31 Mayıs 2018 Perşembe

Kitap Tanıtımı: İslam’da Yönetim Sistemi ve Temelleri


İSLAM’DA YÖNETİM SİSTEMİ VE TEMELLERİ

Eserin orijinal adı: en-Nazariyyâtu’s-Siyasiyyetu’l-İslamiyye

Yazar: Prof. Dr. Muhammed Ziyauddin er-Rayyıs

Çeviren: Prof. Dr. İbrahim Sarmış

FCR YAYIN, Ankara 2017, 359 Sayfa 
ISBN: 978-605-9652-52-0

3. Baskı: Kasım 2017

                                                                                                               Edip AKYOL / Doktora


Muhammed Ziyauddin er-Rayyıs’ın bu çalışması, İslam Siyasi Düşünce Tarihi alanındaki önemli bir boşluğu doldurmakla birlikte bu alanda yapılan çalışmalara duyulan ihtiyacı ortaya koymuştur.  Arapça’ sının arka arkaya sekiz baskı yapması ve okuyucuların büyük ilgisi de eserin alanında önemli bir boşluğu doldurmasından kaynaklanmıştır. Eserin Türkçe olarak birinci ve ikinci baskıları daha önce Nehir Yayınları tarafından yapılmış, üçüncü baskısı da Kasım 2017 yılında Fecr Yayınevi tarafından yapılmıştır.
                    
Müslümanların siyasal alanda köklü, kapsamlı ve değişik bir düşünce örgüsüne sahip oldukları ve Müslüman düşünürlerin bu çerçevede birçok bilimsel kuram oluşturdukları bilinmektedir. Kitapta, Batı düşüncesinin ancak yakın zamanda erişebildiği nice sonuçların, Müslümanlar arasında geçmişte tartışılmış, irdelenmiş ve hatta uygulanmış olan kuramlar arasında bulunduğu, Batının bunlardan birçoğuna henüz yaklaşamamış olduğunun altı çizilmiştir. 

29 Mayıs 2018 Salı

Hz. Ömer’in Atadığı Şura ve Hz. Osman’ın Hilafete Gelişi

Hz. Ömer’in Atadığı Şura ve Hz. Osman’ın Hilafete Gelişi
Edip AKYOL / Doktora

GİRİŞ

Hz. Ebû Bekir’in Hilafete Gelişi
Resûlullah’ın (s) vefatıyla birlikte İslam tarihinde yeni bir dönem başlamış ve Müslümanlar ilk sınavlarını siyasi alanda vermişlerdir. Gerek dini gerekse idari yönetimi elinde bulunduran Resûlullah’ın (s) vefatından sonra Müslümanlar lidersiz kalmıştı. Hz. Peygamber’den(s) sonra mutlaka bir liderin olması gerektiğinin bilincinde olan Müslümanların bu konudaki ilk hamlesi Ensar’dan geldi. 

28 Mayıs 2018 Pazartesi

İlim Adamı Ya Da Birinin Adamı Olmak

Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Eskiden hoca ile talebe arasındaki ilişki bilgi bir alış veriş işiydi. Bir mirasın tevarüsüydü. Bu yüzdendir ki, tâlip kendisini bir hoca ile kayıtlamaz, ilmi her kimde bulursa alırdı. Çünkü o, kişilerin değil, ilmin peşindeydi. İlmi kimden aldığını da asla inkar etmezdi. Hocaya nispeti ilim nispetiydi. Onun derdi bilginin güvenliğini sağlamak, bildiğini sağlam kazığa bağlamaktı; ilminin kaynağını göstermek, bir dipnot düşmekti. Bu yüzden hocanın hakkını da ketmetmezdi. Kimden aldığını ve ne aldığını iyi bilirdi. Aldığı adamı da ilmi de unutup geçmezdi. Bir fasıkın verdiği bilgiyi en ince elekten geçirir ama çöplükte bulduğu altının kıymetini de inkar etmezdi. Kimden aldığına değil ne aldığına bakardı.  İradesini birine teslim edip onun adamı olmazdı. Adamı olmak, o zamanlarda ya kralın kapı kulu veya eşkıyanın tetikçisi olmaktı. Zanaatkarın yanındaki çırak bile, kendisini ustasına zanaat ve maharet yönünden nispet ederdi. 

27 Mayıs 2018 Pazar

Saîd b. Cübeyr ve Siyasi Kişiliği

                                                     Hazırlayan: İsmail TANRIVERDİ ⃰ 

Doğumu, Ailesi ve Kabîlesi
İsmi, Saîd b. Cübeyr b. Hişam el-Esedî olarak bilinir[1]. Saîd b. Cübeyr aslen Habeş asıllı siyahî bir aileden gelmektedir.[2]Kendisi Tâbiînin büyüklerinden sayılır. Nerde doğduğu tam olarak bilinmemekle birlikte daha küçük yaşlarda İbn Abbas (68/687)’ın yanında tedrise başladığı bilgisinden hareketle Mekke’de veya Hicaz’da doğduğu söylenebilir. Bazı bilgilere dayanarak Kûfe’de doğduğunu söyleyenler de vardır.[3]İbn Sa‘d’da geçen bir rivayete göre İbn Abbas gözlerini kaybettikten sonra yanına Kûfe’den fetva sormaya gelenlere “İbn Ümmü Dehmâ (yani Saîd b. Cübeyr) aranızda değil midir? O varken Kûfeden neden bana soru sormak için geliyorsunuz?” der.[4]Bu bilgiden de hareketle yirmili yaşlarda Kûfe’ye yerleştiğini söyleyebiliriz.[5]Saîd b. Cübeyr, hayatını en çok Kûfe ve Mekke’de geçirmiştir.[6]Ayrıca bir müddet İsfehân[7], Azerbeycan ve Irak’ın Sünbülân köyünde kaldığı da rivayet edilir. Buralardayken yılda iki defa bir umre bir de hac için Mekke’ye geldiği anlatılır.[8]Kaynaklarda babası Cübeyr ve annesi Ümmü Dehmâ hakkında bilgi yoktur.[9]Ancak kaynaklar ailesinin Esed b. Huzeyme koluna bağlı Vâlibe b. Hâris oğullarının azatlısı olduklarını ifade eder.[10]Saîd b. Cübeyr’in doğumu konusunda kesin bilgi olmamakla birlikte H. 94[11]veya 95[12](M. 713 veya 714) yılında 49[13]/ 50[14]yaşındayken Emevî Valisi Haccac b. Yusuf tarafından öldürüldüğü bilgisine dayanarak, H. 44 veya 45[15](M. 664 veya 665) yıllarında doğduğu söylenebilir.[16]Saîd b. Cübeyr el-Esedî veya el-Vâlibî şeklinde ayrıca hayatının en önemli dönemlerini Kûfe'de geçirdiği için de el-Kûfî[17]nisbeleriyle anılmıştır.Künyesi Ebû Abdillah veya Ebû Muhammed’dir. Abdullah[18]ve Abdulmelîk[19]ve Muhammed[20]adlı üç oğlu bulunduğu da kaynaklarda geçmektedir. Ayrıca Mes‘ûd b. Mâlik b. Ma‘bed adlı bir mavlâsından da bahsedilmektedir.[21]

25 Mayıs 2018 Cuma

Kitap Tanıtımı: İslam Düşüncesinde Muhalefet

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE MUHALEFET
(Hz. Muhammed Devrinden Abbasîlerin İkinci Yüzyılına Kadar– H. 1-232/M. 622-846)
Yazar: Dr. Nevin Abdülhâlık Mustafa
Çev.Vecdi AKYÜZ
Ayışığı Kitapları – İstanbul, Şubat 2001, 422 sayfa
                                                                                                         Edip AKYOL / Doktora

İslam siyasi düşüncesi alanındaki çağdaş incelemeler çerçevesinde, “muhalefet” probleminin, özellikle İslam toplumunda yönetim ve siyaset prensiplerinin fikri ve teorik incelemesine girişildiğinde kendini gösterdiği görülmektedir. Öyleyse farklı görüşün düzenlenmesi ve otoriteyi desteklemeyen güçlerin –ki buna muhalefet deniliyor- ifadesi problemi, psikolojik ve medeni oluşumunda, inanç ve sosyal yapısında bir din, medeniyet ve kültür olarak İslam’ın önemli bir faktör olduğu bu toplumda öncelikli problemler arasında yer alır.

19 Mayıs 2018 Cumartesi

İsmail Sıtkı Bey’in Hatırat Adlı Eseri ve Vakıfların Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Bazı Düşünceleri

 İsmail Sıtkı Bey’in Hatırat Adlı Eseri ve
Vakıfların Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Bazı Düşünceleri
Yay. Haz.: Adem EFE[1]

Kısa Bir Giriş
Vakıflar İdaresi Meclisi Başkatibi kaydından başka hayatı hakkında pek bir bilgi sahibi olamadığımız İsmail Sıdkı Efendi “Hatırat” üst başlıklı ve “Memalik-i Osmaniye’de Kâin Evkâfın Suret-i İdaresi Hakkında Bazı Mütalaatı Havidir” alt başlıklı risalesini sadeleştirme yapmaksızın, günümüz harflerine çevirerek, aynıyla yayına hazırladığımız bu çalışma 1324/1906-1907 tarihinde kaleme alınmıştır. Yani II. Meşrutiyet’in ilanından bir iki yıl gibi kısa bir süre sonra yazılmıştır. Yazarın, Meclis İdare-i Evkâf Başkâtibi olması münasebetiyle konu hakkında hayli bilgi sahibi olduğu metin bütün olarak okunduğunda görülecektir. Risalenin üst başlığının “Meclis-i Mebusana Bir Tuhfe-i Naçiz” şeklinde verilmesinin de yazarın, II. Meşrutiyet’le birlikte oluşacak yeni meclis üyelerinin önemli ve hassas bir kurum olan vakıfların yeniden yapılandırılması, teşkilatlandırılması hususunda duyarlılık kazandırılması; dikkatlerini çekme ve konuyla ilgili malumat verme istek ve arzusu olarak değerlendirilebilir.[2]

4 Mayıs 2018 Cuma

Tarihe Not Düşüyorum Müthiş Bir Proje İnsan Nakli


Cağfer Karadaş
Aniden fark ettim, ileriden bir kadın canhıraş kaçarak uzaklaşmaya çalışıyordu. Arkasından bir canavar. İnanılacak gibi değildi, bu bir insana benziyordu. Gözlerimi iyice ovuşturdum tekrar baktım: evet kadını kovalayan, tam da insan görünümde bir canavardı. Eyvah dedim, koştum. Vardığımda bir sürü insan başında toplanmıştı. Maalesef ki, çok geçti. Her tarafı delik deşik olmuş bir insan yatıyordu ortada. Hepimiz şaşkınlık içindeydik. Kendimizi kaybetmiştik adeta. Elimi kaldırdım, kafamı aradım, hala yerindeydi. Eh, henüz kafamı kaybetmemiştim. Telefona sarıldım. Herkes aynı şeyi yapmıştı. Polisi, jandarmayı, savcıyı, cankurtaranı… Anlayacağınız her ne varsa arıyorduk. Bir insanı kurtarmaya çalışıyorduk. Artık çok geç olduğunu bile bile… Aslında kaybetmekte olduğumuz insanlığımızın paçasından yakalamaya çalışıyorduk. Bir insanı bir canavardan kurtaramamıştık. Bari kendi insanlığımızın bir parçasına tutunalım telaşındaydık.

Yazarlar