Osmanlı'da azınlık isyanları ilk olarak 1815'te Sırp isyanı ile başladı.
Ruslar Sırp isyanını destekledi ancak Avrupa bu konuda net bir tutum
gösteremedi. Çünkü o ara Avrupa'da Metternich sistemi denilen, krallık
ve imparatorlukların parçalanmasına karşı bir politika hakimdi. 1815'te
Viyana kongresinde temelleri atılan bu sistem temel olarak Fransız
ihtilalinin etkilerine karşı kurulmuştu. Avrupalılar ilk başta
Osmanlı'yı da bu sisteme dahil etmişti. Fakat öte taraftan Osmanlı'ya
karşı Hıristiyan azınlıkları da desteklemek istiyorlardı. Osmanlılar
isyanı bastırdı fakat Sırplara özerklik vermek zorunda kaldı.
Daha
sonra 1821'de Yunanlılar ayaklandı. Bu kez tüm Avrupa Yunan isyanını
destekledi. Avrupa'nın her yerinde Yunanlıların safında bağımsızlık
savaşı vermek için Avrupalı aydınlar çağrıda bulunuyor ve seferber
oluyorlardı. Osmanlı ve Mısır birlikleri gemilerle Mora yarımadasına
taşınırken İngiliz Fransız ve Rus ortak donanması Navarin limanında
Osmanlı donanmasını yakarak imha etti ve Avrupa'nın bu yardımı ile
Rumlar Yunanistan'ı kurdular. Bu durum diğer azınlıklar için bir model
oldu.
Yabancı müdahale azınlıklar için şehvetli bir hal aldı.
Sırplar Bulgarlar Makedonyalılar Arnavutlar ve diğer halklar bunun için
bir çok kez isyan etti ve başta Rusya olmak üzere Avrupa ülkelerinin
çeşitli kışkırtma destekleme ve müdahaleleri ile bağımsızlıklarını
kazandılar.
Fakat bu sistemin ilk kurnanı Ermeniler oldular.
Ermeni komitacılar yabancı müdahaleyi celbetmek için birçok kez Ermeni
halkının canını kendi elleri ile ateşe atmışlardır. 1905'te Adana ve
Kilikya bölgesinde nüfusu %10'u geçmeyen Ermeniler bu bölgede isyan
çıkarmış ve müslümanlar ile ermeniler arasında Ermenilerin aleyhine
sonuçlanan şiddetli çatışmalar meydana gelmiştir. Başka Ermeni isyanları
da olmuş ve en sonunda 1915'te büyük sürgüne kadar gitmiştir. Neticede
ne İngilizler ne Fransızlar ne Amerikalılar ne de Ruslar Ermenilere
yardım edebilmiştir. Hala da Ermeni lobisi Türkiye'ye karşı batıyı
kışkırtmaya çalışmaktadır. Ancak bundan somut bir sonuç alamadıkları
gibi Ermeni diasporasını Ermeni halkının ve devletinin kamburu haline
getirmektedir.
Bu durumu yaşayan ikinci bir azınlık da
Kürtlerdir. Türkiye'de Suriye'de Irak'ta ve İran'da siyasi ve askeri
mücadele yolunu seçen Kürt grupları batıdan bir miktar destek aldılar.
Barzani kuzey ıtakta otonom bir bölge edindi. Türkiye'de PKK ve
Suriye'de PYD batının yeterli desteğini sağlayamadığı gibi her iki grup
da kendini feshetme noktasına geldi. Neticede Kürt siyasi hareketi
çatıştığı ülkelerle çatışmayı bırakarak uzlaşmak zorunda olduğu bir
aşamada bulunuyor.
Şimdi aynı süreci Suriye'de Alevi/Nusayri ve
Dürziler yaşıyor. Dürzileri sadece İsrail destekliyor. Nusayrileri ise
kısmi yada tam destek olmak üzere İsrail İran ve Rusya destekliyor. İran
ve Rusya zaten devrim sırasında etkilerini yitirdiler. İsrail desteği
ise sadece Suriye'de kaos yaratmak içindir.
Dışardan destek
beklentisi içinde olan bir diğer halk da Filistinlilerdir. Filistinliler
yıllarca Arap ülkelerinin ve halklarının desteğini ve kurtarmasını
beklediler. Kısmi destek olmuştur ama Filistinlileri dışardan gelen
hiçbir gücün kurtaramayacağını artık Filistinliler de anlamıştır. Fakat
diğer tüm örneklerin aksine Filistinlilerin İsrailliler ile birlikte
yaşaması olası değil. Çünkü bu İsrail'in devlet kuruluş mentalitesine
aykırıdır. İsrail bir Yahudi devleti olarak kurulmuştur. 1948
Filistinlilerin sürgün edilmesinden sonra geriye kalan çok küçük bir
Arap azınlığı dışında hiçbir Filistinli'ye vatandaşlık hakkı
vermemiştir. İsrail bunu yahudi demografisinin bozulmaması için
yapmaktadır. Dolayısı ile geriye kalan Filistinlilere vatandaşlık
vermediği gibi onları da sürmek istemektedir. Bu durumda bir anlaşma ve
ortak yaşama zemini yoktur.
Türkiye Suriye bağlamında dönecek
olursak; devlet ve ana akım Sünni Türk veya Arap kitlesi ülkenin
tarihsel unsurlarından olan tüm azınlıklara kültürlerinin devamını
sağlamak için ihtiyaç duydukları her tür haklarını vermeli ve kimlik
haklarına saygılı olmalıdır. Ve yine azınlıklar diğerlerine saygı
göstermeli, kendini azınlık olarak görmemeli, uç ve radikal
hareketlerden uzak durmalı ve azınlık siyaseti gütmemelidir.