30 Haziran 2017 Cuma

İbn Haldun’a (1332-1406) Göre Şehir ve Şehirli Olgusu

Giriş
 İbn Haldun inişler ve çıkışlarla dolu durağanlıktan uzak siyasi hayatının sonlarına doğru tecrübelerinin kendisinde oluşturdu düşüncelerle yazdığı mukaddimesinde yeni bir  ilim dalı kurmak isterken bunu, yazmayı düşündüğü tarih için bir metodoloji olarak sunar.Ona göre tarih yazımının da bir usulünün olması gerekir.Fıkıh usulü fıkıh ilmi için ne ise  kendisinin inşasını düşündüğü ilminde tarih için aynı işlevi göreceğini düşünür.Her hangi bir metottan ari olarak tarihçinin kendisine ulaşan bütün tarihsel bilgileri doğru yada yanlış olduklarına bakmaksızın gerçek tarih bilgisiymiş gibi telakki etmesi ve kitabına alması ona göre olacak şey değildir.

Bir Yasaklı Kitabın Hikayesi-III

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Değerlendirme
Yazar kitabını üç ana bölümde incelemiştir. Bu bölümler kendi ifadesi ile “Hilafet ve İslam” “Hükümet ve İslam” “Tarihte Hükümet ve Hilafet” adlı bölümlerden oluşmaktadır. Bölümlere her ne kadar bu başlıklar atılmışsa da yazar kitapta bu başlıklara riayet etmemiştir. Örneğin; son bölümdeki başlığın içeriği, adeta ilk bölümde anlatılmıştır.[1]

Hz. Peygamber’e (sav) Yönelik Suikast Girişimleri

Prof. Dr. Adem APAK
Hz. Muhammed (sav), peygamberliğinden önceki hayatında Mekke toplumunda tavır ve davranışlarıyla bütün Mekkeliler tarafında Emin olarak tanınmış, çevresinde iffeti, mertliği, merhameti ve dürüstlülüğü sebebiyle Mekkeliler arasında sevilmişti. Ancak peygamber olmasıyla birlikte Kureyşlilerin ona karşı tavırları olumsuz anlamda değişti. Öyle ki, onlar bilhassa puta tapmayı eleştiren âyetler nâzil olmaya, onların dinleri ayıplanmaya ve ataları akılsızlıkla suçlanmaya başlanınca Hz. Muhammed’e (sav) karşı tepki göstermeye başladılar.  Mekke Müşrikleri, Hz. Peygamber’in (sav) tebliğini engellemek için çok çeşitli metotlar denediler: Bunların en başta gelenleri onu yalanlamak, kendisine şairlik, sihirbazlık, kâhinlik ve mecnunluk iftirası atmaktır. Onlar bu faaliyetlerini zamanla derece derece şiddetlendirmişler, nihayetinde Allah Rasûlü’ne (sav) husumetlerini ona suikast düzenleyecek noktaya ulaştırmışlardır.
Hadis kaynaklarının rivayetine göre bazı müşrik ileri gelenleri Allah Rasûlü’nün (sav) Kâbe’yi tavafı esnasında üzerine saldırmışlardır. Olaya şahit olan Hz. Ebû Bekir derhal müdahale ederek “Rabbim Allah diyen bir kişiyi öldürecek misiniz?” sözleriyle onları Hz. Peygamber’den (sav) uzaklaştırmaya çalışmış, bu arbede sırasında kendisi de yaralanmıştır. (Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe 5). Başka bir gün ise Ebû Cehîl, eline aldığı büyük bir taşı Kâbe’de namaz kılmakta olan Hz. Peygamber’in (sav) üzerine atarak onu öldürmeye çalışmış, ancak amacını gerçekleştiremeden korkudan rengi atmış bir şekilde geri dönmüştür. Kendisine ne olduğu sorulduğunda ise tam kayayı atmak üzereyken vahşi bir deve ile yüz yüze geldiğini ifade etmiştir.
Kureyş’in Ümeyye oğulları koluna mensup Ukbe b. Ebû Muayt Hz. Peygamber’i (sav) bir suikastla ördüreceklerini açıkça ilân etmişti. Haber, Mekke sokaklarında yayılınca Ebû Tâlib, Benî Hâşim gençlerini toplayarak böyle bir harekete girişmeleri halinde sonuna kadar bu işe teşebbüs edenlerle savaşacaklarını bildirince onların Allah Rasûlü’ne (sav) karşı muhtemel bir suikast girişimini engellenmiştir.
Müslümanların gruplar halinde Yesrib’e göç ettiklerine şahit olan Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed’in (sav) de yakında buraya giderek kendilerine karşı güç oluşturacağından endişe duymaya başladılar. Bu meselenin hal çaresini bulmak için toplandıkları Dârünnedve’de yaptıkları görüşmeler sonucunda, Rasûlüllah’ı (sav) ortadan kaldırmaya karar verdiler. Yapılan plana göre Kureyş’in her kabilesinden bir kişinin katılacağı suikast ekibi oluşturulacak, bunlar hep birlikte Allah Rasû­lü’ne (sav) saldırarak onu öldüreceklerdi. Planları gerçekleşirse Hâşimoğulları bütün kabilelere karşı kan davası güdemeyeceği için, diyete razı olmaktan başka bir çare bulamayacak, böylece Kureyş’in bu önemli bir iç meselesi çözülmüş olacaktı. Kur’ân-ı Kerîm’de müşriklerin niyetleri şu şekilde dile getirilir:
“Bir zaman o kâfirler seni ya bağlayıp hapsetmeleri, ya öldürmeleri, ya da Mekke‘den çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken, Allah da onlara karşılık veriyordu. Allah tuzak kuranlara karşılık verenlerin en hayırlısıdır”. (Enfâl, 8/ 30).
Kureyşlilerin kendisini öldürme niyetlerinden vahiy yoluyla haberdar edilen Hz. Peygamber (sav) o gece evini terk ederek müşriklerin bu son teşebbüsü de boşa çıkarılmıştır.
Mekke’den Medine’ye hicretten sonra da Hz. Peygamber (sav) farklı kişi ve gruplar tarafından suikast girişimlerine maruz kalmıştır. Onun hayatına kast edenlerin başında Mekke döneminde kendisiyle en çok mücadele eden Mekke müşrikleri gelir. Özellikle de Bedir’deki mağlubiyeti onlara çok ağır gelmişti. Savaşın hemen ardından Kureyş’in Cumah oğullarından Umeyr b. Vehb, diğer müşrik arkadaşı olan Safvân b. Ümeyye’nin de kışkırtmasıyla hem kabilesinden Müslümanlar tarafından öldürülmüş olanların, hem de esirler arasında yer alanın oğlu Vehb b. Umeyr’in intikamını almak için Medine’ye giderek Hz. Muhammed’i (sav) öldürmeye karar verdi. Bu amaçla özel olarak hazırladığı zehirli kılıcını kuşanarak süratle Medine’ye ulaştı. Onun şehre geldiğini gören Hz. Ömer, durumu derhal Hz. Peygamber’e (sav) bildirdi. Allah Rasûlü (sav) de sahâbeden onun yanına gelmesine engel olmamalarının istedi, ardından da muhatabına geliş amacını sordu. Umeyr, esir olan oğlunun fidyesini ödeyip onu kurtarmak niyetiyle geldiğini söyledi. Ancak Allah Rasûlü (sav) onun asıl geliş gayesinin kendisini öldürmek olduğunu ifade ettikten sonra gelmeden önce Mekke’de müşrik arkadaşı Safvân b. Ümeyye ile aralarında geçen konuşmaları hatırlattı. Bunun üzerine Ümeyr, bu konuşmayı yaparken yanlarında başka hiç kimsenin bulunmadığını söyleyerek Hz. Peygamber’in (sav) huzurunda Müslüman oldu. Allah Rasûlü (sav) de onun oğlunu kendisine bağışladı. Bu şekilde Hz. Peygamber’i (sav) öldürmek için yanına gelen Umeyr, Müslüman olarak Medine’den ayrıldı.  Üstelik Mekke’ye döndükten sonra burada insanlara İslam’a davet etmeye başladı. 
Bedir savaşının ardından Uhud savaşında da Müslümanları tamamen yok edememiş olmaları onların Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı intikam hissini daha da artırdı. Onlara göre Uhud savaşında Bedir'in intikamı alınmıştı, ancak Medine'de bulunan Müslümanlar Mekke'yi tehdit etmeye devam ediyorlardı. Her iki savaşta da Müslümanları yok edemeyen Mekke müşrikleri değişik bir yol deneyerek liderleri Hz. Muhammed’e (sav) karşı bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Kureyş lideri Ebû Süfyan, bu amaçla Muhammed'i öldürecek birini aradığını söyleyerek suikatçıya her türlü yardımı yapacağını vadetti. Bir bedevi bu göreve talip oldu. Bedevi, Medine'ye geldiğinde Peygamber (s.a.v) ashâbıyla sohbet ediyordu. Gelenin suikast niyetinde olduğunu yanındakilere bildirdi. Ashâbtan Üseyd b. Hudayr onu yakalayıp eteğinin altına gizlemiş olduğu hançeri ele geçirdi. Bedeviye eman verilerek olanları anlatması istendi. O da kendisinin Ebû Süfyan tarafından Hz. Peygamber'i (sav) öldürmek için gönderildiğini bildirdi. Ertesi gün bu kişi Hz. Peygamber'in (sav) huzurunda müslümanlığını ilan ederek Medine'den ayrıldı.
Medine döneminde müşriklerden başka Hz. Peygamber’i (sav) öldürmeye teşebbüs eden diğer bir topluluk ise Yahudiler olmuştur. Yahudilerin bu husustaki ilk girişimleri Uhud savaşından sonra meydana geldi. Bu hadisenin Müslüman muallimlerin öldürülmesiyle neticelenen Bi’ri Maûne olayıyla dolaylı bir ilişkisi vardır: Nadîr Yahûdîleri, Bi’ri Maûne katliamından kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damrî’nin dönüş yolunda Hz. Peygamber (sav) ile anlaşması bulunan Benî Âmir’den iki kişiyi öldürmesi sebebiyle onların yakınlarına ödenmesi gereken diyetten kendi paylarına düşeni ödemediler. Allah Rasûlü’nün (sav) bu hususta gönderdiği elçileri kabul eden Yahûdîler diyet ödemeye razı olduklarını bildirerek bedeli bizzat kendisine takdim etmek için Rasûlüllah’ı (sav) kendi yurtlarına davet ettiler. Hz. Peygamber (sav) ashâbıyla onların mahallinde bir evin duvarının kenarında dinlenirken ona suikast planı yaptılar. Vahiy yoluyla bu girişimden haberdar olan Allah Rasûlü (sav) derhal bulunduğu yeri terk etti. Bunun ardından ashâbdan Muhammed b. Mesleme’yi Nadîrlilere gönderdi ve onlardan 10 gün içerisinde şehirden ayrılmalarını, aksi takdirde üzerlerine yürüyeceklerini haber verdi. Müslümanlara karşı mukavemet gösteremeyeceklerini anlayan Yahûdîler Medine’den ayrılmaya karar verdiler.
Hz. Peygamber’i (sav) ferdi olarak ortadan kaldırmaya çalışan Yahudi ise Hayber Yahudilerinden Sellâm b. Meşkem’in karısı Zeyneb bint el-Hâris’tir. Hayber savaşının ardından bu kadın Allah Rasûlü’ne (sav) içine zehir katılmış kızarmış bir koyun hediye etti. Hz. Peygamber (sav) etten bir lokma aldı ancak zehirli olduğunu anlayınca yutmadı. Fakat yanında bulunan Bişr b. Bera b. Ma’rur zehirli etten yediği için hayatını kaybetti. Bu etten yememiş olmakla birlikte Hz. Peygamber’in (sav) ilk lokmada aldığı zehrin etkisini hayatının sonuna kadar hissettiği anlaşılmaktadır. Nitekim vefat ettiği hastalığı esnasında Hayber’de ağzına aldığı lokma sebebiyle kalp damarlarının kesilmiş olduğunu hissettiğini bildirmiştir.
Hz. Peygamber’in (sav) hayatına kast eden diğer bir topluluk ise münafıklardır. Onlar aynen Mekke müşriklerinin yaptığı gibi Hz. Peygamber’e (sav) karşı alay etmekten, suikast düzenlemeye kadar çeşitli şekillerde düşmanlıklarını göstermişlerdir. Münafıkların gerek Hz. Peygamber (sav) gerekse Müslümanlara karşı düşmanlıkları Tebük seferi esnasında en üst düzeye çıkmıştır. Öyle ki onlar sefer boyunca Allah Rasûlü’nün (sav) emir ve tavsiyelerine itaat etmemişler, gerek gidiş, gerekse dönüş yolunda Müslümanları zor durumlarla karşı karşıya bırakmışlardır. Tebük mevkiinden dönüşleri esnasında sebep oldukları sıkıntıları daha da artırmışlar, nihayet işi Allah’ın Rasûlü’ne (sav) suikast düzenlemeye kadar vardırmışlardır. Hz. Peygamber (sav) bu hadiseden vahiyle haberdar edilmiştir:
“(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de elem verici bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır”. (Tevbe, 9/74).
Bu şekilde münafıkların Hz. Peygamber’i (sav) öldürme planı engellenmiştir. Münafıkların suikast girişimlerinin duyulması üzerine bazı ashâb ileri gelenleri olaya adı karışanların öldürülmesini teklif etmişler ancak o, “ben insanların, müşriklerle arasındaki savaş sona erince Muhammed ashâbını öldürmeye el attı demelerinden hoşlanmam” sözleriyle bu tür istekleri kabul etmemiş, Üseyd b. Hudayr’ın, onların ashâb olmadığını söylemesini de “onlar açıktan Allah’ın birliğine, benim de onun rasûlü olduğuma şehadet etmiyorlar mı? Bana bunları öldürmek yasaklandı” ifadeleriyle geri çevirmiştir.
 Netice olarak ifade etmek gerekirse, Mekke müşrikleri, Yahudiler ve münafıklar tarafından ferdi veya toplu bir şekilde suikast girişimlerine maruz kalmış bulunan Hz. Peygamber (sav9 gerek kendi tedbirleri, gerekse vahiy yoluyla haberdar edilmesi sebebiyle bu teşebbüslerin tamamından kurtulmuştur. 
Okuma önerileri:  Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), I-II, İstanbul 1990-1991; Apak, Adem, Anahatlarıyla İslam Tarihi, I, Ensar Neşriyat, İstanbul 2012.

29 Haziran 2017 Perşembe

Hind binti Utbe bin Rebîa

Ebû Süfyân bin Harb birçok kadınla evlenmiş olup bunlar içerisinde en meşhuru Hind binti Utbe bin Rebîa bin Abdişems bin Abdimenâf’tır. Hind, Ebû Süfyân’dan önce Mahzumoğulları’ndan Hafs bin Muğire ile evlenmiş ve bu evlilikten Eban adında bir oğlu olmuştur. Ancak Hafs’ın, kendisini aldattığı gerekçesiyle Hind’i babasının evine gönderdiği, fakat bunun asılsız olduğunu anladıktan sonra ise Hind’in kocasına geri dönmeyip boşandığı anlatılır. Daha sonra Hind eş seçimi konusunda, babasından kararı kendisine bırakması için ricada bulunmuştur. Onun bu hususta babasıyla arasında geçtiği rivayet edilen konuşmaya her ne kadar ihtiyatlı yaklaşmamız gerekse de, dönemin erkek algısını bir kadın gözünden anlamamız adına bize önemli ipuçları bıraktığı söylenebilir.

28 Haziran 2017 Çarşamba

Bir Yasaklı Kitabın Hikâyesi-II

Kitabın Serüveni
Abdurrazık’ın kitabına tepkiler öyle yoğun olmuştur ki; Muhammet Ammara şöyle demektedir: “matbaa ülkelere girdiğinden bu yana basılan hiçbir kitap, böylesine bir tartışma ve kargaşa üretmemiştir.”[1] O dönemdeki kargaşayı göstermesi açısından kitap ve yazarı hakkındaki gazete manşetlerine göz attığımızda şunları görüyoruz: “Yangın Çıkaran Bir Kitap!” “Yaktığı Ateş Şimdiye Kadar Sönmemiş Bir Kitap!” “Büyük Kriz Başlıyor!” “Alim Sultana Karşı!” “Küfürle Suçlanan Alime Büyük Sorgulama!”…[2]

27 Haziran 2017 Salı

Tarihten Bugüne İman-Amel Uyuşmazlığı Meselesi

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Barca
İslam tarihi göz önüne getirildiğinde iman-amel uyuşmazlığı bağlamında altı grup insan karşımıza çıkmaktadır.

Seyyid Bey’in Hilafetin Şerʻi Mahiyetine Dair Görüşleri

Firdevs Eskin
Giriş              
XVI. yüzyılda Suriye Mısır ve Hicazın Osmanlı idaresine girmesiyle, Osmanlı sultanı “Hadimü’l Haremeyn” unvanını kullanmaya başlamıştır. Sembolik olarak kullanılan bu unvan II. Abdülhamid döneminde faydacı bir politika unsuru olarak değerlendirilmiş ve siyasi olarak kullanılmıştır. Bu dönemde bağımsız, büyük Müslüman devleti olması ve başında sultan-halife unvanını taşıyan hükümdar bulundurması, Osmanlı Devletini Müslüman coğrafyaların hükümdarlarından gelen çeşitli taleplerle karşı karşıya bırakmıştır. Müslüman coğrafyalardan gelen varlıklarını devam ettirebilme ve İslami yaşam biçimlerini korumaya yönelik talepler Osmanlı Devleti’ni İslâm dünyasının merkezi ve hamisi kılarken Sultan Abdülhamid’e de Müslüman dünyanın birliğini tesis edecek bir misyon yüklemiştir.

26 Haziran 2017 Pazartesi

Bir Yasaklı Kitabın Hikâyesi-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Ali Abdurrazık’ın 1925 yılında yayınladığı İslam ve Usulu’l-Hukm adlı kitabı[1] İslam dünyasında, özellikle de Mısır’da büyük bir tartışma meydana getirmişti. Halifeliğin kaldırılmasının hemen akabinde meydana gelen bu tartışma, sonraki yıllarda da uzun süre devam etti. Ezher uleması, kendisi de bir Ezherli olan Ali Abdurrazık ve kitabına sert bir şekilde cevap verip, yazarı Ezher’den atarak, alimlik yetkisini elinden almıştı. Bu da tartışmaların daha da alevlenmesine ve uluslararası boyut kazanmasına sebep olmuştu. Şimdi yazarın hayatı ve kitabı hakkındaki tartışmalardan bahsettikten sonra kitabı kısaca değerlendirmeye çalışacağız.

25 Haziran 2017 Pazar

Bayram Tebriği

Ramazan bayramınızı tebrik eder;  size ve sevdiklerinize hayırlar getirmesini dilerim. İnsanoğlunun son ilahi çağrıya kulak vererek muslih olma bilinciyle dünyayı yaşanılır hale getirmek için çaba harcamasını, adaleti kendisine şiar edinmesini, paylaşımın yayılmasını, sömürünün son bulmasını, kardeşliğin bütün dünyaya hakim niyaz ederim.
Adnan Demircan
Editör

Hamdâniler (905–1004)

Edip Akyol
Musul ve Halep civarında hüküm sürmüş olan bir hanedan olup adını büyük Tağlib kabilesine[1] mensup Hamdan b. Hamdun et-Tağlibî’ye nispet edilir. Hamdaniler Arap Tağlip kabilesinden[2], kuzey Arapları Adnanilere dayandırılır.[3]

İslam Tarihi Metinlerinin Karşılaştırmalı İncelemesi


Firdevs Eskin
Giriş
İrfan Aycan ve Mahfuz Söylemez’in ortak çalışması olan İdeolojik Tarih Okumaları adlı eser, tarih okumaları yapan ilgililer için eleştirel ufuk sağlamasının yanı sıra tarih sahasında iştigal edecek olanlar için de yol gösterici bir paradigma ve metod kazandırmayı hedefleyen bir içeriğe sahip.

24 Haziran 2017 Cumartesi

İslam Klasikleri Projesi

Ankara Okulu Yayınları “İslam-Klasikleri” projesi üst başlığı kapsamında yayınlanan serinin ilk kitabı olan Sâlim b. Zekvân’ın es-Sîre’si, çok erken tarihe ait bir Hâricî kroniğidir. Bu eser yıllardır kötülenen, suçlanan bir kesim olan Hâricîler hakkındaki önyargıları tamamen tersine çevirecek bir çalışma olup, bizzat kendilerinden birinin telifidir. Bu kesimi onların dilinden görüşlerini öğreneceğiz ve tarihin nasıl ters aktarılabildiğinin örneğiyle karşılaşmış olacağız.

Bu serinin ikinci kitabı olarak Müslümanlık öncesi Arap toplumundaki putları konu edinmiş müstakil bir eser olan İbnü’l-Kelbî’nin KİTABÜ’L-ESNÂM’ın ilginç özelliği putları tanıtan en erken telif edilmiş yegane kitap olmasıdır. Müellif putları tanıtırken muhafazakâr bir tutum takınmamış, bilgiyi saklamayı değil gerçeği ortaya koymayı hedef edinmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in bile peygamberlik öncesi putlara yöneldiğinden bahsetmektedir ki bu bilgiler Kur’an’daki ifadelerle de (Duha, 7; Şura, 52) örtüşmektedir. Doğrusu bu aktarımlar Hz. Peygamber’in hakikat bilgisini vahiy dışında başka birinden almadığının ve gerçek nebi oluşunun da en önemli kanıtlarından olmalıdır.


Ankara Okulu Yayınları “İslam-Klasikleri” projesi üst başlığı kapsamında yayınlanan serinin üçüncü kitabı olarak, o dönemin ekonomik yapılanmasını anlatan bir eser olan Kasım b. Sellam’ın KİTABU’L-EMVAL’i  Hz. Peygamber döneminden itibaren ilk iki asır süresince ekonomi merkezli idari uygulamaları anlatmaktadır. Eser, İslam tarihi boyunca İslam hukukçularının en önemli başvuru kaynaklarından biri olmuştur. Bu kitapla dönemin ekonomisinin oturduğu zemini, ekonomik-siyasetin usül ve icraatlarını kıyaslayarak öğreneceksiniz.

İlk siyercilerimizin en önemli başvuru kaynağı olan İbn Şihâb’ın el-Meğâzî adlı kitabı o dönemin savaşlarını ilk elden aktarma çabasında bir derleme eser olup, bu dönemin savaş kültürünü, sebep ve sonuçlarını öğrenme açısından önemli bir klasik olarak karşımızdadır. Derlemenin orijinal tarafı, Emevi döneminden kalma nadir bir eser olmasındandır. Tâbiîn büyüklerinden Urve b. Zübeyr’in öğrencisi olarak tanıdığımız İbn Şihâb’ın Emevilerle iyi ilişkileri de bilinmektedir. Eser siyaset-rivayet ilişkisinin önemli anekdotlarını sunması açısından da araştırmacılar için değerli malzeme sunmaktadır.

İbn Hibban’ın ES-SÎRETÜ’N-NEBEVİYYE VE AHBÂRU’L- HULEFÂ’sı Hz. Peygamber’den başlayıp müellifin kendi zamanında (Abbasiler) hilafette olan Muti dönemine kadarki tarihî süreç, siyaset ön plana alınarak kronolojik bir şekilde tasnif edilmiştir. Müellif, Hz. Peygamber dönemini çok uzun, dört halifeyi biraz daha kısa, sonraki halifeleri ise özet olarak anlatmıştır ve Sünni bir düşünceyi benimsediği görülse de aktardığı kimi rivayetler çok ilginç sonuçlar verecek niteliktedir. Bu yönüyle araştırmacılar için değerli malzemeler sunmaktadır.


Bu serinin altıncı kitabı olarak, İslam’ın beşiği olan Mekke’yi ilk tarihinden itibaren anlatan, Hz. Âdem’den müellifin yaşadığı döneme kadar Mekke hakkında aktarılan her şeyi –sağlam bilgi olup olmadığına bakmaksızın– gözümüzün önüne seren bu bağlamda Mekke ile ilgili çalışma yapan araştırmacıların vazgeçemeyeceği bir kültür hazinesi olarak karşımızdadır. Eserde Mekke ile ilgili her şeyi öğreneceksiniz diyebiliriz


İslam Klasikleri Projesi
                                                                                                                    Editör: Prof. Dr. Mehmet Azimli
Yayınlananlar
1.             Salim b. Zekvan, (70/689), es-Sire, Çev; Harun Yıldız.
2.             İbnü’l-Kelbi, (204/820), Kitabu’l-Esnam, Çev; Beyza Bilgin.
3.             Kasım b. Sellam, (224/838), Kitabu’l-Emval, Çev; Cemalettin Saylık.
4.             Zühri, (124/741), el-Meğazi, Çev; Muhammet Nur Akdoğan.
5.             İbn Hibban, (354/965), es-Siretu’n-Nebeviyye, Çev; Harun Bekiroğlu.
6.             Ezraki, (250/864), Ahbaru Mekke, Çev; Yunus Vehbi Yavuz.

Çevirisi Teslim Edilenler
7.             Ebu Hanife Dineveri, (282/895), el-Ahbaru’t-Tıval,Çev;Nusr. Bolelli, İbr. Tüfekçi, Zekeriya Akman
8.             İbn Kuteybe, (276/889), el-İmame ve’s-Siyase, Çev; Cemalettin Saylık.
9.             İbn Rüsteh, (300/912), Kitabu Alaki’n-Nefise, Çev; Ali Fuat Eker.
10.         Yahya b. Adem, (203/818), Kitabu’l-Haraç, Çev; Osman Eskicioğlu.
11.         İbn Adim, (660/1262) Buğyetü’t-Taleb fi Tarih-i Haleb, Çev; Hayri Alkan.
12.         İbn Zebale, (199/814), Ahbaru'l-Medine, Ezvacu’n-Nebi, Çev; Fatih Mehmet Yılmaz, Abd. Çırak.
13.         Muhammet el-Şeybani, (189/803), Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Çev; İbrahim Sarmış, Said Şimşek.
14.         İbn Kuteybe Dineveri, (276/889), el-Mearif, Çev; Hasan Ege, (Remziye Ege).

Çevirisi Bitenler
15.         İbnu’l-Fakih, (290/902), Kitabu’l-Buldan, Çev; H. Avni Güllü.
16.         Yakubi, (294/905), Tarih, Çev; Sedat Seçkin Bozkurt.
17.         El-Mağribi, (333/944), el-Mihan, Çev; Mehmet Kavşut.
18.         Mesudi, (345/956), et-Tenbih ve’l-İşraf, Çev; Mikdat Eser.
19.         İbn Ebi Şeybe, (230/845), Kitabu’l-Meğazi, Çev; Ramazan Önal.

Çevirisi Yapılmakta Olanlar
20.         Süleym b. Kays el-Hilali, (76/695), es-Sakife, Çev; Muhammed Nur Akdoğan.
21.         İbn İshak, (151/768), Siretü İbn İshak, Çev; Selahattin Yıldırım.
22.         Mamer b. Raşid, (153/770), el-Cami, Çev; Ahmet Oğuz.
23.         Rebi b. Habib, (180/796), Müsned, Çev; Fuat Koca, M. Emin Eren. 
24.         Seyf b. Ömer, (180/796), Kitabu’l-Cemel, Çev; Sıddık Korkmaz.
25.         Ebu Yusuf, (182/798),  Kitabu’l-Haraç, Çev; Murat Peçe.
26.         Ebu Yusuf, (182/798),  Kitabu’l-Asar, Çev; Yahya Solmaz.
27.         Ebu Yusuf, (182/798),  er-Reddü ala Siyeri’l-Evzai, Çev; İbrahim İlhan.
28.         Muhammet el-Şeybani, (189/803), Kitabu’l-Hiyel, Çev; Saffet Köse.
29.         İbnü’l-Kelbi, (204/820), Mesalibu’l-Arab, Çev; İlyas Uçar.
30.         Minkari, ((212/827), Vakatu Sıffin, Çev; Cemalettin Saylık
31.         İbn Hişam, (218/833), es-Siretü’n-Nebeviyye, Çev; Cahit Külekçi
32.         Ezdi, (231/846), Futuhu’ş-Şam, Çev; Ali Dadan.
33.         İbn Habib, (245/859), el-Muhabber, Çev; Adem Apak-İsmail Güler.
34.         İbn Habib, (245/859), el-Munemmak, Çev; Erhan Kayhan.
35.         Cahız, (255/869), el-Osmaniyye, Çev; Çev; Muhammed Nur Akdoğan.
36.         Cahız, (255/869), el-Beyan ve’t-Tebyin, Çev; İsmail Araz.
37.         İbn Şebbe, (262/876), Tarihu’l-Medineti’l-Münevvera,  Çev; Şahin Bal, Bilal Abır.
38.         İbn Abdulhakem, (268/882), Siretü Ömer b. Abdülaziz, Çev; Hüseyin Arı.
39.         İbn Kuteybe, (276/889), Uyunu’l-Ahbar, Çev; İsmail Araz.
40.         İbn Kuteybe, (276/889), Fazlu’l-Arab ve’t-Tenbih ala Ulumiha, Çev; İsmail Araz.
41.         İbn Tayfur, (280/893), Kitabu Bağdat, Çev; Mustafa Hizmetli.
42.         Ebu Zura ed-Dımeşki, (281/894) Tarihu Ebu Zura, Çev; Edip Akyol.
43.         El-Hayyat,(300/912), el-İntisar, Çev; Metin Yıldız
44.         İbn Ebi Davut, (316/927), Kitabu’l-Mesahif, Çev; Abdülkadir Karakuş.
45.         İbn Abdurrabbih, (328/940) el-İkdu’l-Ferid, Çev; Musa Kazım Yılmaz
46.         Cehşiyari, (331/942), Kitabu’l-Vüzera ve’l-küttab, Çev; Selahattin Polatoğlu, M. Şirin Aladağ.
47.         Hemdani, (334/945), Sıfatu Ceziratu’l-Arab, Çev; Cuma Karan
48.         Mesudi, (345/956), Mürucu’z-Zeheb, Çev; Hüseyin Güneş, Abdurrahim Dilek, Ahmet Yasin Tomakin.
49.         Yazarı Meçhul, (350/961), Kitabu’l-Uyun ve’l-Hadaik fi Ahbari’l-Hakaik, Çev; Saim Yılmaz
50.         Makdisi, (355/966) el-Bed ve’t-Tarih, Çev;  Zeki Serdaroğlu
51.         Ebu’l-Ferec el-İsfahânî,  (356/967), Mekatilu’t-Talibiyyin, Çev; Cemil Keskin.
52.         Hamza Isfehani,(360/970), Tarihu Sini Müluku’l-Arz ve’l-Enbiya, Çev; Habib Demir.
53.         Yazarı Meçhul, Ahbaru’d-Devleti’l-Abbasiyye, Çev; Ahmet Nuri Koca.

54.         Yazarı Meçhul, Ahbaru’l-Beramika, Çev; Zeynep Dağ. 

Misyoner Hangi Kitapları Okumalıdır? -II (Detay Okumalar)

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Böyle bir temelle sağlam bir İslam bilgisi kolay bir şekilde elde edilebilir. Fakat bir misyonerin hazırlığının çok önemli bir bölümünü (şunlar oluşturmalıdır): (a) İslam’ın ortaya çıktığı çevre, (b) Peygamberin hayatı ve (c) Onun kutsal kitabı olan Kur’an hakkında bilgi. Yukarıdaki temelin aksine bunlar zor ve anlaşılması güç çalışmalardır ve bunu gerçekleştirmek için gerekli malzeme hiçbir şekilde iyi değildir. (a) Arabistan’ın ilk zamanları için (Sir Charles Lyall’ın Ancient Arabian Poetry/Eski Arap Şiiri (Londra, 1885) mükemmeldir ve çok dikkatli bir şekilde okunmalıdır. Doughty’un Arabia Deserta/Arap Çölü (London, 1921) bugüne kadar Arabistan’da aynı hayatın nasıl devam ettiğini anlatmaktadır ve Müslüman düşüncesini daha fazla anlama gücü vermektedir. Yukarıda Nicholson’un bahsedilen tarihi de bu açıdan oldukça önemlidir. (b) Muhammed’in hayatı hakkındaki standart kitap Muir tarafından yazılan eserdir. Bunun yeni baskısı Weir tarafından yapıldı. (Edinburg, 1912) Fakat bu eser, uzundur ve tarihsel bilgileri günümüzde tarihi tenkitlerle tashih edilmiştir. Yine de denilebilir ki Hz. Muhammed’in hayatıyla ilgili temel ve gerekli bilgiler oldukça azdır. Bu bilgiler de Britaniccanın 9. baskısındaki “Mohammad” ve “Koran” maddelerinde mevcuttur. Yazar, 11. baskısı kadar bize açık bir şekilde bilgi sunmamıştır. Johnstone’nin Muhammad and His Power/Muhammed ve Onun Gücü (Londra, 1901)adlı kitabı basitçe okunabilir bir taslaktır. (c) şıkkı için Kur’an’ın güvenilir bir çevirisi yoktur. Yeni başlayanlar için Rodwell’in The Koran (Londra, 1909) adlı çevirisi iyi bir çeviridir, bu çeviri dikkatlice baştan sona okunmalıdır. Fakat öğrenciler tatmin edici bir Kur’an bilgisinin ancak, Arapça bilmek ile elde edilebileceğini her zaman hatırda tutmalıdır. Dolayısıyla yaptığı çevirileri kontrol edebilmek için Arapça öğrenmeye çalışmalıdır. Muhammedîlere misyonerlik yapan birisinin onların kutsal kitabı okuyamaması abes olur ve onlar dahi bu kitapların ancak orijinal metinlerinden okunabileceğini bilirler. Kur’an hükümleri konusunda Hughes’in Dictionary of Islam/İslam Sözlüğü (Londra, 1885) adlı eseri içinde Kur’an’ın hükümleri konusunda Gardner tarafından yazılan The Staties of Kuranic Doctrine/Kuran Doktrini Çalışmaları (Londra, 1914) oldukça önemli ve önerilen eserlerdir.

Napolyon Müslüman oldu mu?

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
Meşhur Fransız Kralı Napolyon, oldukça ilginç bir devlet adamıydı. Burada onun devlet idaresinden, savaş taktiklerinden, Victor Hugo'nun onu, "Napoleon le Grand"(Büyük Napolyon) veya "l'aigle"(kartal) olarak adlandırmasından söz etmeyeceğiz. Ne var ki o, karizmatik yapısı, tavizsiz devlet adamlığı, cesareti, ve bütün bunların yanında, okumayı seven, gerçekler karşısında, yanlışta inat etmeyen bir “Komutan Kral”dı.

22 Haziran 2017 Perşembe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı:İman ve İbadet

 Tarihe bakıldığında görülür ki, insanlar daima üstün bir varlığa inanma ve ona ibadet etmeye ihtiyaç duymuşlardır. Gerek ilkel kabile dinlerinde gerekse semavî dinlerde olsun bu durum hiç değişmemiştir.  İnsanın kendisini aşan bir varlığa sürekli olarak ihtiyaç duyması, bu yüce varlıktan korkması, ona sevgi duyması da insanın yaratılıştan gelen (fıtrî) özelliklerindendir.  Bundan dolayıdır ki, bütün dinler, müntesiplerinden iman etmelerinden sonra o dinin gerektirdiği ibadetleri yerine getirmelerini talep etmişler ve dinin pratiklerine ilgi göstermeyenleri kınamışlar veya onları cezalandırma yoluna gitmişlerdir.

Alternatif Rivâyet Epistemolojisi: Hikmet ve Sual

Doç. Dr. Cahit Külekçi
Sanatçının fikirden, tarihçinin maddeden hareket etmesi gerektiğini öne süren Ranke, rivâyetler arasındaki olası kopuklukları hayal gücüyle tamamlamaya çalışanlar için önemli bir yol göstermekteydi. Ona göre tarihçi, hâdisâtın bağlamını da gözeterek, haber parçacıklarını bir araya getirebilmeli ve kendi görüşü olarak rahatlıkla bunları sunabilmeliydi. Karşıt görüş olarak da hayt!, höyt! veya müstehzî tebessümler şeklinde tepkilerle de karşılaşmamalıydı. Çünkü bu tepkiler tarihçinin bütün hürriyet ve bağımsızlığını elinden alan talihsiz ifadelerdi ve bunlara hiç gerek yoktu. Aksi halde hangi akımın temsilcisi ya da öncüsü olduğuna dahi karar verilemeyen bir Albert Camus kolay yetişmiyor, üstelik mihne tecrübesi nedeniyle olayların tarafımızdan çözümlenmesi gittikçe daha zor bir hâl arz ediyordu.

21 Haziran 2017 Çarşamba

Affet Bizi Allahım!

  Öğr. Gör. Cuma Karan
Bizi yokluk âleminden varlık âlemine gönderdin, nimetlerinle bizi şereflendirdin. Ancak biz o varlıklar içinde boğulduk, kaybolduk, seni unuttuk. Bizi affeyle…
Bize her şeye rağmen “ya ibadii-ey kulum”[1] dedin, ancak biz sana her hâlükârda “lebbeyk- buyurun Rabbim” diyemedik. Affet bizi...

Yazarlar