Ebu’l-Beşer
el-Ebyazî
Fertlerin ve cemiyetlerin
maddî ve manevî alanda yükselmelerini ve ilerlemelerini sağlayan unsurların
başında ilim gelir. İlmî sahada ilerlemiş olan milletlerin, diğer milletler
üzerinde üstünlük sağlayacakları aşikârdır. Yüce dinimiz İslâm da fikrî ve
ictimaî ilerlemeyi hazırlayan ilme ve ilmî araştırmaya önem vermiştir.
Hz. Peygamber (sav)
vasıtasıyla gönderilen, en son ve en mükemmel dinin kitabı olan Kur’ân’ı
Kerim’in ilk âyetleri ilim merkezli olmuştur.
Alâk suresinin ilk âyetlerinde “okumak”, “öğretmek” ve “kalem” tabirleri
geçmektedir ki, bunlar okuma ve ilmin temel unsurlarıdırlar[1]. Yüce
dinimizin ilme verdiği önemi bu âyetlerden daha açık hiç bir şey ortaya
koyamaz. Bununla birlikte Cenâb-ı Allah, Kur’ân’ın başka bir çok yerinde okuma,
bilme, ilim ile ilgili emir ve tasviyelerde bulunmuştur. Kur’ân’da “ilim” kelimesi 105, bu kökten
türeyen diğer kelimeler ise 859 yerde tekrar edilmektedir. Ayrıca Kur’ân surelerinden birinin adı da
“Kalem”dir.
Kur’ân-ı Kerim, ilmin her
çeşidini övmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını[2], iman
ve ilme nail olanların derecelerinin Allah tarafından yükseltileceğini[3] ifade
etmiş ve kullar içinde Allah’tan ancak ilim sahiplerinin korkacağını
bildirmiştir[4]. İlmi ve ilim sahiplerini
öven yüce kitabımız, “sakın cahillerden olma”[5],
“cahillerden yüz çevir”[6]
uyarılarıyla ilimsizlik ve bilgisizlik demek olan cahilliği ise yermiştir. Kur’ân’a göre, her türlü kötülüğün, batıl ve
sapık düşüncelerin, nihâyette küfrün ve şirkin gerçek sebebi cehalettir. Bu
nedenle insanlar, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırabilmek
için bir rehbere muhtaçtırlar. Bu rehber
de şüphesiz ilimdir.
Kur’ân-ı Kerim’in ilmi
teşviki yanında, bu yüce kitabın tebliğcisi Hz. Peygamber (sav) de bir çok
hadis-i şeriflerinde ilmi, öğrenmeyi methetmiş, ve ilimle meşgul olanları
övmüştür.
“İlim müminin yitiğidir,
onu nerede bulursa alır”[7].
“İlim öğrenmek için bir
saat çalışma, benim için sabaha kadar ibadet etmekten daha hoştur”[8].
hadisleri buna örnek gösterilebilir.
Allah Rasûlü ilmin taşıyıcısı ve öğreticisi olan alime büyük paye vermiş
ve her vesileyle alimlerden sitayişle bahsetmiştir:
“Allah, kime hayır
dilerse onu din ilminde derinleştirir”[9], “İki
kişiye hased edilebilir, biri Allah’ın verdiği malı hak yolunda sarfeden
zengin; diğeri de Allah’ın verdiği ilmi insanlara öğreten ve aralarından ilmi
hükümler veren alim”[10].
“Öldükten sonra amel defteri kapanmayacak olan kişilerden biri de, insanların
okuyup istifade etmeleri için bir eser yazan alimdir”[11]. “
Alimler, peygamberlerin varisleridirler.
Peygamberler ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırakmamışlardır,
ancak ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan kişi, sonsuz bir haz ve
nasip almış demektir”[12].
Gerek Kur’ân’daki
âyetler, gerekse Hz. Peygamber’in (sav) hadislerinde önemi vurgulanan ilim ve
ilmî faaliyetlerin İslâm tarihindeki tezahürlerini çokça görmemiz mümkündür.
Mekke’de dinini yayma girişimlerinde çok sıkıntı çeken, bu nedenle yeni bir
mekan ve yurt aramak amacıyla Medine’ye göç eden Hz. Peygamber’in ilk yaptığı
iş derhal bir mescid inşa etmek olmuş, akabinde mescide bitişik bir eğitim
müessesesi kurmuştur. İslâm tarihinin
ilk üniversitesi sayılan ve “Ashab-ı Suffe” adı verilen bu eğitimi kurumunda
yaklaşık 400 kişi eğitim görmüştür.
Allah Rasûlü burada eğitimini tamamlayan öğrencileri İslâm dinini
öğretmeleri için uzak belde insanlarına göndermiş ve yaygın eğitim
faaliyetlerini başlatmıştır. Hz. Peygamber’den (sav) sonra gelen müslümanlar da
fethettikleri beldelerde ilk önce mescid inşa etmişler, bu mescidlerden öğretim
yeri olarak da istifade etmişler, akabinden mescidlerin yanına birer medrese
ilave etmişlerdir. Bu uygulama asırlar boyunca devam etmiştir.
Müslümanlar’ın Mekke
müşrikleriyle ilk ciddi karşılaşmaları ve ilk zaferleri olan Bedir savaşı
sonucunda esir olan müşriklerden fidye ödeyemeyenlerin on Medineli’ye okuma
yazma öğretmeleri karşılığında hürriyetlerine kavuşturulduklarını biliyoruz ki,
dünya tarihinde böyle bir olaya ne o zamana kadar ne de ondan sonra tesadüf
edilmemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (sav) ve ondan sonra ümmeti idare eden
müslüman idareciler, fethe çıkan komutanlarına kadınlar, çocuklar yanında din
ve ilim adamlarını da öldürmemelerini emretmişler ve ilme, alime ne derecede
kıymet verdiklerini göstermişlerdir.
Kur’ân’ın ve Hz.
Peygamber’in tavsiyeleri neticesinde ilmin önemini idrak eden müslümanlar, kısa
zamanda İslâm aleminde geniş bir ilmî faaliyet başlatmışlar gerek dinî gerekse
diğer ilimlerde çok kıymetli eserler vermişlerdir. Bir yandan tefsir, hadis,
fıkıh, kelam gibi dinî ilimler teşekkül ettirilirken, diğer yandan da tarih,
sosyoloji, tıp, matematik, astronomi gibi ilimlerde de önemli eserler verilmiş,
müslümanlar asırlar boyunca dünyayı elde ettikleri bu ilimlerle
aydınlatmışlardır.
Görülüyor ki, yüce
dinimiz, ilmi, okumayı ve her türlü ilmî faaliyeti teşvik etmiştir. Zaten
müslümanların gelişmeleri ve tekrar muhteşem günlerine dönmeleri için ilme
sarılmaktan ve ilmi rehber edinmekten başka çareleri de yoktur. Allah’ın razı,
Rasûlü’nün hoşnut olacağı bir ümmet olmak, hem bu dünyayı hem de öbür alemi
mamur etmek için ilmi sevmemiz ve ilim elde etme yolunda gayret sarfetmemiz
gerekmektedir. Yazımıza, sözlerin en güzeli olan bir Kur’ân âyeti mealiyle son
veriyorum: “(Habibim Muhammed) de ki, Ey
Rabbim İlmimi artır”[13].
0 yorum:
Yorum Gönder