İnsanlar, kendisine
bahşedilen hayatın akışı içerisinde ister farkında olsun, ister olmasın dünyaya
gönderiliş gayesi ve hayatın temel değerleri hususunda farklı yön ve hedeflere
doğru kayıp gitmektedirler. Zira insanların pek çoğunun gündemini sahte, yapay
oluşum ve problemler teşkil etmektedir. Bu tarzdaki sunî gündemler de çoğu
zaman dünyaya asıl geliş gayesi olan Allah’a kulluğu unutturmaktadır. Bu
bağlamda insanoğluna dünyanın geçici metaı süslü gösterilmekte ve bu ziynetler
onu o kadar çok oyalamaktadır ki; insan, dünyanın bir imtihan yeri olduğunun
bile farkına varmaktan aciz hale gelmektedir. Dünya imtihanını kaybetmek veya
kazanmak, her şeyin üzerinde en büyük bir mesele iken gaflet sebebiyle
insanların çoğu, dünyada ebedî kalacakmış gibi yaşayarak âhiret için hiçbir
hazırlık yapmadan buradan göçüp gidebilmektedirler. Böyle bir kimsenin hâli,
üniversite imtihanındaki bir öğrencinin imtihanı hiçe sayarak kafasını masaya
koyup uyumasına veya lüzumsuz şeylerle uğraşarak vaktini lüzumsuz yere
harcamasına benzer. Bu kimse, imtihanın bitiş zili çaldığında uyanır veya
uyandırılır. Fakat iş işten geçmiş olur.
Hâlbuki Allah’a ve ahret
gününe iman eden bizler, yeryüzünde gaflet içerisinde dolaşan kimselerden
farklı olmalıyız. Öncelikle bizi asıl gayemizden uzaklaştıracak bu türlü
gündemlere ve dünyanın geçici lezzetlerine karşı sürekli teyakkuz halinde
olmalıyız ve bunların yol bulup ruhlarımızı kendi ağlarına almasına fırsat
vermemeliyiz.
Rabbimizin en büyük bir
rahmet tecellisi olan ve bizleri de onun mensubu olmakla şereflendiren yüce
dinimiz İslâm, insanın gafletten sıyrılmasına yardım edecek pek çok fırsatları
bizlere sunmaktadır. Meselâ beş vakit namaz, günlük meşgalelerin sebep olduğu
gafletten en güzel bir kurtuluş vesilesidir. Haftada bir kıldığımız Cuma
namazı; büyük bir cemaat ile kılınışı, vaaz ve hutbeleriyle haftalık bir
yenilenme ve gafletten bir silkiniş vesilesidir. İnananlara farz kılınan
Ramazan orucu, gaflete dalmış nefs-i emmareye karşı bir ay süren bir cihad
neticesinde en mükemmel bir temizlenme ve uyanışı temin eder. Ömürde en az bir
kez edası farz olan Hacc-ı Şerif, gafletten uyanışın en büyük sebeplerinden
birisi olur...
Yarattığı kullarına
sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olan Rabbimiz, önümüze bugünlerde halk
arasında ‘Üç Aylar’ adıyla maruf altın bir fırsat koyuyor. Zira Cenab-ı Hak, bu
aylarda af ve mağfiretini, nimetlerini sağanak sağanak yağdırmaktadır. İşte, 19
Mart’ta dühûlü ile müşerref olduğumuz mübarek Receb, Şaban ve Ramazan ayları
hem bir gafletten silkinme ve uyanma, hem de manen tedavi olma mevsimidir.
Evvelindeki dokuz ay boyunca değişik sebeplerle maneviyatta gerilemiş, günahlar
yüklenmiş ve gafleti koyulaşmış olan insanlar için kendilerine yeniden bir çeki
düzen verdiren, dünya işlerinden çok daha mühim işler olduğunu hatırlatan,
günahlarından arındıran çok feyizli bir uyanış mevsimidir.
Üstelik bu aylar içinde
bulunan Regâib, Mi’râc, Berât ve Kadir geceleri, hiçbir maddî ve dünyevî
ölçüyle değerlendirilemeyecek kadar ilâhî rahmet, mağfiret ve ikramlarla
donatılmıştır. Aslında biraz gönül uyanıklığı, dikkat ve samimiyetle bu
günlerin ve gecelerin feyzinden yararlanabilirsek manevi yoldaki pek çok
eksiğimizi telafi edebilir ve günahlarımızdan arınıp tertemiz hale gelebiliriz.
Peki, ne yapalım? Bu
fırsat aylarını dolu dolu nasıl değerlendirelim?
Öncelikle ciddî bir
nefis muhasebesi yapmalıyız. Günümüzde özeleştiri dedikleri nefis muhasebesi
aslında insanın bulunduğu noktayı belirlemesi açısından çok önemlidir. ‘Ben
nereden geldim? Bu dünyaya gönderiliş amacım ne? Şimdi ne yapıyorum? Nereye
gidiyorum?’ sorularını kendimize sorarak tefekkür etmeli, hayatımızın artı ve
eksilerini çıkarıp bir bilanço hazırlayarak durumumuz hakkında bir
değerlendirme yapmalıyız. Bunları yaptığımız takdirde hata ve günahlarımızı
daha iyi görme fırsatını yakalamış oluruz.
Bizler kuluz ve her
birimizin mutlaka hata ve günahları vardır. İşte onlar için içten gelerek tövbe
etmeliyiz. Zira gönülden gelen pişmanlık ve hâlis niyetle yapılan tövbeler
insanı günahlarından arındırır. Daha sonra bu duygu, gönül dünyamızda bir ışık
yakarak hayırlı ve faydalı işler yapmamıza vesile olacaktır.
Rasûlullah (sav)’in
hayatında bu günlerin ayrı bir ehemmiyeti vardı. Meselâ Efendimiz (sav)’in bu
günlerde diğer günlere nazaran daha çok oruç tuttuğunu ve devamlı hayır yapma
peşinde olduğunu görüyoruz. Biz de tutabildiğimiz kadar oruç tutmalı -aynı
zamanda bu, Ramazan’a hazırlık da olur- ve elimizdeki imkânlar nispetinde
muhtaç olan insanlara maddi yardımlarda bulunarak onları sevindirmeliyiz.
Bu mübarek günlerde
evlerimizde mealiyle birlikte anlayarak bir Kur’ân okuma seferberliği
başlatabiliriz. Akşamları fazla değil on veya yirmi dakikamızı bu işe ayıralım.
Hiç olmazsa namazlarda okuduğumuz surelerden başlayarak Kur’ân’ın mealini
okuyup öğrenerek tefekkür edebiliriz. Bu vesileyle evimizde ayrı bir bereket
olacak ve Kur’ân’ın nuruyla içimiz aydınlanacaktır.
Dilimizde ve kalbimizde
Allah’ın zikrine daha da ağırlık vermeliyiz.
Vakit namazlarını kılmak
için camilere gitmeye gayret etmeliyiz. Bu da Allah’a kul olmanın engin hazzını
gönlümüzde en derin şekilde hissetmemize vesile olacaktır. Asr-ı Saadette
mü’minlerin ve takva sahibi salih kulların vazgeçilmez ibadetleri olan kuşluk,
evvabîn ve teheccüd gibi namazlar hiç değilse, bu mübarek aylarda bize misafir
olmalıdır. Bu namazlara başlangıç da belki de onlarla kalıcı bir beraberliğe
vesile olabilir.
Bunun dışında
yakınlarımızı ziyaret için özel zamanlar programlayabiliriz. Rabbimizin
Kur’ân-ı Kerim’de akraba ziyaretlerine yaptığı ısrarlı vurgu dikkate alınırsa,
bunun karşılığında verilecek sevabın derecesi anlaşılır. Bu ayda fakir
fukaraya, başı okşanmaya muhtaç öksüz ve yetimlere, kendisine bakacak kimsesi
olmayan dula, yaşlıya sadaka için özel bütçe ayrılmalı. Mübarek geceler bütün
ev halkı ile bir bayram neşvesi içerisinde geçirilmelidir.
Burada şunu da
belirtmekte fayda vardır. Zira günümüzde ne Türkiye ne de İslâm dünyasında
mübarek gün ve geceleri ihya geleneği çok fazla etkili değildir. Televizyondan
dinî bir film veya mevlid izlemek, türbeleri ve camileri dolaşmak, geceyi ihya
etmek adına yapılan ibadetlerden sayılır hale gelmiştir. Gerçek manada ihya
programları ise şahsî veya küçük çapta yerel bir konumda kalmaktadır.
Ne yazık ki, futbol
maçları, dizi ve sinema filmleri için gece geç saatlere veya sabaha kadar
televizyon başında duran insanlar, kendilerine 83 yıllık bir ibadet ömrü
kazandıran Kadir Gecesinde mışıl mışıl uyuyabilmektedirler. Oysa kimi TV
programları yüzünden veya çok sevdiğimiz bir misafirimiz sebebiyle
sabahladığımız çok olmuştur. Kimileri eğlenceden, kimileri bir dertten veya
hastalıktan sabaha kadar gözünü kırpmadan durur. Peki, Rabbimizin ’bin aydan
hayırlıdır’ buyurduğu Kadir Gecesi neden uykuyla heba edilmektedir? Oysa bin ay
içerisinde tam 83 yıl vardır ve bu lûtuf sadece bir gecede, belki de 8-10 saat
içinde ihsan edilecektir.
Nedir bizim bu gaflet ve
ihmalimiz?
Hemen her mü’minin
Receb, Şaban, Ramazan aylarını ve bu üç ayların içlerinde barındırdığı Regaib,
Miraç, Berat ve özellikle Kadir gecelerini ihya etmek için programı olmalıdır.
Kandil geceleri kesinlikle yarım yamalak ihya edilmemeli, gafletle
geçirilmemelidir.
Daha günler öncesinden bu mübarek
gecelerin hangi tarihe ve güne rastladığını öğrenip hazırlık yapmalıyız.
Kim bilir, belki de bu
son Üç Aylarımız, son Ramazanımız, belki de son Regaib, Miraç, Berat ya da
Kadir Gecemizdir. Hayatımıza bir göz atalım, geçen yıl aramızda olup da
bizlerle bu geceleri ihya eden bazı dost ve akrabalarımız, bugün yoklar. Bir
dahaki kandile hangimizin garantisi var ki!? Belki bu Kadir Gecesi veya dua
edip günahlarımıza istiğfar ettiğimiz bir gece bizim cehennemden kurtuluş
gecemiz olacaktır. Neden ihmal ediyoruz, neden göstermelik birkaç ibadetle ihya
ettiğimizi sanıyoruz?
İşte üç aylar, bu
şekilde her sene, insanların gafletten uyanmasına, günahlarından arınmalarına,
hayatlarının bir istikamete kavuşmasına ve bundan sonraki ömürlerinin de
istikamet üzere gitmesine vesile olması için bizlere, Rabbimizin en büyük fazl
ve ihsanlarındandır.
Cenâb-ı Hakk, bu mübarek üç ayları ve onda
yapılacak makbul duaları, hem bizlerin hem de umum İslâm dünyasının, bir
asırdır süren gaflet uykusundan uyanmasına vesile eylesin. Amin.
0 yorum:
Yorum Gönder