Hz. Ali’nin,
valisi Eşter’e yazdığı mektup
“...Sonra şunu bil ki ey Mâlik,
seni öyle bir yere yollamaktayım ki senden önce oradan adâletle hükmeden,
zulümle hüküm yürüten nice devletler gelip geçmiştir. Sen kendinden önceki
buyruk sahiplerinin yaptıklarını nasıl görüyor, seyrediyorsan halk da senin
yaptığın işleri, senin gibi görecek, seyredecek. Sen onlar hakkında neler
diyorsan halk da senin hakkında o çeşit sözler söyleyecek. Allah kullarının
dillerine neler ilham eder de onları söyletirse, temiz kişiler, o sözlerle
gerçeği anlarlar, hükümde bulunurlar.
“Kendine temiz işleri zahire edin,
en fazla sevdiğin azık, sence bu olsun. Hevâ ve hevesine hâkim ol, sana helâl
olmayan şeyleri yapma; nefsini bunlara meylettirme; nefsini kötülükten
alıkoymak, sevdiğin, yahut nefret ettiğin şeylerde ona hâkim olmak, ona insafla
muâmelede bulunmaktır. Halka merhametle muameleyi kendine âdet et; onları
sevmeyi, onlara lütfetmeyi huy edin. Onlara karşı yiyeceklerini, içeceklerini
ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma! Çünkü halk iki sınıftır:
“Bir kısmı dinde kardeştir sana,
öbür kısmı yaradılışta eştir sana. Onlar sürçebilirler, kusur ederler; bilerek,
yahut yanılarak ellerinden bazı şeyler çıkabilir. Senin yaptıklarını Allah’ın
bağışlamasını nasıl seviyor, istiyorsan sen de onları bağışla; kusurlarından
geç. Çünkü senin mevkiin onlardan üstün; seni bu işe memur edenin mevkii
senin mevkiinden üstün; Allah'sa vâli tâyin edenden de üstün; onların işlerini
senin emrine vermiş, onlarla seni sınamaya uğratmış. Allah'la savaşmaya
kalkışma sakın; onun azabından kurtulmana çaren yok; bağışlamasına, merhametine
aldırış etmemene de imkân yok.
“Halkın kusurlarını bağışlayınca
nedâmete düşme; onlara öfkeye kapılıp cezâ vermekte tez davranma. Ben onlara
buyruk verenim, emrime uyulması gerek demeye kalkışma; çünkü bu gönle gurur
verir; Dini gevşetir, nimeti bozar gider. Gönlüne böyle bir düşünce geldi mi,
gücünün kuvvetinin üstünde olan Allah’ın gücünü kuvvetini düşün, onun kudretine
karşı aczini gör; bu başkaldıran, serkeşlik eden nefsini yatıştırır, kibrini,
gururunu giderir, yitip giden aklını başına getirir. Sakın Allah’ın azametiyle
boy ölçüşmeye, onun kudretine kendi gücünü kuvvetini benzetmeye girişme; çünkü
Allah, her zorbayı hor, hakir eder; her baş çekeni, ululananı alçaltır gider.
“Allah'a karşı da insaflı ol;
insanlara, ehline ayâline, adamlarından buyruğuna uyanlardan hoşlandıklarına
karşı da insafla muâmelede bulun; böyle yapmazsan bil ki zulmetmiş olursun.
Allah kullarına zulmedenin düşmanıysa Allah'tır, Allah'la düşmanlığa girişenin
delilini Allah bâtıl kılar, zulümden geçinceye, tövbe edinceye dek de o kişi
Allah'la savaşmış olur. Allah’ın nimetlerini bozan, zâil eden, azâbından
çarçabuk çatmasına sebep olan şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur.
Çünkü Allah mazlumların dualarını duyar; zalimlere de zamanı gelince
azabını yollar.
“Halkın vâliye en ağır gelen sınıfı
belâ zamanında ona en az yardım eden, adâletten hoşlanmayan, isteklerinde
direndikçe direnen, kendilerine ihsanda bulunulduğu zaman en az şükreden,
ihsanda bulunulmayınca özrü güç kabul eyleyen zamânenin çetinliklerine az
dayanan, ileri gelenleridir. Dinin direği olan Müslümanların topluluğuna sebep
bulunan, düşmana karşı duranlarıysa halk tabakasıdır; onları sevmelisin; onlara
meyletmelisin.
“İnsanların ayıplarını görüp
gözeten, onları açıp söyleyen kişiler sana en uzak kişiler olsun. Onları
kendine yaklaştırma. Çünkü insanlarda ayıp olabilir; vâliyse bunları
örtmeye en fazla hakkı olan kişidir. Onların bilmediğin ayıplarını açmaya,
öğrenmeye kalkışma, sence bilinenleri, iyiliğe, temizliğe yormaya bak;
bilmediklerin hakkındaysa Allah hükmeder. Ayıpları elinden geldikçe ört;
buyruğuna uyanların ayıplarını örtmeyi sevdikçe, bu huyla huylandıkça Allah da
senin ayıplarını örter, bağışlar.
“Halka karşı duyduğun kini bırak,
her suça ceza vermeye kalkma; sence doğru olmayan şeyleri bilmezlikten gel.
Halkın kötülüğünü söyleyenlerin sözlerini hemencecik gerçek bulma; çünkü halkın
kötülüğünü söyleyen kovucu, öğütçülere benzese bile garez sahibidir.
“Nekes kişiyle meşverette bulunma;
seni üstünlükten alıkor, ihsandan men'eder, yoksulluğu gösterir sana, seni
yoksulluğa sevk eyler. Korkakla danışma; işlerde zaafa düşürür, yapacağın
şeyden seni alıkor. Harîs kişiyle de danışma; zulümle mal yığmayı güzel
gösterir sana, Nekeslik, korkaklık, hırs, ayrı ayrı huylardır ama bunların
hepsi birden Allah'a kötü zan meydana getirmede birleşir.
“.........
“Sonra acı bile olsa sana gerçeği
söyleyen, Allah’ın dostlarında bulunmasını hoş görmediğin şeylerde sana az
müsâade eden kişileri seç; onların sözleri seni gerçeğe götürür, haksızlıktan
geri kor. Takvâ ehliyle gerçek kişilerle dost ol; onların seni fazla
övmelerine, yapmadığın işleri yapmış göstererek övünmelerine sebep olmalarına
müsâade etme; çünkü fazla övülme, insanı kibre götürür, faziletten düşürür”[1].
0 yorum:
Yorum Gönder