13 Temmuz 2017 Perşembe

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İlim

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 Fertlerin ve cemiyetlerin maddî ve manevî alanda yükselmelerini ve ilerlemelerini sağlayan unsurların başında ilim gelir. İlmî sahada ilerlemiş olan milletlerin, diğer milletler üzerinde üstünlük sağlayacakları aşikârdır. Yüce dinimiz İslâm da fikrî ve ictimaî ilerlemeyi hazırlayan ilme ve ilmî araştırmaya önem vermiştir.

Hz. Peygamber (sav) vasıtasıyla gönderilen, en son ve en mükemmel dinin kitabı olan Kur’ân’ı Kerim’in ilk âyetleri ilim merkezli olmuştur.  Alâk suresinin ilk âyetlerinde “okumak”, “öğretmek” ve “kalem” tabirleri geçmektedir ki, bunlar okuma ve ilmin temel unsurlarıdırlar[1]. Yüce dinimizin ilme verdiği önemi bu âyetlerden daha açık hiç bir şey ortaya koyamaz. Bununla birlikte Cenâb-ı Allah, Kur’ân’ın başka bir çok yerinde okuma, bilme, ilim ile ilgili emir ve tasviyelerde bulunmuştur.  Kur’ân’da “ilim” kelimesi 105, bu kökten türeyen diğer kelimeler ise 859 yerde tekrar edilmektedir.  Ayrıca Kur’ân surelerinden birinin adı da “Kalem”dir.
Kur’ân-ı Kerim, ilmin her çeşidini övmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını[2], iman ve ilme nail olanların derecelerinin Allah tarafından yükseltileceğini[3] ifade etmiş ve kullar içinde Allah’tan ancak ilim sahiplerinin korkacağını bildirmiştir[4]. İlmi ve ilim sahiplerini öven yüce kitabımız, “sakın cahillerden olma”[5], “cahillerden yüz çevir”[6] uyarılarıyla ilimsizlik ve bilgisizlik demek olan cahilliği ise yermiştir.  Kur’ân’a göre, her türlü kötülüğün, batıl ve sapık düşüncelerin, nihâyette küfrün ve şirkin gerçek sebebi cehalettir. Bu nedenle insanlar, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırabilmek için bir rehbere muhtaçtırlar.  Bu rehber de şüphesiz ilimdir.
Kur’ân-ı Kerim’in ilmi teşviki yanında, bu yüce kitabın tebliğcisi Hz. Peygamber (sav) de bir çok hadis-i şeriflerinde ilmi, öğrenmeyi methetmiş, ve ilimle meşgul olanları övmüştür.
“İlim müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır”[7].
“İlim öğrenmek için bir saat çalışma, benim için sabaha kadar ibadet etmekten daha hoştur”[8]. hadisleri buna örnek gösterilebilir.  Allah Rasûlü ilmin taşıyıcısı ve öğreticisi olan alime büyük paye vermiş ve her vesileyle alimlerden sitayişle bahsetmiştir:
“Allah, kime hayır dilerse onu din ilminde derinleştirir”[9], “İki kişiye hased edilebilir, biri Allah’ın verdiği malı hak yolunda sarfeden zengin; diğeri de Allah’ın verdiği ilmi insanlara öğreten ve aralarından ilmi hükümler veren alim”[10]. “Öldükten sonra amel defteri kapanmayacak olan kişilerden biri de, insanların okuyup istifade etmeleri için bir eser yazan alimdir”[11]. “ Alimler, peygamberlerin varisleridirler.  Peygamberler ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırakmamışlardır, ancak ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan kişi, sonsuz bir haz ve nasip almış demektir”[12].
Gerek Kur’ân’daki âyetler, gerekse Hz. Peygamber’in (sav) hadislerinde önemi vurgulanan ilim ve ilmî faaliyetlerin İslâm tarihindeki tezahürlerini çokça görmemiz mümkündür. Mekke’de dinini yayma girişimlerinde çok sıkıntı çeken, bu nedenle yeni bir mekan ve yurt aramak amacıyla Medine’ye göç eden Hz. Peygamber’in ilk yaptığı iş derhal bir mescid inşa etmek olmuş, akabinde mescide bitişik bir eğitim müessesesi kurmuştur.  İslâm tarihinin ilk üniversitesi sayılan ve “Ashab-ı Suffe” adı verilen bu eğitimi kurumunda yaklaşık 400 kişi eğitim görmüştür.  Allah Rasûlü burada eğitimini tamamlayan öğrencileri İslâm dinini öğretmeleri için uzak belde insanlarına göndermiş ve yaygın eğitim faaliyetlerini başlatmıştır. Hz. Peygamber’den (sav) sonra gelen müslümanlar da fethettikleri beldelerde ilk önce mescid inşa etmişler, bu mescidlerden öğretim yeri olarak da istifade etmişler, akabinden mescidlerin yanına birer medrese ilave etmişlerdir. Bu uygulama asırlar boyunca devam etmiştir. 
Müslümanlar’ın Mekke müşrikleriyle ilk ciddi karşılaşmaları ve ilk zaferleri olan Bedir savaşı sonucunda esir olan müşriklerden fidye ödeyemeyenlerin on Medineli’ye okuma yazma öğretmeleri karşılığında hürriyetlerine kavuşturulduklarını biliyoruz ki, dünya tarihinde böyle bir olaya ne o zamana kadar ne de ondan sonra tesadüf edilmemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (sav) ve ondan sonra ümmeti idare eden müslüman idareciler, fethe çıkan komutanlarına kadınlar, çocuklar yanında din ve ilim adamlarını da öldürmemelerini emretmişler ve ilme, alime ne derecede kıymet verdiklerini göstermişlerdir.
Kur’ân’ın ve Hz. Peygamber’in tavsiyeleri neticesinde ilmin önemini idrak eden müslümanlar, kısa zamanda İslâm aleminde geniş bir ilmî faaliyet başlatmışlar gerek dinî gerekse diğer ilimlerde çok kıymetli eserler vermişlerdir. Bir yandan tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dinî ilimler teşekkül ettirilirken, diğer yandan da tarih, sosyoloji, tıp, matematik, astronomi gibi ilimlerde de önemli eserler verilmiş, müslümanlar asırlar boyunca dünyayı elde ettikleri bu ilimlerle aydınlatmışlardır. 
Görülüyor ki, yüce dinimiz, ilmi, okumayı ve her türlü ilmî faaliyeti teşvik etmiştir. Zaten müslümanların gelişmeleri ve tekrar muhteşem günlerine dönmeleri için ilme sarılmaktan ve ilmi rehber edinmekten başka çareleri de yoktur. Allah’ın razı, Rasûlü’nün hoşnut olacağı bir ümmet olmak, hem bu dünyayı hem de öbür alemi mamur etmek için ilmi sevmemiz ve ilim elde etme yolunda gayret sarfetmemiz gerekmektedir. Yazımıza, sözlerin en güzeli olan bir Kur’ân âyeti mealiyle son veriyorum:  “(Habibim Muhammed) de ki, Ey Rabbim İlmimi artır”[13].





[1]    Alak, 96/1-3
[2]    Zümer, 39/9
[3]    Mücadele, 58/11
[4]    Fatır, 35/29
[5]    En’am, 6/35
[6]    A’raf, 7/199
[7]    Keşfü’l-Hafa, I, 363 (Hadis no:159)
[8]    et-Terğib, I, 102
[9]    Tâc, I, 153
[10]   Tâc, I, 59
[11]   Riyazu’s-Sâlihîn terc., III, 5
[12]   Riyazu’s-Sâlihîn terc., III, 7
[13]   Taha, 20/114

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar