Hz. Muhammed (sav), Allah’ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğu gibi aynı zamanda yeryüzünde yaşamış en mükemmel insandır. O, Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi insanlara en güzel örnek olarak gösterilmiştir[1]. Allah Rasûlü, insanlar için hayatın her alanında ideal alınacak tek modeldir. Zira o, örnek bir çocuktur, örnek bir gençtir, örnek bir arkadaştır, örnek bir meslek adamıdır, örnek bir aile reisidir, örnek bir eştir, örnek bir babadır, örnek bir komutandır, örnek bir devlet başkanıdır... Hulasa, her yaşta ve her meslekten insanın kendisine model alabileceği yegâne şahsiyettir.
Allah
Rasûlü insanlara öğüt verme, onları iyiliklere, güzelliklere sevk etmede örnek
olduğu gibi, onları hatalı söz, davranış ve alışkanlıklardan vazgeçirme yahut
hatalı davranışları tashih hususunda da en mükemmel örnekliği göstermiştir.
İnsanlar
içinde sadece peygamberler günah işlemekten korunmuşlardır. Zira Cenâb-ı Hakk
onları ısmet (günah işlememe) özelliği ile muttasıf kılmıştır. Bu nedenle
peygamberler haricindeki bütün insanlar günah işleme ve hata yapma illeti ile
maluldürler. Yüce dinimiz İslâm, yasak olan fiilleri (günah) açıkça bildirmiş
ve mü’minlere bu davranış ve
alışkanlıklardan uzak durmalarını emretmiştir. Kişi bu emirlere uyduğu takdirde
kendisini kurtaracak ve Allah’ın sevgili kulları arasına girecektir. Ancak
müslümanın vazifesi sadece yasak fiillerden kaçınmakla bitmez. Onun bir diğer
görevi de, Allah’ın haram kıldığı amelleri işleyen kardeşlerini bu davranış ve
alışkanlıklardan vazgeçirmeye çalışmaktır. Biz buna “Emr-i bi’l-ma’ruf ve
nehy-i ani’l-münker” diyoruz ki Cenâb-ı Allah yüce kitabında müslümanlar için
bunun bir vazife olduğunu bildirmektedir[2]. Hz.
Peygamber’in bu konudaki tavrını şu hadisi şerif çok veciz şekilde ifade eder:
“Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin (düzeltsin),
eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalben
nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf
derecesidir”[3].
Allah
Rasûlü kötü alışkanlık ve davranışları önleme hususunda çeşitli metotlar tatbik
etmiştir. Biz burada onun kötülüklerden men etme yani “nehy-i ani’l-münker”
metotlarını örneklere açıklamaya çalışacağız: Hz. Peygamber (sav), sürekli olarak ashabıyla bir araya gelir,
onlara kendisine vahyedilmiş olan yeni âyetleri duyurur ve dinin hükümlerini
anlatırdı. Toplantılarında mü’minlere güzel huy ve davranışları anlatıp onları
bu hususta teşvik ederken, aynı zamanda kötü davranış ve huylardan bahsederek
de ashabını bu gibi hallerden sakındırmaya çalışırdı.“Gıybet, kardeşini onun
hoşlanmadığı bir vasıf ile zikir ve tavsif etmendir. Eğer dediğin sıfat
kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur, yoksa ona bühtan ve iftira etmiş
olursun”[4]
sözleriyle gıybet etmeyi; “Ara bozmak için laf getirip götüren kimse Cennet’e
giremez”[5]
diyerek dedi-koduyu; “Doğru sözlülük iyiliğe, iyilik de Cennet’e götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah nezdinde
sıddiklar derecesine çıkar. Yalan kötülüğe, kötülük de Cehennem’e götürür. İnsan yalancılık yapa yapa nihâyet Allah
katında yalancılar defterine yazılır”[6]
sözleriyle yalan söylemeyi; “Her kim, bir müslümanın malını haksız yere almak
için yalandan yemin ederse, Allah’ın azabına uğrar”[7]
diyerek yalan yere yemin etmeyi; “Lânet etmek doğruların şanından değildir”[8], “Hiç
biriniz diğerine ‘Allah sana lânet etsin, Allah’ın gazabına uğra, Cehennem’de
yan gibi beddualarla lânet etmesin”[9]
sözleriyle lânet etmeyi; “Hasedden sakının.
Çünkü ateşin odunu ve otları yokettiği gibi hased de güzel amelleri
mahveder”[10] diyerek hased etmeyi;
“Ben sarhoşluk veren her şeyden sizi men ediyorum”[11]
sözüyle de içki içmeyi ashabına, dolayısıyla biz ümmetlerine
yasaklamıştır. Bu örnekleri daha da
çoğaltmamız mümkündür.
Allah
Rasûlü ashabı içinde muhatabını incitici sözler söyleyen veya hatalı hareket
yapan birini gördüğünde derhal müdahale eder ve uygun bir şekilde hatalı
davranışta bulunan şahsı uyarırdı. Hz. Peygamber (sav) bir gün namazda iken,
cemaatten biri Malik b. Duhşüm’un nerede
olduğunu sordu. Orada bulunan biri,
onun, Allah ve Rasûlü’nü sevmeyen bir münafık olduğunu söyledi. Rasûlüllah o
adama, böyle söylememesini, çünkü onun Allah’ın rızasını isteyerek Lailahe
İllallah dediğini, Allah’ın da böyle
diyen bir kişiyi Cehenneme haram kılacağını buyurdu[12].
Ebû
Mesud el-Bedrî, uşağını kamçı ile dövüyordu.
Rasûlüllah onu gördü ve “Ey Ebâ Mes’ud, iyi bil ki senin bu köleye
kudretinden, Allah’ın senin üzerindeki kudreti daha büyüktür”. Bunun üzerine
Ebû Mes’ud kölesini azad etti[13].
Hz.
Peygamber’in hatalı alışkanlık ve davranışlara karşı tavrı ve bunları ıslahı
hususundaki uygulamalarını aktardıktan sonra, onun insanların hatalarını
düzeltmedeki prensiplerinden de kısaca bahsetmek istiyoruz: Hz. Peygamber’in
hataları düzeltmedeki ilk prensibi, hata yapan kişinin yüzüne vurmadan onun
yanlışını düzeltme yoluna gitmesidir. Allah Rasûlü bir kişide gördüğü davranışı
düzeltirken, o insanın şahsiyetini incitmemeye özen gösterir, hatasını yüzüne
vurarak ve onu teşhir ederek mahcup etmekten sakınırdı[14].
Böyle durumda ya umumi bir tarzda konuşarak: “Bazıları neden böyle yapıyor?”
diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır sergilerdi. Böylece Hz.
Peygamberin bu davranışı beğenmediği anlaşılırdı[15].
Allah
Rasûlü’nün hataları ıslah etmedeki ikinci prensibi ise, muhatabını tatlı dille
ve yumuşak sözle uyarmasıdır. Bu hususta Yunus şöyle der: “Söz ola kese savaşı,
söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ile ede bir söz”. Hz.
Peygamber (sav) muhataplarına daima tatlı dil ile muamele etmiştir. O
karşısındakinin bir yanlışını düzelteceği yahut ona bir şey söyleyeceği zaman
önce onu yumuşatarak gönlünü kazanır, sonra söyleyeceklerini söylerdi[16].
Yaşadığımız
toplumda tasvip etmemiz mümkün olmayan birçok davranışa şahit olduğumuz bir
gerçektir. Bizlere düşen evvelâ bu
davranışlardan kendimizi korumak, daha sonrada yanlış davranış ve alışkanlık
içinde olan insanları bu hallerinden vazgeçirmeğe çalışmaktır. Bu konuda da
örnek modelimiz ve rehberimiz tabiî ki yine Hz. Peygamber’dir. Şâyet bizler
Allah Rasûlü’nün bu konudaki metot ve prensiplerine uygun olarak kötüler ve
kötülüklerle mücadele etme yolunda gayret gösterirsek, onun başardığı gibi,
ideal bir toplum meydana getirme girişimlerimizde mesafe alabiliriz.
[3] Buhârî, Tevhid, 37; Müslim, İman, 78; Ebû
Dâvûd, Salat, 242, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 11; İbn Mâce, İkame, 155, Fiten, 20; Nesaî, İman, 17; Ahmed b.
Hanbel, III, 10, 20, 39, 653, 654
[6] Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104,
105; Ebû Dâvûd, Edeb, 80; Tirmizî, Birr, 46; İbn Mâce, Mukaddime, 7; Dârimî, Rikak, 7; Muvatta, Kelâm, 16; Ahmed b. Hanbel,
I, 405, 433
[7] Buhârî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 218;
Tirmizî, Tefsir-i sure, 3, 21; Nesaî, Kaza, 30; Ebû Dâvûd, Buyu, 62; Muvatta, Akzıye, 11; Ahmed b. Hanbel, I, 189,
190, 416, V, 260, VI, 212
[12] Buhârî, Salât, 46, 65, Teheccüd, 36, Rikak, 6,
Müslim, Mesâcid, 24; Zühd, 43; Tirmizî, Nikah, 25; İbn Mâce, Cihad, 12
0 yorum:
Yorum Gönder