Birden fazla kadınla evli
olma olayı, İslam’ın ihdas ettiği bir olay değildir. Hz. Peygamber, geldiğinde
bütün dünyada yaygın olduğu gibi, Arabistan coğrafyasında da yaygın idi ve
normal addediliyordu. Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde Araplar arasında fuhşun
çok yaygın olduğunu biliyoruz. Hz. Aişe’nin anlattığı şekilde “İstibda” denilen asil bir erkekten
çocuk almak için kadınlar kocaları tarafından asil bir erkekle yatmak üzere
gönderilirler ve hamile kalıncaya kadar eşleriyle yatmazlardı. Ayrıca bir
kadınla birçok erkek beraber olur, doğan çocuk kaifler[1]
tarafından o erkeklerden birine izafe edilir, o erkek de bu çocuğu kabullenmek
zorunda kalırdı.[2]
Hz. Peygamber, fuhşun bu
kadar yaygın olduğu Mekke ortamında 25 yaşına kadar bu tür şeylere bulaşmadığı
gibi 25 yaşından sonra da kendinden yaşlı ve ilk evliliğinden çocukları olan
bir zevceye bağlı kalarak 25 yıl yaşadı. Aslında ortamının gereği geçici eşler
veya cariyeler alması mümkündü. Bu normaldi. Ancak o, bu tür şeylere dalmadı ve
başka evlilik de yapmadı.[3]
Rodinson’un deyimiyle “Ölçülü ve dürüst bu adam, çocuklarının
anasına derin hislerle bağlıydı.” Ondaki vefa duygusu eskiden beri
bilinmekteydi ve bu konuda çok meşhurdu.[4]
Hz. Peygamber’in birden fazla
kadınla evlenmesine, özellikle Batılı bilginler tarafından, çok evliliğin o
dönemin sosyal sisteminin bir parçası olduğu ve birçok ahlaki, sosyal ve
iktisadi sorunların çözümünde gerekli bir olgu olduğu düşünülmeden, tarafgir
bir anlayışla tenkitler yöneltilmiştir.[5]
Bu tenkitleri yapan Batılı bilginlerin, aynı geleneğin mensubu olan, Hz. Süleyman’ın (700 kadın 300 cariye ile evliliği gibi)[6]
evlilikleri konusunda hiçbir eleştiride bulunmamaları hem gülünçtür[7]
hem de tenkitlerinde tarafsız olmadıklarını göstermektedir.[8]
Hz. Peygamber’in kadın
düşkünü bir şehvetperest olduğu şeklindeki iddialara karşı, Hz. Peygamber’in
niçin birden fazla kadınla evlendiğinin sebeplerini anlatarak savunan birçok
reddiye yazılmış ve bu konuda değişik araştırmalarda cevaplar verilmiştir.[9]
Onun sonraki yıllardaki çok evliliklerini söz konusu ederek şehvet düşkünü
olduğunu belirtenlere karşı sırf Müslüman müellifler değil, aynı zamanda bazı
insaflı müsteşrikler de savunmuş ve cevaplar vermişlerdir. Onlardan biri olan Carlyle’nin şu ifadeleri çok manidardır:
O, 25 yaşında
iken kendisinden 15 yaş büyük olan bir kadınla evlendi ve onunla 25 yıl ömür
sürdü. Kadınlara rağbet etmedi. Birdenbire huyunu karakterini ve davranışını
değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilir ki? Buna ben kendi hesabıma inanmam.[10]
Gerçekten de 25 yaşında iken
evlendiği ve kendisinden büyük olan, Hz. Hatice ile 50 yaşına kadar yaşayan Hz. Peygamber, 50 yaşında
iken kendi yaşıtı olan Sevde ile evlenmiş ve çok evliliklerine 53 yaşından sonra
başlamıştır. Evlendiği hanımlardan biri hariç (Aişe) tümü önceki evliliklerinden çocukları olan veya olmayan dul
kadınlardır. Bu da evliliklerinin ana saikinin “şehvet” olmadığını
göstermektedir. Toplam evlilik hayatı 39 yıl iken bunun 28 yılını tek bir
kadınla geçirmiştir.
Hz. Peygamber’in evlilikleri
siyasi, coğrafi, hukuki birçok sebebe binaen yapılmıştır. Bunların yanında
birçok sebep daha sayılabilir. Ancak bu sebepler arasına “şehvet”i sokmak mümkün
değildir. Esasen bu sözümüzle Hz. Peygamber’in insanın doğasında olan karşı
cinse karşı meylinin olmadığını söylemek istemiyoruz. Böyle bir iddia, Hz.
Peygamber’e bir eksiklik izafe etmektir. Böyle bir olay, zaten erdem de
değildir. Çünkü insanlar Allah’ın fıtratlarına koyduğu şehvet sebebiyle
evlenirler. Yoksa insan neslinin devam etmesi söz konusu olamazdı. Bir insanın
şehvetinin olması suç değildir. Suç olan şey, şehveti yerinde kullanmamaktır.
Kabul görülmeyen olgu, şehveti kötüye kullanmaktır. Bu günümüzde de bütün
dünyada böyle algılanmaktadır.
Birçok Batılı yazarın iddia
ettiği gibi, Hz. Peygamber’in şehvete dayalı bir evlilik fikri olsaydı, bütün
Arap kabile liderleri ona bakire kızlar sunmaya hazırdı. Bu bir örftü. Birçok
kabile onunla evlilik yoluyla yakınlık tesis etmeyi iftihar vesilesi sayıyordu.[11]
Bu şekilde yakınlaşmak, irtibat kurmak istiyorlardı. Hz. Peygamber, isteseydi
daha gençliğinde iken birçok genç kızla evlenebilirdi. “Muhammedü’l-Emin” olarak adlandırılmış, “Hılfu’l-Fudul” derneğine kabul edilmiş, çevresinde kendine
güvenilen, genç, ahlaklı ve yakışıklı bir insandı. Peygamberliğini ilan
ettikten sonra Müslümanlıkla başedemeyen Mekkeli müşrikler, uzlaşma zemini
arayarak şu teklifte bulunmuşlardı: “Ey Muhammed! Eğer para istiyorsan sana
para verelim, başımıza başkan olmak istiyorsan seni başkan yapalım, eğer
istiyorsan seni kabilemizin en güzel kızlarıyla evlendirelim. Yeter ki bu
sözlerinden vazgeç.” Ancak o bunların hiçbirini kabul etmediği gibi, ömründe
bakire olarak sadece Hz. Aişe ile evlendi. Diğer eşleri dul, yaşlı ve çocuklu
kadınlardı. O isteseydi Ensar’dan birçok bakire ile evlenebilirdi. Ayrıca Haşimoğullarından niye evlenmediğini de sorgulamak lazımdır. Çünkü
bu iki kabile de dost ve destekçi kabileler olduğundan dolayı, gerek Ensar
gerek Haşimoğullarıyla evlilik yoluyla yakınlık sağlaması gerekmiyordu. Hz.
Peygamber’in siyasi olarak irtibat kurmak istediği kabileler vardı. Bu sebeple
evlilikler icra ediliyordu.[12]
Gönderdiği bir davet seriyyesinin komutanı olan Abdurrahman b. Avf’a gittiği bölgenin liderinin kızıyla
evlenmesini söylemiş, yine ilişkiyi kuvvetlendirmek arzusuyla Kinde kabilesi liderine “Kızım olsa verirdim” demişti.[13]
Coğrafi ortamın gereği
yaptığı bu evlilikler, onun eksiğini arayan o dönemdeki hiçbir düşmanı
tarafından da kullanılmamış, eleştirilmemişti. Hz. Peygamber’in asıl hedefi,
çevresinde Arap yarımadasının dört bir köşesine dağılmış olan çeşitli
kabilelerin dostluklarından bir halka meydana getirmekti.
Hz. Peygamber, bu kadar
kadınla birlikte olurken, bu siyasi evlilikleri gereği onların birçok eziyetine
de katlanmak zorunda kalıyordu. Bu kadınlar arasındaki kıskançlıklar Hz. Peygamber’i
yormuş, zaman zaman onların mal istemeleri karşısında boşama teklifi ile rest
çekmek zorunda bile kalmıştı. Bazen yanında kavga ettikleri zaman onları
ayırmış, aralarını bulmuş, bazen de sükut ederek kendi aralarında
halletmelerini beklemişti.[14]
Bu tür durumlar, bazen ceza vermek için bir ay kadar onlardan uzaklaşmaya (İ’la olayı) sebebiyet vermişti. Kur’an’a da yansıdığı şekilde
zevcelerinin rızasını kazanmak için bazen bazı şeyleri yapmamaya bile karar
vermişti. Bu durum Tahrim suresinin ilk ayetiyle düzeltilmişti.[15]
[1] Kaif:
Çocuğun fizik yapısından kime ait olduğunu çıkaran kimseler.
[2] Buhari,
Nikah, 37.
[3] İbn
İshak, 362.
[4] Rodinson,
69.
[5] Bu
konudaki iddialar için bkz. Abdülaziz Hatip, Kur’an ve Hz. Peygamber
Aleyhindeki İddialara Cevaplar, İstanbul 1997, 164 vd.
[6] Kitab-ı
Mukaddes, Krallar, 11/3.
[7] Armstrong,
208.
[8] Afzalurrahman,
II, 197.
[9] M.
Sadık Vicdani, Hz. Muhammed Niçin Çok Evlendi, haz. Ahmet Karadut,
Ankara 1998.
[10] T.
Carlyle, Kahramanlar, çev. Behzat Tunç, İstanbul 1976, 94; Ziya Kazıcı, İslam
Kültür ve Medeniyeti, İstanbul 1996, 67-68.
[11] Adnan
Demircan, “Hz. Peygamber’in Çok Kadınla Evliliği Üzerine Bazı Düşünceler”, Hz.
Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, Çorum 2007, 242.
[12] Caetani,
VII, 398.
[13] Belazuri,
I, 456.
[14] Misal
olarak aşağıdaki rivayeti verebiliriz: “…Kadınlar, her akşam, Resulullah’ın o
gün geleceği odada toplanıyorlardı. (Bir gün) toplanma yeri, Hz. Aişe’nin
odasıydı. Zeyneb gelmişti. Resulullah ona elini uzattı. Hz. Aişe: “Bu
Zeyneb’dir, (bilmiyor musun)?” dedi. Resulullah (sav) da elini geri çekti.
Derken Hz. Aişe ile Hz. Zeyneb birbirlerine çıkıştılar. Karşılıklı çekişme
birbirlerinin yüzüne toprak atmaya kadar gitti. (Bu esnada mescidde) kamet
getirildi. Bu sırada Hz. Ebu Bekir geçiyordu, onların seslerini işitti. “Ey
Allah’ın Resulü! Çık ve şunların ağızlarına toprak saç!” dedi. Hz. Peygamber,
çıktı.” Müslim, Rada, 46.
[15] Bu
olay Medine dışındaki bir mahallede oturan Mariye’nin gelmesi ve o saatte boş
olan Hafsa’nın evinde Hz. Peygamber ile birlikte olmasıdır. Hz. Hafsa buna
bozulmuş ve Hz. Peygamber’e çok ters davranmıştır. Meselenin büyümesi üzerine
İl’a Olayı meydana gelmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder