İnsanlar yaradılışları
gereği toplu olarak yaşamaktadırlar. Sağlıklı bir insanın tek başına hayatını
devam ettirmesi mümkün değildir.
İnsanların birlikte yaşamaları zorunluluğu, tabiî olarak komşuluk
müessesesini gündeme getirmektedir. Birlikte yaşamak demek, karşılıklı hak ve
sorumlulukları akla getirir ki, bu hak ve sorumluluklar dikkate alınmaksızın
sağlıklı bir işbirliği güven ortamına ulaşılması mümkün değildir.
Hayatın hemen her
alanında -dinî olsun dünyevî olsun- prensipler koyan yüce dinimiz İslâm,
komşuluk müessesini de ihmal etmemiş ve komşulara hem dünyevî hem de dinî
mükellefiyetler yüklemiş, komşularla ilgilenmeyi dinî bir vecibe kabul
etmiştir. Aşağıda mealini sunacağımız âyet bu hususu açıkça ortaya koymaktadır:
“Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya, babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda
kalmışa, kölelerinize iyilik edin.
Allah, kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez”[1]. Bu
âyetin konumuzla ilgili olan kısmında, yakın komşuya ve uzak komşuya iyilik
yapılması ifade edilmekte, iyilik yapanın bir lütuf olarak kabul edilmeyip,
bizzat Allah’ın bir emri olduğu beyan edilmekte ve bu davranışın imanın bir
gereği sayılmaktadır. Bu iyilikten kaçınan kişiler ise kendisini beğenen ve
Allah tarafından sevilmeyen kişiler olarak belirtilmektedir ki, bir kul içinin
herhalde en büyük felaket Allah’ın sevgisinden mahrum kalmak olmalıdır.
Bir cemiyeti cemiyet
yapan ve ayakta tutan en önemli unsur, sağlam bir aile ve toplum
yapısıdır. Sağlam ailelerden sağlam bir
toplum oluşturmanın yegane şartı komşuluk müessesesinin en iyi şekilde
işletilmesidir. Bunun bilincinde olan Allah Rasûlü, bir çok hadis-i
şeriflerinde komşuluğu, komşulara iyilik yapmayı tavsiye etmiş, komşusunun
haklarını ihlal eden, komşusuna eziyet edenleri ise tenkit etmiştir. Bu hususta
onun emir ve tavsiyelerini ihtiva eden bir kaç hadis meali aktarmak istiyoruz.
“Allah’a ve kıyamet
gününe inanan kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve Ahiret gününe inanan
kimse, misafire ikram etsin. Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimse, ya hayır
söylesin ya da sussun[2]”. “Cibril, bana durmadan komşuya iyilik yapmamı
tavsiye etti. O kadar ki, neredeyse
komşuyu komşuya mirasçı yapacak sandım”[3]. “
Şerrinden komşusu emin olmayan kişi vallahi mü’min olamaz”[4].
Mezkür hadis-i
şeriflerden ortaya çıkan husus, komşuluğun sadece sosyal bir yardımlaşma
müessesi olmadığı, aynı zamanda müslümanın vazifesi ve onun imanının bir gereği
olduğudur. Hz. Peygamber (sav) bu sözlerinde iman ile komşuluk ilişkileri
arasında bağ kurmakla, imanı olan kişinin komuşusuna iyilik etmesi gerektiğini
ifade etmekte, tersinden düşünülecek olursa, komşusuna iyilik etmeyen, hatta
ona zararı dokunan komşusun imanında zaaf olduğunu açıkça bildirmektedir.
Cemiyetimiz modernizmin
getirdiği değişimlerle süratle bunalıma doğru gitmektedir. Modernizmin tahrip ettiği en önemli
değerlerimizden birisi de şüphesiz komşuluk ilişkileridir. Artık apartman
hayatı sebebiyle toplumumuzda fertler birbirlerini tanımamakta, uzun yıllar
birlikte yaşadıkları halde sadece apartman toplantılarında resmî şekilde
görüşmekte ve birbirleriyle kopuk şekilde hayatların devam ettirmeye
çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda da birbirinde habersiz yaşayan insanlar,
komşularının başlarına gelen felaketlerden haberdar olamamakta, mesela
komşularının vefat ettiğini ancak cesedin kokusu apartmana yayılınca
öğrenebilmektedirler. Bu tür haberlere neredeyse her gün basın organlarında
sizler de şahit olmaktasınız. Menfi durumun en iyi çaresi, dinimizin emrettiği
şekilde komşuluk müessesesini tekrar canlı hale getirmektir. Allah Rasûlü’nün,
kişinin çevresindeki kırk evin komşuluk hakkı olduğu şeklindeki hadis-i şerifi[5] bu
anlamda bizim hedefimiz olmalıdır. Her fert bırakın kırk evi sadece kendi
apartmanında ve bir kaç yakın yan komşusunun haliyle ilgilenir, onlara yardımcı
olmaya ve onların dertleriyle meşgul olmaya çalışırsa, cemiyette ulaşılmayan
hiç bir kişi kalmayacaktır. Bu toplumsal
dayanışma, aynı zamanda millî bir dayanışmanın da motor gücü olacak ve
milletimiz dünya milletleri arasında özlediği yere ulaşacaktır.
Şu halde, komşulara
iyilik ve ikramda bulunmak, onlarla selamlaşmak, iyi ve kötü günlerinde onları
yalnız bırakmamak, cemiyetlerine ve cenazelerine katılmak, onların ayıp ve
kusurlarının araştırmamak, onların ırz ve namuslarına saygıda bulunmak, varsa
maddî ve manevî ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak, onlara din ve dünya işlerinde
yol göstermek vazifemiz olmalıdır. Şâyet onlara bir zararımız dokunmuşsa,
onları herhangi bir nedenden dolayı kırmışsak, helallik dilemeli ve
ilişkilerimiz müsbet manada geliştirmeyi çalışmalıyız.
Hulasa, olgun müminin,
komşusunun kendisinden emin olduğu insandır, düşüncesiyle komşularımıza güven
vermenin yanında, onların dinî ve dünyevî işleriyle meşgul olmak ve onların
hoşnutluğunu kazanmak şiarımız olmalıdır. Zira Hz. Peygamber (sav) tarafından
komşusuna iyilik etmek, Allah’a ve Ahiret’e iman etmekle birlikte anılmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder