HZ. LÛT’UN FITRAT ÇAĞRISI ve KAVMİNİN HELAK SEBEBİ
Prof. Dr. Cağfer
Karadaş
“Lût, kavmine demişti ki:
“Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı
bir hayâsızlığı yapıyorsunuz.
Siz erkek erkeğe ilişki kurmaya, fıtrat yolunu kapatmaya,
Toplantılarınızda ahlâk dışı işler yapmaya devam edecek misiniz?”[1]
İslam âlimleri cinsel arzunun amacının, insanın varlığını ve
devamını sağlama olduğu hususunda görüş birliği içindedirler. İnsanın varlığı
her ne kadar cinsel birliktelikle gerçekleşiyorsa da bunun sürdürülebilir
olması ancak karşılıklı hak ve sorumluluk doğuracak hukukî bir düzenlemeyle
mümkündür. Bu düzenleme hem cinsel arzunun amacının hem de sınırlarının belirlenmesi
ve korunması açısından son derece önemlidir. Bu sınırlar korunmadığı takdirde
amacın geri plana itilmesi ve sadece hoyratça cinsel arzuların tatmini yönünde
bir eğilimin öne çıkması kaçınılmazdır. Bu gelişme de sapmaları ve saldırganlıkları
beraberinde getirecektir.[2]
Zaten Kur’an’da Lût kavminin üzerinde bu kadar durulmasının nedeni,
bu sapmaların ve saldırganlıkların ne denli vahim sonuçlar doğurabileceğini insanlığa
göstermek içindir. Yukarıdaki ayette belirtildiği gibi evde, sokakta, hatta
toplantılarda bile bu arzunun dışa vurulması, konuşulması, davranışa ve eyleme
dönüşmesi, bunun kişisel ve bireysel olmaktan çıkıp toplumsal ve kültürel bir
sapkınlığa dönüştüğünün açık belgesidir.[3]
O yüzdendir ki Mâtürîdî ve Fahreddin Razî’ye göre Kur’an’da
zikredilen Hz. Lût’un davet yöntemi ve şekline bakıldığında cinsel sapkınlığa
karşı uyarma ve sakındırmanın öncelikli mesele olduğu görülür. Hâlbuki bütün
peygamberlerin faaliyetlerinde “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka
tanrınız yoktur”[4]
şeklinde tevhide ve ibadete çağrı birinci plandadır.[5]
Hz. Lût’un davetinde önceliğin bu meseleye verilmesi, diğer
kötülüklerin aksine bu sapkınlığın fıtratı/doğal olanı tahrip edici niteliği dolayısıyladır.
Her ne kadar Hz. Nûh’un kavminde alt kesimlere yönelik haksızlıklar ve
zulümler, Hz. Şuayb’ın kavminde ölçü ve tartı sahtekârlıkları, Hz. Musa
döneminde firavunun zulmü, Hz. Peygamber zamanda müşriklerin kadın, yetim ve
kölelere yönelik haksızlıkları önemli sorunlar olarak yer alıyorsa da hiç
birisi bu denli insanın fıtratını bozmaya ve insanlığı yok etmeye yönelik
özellikte değildir. Tevhid ilkesinin benimsenmesiyle sayılan bu haksızlıkların
ortadan kalkması söz konusudur. Zaten bir peygamberin insanları tevhide ve
ibadete çağırmaması düşünülemez. Buna karşın Hz. Lût’u böyle bir önceliğe
götüren kaygı, bu şekilde doğallığından çıkan insanın başta tevhîd olmak üzere
yukarıda sayılan tüm haksızlık ve zulümlere duyarsız hale geleceğindendir.
Şu bir gerçek ki hakikate davette amaç, insanı önce insanlık
noktasında tutmak, ardından ona hakikati anlatmaktır. Bu yüzden Yüce Allah “İnsanlığını
unutmamış, haddini bilen ve vicdanını karartmamış kimseler için Kur’an’ın bir
rehber olacağını” bildirir.[6]
İnsanlığını erozyona uğratan ve yok eden; kulağını, gözünü ve kalbini hakikate
kapatan, aklını hakikat yolunda kullanmayan kişilere ve topluluklara
peygamberin davetinin fayda vermesi oldukça zordur. “Onları uyarmak da uyarmamak
da eşit düzeydedir ve asla yararı olmaz.”[7] Nitekim
“Kendini bilen Rabbini bilir” düsturu bir yönüyle kendini bilmeyen, insanlıktan
ve doğallıktan uzaklaşmış olan kişinin Allah’ı bilmesinin ve insan olduğu
bilincine varmasının zorluğuna işaret eder.
Nitekim Hz. Lût’un kavmindeki doğallıktan uzaklaşma boyutu
kültürel, psikolojik ve davranış bozukluğu düzeyine ulaşmıştı. Günümüzde ise
buna biyolojik boyut da eklenerek deyim yerindeyse katmerli bir doğallıktan
uzaklaşma/fıtratı tahrip etme düzeyine ulaşılmış oldu. Biyolojik müdahalelerle
kadının erkeğe, erkeğin kadına dönüştürülmesi teşebbüsü, dönüşü olmayan bir
mecraya girilmesi anlamını taşımaktadır. Bu noktaya gelinmesinde Lût kavminde
bulunan kültürel, psikolojik ve davranış sapmalarının bir alt yapı
oluşturduğunu görmek gerekir. Söz konusu sapmalara karşı mücadele tevhid ve
ibadete çağrının yanında hatta bir adım öncesinde doğallığa yani fıtrata çağrı şeklinde
olmalıdır.
Matürîdî’nin dediği gibi, Yüce Allah dünya hayatında hiçbir kavmi
sadece küfrü ve şirki dolasıyla helak etmez. Ancak peygamberleri öldüren veya
onlara zulmeden, başkalarını küçük gören, güçsüzleri ezen ve sistematik
haksızlık uygulayan; aklın kötü gördüğü ve dinin haram kıldığı fiilleri ısrarlı
ve inatçı bir tavırla işleyen, bu batıl tutum ve davranışlarını hayat tarzı ve
kültüre dönüştüren bazı kavimleri peygamberlerin duasıyla Yüce Allah geçmişte helak
etmiştir.[8]
Hz. Lût’un davette bulunduğu kavme
bakıldığında cinsel azgınlıklarını ısrarlı ve inatçı bir şekilde sürdürdükleri,
bunu toplumsal davranışa ve kültüre dönüştürdükleri açık bir şekilde görülür. O
yüzdendendir ki Hz. Lût cinsel sapkınlıktan sakındırma davetini öncelemiştir.
Buna rağmen o kavim çirkin arzularına, azgın taleplerine ve saldırganlıklarına
devam ederek kendi yapıp ettikleriyle helaki çağırmışlardır. Çünkü bütün çaba
ve ısrarına rağmen Hz. Lût’un uyarıları onlara fayda vermemiş, üstelik onlar
kendisini ve inananları şehirde istenmeyen kişiler ilan etmişler ve şehirden
zorla çıkartmaya kalkışmışlardı.
Sonuç olarak kötülüğü, zulmü ve sapmayı dip noktasına vardırmış,
bunları bir yaşam tarzı ve kültüre dönüştürmüş bir topluluktan iyi, güzel ve
fayda beklemek mümkün olmadığı gibi, onların Rablerini tanımalarını, O’na
şükranda bulunmalarını ve ahireti hatırlamalarını beklemek de mümkün değildir.
Aslında bunlar kendilerini tüketecek, toplumu ifsat edecek ve insanlığı
kökünden yok edecek bir zemini kendi elleriyle hazırlayanlardır. Onların
hikâyesinin Kur’an’da bu netlikte anlatılması ve kötülüklerine işaret edilmesi,
gelecek milletlere yönelik örnek uyarı niteliğindedir. Her tür cinsel yönelimi
meşru sayan ülkelerin nüfuslarının baş aşağı gitmesi, bu uyarının ne kadar
önemli olduğunu göstermektedir. Örneğin 2018 yılında AB üyesi 28 ülkede ölümlerin
sayısı doğumları geçmiştir. Bu dönemde toplam 5,3 milyon ölüm, 5 milyon doğum
gerçekleşmiştir.[9]
Sonuç olarak Hz. Lût’un kavminin helak
edilmesinin nedeni, cinselliği azgınlık ve zorbalık noktasına getirmiş
olmalarıdır. Ama onların cezası sadece ölmeleri değildir. Çünkü ölüm doğal bir
olaydır ve herkes için geçerlidir. Onların esas helaki, genç erkekler suretinde
Hz. Lût’a misafir olarak gönderilen meleklere dahi saldırmaları sonucu
azgınlıklarının belgelenmesi ve suçüstü yapılması suretiyle öte dünyada ilahî
adalet gereği ebedî azaba çarptırılacak olmalarıdır.
2 Zilkade 1444 /
22 Mayıs 2023
[1] Ankebût
29/28-29
[2] Bk.
Matürîdî, Te’vilât, II, 538; Fahreddîn er-Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XV, 58.
[3] Bk.
Ankebût 29/28-29.
[4] Mü’minûn
23/32.
[5] Mâtürîdî,
Te’vilât, II, 256; Fahreddîn er-Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XV, 57-58.
[6] Bk.
Bakara 2/2, 185, Lokman /3.
[7] Bakara
2/6, 171; Neml 27/80; Fatır 35/22.
[8] Matüridî,
Te’vilât I, 403; II, 257.
[9] Bk.
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abnin-nufusu-513-5-milyon-oldu/1527828;
19.04.2023; 15:02.
0 yorum:
Yorum Gönder