29 Kasım 2020 Pazar

Teşekkür

 

Değerli kardeşlerim, meslektaşlarım, öğrencilerim ve dostlarım,


Covid 19 bulaşması teşhisi sebebiyle hastanede tedavim devam etmektedir. Şükürler olsun tedavi süreci başarılı bir şekilde ilerliyor. Bu süreçte dualarıyla, telefonla arayarak, mesaj göndererek ve çeşitli platformlarda duygularını ve dualarını esirgemeyen herkese teşekkür ederim.

Arayan kardeşlerimden dönüş yapamadıklarımın mazur görmelerini istirham ederim. Bilvesile insani ve İslami görevimiz gereği hem Allah’ın emaneti olan canımızı korumak hem de bizim açımızdan canımız gibi değerli ve korumamız gereken başkalarının hayat haklarına zarar vermemek için alanın uzmanlarının ve yetkililerin talep ettikleri tedbirleri alma hususunda hassasiyet gösterilmesini istirham eder, dualarınızı beklerim.

İhsan Süreyye Sırma

18 Kasım 2020 Çarşamba

Russell'in Çaydanlığı Saçmalığı

 Maruf Çetin

Bertrand Russell ateist bilim filozofu idi. Dinlerin kanıtlanamazlığını savlamak için meşhur Çaydanlık örneğini verir. Şöyle der:

"Eğer ben Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede Güneş'in etrafında dönen porselen bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. Ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı, her pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişi, yakınçağda bir ruh doktoruyla, daha önceki çağlardaysa bir Engizisyon yargıcıyla görüştürülürdü."


Şimdi eğer Dünya ile Mars arasında bir "meteor taşı" olduğunu söyleseydi kimse buna itiraz edemez ve çürütemezdi. Ancak bir şeyi iyi biliyoruz. Çaydınlık BİR İNSAN MAMÜLÜDÜR.

Modern Arkeolojinin tanımı şöyledir: Arkeoloji, eski kültür ve uygarlıkları, bu uygarlıklarda yaşamış insanların elinden çıkan, insan düşüncesinin ürünü olan eserleri, alet ve malzeme ile ev eşyalarını, sanat yapıtlarını, bunların yer ve zamanını saptayarak inceleyen bir bilimdir.

Arkeolojide buluntular arasında "insan mamulü olan"lar ile "insan mamülü olmayanlar" ayrıştırılır. Mesela heykeli andıran doğal bir taş bulunursa, bunun heykel şeklinde olmasının bir önemi yok. Ama yontulmuş şekil verilmiş bir taştan yada bir kerpiçten bir heykel bulunursa bunun insanlar tarafından yapıldığı/üretildiği ve arkeolojik bir değeri olduğu kabul edilir.

Eğer arkeolojik bir kazıda 2 milyon yıl öncesine tarihlenen bir Çaydanlık bulunursa bunun 2 milyon yıl önce insan (veya diğer türevleri; neandartal filan) tarafından yapıldığı kabul edilecektir. ÇÜNKÜ ÇAYDANLAR TAŞ TOPRAK ASTROİD, METEOR VS. GİBİ KENDİ KENDİNE OLUŞAN BİR MALZEME DEĞİLDİR.

Şimdi Russell'in çaydanlığına dönecek olursak: Dünya ve Mars arasında bir çaydanlığın varlığını iddia ediyorsa oraya hangi insanın o çaydanlığı nasıl götürdüğünü açıklaması gerekir. Çünkü arkeolojiye göre "bir insan ürünü olan çaydanlık" evrim yoluyla ve kendi kendine varolamayacağı gibi herhangi bir yere de kendi kendine gitmiş olamaz.

Böylece Russell'in dinlerin kanıtlanamazlığı için verdiği örnek ve mantık zaten bilimsel olarak geçerli değildir.

Bilimler açısından dinler bilinemez ve inkar da edilemez. Çünkü bilimler yaşama ve ölüme dair gizemi çözmekten çok uzaktır. Bilimler doğadaki olayları ve fiziksel dünyayı açıklayabilir ama bunun ötesini açıklayamaz. Bertrand Russell nereden gelmiştir? O bilinci, yaşam enerjisini, kendisini var eden şeyi nereden almıştır, onun bilinci ve yaşam enerjisi ölümden sonra ne olmuştur? Bunları açıklayabilecek bir bilim henüz yoktur. Tam da dinin alanı budur.

İkinci mesele de şudur: Kadim kitapları alelade basitleştirip muhtemelen hurafeye eşdeğer sayıyor. Kadim kitaplar da insanlığın bilgi mirasıdır. Onlar olmasaydı bugünkü bilgilerimiz de olmazdı. Bazı bilgilerin zaman içinde değişmesi, hükmünü yitirmesi bu gerçeği değiştirmez. Günümüzde de kabul edilen bazı bilimsel yasalar, zaman içinde değişecek ve hükmünü yitirecektir. Daha iyisini yapana kadar mevcut olana tutunuruz, daha iyisini yapınca da önceden varolanı değersizleştirmek akıllı bir insanın yapacağı bir şey değildir.

Fıkra gibi:

Bertrand Russell'in maymun ataları o zamanlar gezegenler arası dolaşabiliyormuş. Dünya ile Mars arasında bir çay ve mangal partisi yapmaya gitmişler, çaydanlığı o zaman unutmuşlar? Bu bilgi aile içinde nesilden nesile Bertrand'a kadar gelmiş, yoksa orada çaydanlık olduğunu nereden biliyordu? Bu olamaz mı?

İlahiyat Fakültesi 120. Yılı: -1- Yüksek Dinî Eğitimin Kısa Tarihi

 İLAHİYAT FAKÜLTESİ 120. YILI

1

YÜKSEK DİNÎ EĞİTİMİN KISA TARİHİ

 

Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ


İslam eğitim tarihini, 1400 yıl önce Hz. Peygamber’in Mekke’de ilk toplantı yeri kabul edilen Daru’l-Erkam’la başlatılabilir. Burası mütevazı sayıdaki ilk Müslümanların vahiy bilgisini aldığı, dini terbiyeden geçtiği ve Müşriklerin eziyetlerine karşı dayanma bilinci ve iradesinin kazanıldığı ilk ve tek okuldu. 

14 Kasım 2020 Cumartesi

Palandöken Dağı’nın Eteklerindeki Muhacirleri Hatırlamak Göç göç oldi… Göçler yola dizildi…


 Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

Nuru Osmaniye camisinin Cağaloğlu’na bakan bahçe kapısından yeni çıkmıştı ki,  soldaki dükkânların birinin TV’sinden şu haber geçiyordu:

“Yine deniz, yine göçmen faciası! Müslüman ülkelerden, gayrimüslim ülkelere göç etmek üzere Akdeniz’de yol alan “şişme bot” patladı ve onlarca göçmen denize döküldü… Alınan haberlere göre yaşlı ve çocukların çoğu boğuldu; geri kalanları da yüzerek kurtulmaya çalışıyorlar… Bu zavallı mültecileri kurtarmaya giden ekipler, ancak beş kişiyi kurtarabildiler. Donmak üzere olan mültecilerden genç bir kadın, “Bebeğim! Bebeğim!” diye çığlık atıyordu. Çocuğunu kurtaramamış; Akdeniz’in sularında kaybetmişti yavrucağını…..”

4 Kasım 2020 Çarşamba

Ölçü


 Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ

Efendim! Ölçü her daim hayatımızda. Ama her nedense ya mağdur olunca ya zarar görünce ya bir şeyler eksilince ya da işler ters gidince gündemimize giriyor. Bu da ölçü bilincimizle alakalı olsa gerek. Yoksa ölçüyü herkes bilir hatta ölçülü olmanın gerektiğini de. Ama bilinç hususunda bir ölçü eksikliğimiz kesin. Kesin de, bu eksiklik nasıl giderilir? Bildiğim tek yol, hatırlatmak. Hatırlatmak, hatırlamayı; hatırlamak da bilinci getirir belki.

Yazarlar