24 Temmuz 2017 Pazartesi

Hz. Peygamber’in Boşanması-II

Mariye’nin Durumu
Meselenin bu boyutlara gelmesinin sebebi, Hz. Peygamber’in hanımlarının çok ileri düzeydeki kıskançlıkları ve yaygara koparmalarıdır. Mariye, Mısır Mukavkısı tarafından Hz. Peygamber’e hediye olarak gönderilmiş iki kız kardeşten biriydi.[1] Beyaz tenli, dolgun vücutlu, kıvırcık saçlı, Hz. Peygamber’in çok beğendiği güzel bir kadındı.[2] Cariye olmasına rağmen Hz. Peygamber onu hicaba sokmuştu.[3] Üstelik bir de Hz. Peygamber’e çocuk doğurmuştu. Bütün bunlar yüzünden, başta Hz. Aişe olmak üzere Hz. Peygamber’in diğer eşleri onu çok kıskanıyordu. Hz. Aişe,

Mariye kadar hiçbir kadını kıskanmadım. Hz. Peygamber, önce onu bizim evimize yakın bir yere yerleştirmişti ve gece gündüz ona uğruyordu. Buna tahammül edemedim ve Hz. Peygamber onu (Medine dışındaki) Aliye denen yere götürdü ve oraya gidip gelmeye devam etti. Bu durum bizim ağırımıza gidiyordu. Üstelik Allah ona bir de çocuk verdi. Biz ise mahrum bırakıldık.
diyordu.[4] Medine dışında kalan Mariye için Hz. Peygamber buraya gelirdi.[5]
Hz. Peygamber’in, bir gün oğlu İbrahim’i boynuna alıp gelerek Aişe’ye ”Bana benziyor mu?” diye sorması üzerine Aişe “Benzerlik göremiyorum” demiş, zevceleri de bu söze katılmışlardı.[6] Bu söz, Mariye hakkında bazı dedikoduların dolaştığı dönemde oluyordu[7] ve Hz. Peygamber’in zevceleri Heykel’in tabiriyle; “Neredeyse Mariye’yi töhmet altında bırakacak kadar ileri gidiyorlardı.”[8] Kıskançlık bu boyutlarda olunca, Hz. Aişe ve Hz. Peygamber’in önde gelen hanımlarının Mariye’ye karşı ikinci rivayetteki şekilde bir zafer kazanmaları ve bunu şenlik içerisinde yaymalarını da düşünürsek mesele daha iyi anlaşılabilir.
Ancak Hz. Peygamber’in bu tür işlerle uğraşacak durumu yoktu. O, insanlığa gönderilmiş bir peygamberdi. Ne kadar meselenin büyümemesine çalışsa da bunu engelleyememişti. Sonunda bu şekilde bir tedbir almak zorunda kaldı ve ayetler bu durumu izah sadedinde indi.
Hz. Peygamber’in Sırrı
Yukarıda aktardığımız birinci rivayeti tercih eden bilginler, Tahrim suresindeki “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O, bunu Peygamberin diğer bir eşine haber verince…”[9] şeklinde geçen ayetteki gizli sır konusunu net olarak izah edemeyince, bunu izah sadedinde “burada bahsedilen sırrın, Hz. Peygamber’in Hafsa’ya kendisinden sonra ilk halifenin Ebu Bekir, sonra da Ömer olacağını” söylediği şeklindeki rivayeti[10] kullanarak izah etmeye çalışmışlardır.[11] Esasen bal rivayetinde, sır olacak bir şey olmayınca, bilginlerimizin bu izah tarzına yöneldikleri söylenebilir.
Bal olayı ile hilafetin nasıl bir alakası olabilir? diye düşünmek gerekir. Hz. Peygamber’in kendinden sonra halife olacak kimseyi işaret bile etmediği nettir.[12] Eğer böyle bir işaret verseydi, sahabenin Sakife olayını yaşamasına gerek kalmaz ve Hz. Peygamber’in işareti doğrultusunda halifeyi kolayca seçerlerdi. Bu tür rivayetler, Şia’nın Hz. Ali’nin halife olacağı konusunda Hz. Peygamber’den gelen rivayetler olduğu iddiasına karşın, uydurulmuş aktarımlardır.
Esasen “sır” denen bu sözün buraya siyasi gerekçelerle adapte edildiği kolaylıkla anlaşılabilir. Bu sebeple bu rivayetleri itibara almak uygun değildir. Ayrıca ayette geçen “…Peygamber bunu ona haber verince eşi, bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber, Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.” şeklindeki ibareden Hz. Peygamber’in Kur’an dışı vahiy aldığına örnek vermek çok doğru olmasa gerektir.[13] Burada eşinin Hz. Peygamber’e yaygaranın kulağına nasıl ulaştığını sorması, onun da söylemek istemediğinden dolayı bu şekilde cevap vermesi şeklinde anlaşılmalıdır kanaatindeyiz. Zaten her şeyi çekip çeviren, hakim olan, bilen Allah’tan başkası değildir. Vurgu bunadır.
Sonuç olarak Tahrim olayı olarak anılan olay hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlardan Müslüman müelliflerin ısrarla ön plana çıkarmak istedikleri bal ile ilgili rivayette sonraki yıllarda mezhepler arası tartışmaları hedefleyen birtakım siyasi gaye ile yapılan müdreçler bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in bir yiyeceği yememesini saklaması gibi bir durum pek tutarlı gözükmemektedir.
İkinci rivayet ise olayın gerçekleşmesini destekleyen rivayetler çerçevesinde daha tercih edilebilir ve Hz. Peygamber’in hayatının insani yönünü yansıtması açısından daha kabul edilebilir rivayet olarak gözükmektedir. Ayrıca meselenin büyümemesi için uğraşan Hz. Peygamber’in Kur’an’a yansıyan çabalarına da ışık tutmaktadır. Kur’an’daki ifadelere de uygundur.[14] Bu açıdan da tercih edilebilir bir rivayet olduğu kanaatindeyiz.





[1]       Diğeri Sirin ise, Hasan b. Sabit’e verildi. İbn Sad, VIII, 214.

[2]       İbn Kesir, VII, 122.

[3]       Belazuri, I, 538, 539.

[4]       İbn Sad, VIII, 212.

[5]       Vakıdi, 378.

[6]       Yakubi, I, 411; İbn Kesir, IV, 293. Üstelik bunu İfk hadisesi başından geçmiş olan Hz. Aişe diyordu.

[7]       Mariye’nin yanına kendisi gibi Mısırlı olan zenci bir köle gelip gidiyordu. İnsanlar dedi kodu yapmaya başlayınca meseleyi öğrenmek için Hz. Ali görevlendirildi. Hz. Ali bu köleyi sıkıştırınca onun iktidarsız olduğunu gördü ve mesele böylece kapanmış oldu. Bkz. İbn Sad, VIII, 214; ayrıca geniş bilgi için bkz. Azimli, Hz. Safvan b. Muattal, 56.

[8]       Heykel, II, 311.

[9]       Tahrim, 3.

[10]      Belazuri, I, 510.

[11]      Bkz. Razi, Taberi, ilgili ayetin tefsiri.

[12]      Bu konuda geniş değerlendirmeler için bkz. Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 78.

[13]      Allah’ın Kur’an dışı vahiy gönderip göndermediği konusu tartışılırken, Tahrim 3’teki ifade, tartışma konusu yapılmaktadır. Bu konu ayrı bir çalışmanın konusu olduğundan girmiyoruz. Bu konuda bkz. Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, IV, 391; ayrıca değişik örnekler için bkz. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara 2000, 234-235.

[14]      Tahrim suresinde ifade edilen sır olayını izah ettiği için de rivayet tercihe şayandır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar