Kur’an’dan
Örnekler
Hz. Peygamber’le ilgili bu üç örnekten sonra
Kur’an’da geçen Allah’ın onun hayatına müdahale ettiği şeklindeki anlatımları
da bu kategoride değerlendirmek gerekir. Bazı ayetleri örnek olarak vermek
istiyoruz: Aşağıdaki ayetler genel olarak Allah’ın ilahi yardımı kategorisinde
değerlendirilmiştir.
(Savaşta)
onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen
atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek
için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.[1]
Tabii ki evrensel güç ve kuvvet onundur (La havle vela kuvvete
illa billah). Ancak şurası kesindir ki; savaş sırasında Allah ne ok
atmıştır ne de öldürmüştür. Bütün bunları Hz. Peygamber ve sahabiler yapmıştır.
Yani fail insandır. Ancak onlara o gücü, imanı ve kabiliyeti veren ise
Allah’tır.[2]
Bu sebeple Allah böyle bir ifade kullanmıştır. Bu, Kur’an’ın üslubu ve ifade
tarzıdır.
Benzer ayetlerde de bu durum vurgulanır: “Nitekim Rabbin seni
hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı, oysa Müslümanların birtakımı bundan
hoşlanmamıştı.”[3]
Müslümanları Bedir savaşına çıkaran Allah değildir. Müslümanlar kervanı ele
geçirmek için kendileri çıkmışlar ve daha sonra Mekke ordusunun geldiğini
öğrenince istişare ederek savaşa yönelmişlerdi. Bu ayet burada bütün işlerin
Allah’ın izni ve gözetiminde olduğuna vurgu yapmak istemektedir. Burada
Kur’an’ın üslubunu ve dilini iyi anlamak gerekir.
Uhut Savaşı ile ilgili olarak şöyle bir ifade kullanılır:
Eğer siz
(Uhut’ta) bir yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da (Bedir’de)
benzeri bir yara almıştı. Böylece biz, Allah’ın gerçek müminleri ortaya
çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri bazen lehe, bazen de
aleyhe döndürüp duruyoruz.[4]
Allah bu ayetlerde dünyadaki savaş düzenine değinmekte, bazen
birileri galip gelirken bazen de diğerlerinin galip gelebileceğini
belirtmektedir. Bu anlamda kim savaş yasalarına uygun davranırsa o galip
gelecektir. Nitekim Uhut’ta Müslümanlar savaş yasalarına uygun davranmayıp ganimete
koştukları ve liderlerine tabi olmadıkları için mağlup olmuşlardır. Bu yasaları
koyan da Allah olduğu için Allah böyle bir ifade kullanmaktadır. Yoksa o Bedir’de müşriklerin mağlup olmasını Uhut’ta da Müslümanların mağlup olmasını dilememiştir. Böyle bir
takdir de yapmamıştır.[5]
Yine Ahzab suresinde geçen bir ayette Kureyza Yahudilerini kastederek:
Allah, ehl-i
kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve
kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir
alıyordunuz.[6]
Bu ayetteki ifade de anlatılanın tersine, aslında fiilen Allah’ın
yaptığı bir şey yoktur. Onları kalelerinden indirmemiştir. Buradaki Yahudilerin
kalbine korku düşüren ve onları kalelerinden indiren Müslümanlardır.[7]
Ancak bütün bunların olmasına ve gerçekleşmesine imkan veren ise Allah’tır.
Olaylar
Allah’ın Dilemesinin Tersine Gelişebilir mi?
Yeryüzündeki sistemi yaratan ve düzene koyan
Allah’tır. Ancak dünyadaki her an gelişen olaylar Allah’ın müdahalesi ile bir
yöne gitmemektedir. Allah tarafından bir dileme (meşiet) mümkündür. Ancak
müdahil olup olayları yönetme onun koyduğu sünnetullaha terstir.
Allah’ın bir müdahalesi olmadığını, onun meşieti ile olayların yön
değiştirmediğini göstermesi açısından şu ayete bakmak gerekir:
(Savaşta)
Kafirlerle karşılaştığınız zaman, onları yere serinceye kadar boyunlarını
vurun. Sonra (aldığınız esirlerin) bağını sıkı tutun. Daha sonra onları
karşılıklı veya karşılıksız serbest bırakın. O savaş, ağırlıklarını bırakıncaya
kadar bu böyle gitsin… (Muhammed 47/4).
Allah’ın isteği budur, ancak Bedir’de bu emre uygun davranılmamış, düşmanın çekilmesi fırsat
bilinerek birkaç esir ve ganimetle geri dönülmüştü. Bunun üzerine şu ayetler inmişti:
Hiçbir
peygamber, savaş meydanında ağırlığını iyice koyuncaya kadar esir alma hakkına
sahip değildir. Siz dünya malını istersiniz. Allah ise sizin için ahireti
ister. Allah güçlüdür, doğru karar verir. Allah tarafından yazılmış bir yazı (bu yazı kader değil emre
uymadığınız için ceza verme uygulaması olsaydı anlamındadır. Ancak böyle bir
uygulama hiçbir zaman olmamıştır. Yani olaylara müdahale etmeme
kuralı-sünnetullah) olmasaydı aldığınız (o esirlerden) dolayı sizi
ağır bir azap yakalayacaktı.[8]
Halbuki “Allah da kendi sözleri gereği hakkı ortaya çıkarmak ve
o kâfirlerin kökünü kazımak istiyordu.”[9]
Allah’ın dileği budur, ancak işler Müslümanların yanlışı sebebiyle onun
dilediği (meşieti) gibi olmamıştır.
Müslümanlar bu savaşta eğer düşmanı takip etselerdi müşriklerin
kökleri kazınacak, belki de Uhut ve Hendek savaşlarına gerek kalmayacaktı. Ama yapmadılar ve olaylar
bu şekilde cereyan etti. Burada Allah’ın bir yazısı, takdiri söz konusu
değildir. Suç varsa insanlardadır, fail insanlardır. Zafer varsa o da
insanların gayretiyle olacaktır, zaferin faili de insanlardır. Allah’ın
insanlara karşı tavrının ne olacağını ve Allah’ın yasaları gereği nasıl
davrandığını, Türkçedeki bir deyim çok güzel açıklamaktadır: “Allah’ın parmağı
var da göz mü çıkaracak?”
Kur’an
Üslubu
Kur’an’ın genel üslubu böyledir. Buna “din dili” de diyebiliriz. Tevhit dininin genel ilkeleri de bunu
gerektirir. İslam dininin ve onun kutsal kitabı Kur’an’ın, söylem olarak Allah
merkezli (Teosentrik) olması, üslubunun da normal olarak bu şekilde olmasını
gerektirmiştir. Bu bir söylem tarzıdır. Bu türden ayetleri bu formatta anlamak
lazımdır. Kur’an üslubu bunu böyle izah etmektedir.
Olayları Cebriyeci bir mantıkla izah etmek de mümkündür. Aslında bu
kolaycılıktır. Ancak bu durumda imtihan alanındaki insanı saf dışı eden bir
mantıkla karşı karşıya kalırız ki; bu düşünce insanın yeryüzüne iniş mantığını,
insanın Allah karşısındaki durumunu ve imtihan sebebini izah edemez. İnsan
yeryüzünde bırakılmış robot misali bir varlık değil, aksine eylemlerinden
sorumlu olan, başarılarını kendi gayretiyle elde eden konumdadır.
[1] Enfal-17.
[2] Bkz,
Taberi, Camiu’l-Beyan, Enfal Suresi 17. ayet tefsiri.
[3] Enfal,
5.
[4] Ali
İmran, 140.
[5] Ali
Murat Daryal’ın ifadelerine göre Uhut’taki mağlubiyet (İslam’ın) Allah’ın bir
arzusuydu. Çünkü Müşriklerin içindeki kinin boşaltılması gerekiyordu. Bunu da
Uhut savaşı sağladı. Yani Allah Müslümanların mağlup olmasını istedi. Halbuki
bu Kur’an’da geçen Allah’ın Müslümanların galip gelmesini arzuladığı şeklindeki
ayetlere terstir. Enfal, 7-8, Bkz. Ali Murat Daryal, İslamın Doğuşu ve İlk
Yayılışının Psiko Sosyal Açıdan Tahlili, İstanbul, 1989, 66. Mağlubiyetin
Allah’tan olmadığını şu ayet anlatır; “Başkalarını iki misline uğrattığınız
bir musibete kendiniz uğrayınca mı: “Bu nereden?” dersiniz? De ki: “O, kendi
tarafınızdandır”. Doğrusu Allah her şeye Kadir’dir.”, Ali İmran,
165.
[6] Ahzab,
26.
[7] Zaten
yaptıkları ihanetin cezasını çekeceklerinden dolayı korkuyorlardı.
[8] Enfal,
67–68.
[9] Enfal,
7.
0 yorum:
Yorum Gönder