebi b. Habib, (180/796), Müsned, Çev; Fuat
Koca, M. Emin Eren.
24.
Seyf b. Ömer, (180/796), Kitabu’l-Cemel, Çev;
Sıddık Korkmaz.
25.
Ebu Yusuf, (182/798),
Kitabu’l-Haraç, Çev; Murat Peçe.
26.
Ebu Yusuf, (182/798),
Kitabu’l-Asar, Çev; Yahya Solmaz.
27.
Ebu Yusuf, (182/798),
er-Reddü ala Siyeri’l-Evzai, Çev; İbrahim İlhan.
28.
Muhammet el-Şeybani, (189/803), Kitabu’l-Hiyel,
Çev; Saffet Köse.
29.
İbnü’l-Kelbi, (204/820), Mesalibu’l-Arab, Çev; İlyas
Uçar.
30.
Minkari, ((212/827), Vakatu Sıffin, Çev;
Cemalettin Saylık
31.
İbn Hişam, (218/833), es-Siretü’n-Nebeviyye,
Çev; Cahit Külekçi
32.
Ezdi, (231/846), Futuhu’ş-Şam, Çev; Ali Dadan.
33.
İbn Habib, (245/859), el-Muhabber, Çev; Adem
Apak-İsmail Güler.
34.
İbn Habib, (245/859), el-Munemmak, Çev; Erhan
Kayhan.
35.
Cahız, (255/869), el-Osmaniyye, Çev; Çev;
Muhammed Nur Akdoğan.
36.
Cahız, (255/869), el-Beyan ve’t-Tebyin, Çev;
İsmail Araz.
37.
İbn Şebbe, (262/876), Tarihu’l-Medineti’l-Münevvera, Çev; Şahin Bal, Bilal Abır.
38.
İbn Abdulhakem, (268/882), Siretü Ömer b.
Abdülaziz, Çev; Hüseyin Arı.
39.
İbn Kuteybe, (276/889), Uyunu’l-Ahbar, Çev;
İsmail Araz.
40.
İbn Kuteybe, (276/889), Fazlu’l-Arab ve’t-Tenbih
ala Ulumiha, Çev; İsmail Araz.
41.
İbn Tayfur, (280/893), Kitabu Bağdat, Çev;
Mustafa Hizmetli.
42.
Ebu Zura ed-Dımeşki, (281/894) Tarihu Ebu Zura,
Çev; Edip Akyol.
43.
El-Hayyat,(300/912), el-İntisar, Çev; Metin
Yıldız
44.
İbn Ebi Davut, (316/927), Kitabu’l-Mesahif,
Çev; Abdülkadir Karakuş.
45.
İbn Abdurrabbih, (328/940) el-İkdu’l-Ferid,
Çev; Musa Kazım Yılmaz
46.
Cehşiyari, (331/942), Kitabu’l-Vüzera ve’l-küttab,
Çev; Selahattin Polatoğlu, M. Şirin Aladağ.
47.
Hemdani, (334/945), Sıfatu Ceziratu’l-Arab, Çev;
Cuma Karan
48.
Mesudi, (345/956),
Mürucu’z-Zeheb, Çev; Hüseyin Güneş, Abdurrahim Dilek, Ahmet Yasin
Tomakin.
49.
Yazarı
Meçhul, (350/961), Kitabu’l-Uyun
ve’l-Hadaik fi Ahbari’l-Hakaik, Çev; Saim Yılmaz
50.
Makdisi,
(355/966) el-Bed ve’t-Tarih, Çev;
Zeki Serdaroğlu
51.
Ebu’l-Ferec
el-İsfahânî, (356/967), Mekatilu’t-Talibiyyin,
Çev; Cemil Keskin.
52.
Hamza
Isfehani,(360/970), Tarihu Sini Müluku’l-Arz ve’l-Enbiya, Çev; Habib
Demir.
53.
Yazarı
Meçhul, Ahbaru’d-Devleti’l-Abbasiyye, Çev; Ahmet Nuri Koca.
54.
Yazarı
Meçhul, Ahbaru’l-Beramika, Çev; Zeynep Dağ.
Misyoner Hangi Kitapları Okumalıdır? -II (Detay Okumalar)
Böyle bir temelle sağlam bir İslam bilgisi kolay bir şekilde elde
edilebilir. Fakat bir misyonerin hazırlığının çok önemli bir bölümünü (şunlar
oluşturmalıdır): (a) İslam’ın ortaya çıktığı çevre, (b) Peygamberin hayatı ve
(c) Onun kutsal kitabı olan Kur’an hakkında bilgi. Yukarıdaki temelin aksine
bunlar zor ve anlaşılması güç çalışmalardır ve bunu gerçekleştirmek için
gerekli malzeme hiçbir şekilde iyi değildir. (a) Arabistan’ın ilk zamanları için
(Sir Charles Lyall’ın Ancient Arabian Poetry/Eski Arap Şiiri (Londra, 1885)
mükemmeldir ve çok dikkatli bir şekilde okunmalıdır. Doughty’un Arabia
Deserta/Arap Çölü (London, 1921) bugüne kadar Arabistan’da aynı hayatın nasıl
devam ettiğini anlatmaktadır ve Müslüman düşüncesini daha fazla anlama gücü
vermektedir. Yukarıda Nicholson’un bahsedilen tarihi de bu açıdan oldukça
önemlidir. (b) Muhammed’in hayatı hakkındaki standart kitap Muir tarafından
yazılan eserdir. Bunun yeni baskısı Weir tarafından yapıldı. (Edinburg, 1912)
Fakat bu eser, uzundur ve tarihsel bilgileri günümüzde tarihi tenkitlerle
tashih edilmiştir. Yine de denilebilir ki Hz. Muhammed’in hayatıyla ilgili
temel ve gerekli bilgiler oldukça azdır. Bu bilgiler de Britaniccanın 9.
baskısındaki “Mohammad” ve “Koran” maddelerinde mevcuttur. Yazar, 11. baskısı
kadar bize açık bir şekilde bilgi sunmamıştır. Johnstone’nin Muhammad and His
Power/Muhammed ve Onun Gücü (Londra, 1901)adlı kitabı basitçe okunabilir bir
taslaktır. (c) şıkkı için Kur’an’ın güvenilir bir çevirisi yoktur. Yeni
başlayanlar için Rodwell’in The Koran (Londra, 1909) adlı çevirisi iyi bir
çeviridir, bu çeviri dikkatlice baştan sona okunmalıdır. Fakat öğrenciler
tatmin edici bir Kur’an bilgisinin ancak, Arapça bilmek ile elde edilebileceğini
her zaman hatırda tutmalıdır. Dolayısıyla yaptığı çevirileri kontrol edebilmek
için Arapça öğrenmeye çalışmalıdır. Muhammedîlere misyonerlik yapan birisinin
onların kutsal kitabı okuyamaması abes olur ve onlar dahi bu kitapların ancak
orijinal metinlerinden okunabileceğini bilirler. Kur’an hükümleri konusunda
Hughes’in Dictionary of Islam/İslam Sözlüğü (Londra, 1885) adlı eseri içinde
Kur’an’ın hükümleri konusunda Gardner tarafından yazılan The Staties of Kuranic
Doctrine/Kuran Doktrini Çalışmaları (Londra, 1914) oldukça önemli ve önerilen
eserlerdir.
Napolyon Müslüman oldu mu?
Meşhur
Fransız Kralı Napolyon, oldukça ilginç bir devlet adamıydı. Burada onun devlet
idaresinden, savaş taktiklerinden, Victor Hugo'nun onu, "Napoleon le
Grand"(Büyük Napolyon) veya "l'aigle"(kartal) olarak
adlandırmasından söz etmeyeceğiz. Ne var ki o, karizmatik yapısı, tavizsiz
devlet adamlığı, cesareti, ve bütün bunların yanında, okumayı seven, gerçekler
karşısında, yanlışta inat etmeyen bir “Komutan Kral”dı.
22 Haziran 2017 Perşembe
Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı:İman ve İbadet
Tarihe
bakıldığında görülür ki, insanlar daima üstün bir varlığa inanma ve ona ibadet
etmeye ihtiyaç duymuşlardır. Gerek ilkel kabile dinlerinde gerekse semavî
dinlerde olsun bu durum hiç değişmemiştir.
İnsanın kendisini aşan bir varlığa sürekli olarak ihtiyaç duyması, bu
yüce varlıktan korkması, ona sevgi duyması da insanın yaratılıştan gelen (fıtrî)
özelliklerindendir. Bundan dolayıdır ki,
bütün dinler, müntesiplerinden iman etmelerinden sonra o dinin gerektirdiği
ibadetleri yerine getirmelerini talep etmişler ve dinin pratiklerine ilgi
göstermeyenleri kınamışlar veya onları cezalandırma yoluna gitmişlerdir.
Alternatif Rivâyet Epistemolojisi: Hikmet ve Sual
Sanatçının fikirden, tarihçinin maddeden
hareket etmesi gerektiğini öne süren Ranke, rivâyetler arasındaki olası
kopuklukları hayal gücüyle tamamlamaya çalışanlar için önemli bir yol
göstermekteydi. Ona göre tarihçi, hâdisâtın bağlamını da gözeterek, haber
parçacıklarını bir araya getirebilmeli ve kendi görüşü olarak rahatlıkla
bunları sunabilmeliydi. Karşıt görüş olarak da hayt!, höyt! veya
müstehzî tebessümler şeklinde tepkilerle de karşılaşmamalıydı. Çünkü bu
tepkiler tarihçinin bütün hürriyet ve bağımsızlığını elinden alan talihsiz
ifadelerdi ve bunlara hiç gerek yoktu. Aksi halde hangi akımın temsilcisi ya da
öncüsü olduğuna dahi karar verilemeyen bir Albert Camus kolay yetişmiyor, üstelik
mihne tecrübesi nedeniyle olayların tarafımızdan çözümlenmesi gittikçe
daha zor bir hâl arz ediyordu.
21 Haziran 2017 Çarşamba
Affet Bizi Allahım!
Bizi
yokluk âleminden varlık âlemine gönderdin, nimetlerinle bizi şereflendirdin.
Ancak biz o varlıklar içinde boğulduk, kaybolduk, seni unuttuk. Bizi affeyle…
Bize
her şeye rağmen “ya ibadii-ey kulum”[1]
dedin, ancak biz sana her hâlükârda “lebbeyk- buyurun Rabbim” diyemedik. Affet
bizi...