30 Ağustos 2017 Çarşamba

Yüksek İslâm Enstitüleri ve İlâhiyât Fakülteleri’nin Korelasyonu

Doç. Dr. Cahit Külekçi
Bir müddetten beri süregelen, İlâhiyat Fakülteleri tartışmalarının odağında ‘hakîkata ulaşma’ çabasının olduğunu düşünmek belki de psikolojik bir vâkıa sayılabilir, muvakkaten tarafların bazısını rahatlatabilirdi. Fakültelerin bir eğitim kurumu olarak eksiksiz oluşunu ispatlamaya çalışanları görmezden gelerek, o halde bunca sapkın inançlı hoca tâifesi nereden neş’et ediyor, sorusu rahatsızlık vericiydi ve bu türden isnâdların fakülteler bağlamında tasavvur dahi edilemezliği, kimi platformlarda sert bir şekilde vurgulanıyordu. Üstelik ‘Eğer sen bu fakültelerin ne idüğü belirsiz kimlikler yetiştirdiğini iddia ediyorsan…’ şeklinde kurgulanan cümlelerin yüklemleri de en az bir önceki sualin cevabı kadar bulantılara sebep oluyordu. Oysa iyilik-kötülük meselesi çok daha özellikli düzlemde ele alınmalıydı. Nitekim iyi bir hâl var ise onu tekzîb etmeye çalışan muhakkak bir kötü hâl de gerekecekti. Dünyanın yaratılışından bu yana durum böyleydi. Her şey zıddıyla kâimdi. Ayrıca Aziz Augustinus da ölmüştü.

29 Ağustos 2017 Salı

Hüzün ve Iztıraba Dönüşen Arab Baharı ve Ötesi


Dr. Celal EMANET
“Sevgi varken nefret niye/ Barış varken savaş niye/ Kardeşlik varken didişmek niye / Dostluk varken düşmanlık niye/ Hoşgörü varken bağnazlık niye/ Özgürlük varken tutsaklık niye/ Adalet varken, haksızlık niye?” Hacı Bektaş Veli
“Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Sakın ayrılığa düşmeyin Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah kalplerimizi birbirine ısındır da O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız. Allah sizi oradan    kurtardı. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklıyor ki hidayete eresiniz.”
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra bölünen ve ihtilafa düşenler gibi olmayın. İşte onlara büyük bir azap vardır.”[1]

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Kur’an-Siyer İlişkisi-III

Prof. Dr. Mehmet Azimli 
Koruma Maksatlı Kullanım
1. Sahabe Algısı: İslam tarihi kitaplarında sahabenin fazileti bağlamında birçok ayet kullanılır. Bunlar sahabenin değeri açısından önemlidir. Ancak yine Kur’an’da ki bazı ifadelerde sahabe içinde büyük günahlardan sayılan zinayı,[1] hırsızlığı,[2] masum kadınlara (Hz. Aişe’ye) iftira atmayı,[3] yalan söylemeyi yapan[4] ve Kur’an ifadesi ile fasıklıkla suçlananlar da[5] vardır.

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Kur’an-Siyer İlişkisi-II

 Prof. Dr. Mehmet Azimli
Kur’an’ı Yeterli Görmeme
İslam tarihi çalışmalarında bir diğer sorun, Kur’an’ı yeterli görmeme problemidir. Yani Kur’an bir konuda apaçık ifadelerde bulunurken, bunu yeterli bulmayıp ek deliller arama çabasında bulunulmaktadır. Buna üç örnek vermek istiyoruz.

15 Ağustos 2017 Salı

Kur’an-Siyer İlişkisi-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli 
İslam’ın ilk dönem tarihini anlamada elimizdeki şüphe götürmez kaynak Kur’an’dır. Onun mevsukiyeti bizim için bir şanstır. Ancak rivayetlerin yönlendirmesi ile Kur’an’ı yanlış anlama ihtimali vardır ve yapılacak yanlış bir aktarım ilahi kelamın yanlış anlaşılmasına da sebep olacağından çok tehlikelidir. Bu sebeple Kur’an’dan faydalanırken çok daha dikkatli olmak zorundayız. Çünkü “İslam tarihini anlamak için Kur’an yeterlidir!” sözü sloganik olarak doğru olsa da yeterli olamamaktadır. Önce algıyı düzeltmek gerekir.

11 Ağustos 2017 Cuma

Dünyam Hep Küçük Kalsaydı

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma[1]
Küçüktüm ve küçük bir dünyam vardı Pervari'de. Bu küçük dünyamın, en fazla kırk kilometre kare bir alanı vardı. Bu alanın içine, bahçesi, yaylası, çarşısı, mer'ası bile dâhildi. Bütün tanıdıklarım, bu alan içinde fonksiyon icra eden iki bin kadar insandı. O zamanlar ilçemizde bulunan tek okul, ilk okula da gitmeseydim, bu insanların da çoğunu tanımamış olacaktım, ve dünyam daha da küçücük, daha da sempatik kalacaktı. Ne olurdu hiç ilçem‘den dışarı çıkmasaydım; ve o zamanlar yapımına başlanan, ve fakat bir türlü bitirilmeyen araba yoluna da hiç başlanmasaydı. İlk okulu bitirmeseydim, ve Siirt'te orta okula, liseye kaydolarak, bana tamamen yabancı, çocukluk değerlerime bile ters düşen bir kültürü almaya zorlanma- saydım. Pervari'deki değerlerimi, hayatımı, gerçeklerimi bulamadığım bir eğitim için, bir çocuğun yapamayacağı özveriyi göstermeye değer miydi? Bana "ilâh"larmış gibi benimsetilen Batı Klasikleri'ni okumasaydım, edebiyat Hocasının anlattığı romantizm cereyanını, kaynağından öğrenmek için, Victor Hugo'nun Sefiller'ini, Doksan üç ihtilâlini okuyup, körpe dimağıma, Jean Valjean masalını işlemeseydim ne olurdu? Bana ne'ydi Karamazof Kardeşler, Faust'lar, Hamlet'ler, Othello'lar?... Bir gün benim akıbetim de aynı olacak idiyse, Kartaca Muharebeleri'nde kaç kişinin öldürüldüğünü öğrenmenin ne yararı vardı? Hiç öğrenmeseydim iki kere ikinin dört olduğunu, üçgenin alan formülünü, “pi sayısı”nın maharetini... Okunanlarla çelişkili bir hayat yaşanacak idiyse, ne diye "Adam olmak için" Ankara'da okumaya gittim, bilmem ki! "Şeriatçı" naralarını atarak Müslümanlara kan kusturanlara karşı Şeriat'ı, yâni İslâm'ı sahiplenerek Şeriat'ın yanında olunmayacak idiyse, o ne biçim İlâhiyat Fakültesinde öğrenci olmaktı?.. Onlarca sene sonra, ruhuna tamamen ters düşecek şekilde rejime müdâhene edilecekse, neden okunsundu ki Risâle-i Nûr Külliyatı? Bütün bunlar olup bitmişken, daha da büyütmek için dünyamı, Paris'e doktoraya gitmeseydim n'olurdu? Görmeseydim Cezayir'de milyonlarca can alan De Gaulle'ün "örnek kültürü"nü, “lejyon katiller”ini... Dünyam küçük kalıp da, insanlığın yüz karası olan ve Batı'ya kölelikte nişanlar kazanmış Tunus Habib Burgiba'sı ile hiç karşılaşmasaydım, küçük dünyam daha kutsal olmaz mıydı? İslâm dünyasından çalına çalına antikalarla doldurulmuş olan British Museum'u gezmesem, sonra da çıkıp Oxford Street'in bir kenarında oturup, Müslümanları idare ederek onlara ihânet edenleri lânetlemesem, daha içten, daha masumane olmaz mıydı küçücük dünyam?... Doktorayı bitirdikten sonra, tayin edildiğim Erzurum İmâm-Hatip Lisesi'nde kalıp, Üniversiteye geçmeseydim; ve namaz kıldıkları hâlde İslâm'a ihânet edenlerle tanışmasaydım ne kadar daha güzel olurdu dünyam!... Bana rağmen büyüyen dünyam, yuvarlanarak Sakarya'da biraz daha büyümeseydi ne olurdu? Mecidiye dostları bana yetmez miydi ki, mahkûm oldum üniversitenin kaypak patikalarını çıkmaya? Kendi demokratik anlayışına göre azınlığı çoğunluğa tercih eden Demirel'in tayin etmiş olduğu, ve tek özelliği, şuraya-buraya Müslümanları ihbar etmek olan İsmail Çallı'nın yüzünü hiç görmeseydim daha anlamlı bir dünyam olmaz mıydı benim? Risâle-i Nur'a bağlı olduklarını söyleyen, ve fakat onun ruhuna tamamen ters düşerek, qalîl semen peşine düşen bir zamanki sırdaşlarımı bu vaziyette görmektense, Sakarya İlâhiyat’a hiç gitmeseydim olmaz mıydı? Ve nihâyet, siyasete dair hiç okumasaydım, ve de makamında kalmak için tek hüneri, Müslümanları Clinton'a şikâyet etmek olan, Güney Doğu'da insanlar yok olurken, rey uğruna başkalarına yüzme havuzları vadeden, Müslüman Filistinli kardeşlerimizin kollarını kameralar karşısında kıran Yahudilerle "arz-ı mev'ud" ideallerini paylaşan, ve o zamanlar bana Ulu'l-Emr konumunda bulunan kadının adını, ve de ona, yaptıklarında başarı dualarını yapan hocalar(!)ın isimlerini hiç duymamış olsaydım, hiç öğrenmemiş olsaydım, daha güzel olmaz mıydı dünyam? Ah! Dünyam hep küçük kalsaydı!

9 Ağustos 2017 Çarşamba

İslâm Tarihi Kaynağı Olarak Tabakât

 Prof. Dr. Adem Apak
İbn Sa'd'ın (230/845) en önemli eseri şüphesiz et-Tabakâtü'l-kebîr’idir. Onun et-Tabakât’ından önce sadece hocası Vâkıdî’nin (207/823) Tabakât’ı vardı. Ancak Vâkıdî’nin bu sahadaki yazıları kaybolmuştur. Bu açıdan denilebilir ki, tabakat kitapları hakkında bize ulaşan en eski kitap, İbn Sad’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’idir. Aynı zamanda adı geçen eser, bu sahadaki en geniş, en toplayıcı ve en titiz kitaplardan sayılır. Diğer taraftan Vâkıdî, eserlerinde cahiliye tarihine fazla önem vermemiştir. Buna karşılık İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’in başına aldığı peygamberler tarihi ve eski neseplerle ilgili bölümlerde, Muhammed b. Sâib el-Kelbî’nin (204/819) rivayetlerinden istifade etmek suretiyle eski dönemlere ait isimler ve unvanlar hakkında da değerli bilgiler sunmuştur. İbn Sa’d’ın coğrafî detaylara yer vermesi, topladığı haberlerdeki inceliklere ne kadar vakıf olduğuna ve bu konuda ne derece çaba sarf ettiğine de işaret etmektedir.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Allah’ın Dilemesi mi İnsanın İcraatı mı?-III

Prof. Dr. Mehmet Azimli 
İnsanın Fonksiyonu
Allah’ın yeryüzünde imtihan olsun diye gönderdiği varlık olan insan ve onlara rehberlik eden peygamberler, bir şey üretmeyen, pasif bir zihin yapısından (mükevven akıl) çok; üretici, sorgulayan, oluşturucu, aktif (mükevvin akıl) bir yapıda yaratılmıştır.[1] Bu anlayış, insanı olaylar karşısında pasif bir nesne olma yerine, aktif bir özne olma konumunda görmektedir. Özetle insan tarihin bir nesnesi değil, öznesi durumunda olmalıdır. Hz. Peygamber de başarılarını buna borçludur ve bu yönüyle bize örnektir. O, konulara ağırlığını koymuş, müdahil olmuş, istişare etmiş, karar verip cesaretle uygulayıp başarılı bir şekilde tarihteki yerini almıştır.

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Allah’ın Dilemesi mi İnsanın İcraatı mı?-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Kur’an’dan Örnekler
Hz. Peygamber’le ilgili bu üç örnekten sonra Kur’an’da geçen Allah’ın onun hayatına müdahale ettiği şeklindeki anlatımları da bu kategoride değerlendirmek gerekir. Bazı ayetleri örnek olarak vermek istiyoruz: Aşağıdaki ayetler genel olarak Allah’ın ilahi yardımı kategorisinde değerlendirilmiştir.

3 Ağustos 2017 Perşembe

Allah’ın Dilemesi mi İnsanın İcraatı mı?-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli 
Allah’ın meşieti (dilemesi) konusunda Cebriyeci mantığa uygun olarak Allah’ın Hz. Peygamber’in hayatına müdahalesi ile ilgili örnekler, siyer kaynaklarında bol miktarda görülmektedir. Siyerciler onun hayatını anlatırken onun her anının Allah tarafından takip edilip korunduğunu, Allah’ın onu her durumda tehlikeden bertaraf ettiğini belirtirler. Böylece, Hz. Peygamber’in her anına rabbani irade karışmakta ve onu korumaktadır (!)[1] Bu siyer anlatımlarına göre; karşımıza kendi iradesi ile hareket etmeyen, bütün işleri Allah tarafından organize edilen ve adeta uzaktan kumanda ile yönetilen bir robot gibi davranan bir insan profili sunulmaktadır.

1 Ağustos 2017 Salı

Aklı ve Kalbi Paklayan Kar


 Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
            Yaşadığımız zamanlar, ruh ve zihinleri kirletmektedir. Kötünün ve şerrin yaygınlık kazandığı, insanî ve vicdanî özelliklerin yitirildiği haller, toplumsal hayal kırıklıklarını da beraberinde getirmektedir.

Cahiliyenin Kültürel Kodları

Prof. Dr. Şinasi Gündüz'ün "Cahiliyenin Kültürel Kodları" başlıklı makalesini okumak için tıklayınız.

Hz. Peygamber Dört Eşliydi-IV

Prof. Dr. Mehmet Azimli 
Bütün bu izahlardan sonra şimdi Hz. Peygamber’in evliliklerinin sebeplerini -eşlerini sayarak- teker teker izah edelim:
Eşleri
1. Hz. Hatice
Mekke’deki birçok kişinin özellikle mallarını elde etmek için evlenmek niyetiyle peşinde koştuğu[1] Hz. Hatice, kervanın karını ikiye katlayarak getiren Hz. Peygamber’e aracılar vasıtasıyla evlenme teklifinde[2] bulununca, Hz. Peygamber de onun bu teklifini kabul etti.[3] Hz. Hatice, daha önce iki evlilik yapmıştı ve bu evliliklerden çocukları vardı.[4] Evlendiği sırada Hz. Peygamber 25 yaşında idi.[5] Kaynaklar, Hz. Hatice’nin evlendiği sıradaki yaşını genelde yuvarlak bir rakam olarak 40 olduğunu bildirir.[6] Hz. Peygamber onunla 25 yıl yaşadı. İbrahim hariç tüm çocukları ondan oldu. O, bu kendinden yaşlı kadınla evliyken başka kadınla evlenmedi.

Yazarlar