31 Temmuz 2017 Pazartesi

Erken Dönem İslâm Tarihinde Siyasi Grup ve Mezheplerin Kur’ân’ı Referans Almaları Üzerine Değerlendirmeler

Prof. Dr. Âdem APAK

Giriş

İnsanlığa son ilahi mesaj olan Kur'ân-ı Kerîm esas itibariyle, bütün İslâmî ilimlerin temel kaynağını teşkil eder. Başka bir ifadeyle İslâmî ilimler, İslâm dininin kaynağı ol­ması bakımından Kur'ân'a dayanırlar. Sadece kıraat ve tefsir gibi doğrudan Kur'ân ilgili ilimleri değil, hadîs, fıkıh, kelâm, tasavvuf ve İslâm felsefesi gibi ilimlerin esas kaynağı da Kur'ân'dır. Zira Kur'ân bütün bu ilimlerin konularıyla ilgili temel, bilgiler, ilkeler ve hükümler vaz’etmektedir.

Kitap Tanıtımı: Hz. Ömer Zamanında Gayr-i Müslimler

Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-i Müslimler, İFAV Yayınları, İstanbul 2006, 300 Sayfa.
Güngör Aksu

Hz. Peygamber’den sonra İslam fetihleri ve fetihlerin kalıcı olması yönünde birçok uygulamanın esas alınması bakımından dikkat çeken dönem, Hz. Ömer dönemidir. Hz. Peygamber’in işaret ettiği, Hz. Ebû Bekir’in başlattığı fetih hareketi, Hz. Ömer döneminde yoğun bir şekilde devam etmiştir. Fetih hareketi birçok noktada başarılı olmuştur. Fakat bu hareketin kalıcı olması yönündeki uygulamalar açısından Hz. Ömer dönemi ayrı bir öneme haizdir. Bu bağlamda bu konulara özellikle dikkat çekmesi açısından Mustafa Fayda hocanın Hz. Ömer döneminde Gayr-ı Müslimler adlı eserini değerlendirmeye çalışacağız.

Mehdî Düşüncesinin İtikadîleşmesi Üzerine

Prof. Dr. Cemil Hakyemez'in "Mehdî Düşüncesinin İtikadîleşmesi Üzerine" makalesini okumak için tıklayın.
"Mehdî Düşüncesinin İtikadîleşmesi Üzerine"Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004/1, cilt: III, sayı: 5, s. 127-144

30 Temmuz 2017 Pazar

Kıbrıs Meselesi ve Kıbrıs Türklerinin Sorunları

Doç. Dr. Nizamettin Parlak[1]
Kıbrıs, Akdeniz'in, Sicilya ve Sardunya'dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Adanın yüzölçümü, 9251 km² olup, doğu-batı ucu arasındaki maksimum uzunluğu 225 km ve genişliği de 96,5 km’dir. KKTC’nin toplam yüzölçümü adanın üçte biri kadardır. Bu da yaklaşık 3355 km² ye tekabül etmektedir. Buna karşılık ada sahillerinin yaklaşık olarak yarısı KKTC sınırları içerisindedir.[2]

Hz. Peygamber Dört Eşliydi-III

 Prof. Dr. Mehmet Azimli
 Evlilik Sebepleri
Birden fazla kadınla evli olma olayı, İslam’ın ihdas ettiği bir olay değildir. Hz. Peygamber, geldiğinde bütün dünyada yaygın olduğu gibi, Arabistan coğrafyasında da yaygın idi ve normal addediliyordu. Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde Araplar arasında fuhşun çok yaygın olduğunu biliyoruz. Hz. Aişe’nin anlattığı şekilde “İstibda” denilen asil bir erkekten çocuk almak için kadınlar kocaları tarafından asil bir erkekle yatmak üzere gönderilirler ve hamile kalıncaya kadar eşleriyle yatmazlardı. Ayrıca bir kadınla birçok erkek beraber olur, doğan çocuk kaifler[1] tarafından o erkeklerden birine izafe edilir, o erkek de bu çocuğu kabullenmek zorunda kalırdı.[2]

28 Temmuz 2017 Cuma

Hz. Peygamber Dört Eşliydi-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Kaç Eşi Var?
İslam fıtrat dinidir. Getirdiği ölçülerle bunu dünyaya ispatlamıştır. Cinsellik konusunda ne ifrat ne de tefrite gitmiştir. Watt der ki: “İslam’ın cinsellik konusundaki başarısını ve Batı’nın bu konuda ondan öğreneceği çok şey olduğunu söyleyebiliriz.”[1] Bilindiği gibi Kur’an, Müslümanlara tek evliliği tavsiye ettiği halde,[2] zaruri durumları gözeterek, dönemsel bir zorunluluk gereği ve geçiş süreci açısından tedricen dörde kadar evliliğe izin vermiştir. Hz. Peygamber, kendisini toplumda yürürlüğe koyduğu dini hükümlerin dışında saymamıştır. Öyleyse niçin dört evlilik sınırlamasının dışına çıkmış gözükmektedir?[3] Acaba onun böyle yapması ilahi vahye dayanan bir imtiyazdan, bir istisnai durumdan mı kaynaklanıyordu?

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Hz. Peygamber Dört Eşliydi-I

 Prof. Dr. Mehmet Azimli 
Dünyada hakkında en fazla söz söylenen, en fazla yazı yazılan ve en fazla tartışılan insan herhalde Hz. Peygamber’dir. Bu tartışmalar bazen onu övmeye yönelik olduğu gibi bazen de onu karalamaya yönelik olmaktadır. Onun hakkında söylenen yığınla sözün yanında, özellikle de son iki asırdır bazı Batı tandanslı çalışmalarda ve bunlardan etkilenen yazılarda ona yönelik, iftira boyutlarında yazılar bulunabilmektedir. Bu yazılarda en fazla onun çok evliliği ve kadınlara düşkünlüğü söz konusu edilmektedir. Örneğin Rodinson aynen şöyle demektedir: “60 yaşlarına gelmesine rağmen kadınlara olan düşkünlüğünden bir şey kaybetmemişti.”[1]

25 Temmuz 2017 Salı

Mekkeli Müşriklerin İslamiyete Karşı Çıkmalarında Etkili Olan Faktörler (IV)

 Edip Akyol
VII- HZ. PEYGAMER’İN ANLATTIKLARININ MEKKELİLERİN                 BİLGİLERİYLE UYUŞMAMASI
Mekkeli müşrikler, helal ve haram ile ilgili akide ve inançları da atalarından aldıklarını söylüyor ve bu hususta hiçbir değişiklik yapmaya yanaşmıyorlardı. Hâlbuki onların helal dediği bazı şeyler iğrenç ve büyük günahlardandı. Aynı şekilde onları haram ilan ettiği bazı şeyler de İslamiyet’e göre uygun, caiz kapsamında değerlendiriliyordu.

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Kitap Tanıtımı: Kerbelâ (Keder ve Belâ)

Adnan Demircan, Kerbelâ (Keder ve Belâ), Beyan Yayınları, İstanbul 2014. 158 sayfa.

Güngör Aksu 
Hz. Peygamber’in torunlarından olan Hz. Hüseyin İslâm tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biridir. İslâm tarihinin en elim olaylarından olan Kerbelâ faciasında şehit edilmesi sonucu o, günümüze kadar yaşayan bir kahraman haline gelmiştir. Bizlerde bu olayı ideolojik yaklaşımlardan uzak olarak ele alan Adnan Demircan hocanın Kerbelâ –Keder ve Belâ- adlı eserini değerlendirmeye çalışacağız.

Hz. Peygamber’in Boşanması-II

Mariye’nin Durumu
Meselenin bu boyutlara gelmesinin sebebi, Hz. Peygamber’in hanımlarının çok ileri düzeydeki kıskançlıkları ve yaygara koparmalarıdır. Mariye, Mısır Mukavkısı tarafından Hz. Peygamber’e hediye olarak gönderilmiş iki kız kardeşten biriydi.[1] Beyaz tenli, dolgun vücutlu, kıvırcık saçlı, Hz. Peygamber’in çok beğendiği güzel bir kadındı.[2] Cariye olmasına rağmen Hz. Peygamber onu hicaba sokmuştu.[3] Üstelik bir de Hz. Peygamber’e çocuk doğurmuştu. Bütün bunlar yüzünden, başta Hz. Aişe olmak üzere Hz. Peygamber’in diğer eşleri onu çok kıskanıyordu. Hz. Aişe,

23 Temmuz 2017 Pazar

Mustafa Kemal Paşa’nın Hilafet Hakkındaki Görüşleri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Firdevs Eskin 
Hz. Peygamberin vefatı sonrası tarihi zaruretler[1] çerçevesinde şekillenen hilafet kurumu zamanla Müslüman toplumunun kurumlarını oluşturup devlet şeklini almasıyla halife de bir nevi devlet başkanı mahiyetine sahip olmuştur. Zaman içerisinde çeşitli değişimler yaşamış olsa da bu kurum önemini büyük ölçüde korumuştur. Mısır ve Suriyenin Osmanlı idaresine geçmesiyle birlikte Osmanlıya intikal eden hilafet mirası Osmanlı devletinin sonuna kadar varlığını sürdürmüş 93 harbi sonrası Osmanlı devletinin beka sorunu yaşamasıyla birlikte hilafet kurumu da tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyete geçiş sürecinde ise yapılan köklü değişimlerden hilafet kurumu da nasibini almış ve bu kurumun ilgasına yönelik alınan karar, meclis içinde ve dışında belli çevrelerde tartışmalara yol açmıştır. Konunun entelektüel çevrelerce siyasi, fikri ve fıkhi olarak tartışılması, yeni yönetimin dinle olan ilişkisi açısından sorgulanmasına da yol açmıştır.

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Tevekkül

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanı yeryüzünün en üstün varlığı olarak yaratan Cenab-ı Allah, onu diğer canlılardan ayırmak için akıl gibi bir özellikle donatmıştır. Akıl sayesindedir ki insanoğlu yeryüzünün imkanlarından faydalanmakta yararlanmakta ve karşılaştığı problemleri çözebilmektedir. Kendisine akıl nimeti verilen insan, bunun karşılığında sorumlu tutulmakta ve dünyada çalışmakla mükellef olmaktadır. Gerçekten de kişinin kendisi ve ailesinin hayatını sürdürebilmesi, ülkesi ve milleti için faydalı bir fert olması için de çalışıp çaba göstermesi gerekir. Bu gerçeği, Kur’ân “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur” (Necm,81/ 38) şeklinde ifade eder.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Oryantalizm'e Bakış-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Köksal’ın Eleştirileri
İslam dünyasında, oryantalizm çalışmalarına karşı İslam’ı müdafaa türü yapılan çalışmalar çok eskilere kadar dayanır. Ülkemizde de bu konuda değişik çalışmalar yapılmıştır.[1] Bu çalışmaların başında -kendisini rahmetle andığımız- değerli araştırmacı M. Asım Köksal’ın İtalyan İslam tarihçisi Caetani’ye verdiği cevaplar gelir. Köksal eserinde, Caetani’ye yerinde/uygun cevaplar verdiği gibi zaman zaman da geleneğimizde yaygın olan anti-oryantalist ön yargının tesirinde kalarak şartlı bir tavır takınmış ve bunu çalışmasına yansıtmıştır.

Mekkeli Müşriklerin İslamiyete Karşı Çıkmalarında Etkili Olan Faktörler (III)

 Edip Akyol
V-      LİDERLİK DÜŞÜNCESİ
Muhammedî davetin önündeki engellerden birisi de Mekke halkının arasındaki liderlik düşüncesidir.
            Arabistan’da bir hükümet düzeni, hatta bir siyaset düzeni yoktu. Devlet kavramı da kabile gelenekleri arasında kaybolup gitmişti. Her kabile muhtariyet sahibiydi. Bir anayasa ve belli başlı kanunlar bulunmadığı için bir hukuk devleti tasavvuru da hemen hemen hiç yoktu. Her yerde orman kanunu uygulanıyordu demek doğru olur. Yasa ve kurallar güçlü ve kaba kuvvetten yanaydı. Kim daha güçlüyse lider oydu.[1]

Hz. Peygamber’in Boşanması-I

 Prof. Dr. Mehmet Azimli
Tahrim diye meşhur olan bu olay Medine toplumunda heyecan yaratmış önemli bir vakadır. Konu ile ilgili olarak kaynaklara iki rivayet yansımıştır. Müelliflerin bu iki rivayetten hangisinin doğru olduğu konusunda tereddütleri bulunmaktadır. Son dönem Müslüman müellifleri bir rivayet üzerinde odaklanırken, müsteşrikler ise diğer rivayetin doğruluğu üzerinde durmuştur.[1] Bir kısım müellif iki rivayetin de doğru olabileceğini ve bu sebeple ayetlerin iki defa indiğini belirtirken,[2] bir kısım müellif ise konu ile ilgili olarak nazil olduğu bildirilen ayetlerin bu iki olay sebebiyle de inmediğini, iniş sebeplerinin birden çok olabileceğini,[3] eskiden beri devam eden olaylar silsilesi sonucu olduğunu belirtirler.[4] Şimdi bunları izah etmek üzere konu ile irtibatlı olarak aktarılan iki rivayeti incelemeye çalışalım.

21 Temmuz 2017 Cuma

Oryantalizme Bakış-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Oryantalistler İslam dünyasında öteden beri kötü niyetli araştırmacılar olarak algılanmıştır. Gerçi, bu algılamayı haklı çıkaracak birçok çalışma bulunabilir. Ancak Batılı ilim adamlarının İslam dünyasında algılandığı gibi kötü niyetli olduklarını -ki içlerinde kötü niyetli olanları mutlaka vardır- farz etsek bile, bizim bilim tarihimize hizmetleri inkar edilemez.

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: Sabır

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanoğlu bir tezatlar dünyasında yaşamaktadır. Belki de bu tezatlar dünyanın kuruluş gayesini de açıklamaktadır.  İyiliğe karşı kötülük, güzelliğe karşı çirkinlik, doğruya karşı yanlışlık, ahlaka karşı ahlaksızlık, sağlığa karşılık hastalık vs. bahsettiğimiz tezatlar zincinirin sadece birkaç halkasıdır.

20 Temmuz 2017 Perşembe

Mekkeli Müşriklerin İslamiyete Karşı Çıkmalarında Etkili Olan Faktörler ( II )

         Edip Akyol                  
         III-      EKONOMİK KAYGI

Mekke şehri; İlahi mabet olan Kâbe’si ile Arap ülkesinin biricik dini merkezi olup her yıl oraya Hac mevsiminde Hac için, diğer zamanlarda da Umre için her taraftan akın akın gelinirdi.[1]

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Hz. Aişe'nin Yaşı-III

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Yoldan Çıkarıcı(!)
Doğrul, Hz. Aişe’nin nişanlısı Cubeyr b. Mutim’in annesinin Hz. Ebu Bekir’e “Eğer bu kız benim evime girerse oğlumu atalarının yolundan çıkarır” sözünü[2] delil getirerek, Hz. Aişe’nin dini etkinliğinden dolayı nişanın bozulduğunu belirtmektedir. Sonuçta bu nişanın nübüvvetten önce vuku bulduğunu dolayısıyla da Hz. Aişe’nin evlilik yaşının rivayetlerde zikredilen yaştan daha büyük olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Doğrul’un İbn Hanbel’den naklettiği, Cubeyr b. Mutim’in annesinin Hz. Ebu Bekir’e söylediği sözün tercümesi de yanlıştır. Bu yanlış tercüme, Doğrul’un rivayetten yanlış sonuç çıkarmasında etkili olmuş olmalıdır. Doğrul’un yaptığı tercümeden, kadının oğlunu yeni dine sokacak şahsın Hz. Aişe olduğu anlaşılırken, rivayetin doğru tercümesinde söz konusu şahsın Hz. Ebu Bekir olduğu anlaşılmaktadır. İbn Hanbel’deki rivayetin tercümesi şöyle olmalıdır: “Ey Ebu Bekir! Oğlumuzu senin kızınla evlendirdiğimizde, sen onu yeni dinine sokmak istersin.”[3] Bizim tercümemize göre; kadının korktuğu şahıs Hz. Aişe değil, bilakis Mekke döneminde birçok kimsenin hidayete ermesine vesile olan Hz. Ebu Bekir’dir. Kadın bundan dolayı oğlu Cubeyr’in Hz. Aişe ile evliliğini bozmuştur. Doğrul, ayrıca bu rivayeti kabul edip kendisine delil olarak aktarırken, aynı rivayetin birkaç satır sonrasında yer alan; Hz. Aişe’nin 6 yaşında Hz. Peygamber’le sözlendiği ifadelerini maalesef göz ardı etmektedir.
Rıza Savaş da aynı rivayetten yola çıkarak, Cubeyr ile nişanın Hz. Ebu Bekir’in faal olarak tebliğe başlamasından önce olduğunu, buradan da nişanın bozulduğu nübüvvetin 10. yıllarında Hz. Aişe’nin 14-15 yaşlarında olabileceği sonucuna varmaktadır.[4] Bu tespiti esas kabul edersek akla şu soru gelmektedir: Eğer bu nişan nübüvvetten önce veya en azından nübüvvetin ilk yıllarında yani Hz. Ebu Bekir’in faal olarak tebliğe başlamadığı yıllarda oldu ise, Hz. Ebu Bekir’in tebliğ faaliyetlerini gözleyen Cubeyr’in ailesi neden nişanı bozmak için Hz. Hatice’nin vefatına kadar 10 yıl beklemiştir? Bu nişanı daha önce bozması gerekmez miydi?
İki Kardeş
Rıza Savaş, Hz. Aişe’nin abisi Abdurrahman ile aynı anneden doğduklarını göz önüne alarak, iki kardeş arasındaki yaş farkını Hz. Aişe’nin yaşının tespitinde delil olarak kabul etmiştir. Ona göre, o dönem şartları içinde iki kardeş arasındaki yaş farkının 10 yaş kadar olamayacağı ve ancak 1-2 yaş olabileceği tezinden hareketle, Hz. Aişe’nin de evlendiği sırada 18 yaşlarında olacağını belirtmektedir. Çünkü Abdurrahman Bedir savaşında 20 yaşlarındadır. Buna göre, aralarında 1-2 yaş fark bulunması gereken Hz. Aişe de 18 yaşlarında olmalıdır.[5] Savaş’ın yukarıdaki tezini, o günkü Arap toplumunda yaygın olan çocuk edinme koşulları içinde makul kabul etmek gerekir. Ancak genel olan bu durumun, her özel durum için de aynı şekilde değişmez bir yasa imiş gibi kabul edilmesi bilimsel olmadığı gibi delil olarak da kabul edilemez. Bu sadece bir varsayımdır. Bir bilgiye/belgeye dayanmamaktadır. Çünkü bir kadından doğan çocuklar arasındaki yaş farkının şu ya da bu miktarda olmasını sağlayacak birçok neden olabilir. Bu nedenleri tespit etmeden, yukarıdaki gibi bir iddiada bulunmak kabul edilebilir bir durum değildir. Bu nedenle, Hz. Aişe’nin yaşının büyüklüğünü söz konusu yaklaşımla ispatlamak mümkün gözükmemektedir.
Şaz Rivayet
Konu ile ilgili bir diğer iddia da; Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlenmiş olduğuyla ilgili rivayetlerin gayet az ve şaz olduğundan hareketle, onun 17-18 yaşlarındayken evlenmiş olması gerektiği şeklindedir.[6] Ancak durum tam tersinedir. Hz. Aişe’nin 18 yaşında evliliği ile ilgili hiçbir rivayet yok iken yani şaz bir rivayet bile yok iken, 9 yaşında evlendiğine dair ise birçok rivayet bulunmaktadır. Bizzat olayın kahramanı Hz. Aişe’nin ağzından 6 yaşında nişanlandığı, 9 yaşında evlendiğine dair birçok tarihi bilginin de varlığı bizim tezimizi güçlendirmekte ve desteklemektedir.[7]
Hz. Peygamber’in Hz. Aişe ile 9 yaşında evliliği ile ilgili rivayetleri destekleyen başka rivayetler de vardır. Şöyle ki; Hz. Aişe, evlendikten sonra kız arkadaşlarıyla oyunlar oynadığı ve oyuncakları olduğunu söylemiştir. Eğer, iddia edildiği gibi 18 yaşında evlenmiş olsaydı, bu yaşlarda bir kadının oyuncaklarla oynaması normal ve makul bir davranış olamayacağından, bu konudaki rivayetlerin kabulü imkansız olurdu. Bu rivayetlerin bazıları şöyledir:
Ben sokakta oynarken annem çağırdı, eve kapattı ve evleneceğimi anlattı.[8]
Ben Peygamber’le evliyken evde arkadaşlarımla oynardım. Hz. Peygamber gelince arkadaşlarım kaçardı. Hz. Peygamber gider, onları toplar benimle oynamaları için gönderirdi.[9]
Ben evde arkadaşlarımla oynuyordum. Hz. Peygamber geldi. Oyuncaklarımı kastederek ‘Bunlar nedir ey Aişe!’ dedi. Ben de ‘Süleyman’ın atları dedim,’ güldü.[10]
Sonuç
Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber’le evlendiği evlilik yaşı konusunda klasik kaynaklarda yer alan bu kadar bilgi, onun 18 yaşında evlendiğini savunan bilginlerin görüşlerinin isabetli olmadığını göstermektedir. Bu kadar rivayet, sadece yorumla reddedilemez. Rivayetlerin aksine getirilen deliller ise bilimsel olmaktan ziyade tepkiseldirler. Dolayısıyla, Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber’in hanesine küçük yaşta girmesinin pek çok hikmet ve hayırlı sonuçları dikkate alınmadan rivayetler değerlendirilmiştir. Ulaşılan sonuçlar ise tatmin edici olamamıştır. Sonuç olarak bu rivayetleri dikkate alarak diyebiliriz ki: Hz. Peygamber küçük yaşta evlendiği Hz. Aişe’yi hem eğitmiş hem de İslami bilgiler ile yetiştirmiş ve bu arada onun çocukça isteklerine karşı da anlayış göstermiştir.[11]
Bu konudaki tartışmaları noktalamadan önce şu konuyu da aktarmakta fayda görüyoruz. Eğer 9 yaş rivayetlerini esas alırsak, bu noktada 9 yaşında evlendiği bir kızı 18 yaşında dul bırakmak ve Kur’an’daki yasak gereği[12] bir daha evlenememesine sebep olmak zulüm değil midir?[13] şeklindeki bir soru akla gelebilmektedir.
Hz. Aişe’nin on sekizinde dul kaldığı doğrudur.[14] Öncelikle 9 yaşında evlenen Hz. Aişe’den böyle bir pişmanlık hakkında bir rivayet göremediğimiz gibi bu evlilikten ötürü birçok kazancı olduğunu kendisi aktarmaktadır.[15] Kimse ne zaman öleceğini bilemez. Nitekim insanlar çok genç yaşta da ölebilmektedir. Öyleyse bu düşünce ile mantıklı bir sonuca varmamız mümkün değildir. Ülkemizde bile halen 18-20 yaş arasında kocası ölüp ona sevgisinden dolayı bir daha evlenmeyen pek çok kadın vardır. Bu özel bir durumdur; sevgi, aşk gibi çok özel şeyler vardır ki, bunlar bir başkasının kendi öznelliği ile asla tenkit edemeyeceği realitelerdir. Ayrıca sevdiği ile evlenmediğinden dolayı hayat boyu evlenmeyenleri de dikkate alabiliriz.[16] Yine “Hz. Aişe, Hz. Peygamber’le evlenmeseydi ne kaybederdi?” diye düşünmek de gerekir. Eğer evlenmeseydi onun yanında yetişemez, İslam’la ilgili bilgiler konusunda sahabenin kendisine danıştığı birisi olamaz 2210 hadis aktarmazdı. Hatırı sayılır bir fakihe, müfessire, müctehide ve müftiye olmazdı.[17]
Bütün bunlardan sonra özetle diyebiliriz ki: Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber’le nişanlandığı yaş 6’dır. Bu da nübüvvetin 10. yılına tekabül etmektedir. Evlendiği yaş 9’dur. Bu da hicretin I. yılında olmuştur. Rivayetlerin geneli bu noktada odaklanmıştır. Bu evlilik o zaman hiçbir kimse tarafından garipsenmemiştir ve o dönemde gerçekleşen buna benzer birçok evlilik bulunmaktadır.
Bireyler ve toplumlar bir tarih dilimine ve kültürel geleneğe aittir. Bundan kopmak imkansızdır. Bu nedenle, herhangi bir tarihi olayı değerlendirirken onu kendi tarihselliği ve kültürel çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir. Yoksa kendi şartlarımızı ölçü alarak farklı bir tarih diliminde yaşayan ve farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamak, hem doğru değildir hem de bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemez.
(Bkz. Mehmet Azimli, Siyer Okumaları, Ankara 2017)








[1] .
[2]      Doğrul, III, 266.

[3]      İbn Hanbel, VI, 211.

[4]      Savaş, 143.

[5]      Savaş, 143.

[6]      Kaplan, agy.

[7]      Bu konuda geniş bilgi ve çeşitli rivayetler için bkz. Buhari, Nikah, 40, Menakıbu’l-Ensar, 43, Müslim, Nikah, 70, 71, Zifaf, 9; Nesei, Nikah, 29; Ebu Davut, Nikah 32; İbn Hanbel VI, 211; İbn Sad VIII, 58; İbn İmad, I, 308; Zehebi, el-İber, I, 60; İbn Hallikan III, 16; İbn Esir, Usdü’l-Ğabe, VII, 189; İbn Hacer el-İsabe IV, 230; İbn Abdilberr el-İstiab IV, 234.

[8]      İbn Sad, VIII, 40.

[9]      Buhari, Edeb, 81; Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 44.

[10]    İbn Sad, VIII, 62.

[11]    Hz. Peygamber’in zaman zaman onu eğlendirdiğine şahit oluyoruz. Bir seferinde dışarıdaki oynayan Habeşli bir kadını izletmişti. Hz. Peygamber’in de oynayan bir kadını izlemesi ilginç bir durumdur. Bkz. Tirmizi, Menakıb, 18.

[12]    Ahzab, 6.

[13]    Bkz. el-Mevdudi, II, 535.

[14]    Buhari, Nikah, 40; Müslim, Nikah, 471; Nesai, Nikah, 429; İbn Sad, VIII, 60.

[15]    İbn Sad, VIII, 59.

[16]    Hz. Peygamber’in eşlerinin rahibeler gibi eve kapandıkları belirtilerek, “iki üç geçmezdi ki evlerinden hıçkırık sesi duymayalım” sözü aktarılır. İbn Sad, VIII, 177.

[17]    Mevdudi, II, 538.

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî: Komşuluk

                                                                                                
 İnsanlar yaradılışları gereği toplu olarak yaşamaktadırlar. Sağlıklı bir insanın tek başına hayatını devam ettirmesi mümkün değildir.  İnsanların birlikte yaşamaları zorunluluğu, tabiî olarak komşuluk müessesesini gündeme getirmektedir. Birlikte yaşamak demek, karşılıklı hak ve sorumlulukları akla getirir ki, bu hak ve sorumluluklar dikkate alınmaksızın sağlıklı bir işbirliği güven ortamına ulaşılması mümkün değildir.

18 Temmuz 2017 Salı

Rası'l-Hacer'i gördünüz mü?

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
Güney Doğu Anadolu'ya gitmemiş olanlar; orayı, Afrika Sahrası gibi çorak, Amerika bozkırları gibi vahşi, Arabistan çölleri gibi sıcak ve aşılmaz, Everest'in, tarifi mümkün olmayan kantonlarındaki uçurumlar gibi tehlikeli, Tibet'in stepleri gibi dikenli, Japonya'nın durmadan sarsılan fay hatları gibi kâbuslu, Klimanjaro'nun eteklerindeki tehlikeli ormanlar gibi korkunç zannederler…

Mekkeli Müşriklerin İslamiyete Karşı Çıkmalarında Etkili Olan Faktörler ( I )

 Edip Akyol
GİRİŞ
İslam daveti Rasulullah’ın hayatında, peygamberliğinden vefatına kadar, bazı devreler geçirmiştir. Ancak bizi ilgilendiren yönüyle ilk iki devresini ele alacağız.
   1-    Gizli davet: üç yıl devam etmiştir.
  2-    Açıktan davet ( Alenî davet) : Savaş olmadan yalnızca dil ile açıktan yapılan bu davet hicrete kadar devam etmiştir.[1]
Hz. Muhammed (s.a.s)’in nübüvvetini üçüncü yılından itibaren alenî (açıktan) olarak yaptığı davet Mekke döneminde 10 yıl devam etmiştir.[2]

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Hz. Aişe'nin Yaşı-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Esma’nın Yaşı
Doğrul, Hz. Aişe’nin ablası Hz. Esma’nın vefatında 100 yaşında olmasından hareketle hicret sırasında 27 yaşında olacağı, ablasından 10 yaş küçük olan Hz. Aişe’nin de buna göre 17 yaşında olacağı sonucuna ulaşmaktadır. Hz. Aişe de hicretten hemen sonra evlendiğine göre, evlendiği sırada 17-18 yaşlarında olması gerektiği görüşünü dile getirmektedir.[2]

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İstişâre

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan ön önemli özellik, onun akıl sahibi olmasıdır. Bu akıl sayesinde insan dünyadan en iyi şekilde istifade eder ve karşılaştığı problemleri de rahatlıkla çözebilir. Bununla birlikte bazı meselelerin sadece bir insanın aklı ve düşüncesiyle çözülemeyecek kadar zor ve karmaşık olması sebebiyle kollektif akla ihtiyaç duyulmaktadır. Kollektif akıl da ancak fertlerin bir araya gelmeleri, karşılıklı görüşmeleri ve tartışmalarıyla ortaya çıkar.  İşte bu kollektif aklın ortaya çıkmasına vesile olan müesseseye istişare, ya da şûra adı verilmektedir. 

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Hz. Aişe'nin Yaşı-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli
 Hz. Peygamber, VII. yüzyılda Arabistan’da yaşamış ve Arap kültürü içinde yetişmiştir. Bu kültürün bir üyesi olarak insanlara tebliğ ettiği “din” yoluyla mensubu bulunduğu kültürde bazı değişiklikler yapmıştır. Sosyal yaşamın birçok alanında ve kurumlarında gelenek haline gelmiş yaşam biçiminde (adetlerde) bu değişimleri gerçekleştirmiştir. Aile yapısı, kadının konumu, evlilik ve boşanma gibi sosyal hayatın en başat değerleri de söz konusu değişimden pay alan kurumlar arasındadır.

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İnanç ve Hürriyet

                                     
 İnsanı en mükemmel şekilde yaratan Allah (Tîn, 95/4), ona yüklediği sorumluluklar yanında haklar da vermiştir. Bu hakların en önemlisi ve diğer bütün hakların kaynağı olan hak ise, yaşama hakkıdır[1]. İslâm’da yaşama hakkına dayalı olan diğer insan hakları da önemle vurgulanmıştır. Bunlar; mülkiyet, dokunulmazlık, şahsî hürriyet, ifade, inanç ve ibadet hürriyeti, iktisadî güvenlik, yerleşme, seyahat etme, evlenme, boşanma gibi haklardır[2].

13 Temmuz 2017 Perşembe

Prof. Dr. Ahmet Önkal'la Röportaj

1.      Bize kısaca ailenizden, memleketinizden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
1952 yılında Konya’da doğdum. Hayatımın büyük bir kısmı hep Konya’da geçti. Konya bugün dahi büyük şehirlerin birçok imkânlarına sahip, ama büyük şehirlerin ulaşım, su, temizlik, güvenlik ve benzeri problemlerinden uzak, oldukça sâkin bir şehir. Tabiatıyla eskiden daha sâkin ve özellikle mahalle halkının birbirine daha tutkun olduğu bir şehirdi. Bu sebeple hiçbir zaman Konya’da değil de falan şehirde olsaydım diye düşünmedim. Hatırladığım kadarıyla huzurlu ve mutlu bir çocukluk geçirdim, Konya’da.

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İlim

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 Fertlerin ve cemiyetlerin maddî ve manevî alanda yükselmelerini ve ilerlemelerini sağlayan unsurların başında ilim gelir. İlmî sahada ilerlemiş olan milletlerin, diğer milletler üzerinde üstünlük sağlayacakları aşikârdır. Yüce dinimiz İslâm da fikrî ve ictimaî ilerlemeyi hazırlayan ilme ve ilmî araştırmaya önem vermiştir.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Kadından Lider Olmaz-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli[1] (!)
Tarihsel Bağlam
Aktardığımız iki görüşün sahipleri, rivayetin sahihliği üzerinde aynı kanaati taşımalarına rağmen, anlamı konusunda farklı kanaatlere ulaşmışlardır. Kadınların devlet başkanı olamayacağını savunan bilginlerin görüşlerine, tahsisi savunan bilginler, gereken şekilde cevap vermişlerdir. Biz burada hadisin sahih, fakat tahsis ifade ettiğini ileri süren ve daha çok çağdaş bilginlerin görüşlerindeki problemli bölümleri aktarmak istiyoruz. Bu noktada rivayeti cerh ve tadil metoduna tabi tutarak inceleme işini hadis araştırmacılarına bırakarak[2] rivayeti tarihsel bağlamında değerlendirip, kanaatimizi ortaya koymak istiyoruz.

Yazarlar