Yaşadığımız zamanlar, ruh ve
zihinleri kirletmektedir. Kötünün ve şerrin yaygınlık kazandığı, insanî ve
vicdanî özelliklerin yitirildiği haller, toplumsal hayal kırıklıklarını da
beraberinde getirmektedir.
Her şeye rağmen hayır ve iyiyi
temsil eden beyaz, saflığı, arılığı, duruluğu sembolize eder. Güzelliğin ve
erdemin hayatımıza ruh vermesi, arınmanın varlık kazanmasıyla gerçekleşir.
Kışları resmeden tablolar, “ak”lığın yoğunluğuyla canlanır. Bembeyaz kar
manzaraları, aslında iyiliğin resmini çizmek için sınırsız duygular aşılar.
Yürekleri aklaştırıp kar gibi
tertemiz arındırmak, hakikatin rotasını takip etmekle gerçeklik kazanır.
Hakikat ise, gönül zenginliğinin ana kaynağıdır. Şiddet, terör, kan, gözyaşı,
yüreklerin vicdanla buluştuğu anlarda yok olur.
Bir insana zarar veren, bütün
insanlığa zarar vermiş olur. Kadim değerlerimiz, bize karıncayı bile incitmeye
izin vermez. Nitekim cihan sultanı Kanunî’nin, sarayın bahçesindeki solup
kurumaya yüz tutmuş ağacın karıncalar tarafından istila edilip zarar görmesi
üzerine, sorunu gidermek için, bir çözüm arar. Sonunda karıncaların bertaraf
edilmesi gündeme gelir. Bunun için her dâim yaptığı gibi, zamanın şeyhülislâmı
Ebussuud Efendi’den bir fetva talep eder. Bu isteği de, divan sahibi padişah,
şiirsel bir dille ifade eder:
Drahta ger ziyan etse karınca
Zarar
var mıdır anı kırınca
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin
Padişahın bu fetva isteğine, yine kendince veciz bir dille cevap verir:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan
hakkın alır karınca
İşte
medeniyet tarihimizin erdem ve vicdan hikâyelerinden birisi…
Hâsılı,
akıl, zihin, kalp, gönül ve ahlâkın kar gibi ak olması, hikmet ve adaletin
yaygınlık kazanmasıyla gerçekleşir.
Benlik
ve enaniyetin yerine, cemiyet içindeki ilişkilerimizde kültür ve medeniyet
değerimiz diğerkâmlığı öne çıkarmalıyız. Kendisini, başkasının yerine koymak,
yani modern tabiriyle “empati” yapmak. Hatta onu aşarak, kendimizin ihtiyacı
olanı, muhtaç olan başkasına vermek (isâr). Bir başka ifadeyle başkasını
kendimize tercih etmek…
Hülasâ,
çağın kaotik ideolojik bağnaz ve modası geçmiş fikirlerinin aklımızı; modern
ahlâkî marazların kalbimizi karartmasına izin vermemeliyiz. Yürüklerin kar gibi
tertemiz kaldığı, selim bir akıl sahibi olmanın yollarını aramalıyız. Bunu
yaparken en büyük yoldaşımız, hakikat ve erdem olmalıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder