Prof. Dr. Mehmet Azimli[1]
(!)
Tarihsel Bağlam
Aktardığımız iki görüşün sahipleri, rivayetin sahihliği üzerinde
aynı kanaati taşımalarına rağmen, anlamı konusunda farklı kanaatlere
ulaşmışlardır. Kadınların devlet başkanı olamayacağını savunan bilginlerin görüşlerine,
tahsisi savunan bilginler, gereken şekilde cevap vermişlerdir. Biz burada
hadisin sahih, fakat tahsis ifade ettiğini ileri süren ve daha çok çağdaş
bilginlerin görüşlerindeki problemli bölümleri aktarmak istiyoruz. Bu noktada
rivayeti cerh ve tadil metoduna tabi tutarak inceleme işini hadis
araştırmacılarına bırakarak[2] rivayeti tarihsel bağlamında
değerlendirip, kanaatimizi ortaya koymak istiyoruz.
Esasen rivayetin metninde geçen kavim (kavmun) kelimesi nekre bir
ifadedir. Bu ifadeden bir kavmin kastedilmiş olsaydı marife (el-Kavmu) şeklinde
gelmesi gerekirdi. Bu anlamda belirtildiği gibi sadece İranlıların kastedilmesi
mümkün gözükmemektedir. Eğer rivayet sadece İranlılar için söylenmişse (çünkü
rivayetin kullanıldığı bağlam Hz. Aişe ordusu hakkındadır), ravi Ebu Bekre
neden bunu diğer insanlara ve Müslümanlara şamil hale getirmiştir? Doğrusu
rivayette genel geçer bir kaide sunulmaktadır. Rivayetteki genel ifadeye göre;
bir millet kadınları başa geçirdiği için iflah olmuyorsa bu kural diğerleri
için de geçerli olmalıdır. Bu nedenlerden dolayı rivayet umumi anlamda
olmalıdır, tahsis ifade etmemektedir. Esasen rivayetin tahsis ifade ettiğini
belirtenler rivayeti reddetmemek için bu yoruma gitmiş olmalıdırlar.
Konuya bir de o dönem tarihi verileri ile bakmak istiyoruz. Bu
rivayetin aktarılmasına sebep olduğu bildirilen İran Sasani Kraliçesi Baran, rivayetin bildirdiğinin tam aksine
çok başarılı bir yöneticilik dönemi geçirdiği, halkına adalet dağıttığı,
vergileri kaldırdığı, Ehl-i Kitap’a birçok iyilikte bulunduğu tarihen sabittir.[3] Kaldı ki Baran’ın Hz. Ömer döneminde saltanata geçtiği bilinmektedir.[4] Yani Hz. Peygamber’e nispet
edilen bu rivayetin tersine bir olay meydana gelmiştir. Eğer bu rivayet sahih
ise neden gerçekleşmemektedir? Hz. Peygamber’in İran’da başa geçen Kraliçe
Baran için söylediği “Kadınları başlarına geçiren bir milletin iflah
olamayacağını” sözünün tersine, Kraliçe Baran’ın yönetimi neden çok
başarılıdır? Bu durumda bu rivayetin bir ihbar-ı
nebevi olduğunu ve Hz. Peygamber’in gelecekten haber veren bir mucizesi
olduğunu ifade eden görüşleri de tekrar bir düşünmek gerekir.[5]
Ayrıca Hz. Ebu Bekir döneminde İranlılarla meydana gelen Zatü’s-Selasil Gazvesi’nden sonraki savaşlarda Pers kuvvetlerinin
başında Nahr isimli bir kadın bulunuyordu. Bu savaşta hiçbir sahabi, bu hadisi
gündeme getirmemiştir.[6] Yine bu rivayet aynı dönemde
yalancı kadın peygamber Secah’ın ordusuyla yapılan savaşlarda da gündeme getirilmemiştir.[7] Hz. Ömer dönemindeki fetihlere kadar, Kraliçe Baran’dan sonra da
İranlıların başında zaman zaman kadınlar hükümdar olduğu halde, bu fetihlere
katılan sahabe ordusundan hiç kimse bu rivayeti aktarmamıştır.[8] Hz. Ali
döneminde başlarında kadın bir lider bulunan Haricilerle yapılan savaşlarda da
gündeme getirilmemiştir.[9] Cemel savaşı günlerinde Hz. Ali, Hz. Aişe hakkında aktarılan bu hadisi, rakibine karşı hiçbir
sözünde ima dahi etmemiştir. Cemel savaşı öncesi ve sonrası verdiği hutbelerde,
hatta Cemel savaşı sırasında kadınlardan bahseden hutbelerinde bile bu
hadisi aktarmamıştır.[10]
Esasen incelemiş olduğumuz rivayet ile Hz. Aişe töhmet altına
alınmaktadır. Zaten rivayetin aktarılma sebebi de Hz. Aişe’nin ordu komutanı
olmasıdır. İlginç olan en fazla hadis bilen sahabe arasında yer alan Hz. Aişe,
bu rivayeti bilmemektedir. Yanındaki Zübeyr, Talha ve Abadile’den sayılan Abdullah
bin Zübeyr gibi sahabe ile birlikte Hz. Aişe’nin ordusundaki bunca sahabe de bu rivayeti
aktarmamaktadır. Ayrıca İslami bilgisi konusunda hakkında şüphe duyulmayan ve
hatta en büyük rakibi Muaviye’nin dahi bilemediği konuları kendisine mektupla
sorduğu,[11] rakip ordu komutanı Hz. Ali
ve ordusundaki binlerce sahabe de bu hadisi bilmemektedir ve sadece Ebu Bekre
bilmektedir(!) Şu bir gerçektir ki; Cemel’de savaşa katılan bütün sahabe, Hz.
Aişe’nin bir kadın olarak liderliğini garip karşılamamışlardır.[12] Eğer böyle bir rivayet
olsaydı ve böyle bir düşünce içerisinde olsalardı bu rivayeti elbette
aktarmaları gerekirdi.
Rivayetin başka bir varyantında Ebu Bekre,
“Allah’ın kendisine ihsanda bulunduğunu ve koruduğunu, bu yüzden savaşa
katılmadığını” anlatır.[13] Buradan şu ortaya çıkıyor
ki; iki ordudaki binlerce sahabenin bu rivayet gereği iflah olmadığını görüyor
ve gidip onlara bu hadisi aktarmıyor ve sonuçta onun ifadesi gereği Allah da
binlerce sahabeden sadece Ebu Bekre’yi koruyor(!) Hatta bazı rivayetlerde Ebu
Bekre her nasılsa Cemel ordusuyla birlikte ta Mekke’den yola çıkıp yolda yoğun
hilafet tartışmalarıyla devam eden ve Hz. Aişe’nin birçok hutbeler vererek
konuşmalar yaptığı Cemel ordusuyla Basra’ya kadar geliyor ve bu hadisi
hatırlamıyor da Basra’ya gelince hatırlıyor(!)[14]
Biz tarihsel bağlamda düşünerek; Cemel savaşı sırasında iki ordudaki binlerce sahabiden hiçbirinin
bu hadisten bahsetmemesinden yola çıkarak Cemel savaşında liderliği sabit olan[15]
Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali tarafgirliği ile uydurulduğu kanaatindeyiz. Bu
uydurma ile Cemel’deki mağlubiyetin sebebi Hz. Aişe’nin kadınlığına
dayandırılmaktadır.[16] Uydurmadaki gerçek amil, Hz. Ali
tarafgirliği olup Şia’nın, Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin
haklılığını savunmak üzere böyle bir rivayet uydurma işine gittiği
kanaatindeyiz. Ayrıca bu uydurmadaki amil artık erkekleri ölen peygamber
evladının kadınlarının ön plana çıkarılmasından korkan Emevi tarafgirliği de olabilir. Nabia Abbot
bu hadis için “bu Aişe’nin Ali karşısında haksızlığını ispat için
uydurulmuştur” demektedir.[17] M. Said Hatiboğlu
“Mağlubiyetin sebebinin cinsiyete bağlanarak Şia gayretiyle yapılan bir uydurma
olduğu” kanaatini aktarmaktadır.[18]
Eskiden beri kadını ikinci plana atan erkeği ön plana çıkaran Arap
toplumunun bu toplumsal gerçeği maalesef itikadi noktaya kadar tesir etmiş ve
kadını ikinci plana atan bu tip rivayetler uydurulmuştur. Buna karşın İbn Rüşd gibi kimi bilginler bunun bölgesel bir anlayış olduğunu,
Afrika’daki bazı kabile kadınlarının bu işi yaptığını belirterek, “kadın
toplumu yönetebilir” görüşünü savunmuş ve bunun toplumsal yapıya bağlı olduğunu
aktarmıştır.[19] Sonuç olarak İslam’ın
yasaklamadığı bir hakkı kadınların elinden almak mümkün değildir. Kur’an’da bu
konuda bir işaret yoktur. Aktardığımız hadis ise siyasal sebeplerle
uydurulmuştur. Birçok insanın bilmesi gereken bir konuyu sadece bir kişinin
aktarması ile bir dini sonuca ulaşmak mümkün değildir.[20]
[1] Bkz. Mehmet Azimli, Siyer
Okumaları, Ankara 2017.
[2] Kadir
Gürler, Kadının Yöneticiliği Meselesi, Dini Araştırmalar, s. 8, Ankara
2003 (Bu çalışmada, incelediğimiz rivayet, sahihliği açısından detaylıca
incelenmiştir. Sadece Ebu Bekre’den nakledilen bu rivayetin, sahih-ferd hadis
olduğu, fakat birçok kimsenin bilmesi gereken bir olayın bir kişi tarafından
aktarılmasıyla önemli bir kamu kuralının koyulamayacağı sonucuna varılmıştır).
[3] Taberi,
I, 493; İbnü’l-Esir, I, 499.
[4] İbnü’l-Esir,
I, 434.
[5] Mehmet
Sofuoğlu, Sahih- Buhari ve Tercemesi, İstanbul, 1987, IX, 4124.
[6] İbnü’l-Esir,
II, 386.
[7] İbn
Kesir, VI, 321.
[8] Taberi,
II, 362.
[9] Bağdadi,
109. İslam tarihinde devlet başkanlığı yapan Şeceretü’d-dür ve Mama Hatun
dönemlerinde bu hadisin niye gündeme gelmediği düşünülmelidir.
[10] Nehcul
Belağa, çev. Heyet, Ankara 1990, 94.
[11] Malik
b. Enes, Muvatta, Kaza, 18.
[12] Emel
Topçu Brestrıclt , “Kadın Lider Olunca”, İslamiyat, C. 3, Sayı:
2, Ankara 2000, 166.
[13] Nesei
Kaza, 8.
[14] Tirmizi,
Fiten,75.
[15] Buhari,
Fiten,18.
[16] Cihan,
110.
[17] Nabia
Abbot, Ayşe, çev. Tuba Asrak Hasdemir, Ankara 1999, 167.
[18] M.
Said Hatiboğlu, Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri (Basılmamış
Doç. Tezi), s. 31/b 78, 44.
[19] Muhammet
Lutfi Cumua, İbn Rüşt Tarihuhu ve Felsefetuhu, Tunus trz, 66.
[20] Burada
şunu aktarmakta fayda var: Halifenin Kureyş’ten seçilmesinin o dönem için
gerekliliği konusunda olduğu gibi toplumsal zorunluluklar ve erkeğin daha
randımanlı olacağı gibi yorumlarla devlet başkanlığı konusunda o dönemler için
erkeğin öncelikli olması düşünülebilir. Fakat bunu dine refere ederek dinin bir
emri gibi aktarmanın kesinlikle yanlış bir tavır olduğunu belirtelim.
0 yorum:
Yorum Gönder