12 Temmuz 2017 Çarşamba

Kadından Lider Olmaz-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli[1] (!)
Tarihsel Bağlam
Aktardığımız iki görüşün sahipleri, rivayetin sahihliği üzerinde aynı kanaati taşımalarına rağmen, anlamı konusunda farklı kanaatlere ulaşmışlardır. Kadınların devlet başkanı olamayacağını savunan bilginlerin görüşlerine, tahsisi savunan bilginler, gereken şekilde cevap vermişlerdir. Biz burada hadisin sahih, fakat tahsis ifade ettiğini ileri süren ve daha çok çağdaş bilginlerin görüşlerindeki problemli bölümleri aktarmak istiyoruz. Bu noktada rivayeti cerh ve tadil metoduna tabi tutarak inceleme işini hadis araştırmacılarına bırakarak[2] rivayeti tarihsel bağlamında değerlendirip, kanaatimizi ortaya koymak istiyoruz.

Esasen rivayetin metninde geçen kavim (kavmun) kelimesi nekre bir ifadedir. Bu ifadeden bir kavmin kastedilmiş olsaydı marife (el-Kavmu) şeklinde gelmesi gerekirdi. Bu anlamda belirtildiği gibi sadece İranlıların kastedilmesi mümkün gözükmemektedir. Eğer rivayet sadece İranlılar için söylenmişse (çünkü rivayetin kullanıldığı bağlam Hz. Aişe ordusu hakkındadır), ravi Ebu Bekre neden bunu diğer insanlara ve Müslümanlara şamil hale getirmiştir? Doğrusu rivayette genel geçer bir kaide sunulmaktadır. Rivayetteki genel ifadeye göre; bir millet kadınları başa geçirdiği için iflah olmuyorsa bu kural diğerleri için de geçerli olmalıdır. Bu nedenlerden dolayı rivayet umumi anlamda olmalıdır, tahsis ifade etmemektedir. Esasen rivayetin tahsis ifade ettiğini belirtenler rivayeti reddetmemek için bu yoruma gitmiş olmalıdırlar.
Konuya bir de o dönem tarihi verileri ile bakmak istiyoruz. Bu rivayetin aktarılmasına sebep olduğu bildirilen İran Sasani Kraliçesi Baran, rivayetin bildirdiğinin tam aksine çok başarılı bir yöneticilik dönemi geçirdiği, halkına adalet dağıttığı, vergileri kaldırdığı, Ehl-i Kitap’a birçok iyilikte bulunduğu tarihen sabittir.[3] Kaldı ki Baran’ın Hz. Ömer döneminde saltanata geçtiği bilinmektedir.[4] Yani Hz. Peygamber’e nispet edilen bu rivayetin tersine bir olay meydana gelmiştir. Eğer bu rivayet sahih ise neden gerçekleşmemektedir? Hz. Peygamber’in İran’da başa geçen Kraliçe Baran için söylediği “Kadınları başlarına geçiren bir milletin iflah olamayacağını” sözünün tersine, Kraliçe Baran’ın yönetimi neden çok başarılıdır? Bu durumda bu rivayetin bir ihbar-ı nebevi olduğunu ve Hz. Peygamber’in gelecekten haber veren bir mucizesi olduğunu ifade eden görüşleri de tekrar bir düşünmek gerekir.[5]
Ayrıca Hz. Ebu Bekir döneminde İranlılarla meydana gelen Zatü’s-Selasil Gazvesi’nden sonraki savaşlarda Pers kuvvetlerinin başında Nahr isimli bir kadın bulunuyordu. Bu savaşta hiçbir sahabi, bu hadisi gündeme getirmemiştir.[6] Yine bu rivayet aynı dönemde yalancı kadın peygamber Secah’ın ordusuyla yapılan savaşlarda da gündeme getirilmemiştir.[7] Hz. Ömer dönemindeki fetihlere kadar, Kraliçe Baran’dan sonra da İranlıların başında zaman zaman kadınlar hükümdar olduğu halde, bu fetihlere katılan sahabe ordusundan hiç kimse bu rivayeti aktarmamıştır.[8] Hz. Ali döneminde başlarında kadın bir lider bulunan Haricilerle yapılan savaşlarda da gündeme getirilmemiştir.[9] Cemel savaşı günlerinde Hz. Ali, Hz. Aişe hakkında aktarılan bu hadisi, rakibine karşı hiçbir sözünde ima dahi etmemiştir. Cemel savaşı öncesi ve sonrası verdiği hutbelerde, hatta Cemel savaşı sırasında kadınlardan bahseden hutbelerinde bile bu hadisi aktarmamıştır.[10]
Esasen incelemiş olduğumuz rivayet ile Hz. Aişe töhmet altına alınmaktadır. Zaten rivayetin aktarılma sebebi de Hz. Aişe’nin ordu komutanı olmasıdır. İlginç olan en fazla hadis bilen sahabe arasında yer alan Hz. Aişe, bu rivayeti bilmemektedir. Yanındaki Zübeyr, Talha ve Abadile’den sayılan Abdullah bin Zübeyr gibi sahabe ile birlikte Hz. Aişe’nin ordusundaki bunca sahabe de bu rivayeti aktarmamaktadır. Ayrıca İslami bilgisi konusunda hakkında şüphe duyulmayan ve hatta en büyük rakibi Muaviye’nin dahi bilemediği konuları kendisine mektupla sorduğu,[11] rakip ordu komutanı Hz. Ali ve ordusundaki binlerce sahabe de bu hadisi bilmemektedir ve sadece Ebu Bekre bilmektedir(!) Şu bir gerçektir ki; Cemel’de savaşa katılan bütün sahabe, Hz. Aişe’nin bir kadın olarak liderliğini garip karşılamamışlardır.[12] Eğer böyle bir rivayet olsaydı ve böyle bir düşünce içerisinde olsalardı bu rivayeti elbette aktarmaları gerekirdi.
Rivayetin başka bir varyantında Ebu Bekre, “Allah’ın kendisine ihsanda bulunduğunu ve koruduğunu, bu yüzden savaşa katılmadığını” anlatır.[13] Buradan şu ortaya çıkıyor ki; iki ordudaki binlerce sahabenin bu rivayet gereği iflah olmadığını görüyor ve gidip onlara bu hadisi aktarmıyor ve sonuçta onun ifadesi gereği Allah da binlerce sahabeden sadece Ebu Bekre’yi koruyor(!) Hatta bazı rivayetlerde Ebu Bekre her nasılsa Cemel ordusuyla birlikte ta Mekke’den yola çıkıp yolda yoğun hilafet tartışmalarıyla devam eden ve Hz. Aişe’nin birçok hutbeler vererek konuşmalar yaptığı Cemel ordusuyla Basra’ya kadar geliyor ve bu hadisi hatırlamıyor da Basra’ya gelince hatırlıyor(!)[14]
Biz tarihsel bağlamda düşünerek; Cemel savaşı sırasında iki ordudaki binlerce sahabiden hiçbirinin bu hadisten bahsetmemesinden yola çıkarak Cemel savaşında liderliği sabit olan[15] Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali tarafgirliği ile uydurulduğu kanaatindeyiz. Bu uydurma ile Cemel’deki mağlubiyetin sebebi Hz. Aişe’nin kadınlığına dayandırılmaktadır.[16] Uydurmadaki gerçek amil, Hz. Ali tarafgirliği olup Şia’nın, Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin haklılığını savunmak üzere böyle bir rivayet uydurma işine gittiği kanaatindeyiz. Ayrıca bu uydurmadaki amil artık erkekleri ölen peygamber evladının kadınlarının ön plana çıkarılmasından korkan Emevi tarafgirliği de olabilir. Nabia Abbot bu hadis için “bu Aişe’nin Ali karşısında haksızlığını ispat için uydurulmuştur” demektedir.[17] M. Said Hatiboğlu “Mağlubiyetin sebebinin cinsiyete bağlanarak Şia gayretiyle yapılan bir uydurma olduğu” kanaatini aktarmaktadır.[18]
Eskiden beri kadını ikinci plana atan erkeği ön plana çıkaran Arap toplumunun bu toplumsal gerçeği maalesef itikadi noktaya kadar tesir etmiş ve kadını ikinci plana atan bu tip rivayetler uydurulmuştur. Buna karşın İbn Rüşd gibi kimi bilginler bunun bölgesel bir anlayış olduğunu, Afrika’daki bazı kabile kadınlarının bu işi yaptığını belirterek, “kadın toplumu yönetebilir” görüşünü savunmuş ve bunun toplumsal yapıya bağlı olduğunu aktarmıştır.[19] Sonuç olarak İslam’ın yasaklamadığı bir hakkı kadınların elinden almak mümkün değildir. Kur’an’da bu konuda bir işaret yoktur. Aktardığımız hadis ise siyasal sebeplerle uydurulmuştur. Birçok insanın bilmesi gereken bir konuyu sadece bir kişinin aktarması ile bir dini sonuca ulaşmak mümkün değildir.[20]





[1] Bkz. Mehmet Azimli, Siyer Okumaları, Ankara 2017.
[2]       Kadir Gürler, Kadının Yöneticiliği Meselesi, Dini Araştırmalar, s. 8, Ankara 2003 (Bu çalışmada, incelediğimiz rivayet, sahihliği açısından detaylıca incelenmiştir. Sadece Ebu Bekre’den nakledilen bu rivayetin, sahih-ferd hadis olduğu, fakat birçok kimsenin bilmesi gereken bir olayın bir kişi tarafından aktarılmasıyla önemli bir kamu kuralının koyulamayacağı sonucuna varılmıştır).

[3]       Taberi, I, 493; İbnü’l-Esir, I, 499.

[4]       İbnü’l-Esir, I, 434.

[5]       Mehmet Sofuoğlu, Sahih- Buhari ve Tercemesi, İstanbul, 1987, IX, 4124.

[6]       İbnü’l-Esir, II, 386.

[7]       İbn Kesir, VI, 321.

[8]       Taberi, II, 362.

[9]       Bağdadi, 109. İslam tarihinde devlet başkanlığı yapan Şeceretü’d-dür ve Mama Hatun dönemlerinde bu hadisin niye gündeme gelmediği düşünülmelidir.

[10]      Nehcul Belağa, çev. Heyet, Ankara 1990, 94.

[11]      Malik b. Enes, Muvatta, Kaza, 18.

[12]      Emel Topçu Brestrıclt , “Kadın Lider Olunca, İslamiyat, C. 3, Sayı: 2, Ankara 2000, 166.

[13]      Nesei Kaza, 8.

[14]      Tirmizi, Fiten,75.

[15]      Buhari, Fiten,18.

[16]      Cihan, 110.

[17]      Nabia Abbot, Ayşe, çev. Tuba Asrak Hasdemir, Ankara 1999, 167.

[18]      M. Said Hatiboğlu, Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri (Basılmamış Doç. Tezi), s. 31/b 78, 44.

[19]      Muhammet Lutfi Cumua, İbn Rüşt Tarihuhu ve Felsefetuhu, Tunus trz, 66.

[20]      Burada şunu aktarmakta fayda var: Halifenin Kureyş’ten seçilmesinin o dönem için gerekliliği konusunda olduğu gibi toplumsal zorunluluklar ve erkeğin daha randımanlı olacağı gibi yorumlarla devlet başkanlığı konusunda o dönemler için erkeğin öncelikli olması düşünülebilir. Fakat bunu dine refere ederek dinin bir emri gibi aktarmanın kesinlikle yanlış bir tavır olduğunu belirtelim.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar