19 Temmuz 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî: Komşuluk

                                                                                                
 İnsanlar yaradılışları gereği toplu olarak yaşamaktadırlar. Sağlıklı bir insanın tek başına hayatını devam ettirmesi mümkün değildir.  İnsanların birlikte yaşamaları zorunluluğu, tabiî olarak komşuluk müessesesini gündeme getirmektedir. Birlikte yaşamak demek, karşılıklı hak ve sorumlulukları akla getirir ki, bu hak ve sorumluluklar dikkate alınmaksızın sağlıklı bir işbirliği güven ortamına ulaşılması mümkün değildir.

Hayatın hemen her alanında -dinî olsun dünyevî olsun- prensipler koyan yüce dinimiz İslâm, komşuluk müessesini de ihmal etmemiş ve komşulara hem dünyevî hem de dinî mükellefiyetler yüklemiş, komşularla ilgilenmeyi dinî bir vecibe kabul etmiştir. Aşağıda mealini sunacağımız âyet bu hususu açıkça ortaya koymaktadır: “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, kölelerinize iyilik edin.  Allah, kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez”[1]. Bu âyetin konumuzla ilgili olan kısmında, yakın komşuya ve uzak komşuya iyilik yapılması ifade edilmekte, iyilik yapanın bir lütuf olarak kabul edilmeyip, bizzat Allah’ın bir emri olduğu beyan edilmekte ve bu davranışın imanın bir gereği sayılmaktadır. Bu iyilikten kaçınan kişiler ise kendisini beğenen ve Allah tarafından sevilmeyen kişiler olarak belirtilmektedir ki, bir kul içinin herhalde en büyük felaket Allah’ın sevgisinden mahrum kalmak olmalıdır.
Bir cemiyeti cemiyet yapan ve ayakta tutan en önemli unsur, sağlam bir aile ve toplum yapısıdır.  Sağlam ailelerden sağlam bir toplum oluşturmanın yegane şartı komşuluk müessesesinin en iyi şekilde işletilmesidir. Bunun bilincinde olan Allah Rasûlü, bir çok hadis-i şeriflerinde komşuluğu, komşulara iyilik yapmayı tavsiye etmiş, komşusunun haklarını ihlal eden, komşusuna eziyet edenleri ise tenkit etmiştir. Bu hususta onun emir ve tavsiyelerini ihtiva eden bir kaç hadis meali aktarmak istiyoruz.
“Allah’a ve kıyamet gününe inanan kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimse, misafire ikram etsin. Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimse, ya hayır söylesin ya da sussun[2]”.  “Cibril, bana durmadan komşuya iyilik yapmamı tavsiye etti.  O kadar ki, neredeyse komşuyu komşuya mirasçı yapacak sandım”[3]. “ Şerrinden komşusu emin olmayan kişi vallahi mü’min olamaz”[4].
Mezkür hadis-i şeriflerden ortaya çıkan husus, komşuluğun sadece sosyal bir yardımlaşma müessesi olmadığı, aynı zamanda müslümanın vazifesi ve onun imanının bir gereği olduğudur. Hz. Peygamber (sav) bu sözlerinde iman ile komşuluk ilişkileri arasında bağ kurmakla, imanı olan kişinin komuşusuna iyilik etmesi gerektiğini ifade etmekte, tersinden düşünülecek olursa, komşusuna iyilik etmeyen, hatta ona zararı dokunan komşusun imanında zaaf olduğunu açıkça bildirmektedir. 
Cemiyetimiz modernizmin getirdiği değişimlerle süratle bunalıma doğru gitmektedir.  Modernizmin tahrip ettiği en önemli değerlerimizden birisi de şüphesiz komşuluk ilişkileridir. Artık apartman hayatı sebebiyle toplumumuzda fertler birbirlerini tanımamakta, uzun yıllar birlikte yaşadıkları halde sadece apartman toplantılarında resmî şekilde görüşmekte ve birbirleriyle kopuk şekilde hayatların devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda da birbirinde habersiz yaşayan insanlar, komşularının başlarına gelen felaketlerden haberdar olamamakta, mesela komşularının vefat ettiğini ancak cesedin kokusu apartmana yayılınca öğrenebilmektedirler. Bu tür haberlere neredeyse her gün basın organlarında sizler de şahit olmaktasınız. Menfi durumun en iyi çaresi, dinimizin emrettiği şekilde komşuluk müessesesini tekrar canlı hale getirmektir. Allah Rasûlü’nün, kişinin çevresindeki kırk evin komşuluk hakkı olduğu şeklindeki hadis-i şerifi[5] bu anlamda bizim hedefimiz olmalıdır. Her fert bırakın kırk evi sadece kendi apartmanında ve bir kaç yakın yan komşusunun haliyle ilgilenir, onlara yardımcı olmaya ve onların dertleriyle meşgul olmaya çalışırsa, cemiyette ulaşılmayan hiç bir kişi kalmayacaktır.  Bu toplumsal dayanışma, aynı zamanda millî bir dayanışmanın da motor gücü olacak ve milletimiz dünya milletleri arasında özlediği yere ulaşacaktır.
Şu halde, komşulara iyilik ve ikramda bulunmak, onlarla selamlaşmak, iyi ve kötü günlerinde onları yalnız bırakmamak, cemiyetlerine ve cenazelerine katılmak, onların ayıp ve kusurlarının araştırmamak, onların ırz ve namuslarına saygıda bulunmak, varsa maddî ve manevî ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak, onlara din ve dünya işlerinde yol göstermek vazifemiz olmalıdır. Şâyet onlara bir zararımız dokunmuşsa, onları herhangi bir nedenden dolayı kırmışsak, helallik dilemeli ve ilişkilerimiz müsbet manada geliştirmeyi çalışmalıyız.
Hulasa, olgun müminin, komşusunun kendisinden emin olduğu insandır, düşüncesiyle komşularımıza güven vermenin yanında, onların dinî ve dünyevî işleriyle meşgul olmak ve onların hoşnutluğunu kazanmak şiarımız olmalıdır. Zira Hz. Peygamber (sav) tarafından komşusuna iyilik etmek, Allah’a ve Ahiret’e iman etmekle birlikte anılmaktadır.





[1]    Nisa, 4/36
[2]    Riyâzu’s-Sâlihîn terc, I, 342-343
[3]    Riyazu’s-Sâlihîn terc., I, 340
[4]    Riyazu’s-Sâlihîn terc., I, 341
[5]    İhya terc. II, 537

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar