YÜCE ALLAH’IN KURDUĞU YAPIYA SAYGI
Cağfer KARADAŞ
Yüce Allah evreni yaratmış, orada belli yapılar ve ilişki ağları
oluşturmuştur. Evren içerisinde akıllı ve iradeli yarattığı insanı erkek ve
kadın cinsiyeti olarak belirlemiş, aralarında tesis edilen evlilik bağıyla
insanlığın varlığını ve sürekliliğini sağlamayı murat etmiştir. Diğer bir
deyişle Yüce Allah insanı bir kadın ve bir erkek olarak yaratmış, insan
neslinin bu iki zıt cinsiyetin hukuk çerçevesinde birlikteliğinden doğacak
çocuklarla devam etmesini dilemiştir.
Erkekle kadının bir araya gelmesi aileyi, ailelerin bir araya gelmesi
de kabileleri ve milletleri oluşturmuştur. Bu topluluklar ve kurumsal yapılar,
insan neslinin hem varlığının hem de sürdürebilirliğinin sebebi ve güvencesi
kılınmıştır. Nitekim “İnsanı sudan/nutfeden yaratan, onun için akraba ve
hısımlık bağı kuran Yüce Allah’tır. Senin Rabbin her şeye güç yetirendir” ayetinde
insanın yaratılışı ve etrafında oluşan akrabalık ve hısımlık bağları ifade
edilmektedir. Bu bağlarla oluşan birlikteliğin doğal sonucu olarak başta aile
olmak üzere diğer toplumsal yapıların meydana gelir.
Buna göre toplumun en küçük yapı taşı olan aile kurumunun amacı
erkekle kadını sadece cinsel bir amaçla birleştirmek değil, bilakis insanlığın
devamını sağlamak ve doğacak çocukların bakım ve güvenliğini temin etmektir. Bu
güvenliğin sağlanmasında bazen aile de yeterli olmamakta bu yüzden ailelerin
bir araya gelmesiyle oluşan akraba topluluklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
topluluklara Araplar kabile derken Türkler boy ifadesini
kullanmışlardır. Kabile/boy, dayanışma ve yardımlaşma kültürünün oluştuğu ve
sürdürüldüğü bir yapının adıdır. İslam’da bu yapının korunması, akrabalık
bağlarının canlı tutulması anlamına gelen sıla-i rahim kavramıyla ifade
edilir. Bu bağları kesenler veya ihmal edenler şiddetli bir şekilde kınanır. Çünkü
akrabalık ilişkisi kan bağına göre oluştuğundan bu yapıyı kuran bizzat Yüce
Allah’tır. Bu bağın kesilmesi, O’nun iradesine ve takdir ettiği fıtratına
aykırı davranmak anlamına gelir.
Öte yandan insanın güvenliği hususunda bazen kabile birlikteliği
bile yeterli olmamakta, milletler ve devletler şeklinde daha büyük
organizasyonlara ihtiyaç duyulmaktadır. Nitekim “Ey insanlar! Sizi bir erkek ve
kadından yarattık, tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.
Allah katında en değerli olanınız, ona itaatsizlikten en çok sakınanızdır (أتقىكم). Allah her şeyi
hakkıyla bilmektedir ve her şeyden haberdardır” ayetinde
kadın ve erkekten oluşan aile ve onların bir üst kurumsal yapısı olan kabile ve
millet ifade edilmektedir. Kur’an’da liteârafû (لتعارفوا) olarak geçen ve “tanışasınız
diye” tercüme edilen kavram sadece kuru bir tanışma değil; Allah’ın
kurduğu nesep ilişkisini bilme ve dikkate almanın yanında maruf yani iyilik
üzere yardımlaşma ve dayanışmaya işaret eder. Ayetin sonundaki takva
vurgusu ise bu şekilde verilmiş anne, baba, aile, kabile ve millet gibi
biyolojik bağlar üzerinden övünç ve üstünlük çıkartılamayacağını ifade eder.
Çünkü Allah katında üstünlük ancak takvayla yani Allah’a itaatsizlikten
sakınma ve buyruklarını gözetmekle gerçekleşir.
Demek oluyor ki bütün bu yapılar insanlığın devamı için Yüce
Allah’ın takdir ettiği hem başlangıç noktası hem de güvenlik şemsiyesidir. Bu
konum veya yapılar kişilerin kazandığı değil, hazır bulduğu ortam, imkân ve
şartlardır. Bunlar üzerinden bir üstünlük iddiası da doğru değildir,
çünkü bu yapıların içinde bulunmak Allah’ın takdiriyledir. Bir insanın doğarken
anne, baba, aile, kabile ve milletini seçmesi söz konusu değildir; dolayısıyla kendi
katkısı veya etkisi bulunmayan bir yapıyı övünç veya üstünlük malzemesi
yapması, anlamsız ve beyhude bir gayrettir. Ancak Allah’ın iradesiyle oluşmuş
olmaları dolayısıyla bu yapılara saygı duyulur ve varlıklarının korunmasına
özen gösterilir.
Anılan yapılar aynı zamanda fertler ve gruplar arasında sağlıklı ve
dengeli bir işleyişi sağlamak için hiyerarşi, kanun, kural, gelenek ve görenek
gibi düzenlemelere ihtiyaç duyar. Çünkü toplum içerisinde ilişkileri düzenleyen
ve sınırları tayin eden diğer bir deyişle hak ve sorumlulukları belirleyen
kurallar olmadan insanların bir arada yaşaması ve sürdürülebilir bir iletişim
zemini oluşturması mümkün değildir. Çünkü her toplumda doğal olarak bir
yardımlaşma ve çatışma ikilemi bulunmaktadır. Bu gerçek doğrultusunda Yüce
Allah peygamberler göndererek söz konusu yardımlaşma ve çatışma ikileminin
adalet ve hakkaniyet çerçevesinde düzenlenmesini bildirmiştir.
Nitekim “otorite, kanun ve nizam olmadan insanların bir arada
yaşaması mümkündür” şeklindeki anarşistlerin iddiaları ütopik bir söylemden
öteye geçememiştir. Zira bugün dahi bu toplumsal yapıların ve kuralların önemi
zihinlerdeki yerini korumakta ve hayattaki işlevsel değerini sürdürmektedir.
Bu gerçeği kavrayamayan bazı
toplumlar, toplumun en küçük yapı taşı olan ailenin çözülmesi sonucu nasıl
vahim sonuçların doğduğu, nüfus artışının eksiye düştüğü, ölenlerin sayısının
doğanlardan fazla olduğu acı gerçeğiyle yüzleşmektedirler. Sözgelimi “AB üyesi
28 ülkede 2018 yılında ölümlerin sayısı doğumları geçmiştir. AB’de bu dönemde
toplam 5,3 milyon ölüm, 5 milyon doğum gerçekleşmiştir. AB'nin nüfus artışı
yaklaşık 1,1 milyon göçmenden kaynaklanmıştır.”
11
Şevval 1444 / 1 Mayıs 2023