İSTANBUL’DA
KONUŞULAN DILLER
Soane,
kaldığı otelin yaşlı hizmetlisinin kendisini İtalyanca buyur ettiğini, otel
sahibi başka bir bayanın ise otelin tanıtımını Fransızca yaptığını, oteldeki
odaların ise Ermenice konuşan ve Batı’dan gelmiş değişik Batı dilleri ile
konuşan levantenlerle dolu olduğunu aktarır. Burada bir Rusla tanıştığını,
beraber Pera birahanelerinde içki ve likör içtiklerini, ancak Rus arkadaşının
biraz sonra göz kamaştırıcı bir Romanyalı bayanla ayrıldığını aktarır. Bu
aktarımlar İstanbul’daki yabancıların yaşantılarında hür olduklarını, onları
yasaklayan bir durumun olmadığını göstermekle beraber, aynı zamanda her türlü
dilin aynı anda aynı mekanda aktif olarak konuşulabildiğinin göstergesidir.
Kaldığı
semti tanımlarken
“Yarı
Fransız bir semtti, yerim rahattı, fesli arabacılar ve sarhoş polisler dışında
Türkleri hatırlatan bir şey yoktu. Hatta Doğu’yu tanımak için geldiğim gayemi
bile unutuyordum. İşin doğrusu Fransız, Ermeni, Roman, Rus, Balkan ulusları ve
diğer unsurlar arasında öyle ilginç ve tuhaf kişilerle karşılaşıyorsunuz ki
bütün zamanınızı alıyor. Az kalsın Türkçe öğrenme gayemi unutmuş, Fransızcamı
ilerletmiş, İstanbul’da Türkçe kadar geçerli Rumcayı biraz öğrenmiştim.”
şeklinde
gözlemlerini aktarmaktadır. Onun yabancı dil öğrenme yeteneği bir yana, bu
kadar farklı grupların bir arada yaşadığı, kendi dilleri ile konuştuğu, kendi
kıyafetleri ile gezdiği başka bir dünya kentini bulmak zor olsa gerektir. İşte dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağımız
İstanbul tecrübesi budur. O, zaten
bildiği anadili olan İngilizce ile birlikte İtalyanca, Farsça, Kürtçe,
Fransızcanın yanına Türkçe ve Rumcayı da ekleyerek İstanbul’dan ayrılmıştı.
Şunu
da ifade edelim ki; o günün İstanbul’unda belki de en az bilinen dil İngilizce
idi. Soane, İstanbul’dan bir buharlı gemi ile ayrılınca gemide Kudüs’e hac için
giden rahiplerle karşılaşır ve şöyle aktarır: “Gemiye çıktığımda Londra’dan
ayrıldığımdan beri kulaklarım ilk kez İngilizce sesler duydu.” Bu ifadeler, bir dilin yüz yılda nasıl bir
şekilde dünya dili haline geldiğinin önemli bir göstergesi olsa gerektir.
Ama
onun ve adına çalıştığı devleti İngiltere’nin asıl gayesi, dünya sahnesinde
yeri olmayan Kürtleri bir ulus olarak ortaya çıkarıp bölgede onlar üzerinden
bir dayanak gücü oluşturmayı ve yıllar sonra da bu dayanağı kullanarak bölgedeki
hakimiyetlerini sürdürmeyi hedeflediklerinden dolayı İstanbul’da Irak bölgesi
Kürtlerinden birini arar. Kendi ifadesi ile:
Buraya
gelince kısa süre sonra birçok Kürt’ün olduğunu öğrendim. Ancak, İstanbul’da
Zaza ve Kırmanç kökenli Kürt çoktu, ama Güney Kürdistanlı bir Kürt yoktu. Ben
ise bunlar üzerinde bir yıl boyunca yaptığım çalışmaları tamamlayabilmek için
bu bölgeden biriyle tanışmak istiyordum. Aradığımı bulunca bu şahsın
hizmetçisi, bir Avrupalının Kürtçe konuştuğunu duyunca neredeyse küçük dilini
yutacaktı.
SONUÇ
Soane’nin
gözlemleri XX. yüzyılın başındaki İstanbul’u tanıma ve birlikte yaşama algısını
gösterme ve perçinleme açısından önemli ipuçları vermektedir. Burası çok dinli,
çok dilli, çok kültürlü yaşamın nasıl gerçekte birlikte var olabileceğinin
uygulandığı harika bir laboratuar görünümünde olmuştur. İstanbul tecrübesi
Batı’nın o döneme kadar beceremediği ötekine tahammül, ötekinin haklarını
yerine getirmede sonuna kadar çaba şeklinde ifade edebileceğimiz tarifi ve
yazıya dökümü imkânsız örnekler doludur.
Bu
tecrübe, iletişimin ve ulaşımın en üst düzeye çıktığı çağımızda bütün dünyaya
bir model olarak sunulup tanıtılmalıdır. Sözü Pinelopi Statise’ye bırakalım:
“İstanbul’daki
Rumlar, Latinler, Ermeniler, Yahudiler, Bulgarlar, Protestanlar, gündelik
hayatta yakın ilişkide bulunan insanlardı. Çıkarları, beklentileri,
mutlulukları, üzüntüleri herkes birlikte kendi milliyetinin belirlediği özel
nitelikleri yoluyla yaşıyordu. 19. yy. İstanbul’unda etnik azınlıkları
oluşturan milliyetler bunlardı. Bir kısmı zamana dayandı, bazıları kayboldu,
bazıları hala hayatta kalmak için mücadele ediyor.”[1]
"Ama onun ve adına çalıştığı devleti İngiltere’nin asıl gayesi, dünya sahnesinde yeri olmayan Kürtleri bir ulus olarak ortaya çıkarıp bölgede onlar üzerinden bir dayanak gücü oluşturmayı ...". Siyer ve İslam Tarihine en eleştirel yaklaşan dindar bir Türk ilahiyatçı bile Kürt meselesinde Kemalizmin masallarından kurtulamamış.
YanıtlaSil