Ebu’l-Beşer el-Ebyazî etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ebu’l-Beşer el-Ebyazî etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2020 Perşembe

Tarihin Hakikati veya Hakikatin Tarihi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi

İnsanın yeryüzündeki hayat macerası bir anlamda onun hakikati arama serüveninin toplamından ibarettir. İnsan öncelikli olarak yaşadığı zamanın hakikatini bulmaya çalışır. Bu çabası ister istemez onu yaşadığı zamanı doğuran geçmişin/tarihin hakikatini öğrenmeye yöneltir. Ancak bu durumda yeni bir sorunla karşı karşıya gelir; onu geçmişin hakikatine götürmesini istediği tarih acaba ne kadar hakikidir? Ayrıca tarihin ona aktardıklarının hakikatle irtibatı ne boyuttadır? İşte bütün bu iç içe geçmiş sorular insanı öncelikli olarak tarihin mahiyeti (neliğini) anlamaya, oradan da tarihten hakikat devşirme arayışına zorlar. Bu durumda ilk cevaplanması gereken soru akla gelir:

21 Haziran 2020 Pazar

Siyah Öfke’nin Arabcası: Abbâsîler Döneminde Bir Zenci İsyanı

Ebu’l-Beşer el-Ebyâzî
25 Mayıs 2020’de Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Minneapolis kentinde siyahi George Floyd'un neredeyse canlı yayınla gösterilen bir polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi sonrası başlayan protestolar kısa sürede ülke geneline yayıldı. Gösterilerin pandemi sebebiyle sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği bir dönemde yaygınlık kazanması da devlet otoritesini güvenlik ve sağlık sorumluluğunu îfâda ikileme düşürdü. Nitekim protesto hareketlerinin kontrolden çıkmasının ardından 16 eyaletteki 25 kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak protestocular buna rağmen hız kesmedi. Mezkür hadise ABD’deki ilk protesto hareketi olmadığı gibi, anlaşıldığı kadarıyla son da olmayacak gibi görünüyor.[1]

13 Aralık 2018 Perşembe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Hz. Peygamber’in (sav) Vedâ Hutbeleri

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
Hz. Peygamber’in (sav) Hicretin onuncu yılında (Miladi 632) gerçekleştirdiği haccına Vedâ Haccı, bu esnada toplanan Müslümanlara hitabına da Vedâ Hutbesi adı verilir. Vedâ hutbesi (Hutbetü’l-Vedâ) tabiri İslâm tarihi kaynakları arasında ilk defa Câhiz’in el-Beyân ve Tebyîn’inde zikredilmiş (nşr. Abdüsselam M. Hârûn, I-IV, Kahire 1968, II, 30-31), kendisinden sonra gelen Müslüman müellifler de bu tabiri kullanmıştır. Öyle ki, gerek İslâm dünyasında, gerekse ülkemizde bu tabirin isminde yer aldığı müstakil eserler kaleme alınmıştır.  Hâşim Sâlih Mennâ’nın Hutbetü’r-Rasûl fî Hacceti’l-Vedâ, (Dübey 1996); Cihan Aktaş’ın Vedâ Hutbesi: İnsanın Temel Hakları,(İstanbul 1992); Vehbi Ünal’ın, Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesi,(İstanbul 1998) ve Yavuz Ünal’ın Hz. Muhammed’in Vasiyeti (Vedâ Hutbesi),(Çorum 2006) kitapları buna örnek olarak verilebilir.

26 Eylül 2018 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Hz. Peygamber’in (Sav) Vedâ Hutbeleri

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
Hz. Peygamber’in (sav) Hicretin onuncu yılında (Miladi 632) gerçekleştirdiği haccına Vedâ Haccı, bu esnada toplanan Müslümanlara hitabına da Vedâ Hutbesi adı verilir. Vedâ hutbesi (Hutbetü’l-Vedâ) tabiri İslâm tarihi kaynakları arasında ilk defa Câhiz’in el-Beyân ve Tebyîn’inde zikredilmiş (nşr. Abdüsselam M. Hârûn, I-IV, Kahire 1968, II, 30-31), kendisinden sonra gelen Müslüman müellifler de bu tabiri kullanmıştır. Öyle ki, gerek İslâm dünyasında, gerekse ülkemizde bu tabirin isminde yer aldığı müstakil eserler kaleme alınmıştır.  Hâşim Sâlih Mennâ’nın Hutbetü’r-Rasûl fî Hacceti’l-Vedâ, (Dübey 1996); Cihan Aktaş’ın Vedâ Hutbesi: İnsanın Temel Hakları,(İstanbul 1992); Vehbi Ünal’ın, Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesi,(İstanbul 1998) ve Yavuz Ünal’ın Hz. Muhammed’in Vasiyeti (Vedâ Hutbesi),(Çorum 2006) kitapları buna örnek olarak verilebilir.

27 Aralık 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Üç Emir Üç Yasak

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Her cuma günü hutbe sonunda bir âyet-i kerime okunur. Bu âyette her cuma günü müminlere Allah’ın üç emri ve üç yasağından bahsedililir.
Hutbenin sonunda okunan âyeti Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in tespit ve teklif edilmiştir.  Halife Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona incelemiş ve bu âyette karar kılmıştır. Ömer b. Abdülaziz’in bu teklifi o zamanda Müslümanlar tarafından kabul görmüş ve bu adet onun uygulaması olarak günümüze kadar ulaşmıştır[1].  Bu âyette Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabayı yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir.[2]
Ayet hakkında büyük tefsir alimi Kadı Beyzavi şöyle der: “Kur’ân-ı Kerim’de bu âyetten başka âyet olmasaydı, sadece bu âyet Kur’ân’ın herşeyi beyan ettiğine ve alemlere rahmet ve hidâyet rehberi olduğuna delil olarak yeterdi”. Gerçekten bu âyet, toplumsal hayat düzeninin temel unsurlarını vurgulamakta, toplumu tahrip eden tehlikelere de işaret etmektedir. Bu emir ve yasaklar sadece müslüman toplumlar için değil, diğer toplumlar için de dikkate alınması gereken prensiplerdir.

22 Aralık 2017 Cuma

Ebul’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Tevbe

Ebul’l-Beşer el-Ebyazi
İnsan tabii olarak hata etme ve günah işleme özelliğine sahiptir.  Onun ruhunda hayır ile şer, iyilik ile kötülük her zaman birlikte vardır. Bu nedenle insanlar hem günahsız olan meleklik, hem de günahlar içinde bocalayan şeytanlık sıfatlarını üzerlerinde taşırlar. Sadece peygamberler ismet yani günah işlememe vasfıyla korunmuşlardır. 
Allah kullarına doğruyu göstermek için hidâyet önderi olan peygamberler ve insanlara ışık olarak ilahi kitaplar göndermiş, onlara neyin iyi neyin kötü, neyin faydalı neyin zararlı olduğunu bu şekilde bildirmiş ve kurtuluşa ermeleri için ne yapmaları gerektiğini onlara duyurmuştur. Bu emirlere uyan insanlar kurtuluşa erecekler, uymayanlar ise hüsrana uğrayacaklardır.  Kullarının güzel amellerini kat kat mükafatla ödüllendiren Cenab-ı Hakk, onların günahlarını ise sadece misliyle cezalandırmakta, ayrıca onların günahlardan kurtulmaları için, yapılanlardan pişmanlık duymak anlamına gelen tevbe kapısını her zaman sonuna kadar açık tutmakta ve pek çok âyette tevbe edenleri bağışlayacağını bildirmektedir.

18 Aralık 2017 Pazartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Teslimiyet

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Teslimiyet, Allah’ın kamil iman sahiplerine bahşettiği çok önemli bir haslettir. Bu sırrı kavrayan müminler, karşılaştıkları her türlü zorluk ve sıkıntılı durumlarda bu hali yaratanın Allah olduğunun şuurunda olurlar. Dolayısıyla teslimiyet, onların azimlerini, şevk ve imanlarını ziyadeleştirir. Bu üstün ahlâkın en güzel örnekleri de şüphesiz insanların en üstünleri olan peygamberlerin hayatlarında görülür. Kur’ân-ı Kerîm buna şahitlik eder:
“Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahitler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin İlahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" demişlerdi. (Bakara, 2/133).

13 Aralık 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Kâbe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Sözlükte "dört köşeli veya küp şeklinde olmak" anlamındaki ka'b kökün­den gelen ka'be "küp şeklinde nesne" de­mektir. Kur'ân-ı Kerîm'de Kâbe adı iki defa geçmektedir:
“Ey İnananlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kâbe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geçmiştekileri affetmiştir, kim tekrar yaparsa Allah ondan öç alır. Allah Güçlü'dür, Öç alıcı'dır”. (Mâide, 5/95); “Allah, hürmetli ev Kâbe'yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın şüphesiz her şeyi Bilen olduğunu bilmeniz içindir”. (Maide, 5/97).

10 Aralık 2017 Pazar

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: İhlas ve Samimiyet

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Cemiyeti içinde çoğu zaman “iyi niyetli olamak” “kötü niyetli olmak”, “niyeti halis olmak”, “niyeti bozuk olmak” gibi deyimler duyarız. Bunlar yapılan işlerde niyetin önemini açıkça vurgulamaktadır. Niyetsiz, hedefsiz bir işin gerçekleşmesi mümkün değildir. İnsanlar iyi olsun kötü olsun her türlü işlerinde önce niyet ederler sonra da fiillerini gerçekleştirmeye girişirler. İbadetlerde de niyet gereklidir, gerek kalben gerekse dil ile olsun niyetsiz bir ibadetin yapılması mümkün değildir. Nitekim niyet namazın farzlarında biri kabul edilmiştir.
Allah da kullarından, yapmış oldukları işlerinde iyi niyeti, ihlası, içtenliği ve samimiyeti beklemekte, onlardan ibadetlerini halis niyetle yapmalarını istemektedir. Beyyine suresinde şöyle buyurulur:
“Onlar, dini Allah için halis kılarak batıl dinleri bırakıp tevhid dinine yönelmekle yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı dürüst kılmak, zekat vermekle emrolunmuşlardır. İşte doğru din budur”. (Beyyine, 5)

5 Aralık 2017 Salı

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Hurafe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Hurafe akla ve gerçeğe aykırı dü­şen aldatıcı söz anlamına gelir. Bu nedenledir ki, masal, efsane gibi gerçek dışı olarak kabul edilen bilgi ve rivâyetlere hurafe denilmiştir. Ayrıca insanların oluşunu kavramada zorluk çektikleri sihir ve büyü ile ilgili görülen inançlar da genelde bu kelimeyle ifade edilir. Hurafe nevinden bilgi ve inanışların eskiden olduğu gibi günümüz insanları tarafından da ilgi ve alaka gördükleri bir gerçektir.
Genel olarak hurafe mantıkî ta­banı olmayan, gerçek hayatla ilişkisi bu­lunmayan inanç ve uygulamalar, iyilik ve­ya kötülük getirebileceğine inanılan, özellikle de akıl ve tecrübe yoluyla açıklanamayan durumlarda karşımıza çıkar. Bu kelimeye Kur’ân-ı Kerîm’de tesadüf edilmez. Ancak hurafe ile anlam yakınlığı bulunan uydurulmuş söz manasına gelen üstûre kelimesinin çoğulu esâtîr ifadesi bulunmaktadır. Mekke müşrikleri de, insanlar üzerinde etkili olmasını engellemek için Hz. Peygamber’i (sav) şairlik, sihirbazlık, büyücülükle nitelemişler, ona cinlerin, şeytanın musallat olduğu iftirasını atmışlar, kendilerine ulaştırılan âyetleri de büyü ve “Esâtiru’l-Evvelîn” (Eskilerin masalı) olarak vasıflandırmak suretiyle vahyin ilahi meşruiyetini şüpheli göstermeye çalışmışlardır. Kur’ân’da bu hususa şöyle işaret edilmektedir:

30 Kasım 2017 Perşembe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Emanete Riâyet

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Emanet kelimesi çok geniş anlamlı bir kavramdır. İnsanın en önemli görevi olan Allah’a kulluk görevinden, insanların korunması için bize bıraktıkları en küçük eşyaya varıncaya kadar her şey emanet kavramıya açıklanabilmektedir. Bu durumda Allah’ın bize bahşettiği hayat nimeti ve hayatımız boyunca faydalandığımız, koruma sorumluluğunu üstlendiğimiz her şey bizim için emanet statüsündedir. 
Emanet peygamberlerde bulunması gereken sıfatlardan birisidir. Yani peygamberler güvenilir (emin) kabul edilen, kendilerine tebliğ görevi, dini yayma emaneti verilen insanlardır. Nitekim Hz. Muhammed (sav) daha peygamber olmadan önce, insanların güvenini kazanması sebebiyle Muhammedü’l-Emin lakabıyla tanınmıştır. Hz. Peygamber’e düşmanlık yapan, hatta onu öldürme girişiminde bulunan Mekke müşrikleri dahi ticaret amacıyla şehir dışına çıktıklarında ellerindeki nakit para ve malları birbirlerine emanet edemezler, Hz. Peygamber’e verirlerdi. Allah Rasûlü’nün Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında evinde Hz. Ali’ye emanet ettiği malların neredeyse tamamı Mekke müşriklerine aitti. Zira o dönemde tamamı Medine’ye hicret ettiği için Mekke’de müslüman kalmamıştı. Dolayısıyla bizler düşmanlarının bile emin olarak kabul ettiği bir peygamberin ümmetleri olma şerefini taşımaktayız.
Emaneti yüklenmek bir sorumluluktur, bu emaneti yerinde kullanmak, gereğini yerine getirmek ise bir üst derecede sorumluluktur. Buna göre herkes kendi canından başlamak üzere himayesi altında olanlardan, kendisine bahşedilen her türlü can mal ve servetten hesap vermek durumundadır.  Bu hususu Allah Rasûlü şu meşhur hadisiyle açıklar:

25 Kasım 2017 Cumartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Doğruluk

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Hz. Peygamber (sav) Mekke’den Medine’ye hicret edeceği gece evinde Hz. Ali’yi bırakmıştı. Onun görevi daha önceden Hz. Peygamber’e (sav) bırakılan emanetleri sahiplerine teslim etmekti. O dönemde Medine’ye göç etmiş olmaları sebebiyle Mekke’de müslüman kalmadığı için bu emanetler Mekke’lilere aitti. Ticaret ile hayatlarını kazanan Mekke müşrikleri şehirden uzaklaştıkları zaman yanlarındaki kıymetli mallarını kendi aile ve çocuklarına değil, bizzat Hz. Peygamber’e (sav) gelip teslim ediyorlardı. İslam’a girmeseler, hatta ona ve müslümanlara düşmanlık etseler de yine mallarını ona itimat ediyorlardı. Çünkü onun adı Muhammedü’l-Emin, güvenilir doğru Muhammed’di ve ilginçtir ona bu adı Mekkeliler vermişlerdi.

9 Kasım 2017 Perşembe

İslâm’da Birarada Yaşamanın Temelleri

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Bir arada yaşamanın temelini teşkil eden insan hakları tabiri Batı kaynaklı bir kavram olarak kabul edilmekle birlikte, aslında Hıristiyan kaynaklı değildir. Zira insan hakları başta Katoliklik olmak üzere, Ortodoksluk ve Protestanlık tarafından pek sempatik görülmemiştir.[1] Batı dünyasının bu konuda sicili çok kötüdür. Zira jenosit, engizisyon, otuz yıl savaşları, yüz yıl savaşları Batı tarihine ait kavramlar ve hadiselerdir. Hıristiyanların geçmişiyle karşılaştırıldığında insan hakları bakımından İslâm tarihinin çok olumlu tecrübelere sahip olduğu ise açık bir gerçektir.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Ahlâk

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi


 Sözlükte huy, seciye, tabiat, mizaç, karakter gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. İnsanın fiziki yapısı için çoğunlukla halk, manevi yapısı için ise hulk kelimesi kullanılmaktadır. Bir terim olarak ise “insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine sebep olan mânevi vasıfları, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe” verilen isimdir. Ahlâk özellikleri güzel ve çirkin huylar olarak iki kısma ayrılır. İslâmî kaynaklarda da hulk ve ahlâk terimleri ge­nellikle iyi ve kötü huyları, fazilet ve reziletleri ifade etmek üzere kullanıl­mış; iyi huylar ve faziletli dav­ranışlar hüsnü'l-huluk, mehâsinü'1-ahlâk, mekârimü'l-ahlâk, el-ahlâku'l-hasene, el-ahlâku'l-hamîde, buna karşılık kötü huylar ve hareketler ise sûü'l-huluk, el-ahlâku'z-zemîme, el-ahlâku's-seyyie gibi tabirlerle karşılanmıştır. Ahlâkın yanında yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çeşitli alanlarıyla il­gili davranış ve görgü kurallarına, terbi­yeli, kibar ve takdire değer davranış biçimlerine, bunlara dair öğüt verici kı­sa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendiği eserlere edep veya âdâb da denilmiştir. İslâmî literatürde edep teri­mi ilk dönemlerden itibaren özel davra­nış alanları hakkında kullanılırken, ah­lâk ise daha geniş anlamda tutum ve davranışların kaynağı mahiyetindeki ruhî ve manevî meleke­leri, insanın ruhî kemalini sağlamaya yönelik bilgi ve düşünce alanını ifade etmiştir.

Ahlâkın dinle çok yakın münasebeti vardır. Hak dine bağlanan ve dayanan, bu itibarla ilahi bir mana taşıyan Ahlâk müessesesi, insanın yücelmesini sağlar. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizin en güzel Ahlâk üzere bulunduğunu bildirmektedir. Ayrıca Allah Rasûlü (sav) kendisinin güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini bildirir.

23 Temmuz 2017 Pazar

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Tevekkül

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanı yeryüzünün en üstün varlığı olarak yaratan Cenab-ı Allah, onu diğer canlılardan ayırmak için akıl gibi bir özellikle donatmıştır. Akıl sayesindedir ki insanoğlu yeryüzünün imkanlarından faydalanmakta yararlanmakta ve karşılaştığı problemleri çözebilmektedir. Kendisine akıl nimeti verilen insan, bunun karşılığında sorumlu tutulmakta ve dünyada çalışmakla mükellef olmaktadır. Gerçekten de kişinin kendisi ve ailesinin hayatını sürdürebilmesi, ülkesi ve milleti için faydalı bir fert olması için de çalışıp çaba göstermesi gerekir. Bu gerçeği, Kur’ân “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur” (Necm,81/ 38) şeklinde ifade eder.

21 Temmuz 2017 Cuma

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Sabır

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanoğlu bir tezatlar dünyasında yaşamaktadır. Belki de bu tezatlar dünyanın kuruluş gayesini de açıklamaktadır.  İyiliğe karşı kötülük, güzelliğe karşı çirkinlik, doğruya karşı yanlışlık, ahlaka karşı ahlaksızlık, sağlığa karşılık hastalık vs. bahsettiğimiz tezatlar zincinirin sadece birkaç halkasıdır.

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî: Komşuluk

                                                                                                
 İnsanlar yaradılışları gereği toplu olarak yaşamaktadırlar. Sağlıklı bir insanın tek başına hayatını devam ettirmesi mümkün değildir.  İnsanların birlikte yaşamaları zorunluluğu, tabiî olarak komşuluk müessesesini gündeme getirmektedir. Birlikte yaşamak demek, karşılıklı hak ve sorumlulukları akla getirir ki, bu hak ve sorumluluklar dikkate alınmaksızın sağlıklı bir işbirliği güven ortamına ulaşılması mümkün değildir.

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İstişâre

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan ön önemli özellik, onun akıl sahibi olmasıdır. Bu akıl sayesinde insan dünyadan en iyi şekilde istifade eder ve karşılaştığı problemleri de rahatlıkla çözebilir. Bununla birlikte bazı meselelerin sadece bir insanın aklı ve düşüncesiyle çözülemeyecek kadar zor ve karmaşık olması sebebiyle kollektif akla ihtiyaç duyulmaktadır. Kollektif akıl da ancak fertlerin bir araya gelmeleri, karşılıklı görüşmeleri ve tartışmalarıyla ortaya çıkar.  İşte bu kollektif aklın ortaya çıkmasına vesile olan müesseseye istişare, ya da şûra adı verilmektedir. 

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İnanç ve Hürriyet

                                     
 İnsanı en mükemmel şekilde yaratan Allah (Tîn, 95/4), ona yüklediği sorumluluklar yanında haklar da vermiştir. Bu hakların en önemlisi ve diğer bütün hakların kaynağı olan hak ise, yaşama hakkıdır[1]. İslâm’da yaşama hakkına dayalı olan diğer insan hakları da önemle vurgulanmıştır. Bunlar; mülkiyet, dokunulmazlık, şahsî hürriyet, ifade, inanç ve ibadet hürriyeti, iktisadî güvenlik, yerleşme, seyahat etme, evlenme, boşanma gibi haklardır[2].

13 Temmuz 2017 Perşembe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İlim

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 Fertlerin ve cemiyetlerin maddî ve manevî alanda yükselmelerini ve ilerlemelerini sağlayan unsurların başında ilim gelir. İlmî sahada ilerlemiş olan milletlerin, diğer milletler üzerinde üstünlük sağlayacakları aşikârdır. Yüce dinimiz İslâm da fikrî ve ictimaî ilerlemeyi hazırlayan ilme ve ilmî araştırmaya önem vermiştir.

Yazarlar