Aniden fark ettim,
ileriden bir kadın canhıraş kaçarak uzaklaşmaya çalışıyordu. Arkasından bir
canavar. İnanılacak gibi değildi, bu bir insana benziyordu. Gözlerimi iyice
ovuşturdum tekrar baktım: evet kadını kovalayan, tam da insan görünümde bir
canavardı. Eyvah dedim, koştum. Vardığımda bir sürü insan başında toplanmıştı.
Maalesef ki, çok geçti. Her tarafı delik deşik olmuş bir insan yatıyordu ortada.
Hepimiz şaşkınlık içindeydik. Kendimizi kaybetmiştik adeta. Elimi kaldırdım,
kafamı aradım, hala yerindeydi. Eh, henüz kafamı kaybetmemiştim. Telefona
sarıldım. Herkes aynı şeyi yapmıştı. Polisi, jandarmayı, savcıyı, cankurtaranı…
Anlayacağınız her ne varsa arıyorduk. Bir insanı kurtarmaya çalışıyorduk. Artık
çok geç olduğunu bile bile… Aslında kaybetmekte olduğumuz insanlığımızın
paçasından yakalamaya çalışıyorduk. Bir insanı bir canavardan kurtaramamıştık.
Bari kendi insanlığımızın bir parçasına tutunalım telaşındaydık.
Siz
bilmezsiniz. Aslında çok iyi bilirsiniz. Bu canavarların çeşidi boldur.
Karısını sokak ortasında öldüren, babasına kurşun sıkan, kendi çocuğuna sarkıp
musallat olan, otobüste, tramvayda, okulda, işte… insanları taciz eden… Bir
ortak özellikleri vardır bunların: Hepsi insan kılığında. Ülkemizle sınırlı olsa
belki baş ederdik. Dünyayı toplar onları yenerdik. Ama bütün dünyayı kaplamış
bu canavarlar. Şam’ı, Bağdat’ı, Arakan’ı, Gazze’yi… Libya’yı, Yemeni, Somali’yi;
Avrupa’yı, Amerika’yı Asya’yı Afrika’yı… Anlayacağınız her yeri… Kimi zaman
varil bombasıyla, kimi zaman keskin nişancısıyla, kimi zaman zehirli
gazlarıyla, kimi zaman da akıllı füzeleriyle… çıkar karşımıza. Bir tanesi de
çıkmış meydan okumuş. Peh! Benim füzem en akıllısı diyesiymiş. Hey Rabbim! Akıl
dağıtılırken bu neredeymiş. Şuna bak hele: akılsız canavarın akıllı füzesi. Sen
insanımızı koru, insanlığımızı ayırma bizden Ya Rabbi! İnsanlığın
sonunu getirecek bu canavarlar sürüsü…
Geçenlerde yapılan
tıp uzmanları ile din uzmanlarının bir toplantısında aklıma geldi. Müthiş bir
proje: İnsan nakli… Tek ve kesin çözüm bu diye düşündüm. Birkaç arkadaşa
açtım projemi. İnsanlığı kurtarmak istiyordum. Tebessüm ettiler. Siz gülün
dedim. Ben bu müthiş projenin üstünde çalışacağım. Gerekirse bütün dünyayı
ayağa kaldıracağım. İnsanlığını henüz yitirmemiş herkesten yardım isteyeceğim. Yüreğini
kirletmemiş, beynini dumura uğratmamış, şahsiyetini iğdiş ettirmemiş, aklını
kiraya vermemiş olanlar kesinlikle bana yardım edecektir.
Ey tıp
uzmanları, öncelikle sizden yardım istiyorum. Gelin bu projeye destek verin.
Elinizdeki bütün işleri bir tarafa bırakın. Laboratuvardaki bütün projelerinizi
durdurun. Bunun aciliyeti var. Derhal bu projeyi hayata geçirmeliyiz. Bu
canavarlara acilen insan nakli yapmalıyız. İnsanın hayatı için. İnsanlığın
kurtuluşu için. Gelin tümden sahiplenin bu projeyi. Tek tek organ nakilleri ile
olacak gibi görünmüyor… Bunların içine tümden insan koymak lazım… Gelin lütfen
bir el atın… Sizin ameliyat masasındaki dikkatiniz, bir insanı kurtarmadaki
şefkatiniz, ölümler için duyduğunuz
acınız, bir çocuğu bir canı dünyaya getirirken ki sevinciniz lazım bana. Bu
projenin en mühim parçaları bunlar… Çok şey mi istiyorum? Bunların hepsi, daha
fazlası siz de var… Hele bir inin kalbinize…
Ey din
uzmanları, gelin siz de katılın. Bir fetva verin bana en acilinden… Bu, bütün
mahzurları mubah kılacak türden bir felaket. Minarelerde ezanlarınızla,
mihraplarda tekbirlerinizle, minberlerde hitaplarınızla gelin siz de tutun bu
projenin bir ucundan… Gönlünüzü koyarak gelin… Elinizi açarak gelin… Gök
kubbede bir hoş sadâ bırakarak gelin…
Derlerse ki
haklı olarak tıp uzmanı dostlar: İnsan nakli kolay mı? Zor işi bu. Haydi başardık
diyelim, nereden bulacağız bu kadar insanı? Kolay mı insan bulmak bu devirde? Sonuna
kadar haklılar… İş size düşüyor din uzmanları kardeşlerim. Toplayın cemaati,
yağmur duası gibi insan duasına çıkalım. Kerim olan Rabbimiz, bizi boş
çevirmeyecektir. Yağdırır elbet gökten ihtiyaç miktarı kadar insan. O’nun
gücünün önünde engel mi var? O dilerse bütün şu canavarları insan da yapar.
Ne ki, dünyaya
bir kanun koymuş onu bozmaz. O’nun kanunu değişmez… Ama onları bir gün yakalar.
Analarını değil -o garibanların ne suçu var- kendilerini pişman eder…
Zannetmeyin ki, Allah bu zalimlerin yaptıklarından haberdar değil… O gün de
gelecek… Zaten yakındır…
Ey Allah’ım!
Sen benim gönlüme ferahlık ver. Kolay kıl şu içimi kemiren derdi atlatmayı bana.
Dilimi çöz, sular seller gibi anlatıyım derdimi insan olanlara… Onlar da
hemencecik, gereği gibi, gerektiği kadar anlasınlar beni… Ya da onlar
anlatsınlar bana, şu insan olanlar, bu işin olmayacağını… Anlayayım da, aczimi
itiraf edeyim, elimden bir şey gelmedi deyip teselli bulayım Ya Rabbi…
Gene
dertlendim. Böyle oluyorum dertlenince. Elimden bir şey gelmeyince… Dilime vuruyor
dertlerimin acısı… Dilim sızlıyor… Bu yüzden çok konuşuyorum. Konuşamayınca
yazıyorum. Aslında sızlayan dilim değil, kalbimim en derin yeri… Metastaz gibi
bir şey diyor doktorlar buna… O mudur, bilmiyorum. Kalbim bu kansere ne zaman
yakalandı acep? Bu öyle basit kemoterapilerle atlatılacak bir tür de değil…
Doktorlar da bir şey diyemiyor bu hastalığa… Onların literatürüne girmemiş
henüz.
Her neyse… Zaten
bu müthiş projemi saçma buldunuz. Bunu bilmeyecek kadar aklımı henüz
yitirmedim. Dudağınızın bir kenarını kıvırarak hafifçe gülümsediğinizi tahmin
etmedim sanmayın. Kalbinizi bilmesem de, yüzünüzü tahmin edebilirim. Onu da Bir
Bilen var. Unutmayın... Ben, zaten sizin kalbinize güveniyorum. O ne derse
razıyım. Güvenemediğim hatta korktuğum: Kalbi olup da, akıl fonksiyonunu
kullanmayanlar… Onlar zaten anlamazlar da… Sözüm onlara değil zaten…
0 yorum:
Yorum Gönder