5 Temmuz 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Çalışma

  
 Çalışma, insanın bir varlık şartı, başka bir deyişle onsuz varolamayacağı belli başlı görünüşlerinden biridir.  İnsanın aletler yapan ve dünya kuran canlı olması, yaşamanın bütün alanlarında ortaya koyduğu bütün başarılar, onun çalışan bir varlık olmasına dayanır.

İnsan, hayvanlarla ortak görünüşleri olan beslenme, barınma, korunma gibi ihtiyaçlarını karşılamak bakımından bile çalışmak zorundadır.  Hayvanların, tabiatta yaşamaları için çeşitli vasıta ve kabiliyetlerle donatılmış olmalarına, dünyaya böyle donatımla gelmelerine karşılık, insanın yaşamasını sürdürebilmesi, elde edebildiği ve ortaya koyduğu her şey çalışmasına bağlıdır. İnsan, gerek kendisine verilmiş bulunan kabiliyetler ve büyük potansiyeli, gerekse içinde doğduğu alemi, ancak çalışarak değerlendirmekle varolabilir.
Çalışmakta olan kişi, birşey yapmak, birşey elde etmek için uğraşmakta, emek çekmekte, güç harcamakta, vakit sarfetmektedir.  Demek ki, çalışma, amaçsız-anlamsız bir eylem, bir meşgale değil, insanın özel bir eylem biçimidir. 
Eski çağ Asya ve Avrupasında çalışma bir zül olarak telakki edilmiş, kölelik sisteminin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan aristokratlar, sahibi oldukları kölelerin emekleriyle geçinmişlerdir.  Ruhanî bir din olan Hristiyanlık çalışmaya önem vermemektedir, ancak Reform hareketleri çalışma konusunda yeni bir zihniyet kendisini göstermiştir.  Mesela reformcu Kalvin’e göre, ebedi mutluluğu elde etmek; kişinin aynı zamanda, dünya işlerinde başarılı olmasıyla ölçülür.
Yüce dinimiz İslâm, çalışmayı ve bir iş sahibi olmayı emir ve tavsiye etmektedir. Kur’ân’ın kendisine indiği Hz. Peygamber (sav) bir meslek sahibiydi. Doğmadan önce babasını, altı yaşında annesini, sekiz yaşında dedesi Abdülmuttalib’i kaybetti. Gençlik yıllarında ücretle çobanlık yaptı, amcalarıyla ticari seferlere iştirak etti. 25 yaşlarına doğru başarılı bir tüccar sıfatıyla Hz. Hatice’nin kervanının başında birçok arap beldelerinde ticaret yaptı. Geçmiş peygamberler de hayatlarını çalışma ve çaba göstermekle geçirmişler, birer iş ve meslek sahibi olmuşlardır. Mesela Hz. Nuh gemi inşa etmiş, İdris (as), terzilik, Hz. Mûsâ çobanlık yapmıştır.  Hz. Peygamber (sav) de, kendisi dahil bütün peygamberlerin çobanlık yaptığını ifade etmiştir.
Kur’ân’da çalışmaya karşı herhangi olumsuz bir tavır alındığı değil, ona kayıtsız kalındığını bile göremiyoruz. Üstelik Allah, insanları kendisinin halifesi kılmış, ve çalışmaya, insanların çalışmasına öylesine belirgin bir biçimde önem vermiştir ki, insandan yaratanına inanmadan sonra çalışmasını istemiştir. Nitekim “Allah, geceyi dinlenesiniz diye diye yaratan, çalışıp kazanasınız diye gündüzü aydınlık kılandır”[1] âyetiyle gündüzün insanların çalışmaları için yaratıldığı ifade edilmektedir. Yine Kur’ân’da, insanın çalışmasının karşılıksız bırakılmayacağı ve yaptığını mutlaka göreceği beyan edilmektedir[2]. 
Allah, çalışmayı emrederken bazı insanların bencil davranarak, sadece kendileri adına çalışıp çevrelerini ihmal etmelerinini tenkit etmekte, başkalarını gözetmemelerini, haksız yere mal elde etmelerini, yetim ve yoksula aldırış etmemelerini, övünüp, gösterişe dalmalarını kendi tatminlerine bağlı bir yaşayışa dalmalarını kınamaktadır: “Kim cimrilik eder, kendisini müstağni görürse, en güzeli yalan sayarsa, biz de onun güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız, düştüğü zaman malı ona fayda vermez” [3].  “Yetime karşı cömert davranmıyorsunuz. Yoksulu yedirmek için birbirinizi uyarmıyorsunuz, mirası gözetmeden yiyorsunuz. Malı pek çok seviyorsunuz”[4] 
Allah, kullarından çalışmalarını isterken, onlardan iyi işler yapmalarını kötü amellerden sakınmalarını kastetmekte ve yeryüzünde emredildiği şekilde yaşayan ve iyi iş yapanları müjdelemektedir: “İnananları ve yararlı iş yapanları, imanlarına karşılık Rableri doğru yola eriştirir; nimet cennetlerinde onların altında ırmaklar akar”[5]., “Kadın erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerde, ona hoş bir hayat yaşatacağız.  Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz”[6]
Yine Kur’ân sadece dünyalık isteyenleri, dünya malı isteyenleri kınamakta, buna karşılık her iki alem için  isteyen ve çalışanları övmektedir: “Rabbimiz bize dünyada ver diyen insanlar vardır, öylesine, ahirette bir pay yoktur. Rabbimiz, bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru diyenler vardır.  İşte onlara, kazançlarından ötürü karşılık vardır.”[7] Mü’minler her gün namazlarının sonunda bu duayı ederler, ve Rablerinden hem bu dünya hem de ahiret için pay isterler.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Yüce Allah Kur’ân’da kullarından çalışmalarını ve hayırlı işler yapmalarını istemekte, onların sadece dünya için çalışmamaları tavsiyesinde bulunmakta, ahiretlerini kurtaracak amellerini de unutmamaları uyarısında bulunmakta, sadece dünya nimetleri için çalışmanın insanı hüsrana sürükleyeceğini bildirmektedir.  Kur’ân’a göre mü’min için yegane kurtuluş, hem bu dünyayı mamur etmek, hem de ebedi alem olan ahiret yurdu için hazırlık yapmaktır, ki gerçek mü’minin asıl hedefi, fani olan dünyadan bâki olan ahirete en kârlı bir şekilde ulaşmak olmalıdır.





[1]    Yunus, 10/67
[2]    Necm, 53/39-42
[3]    Leyl, 92/8-11
[4]    Fecr, 89/17-20
[5]    Yunus, 10/9
[6]    Nahl, 16/92
[7]    Bakara, 2/200-202

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar