Ebû Ömer b. Dâvud
Ebû Ömer b. Dâvud
Ebû Ömer b. Davud
İnsanoğlunun hayatında
gerçekleştiremediği, bizzat müşahede etmesi mümkün olmayan şeyleri geçmiş
üzerinden anlatmak, hatta buna inanmak sıklıkla karşılaştığımız bir durum… Bu,
bazen efsaneler üzerinden oluyor, bazen tarihî kişiliklerin hayatı üzerinden… Nitekim
araçsız uçan şeyhler, keramet makinası veliler, bir vuruşta yüz düşmanı yere
seren cengâverler, gaybı bilen arifler, her davranışında bir hikmet olan
âlimler hep geçmişte varlar… Bazen bunların yaşadığımız zamanda müşahede
alanımızın dışında meydana geldiğini anlatanlar da var. Hatırlayanlarınız
vardır, 28 Ocak 1986’da ABD’de uzay mekiği Challenger kalkıştan kısa süre sonra
infilak etmişti. Yıllar sonra sözüm ona şeyh olduğunu iddia eden biri bunu
kendilerinden birisinin yaptığını, vidayı gevşettiğini anlatıyor. Akla ziyan
bir iddia… Ama buna inananlar olmuştur herhalde…(https://pixabay.com)
Ebû Ömer b. Davud
(https://pixabay.com/tr/photos/eller-tak%c4%b1m-birle%c5%9fik-birlikte-1917895/)
ULAN KAFİR
Prof. Dr. Şaban ÖZ
Sarığını benim
gibi sarmamışsın… Kafirsin!
Misvakının boyu
benimkinden kısa… Kafirsin!
Bıyığın benimki
gibi kazınmış değil… Kafirsin!
Pantolon
giymişsin üstelik kırmızı… Duble kafirsin!
Futbolla
ilgileniyorsun dahası Fenerbahçelisin…. Acayip pis kafirsin!
Abarttığımı
veya ironi yaptığımı mı düşünüyorsunuz?
O zaman şöyle
sorayım; birilerinin kafir veya Müslüman olduğuna biz karar vereceksek ölçümüz
ne olacak? Kim olacak?
Allah mı yoksa Allah
adına konuşanlar mı?
Sen mi ben mi o mu?
Elif Gül GÖKHAN
Kapaklarında ismi ile yazarının koca koca yazdığı kitaplara öyle alışagelmişiz ki o kapakta ne yazıyorsa gökten inen ayet gibi doğru belleriz. Hâlbuki kazın ayağı öyle değil. İki kapak arasındaki o metne verilen isim de yazarı da iddiadan ibaret-miş. Bilirsiniz matbaadan önceki yazılan eserlerde -yani mahtutlarda- öyle kapak başlıkları falan olmaz. Müellif de esere ya isim vermez ya da eserine verdiği ismi mukaddimede zikreder. Her zaman da açık açık “ben bu esere bu ismi verdim bilesiniz ha” demez. Son derece sanatlı ve hünerli bir üslupla yazdığı mukaddimede bilmece gibi sunar eserinin ismini kimi zaman. Müellifi olarak ismini de eserin sonunda ya zikreder ya etmez. Ayrıca müellif sadece meşhur olduğu ismi verip bırakabilir de. Bu hangi “Mehmed (Ağa)” ola ki diye düşünür durursunuz. Bu durumda o kapağa koca koca ne yazacağımız bir muamma oluverir. Biyografik-bibliyografik eserler, kütüphane kayıtları eserin doğru ismini ve yazarını tespit etmek için yardım alacağımız kaynaklar arasında yer alır. Yeni yeni adam edilmeye çalışılan kütüphane kayıtlarının hatalarından bahsetmeye bilmem gerek var mı?[1] Biyografik-bibliyografik eserleri de eleştirel okumak lazım gelir. Dönemin ve müellifin yazı üslubu hakkında bilgi sahibi olmak da. Metnin tek nüshasına bakmak bizi yanıltabileceği için birkaç nüsha da gözden geçirilmeli. Kitap kapaklarındaki koca koca isimlerin hikâyesi işte böyle! Bir kitabı emin bir şekilde ismiyle istemenin ve yine emin bir şekilde o yazara ait olarak sayfalarını çevirmenin arkasında bir emek var-mış. Ve tabii her bilimsel çalışmada olduğu gibi -iyi gerekçelendirilmiş ya da değil- bir iddia. Nitekim yanlış isimlerle ve yanlış kişiye nispetle basılmış eserler bulunmakta.
TÖVBE: DÜNYADA AF KAPISI
Cağfer KARADAŞ
اعوذ بالله، بسم الله
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ
اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحاًؕ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ
يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ
تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللّٰهُ النَّبِيَّ وَالَّذٖينَ
اٰمَنُوا مَعَهُۚ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ
يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى
كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
(Tahrîm 66/8)
AYETİN ANLAMI
Bu ayetin anlamına dair iki meal/yorum bulunmaktadır. Yorumlardaki farklılık ayetin (وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُۚ) kısmının dilbilgisi açısından bir öncesine bağlanması veya söz başı kılınmasıyla oluşmaktadır. Öncesine bağlanmasıyla birinci meal, söz başı kılınmasıyla ikinci meal meydana gelmektedir.
Genç Yaşta Yitirdiğimiz Bilge Bir Tarihçi: Kasım İLGÜN
Prof. Dr.
Mehmet Salih ARI
14 Şubat 1996 tarihinde ömrünün baharında, daha 36 yaşında bir İslâm tarihçisi ile vedalaştık. Bu vedalaşmanın üzerinden tam 26 yıl geçmesine rağmen hala gözümüzün önünde bilge, cevval, üretken, özverili bir bilim insanının silueti dolaşmaktadır.
Ebû Ömer b. Davud
Tarihte iletişim için kullanılan birçok yöntem var. Bunlardan biri de seslerin ortak kabullerle anlamlı kelimelere dönüştürülmesi yoluyla olmaktadır. Buna dil diyoruz. Seslere karşılık olmak üzere geliştirilen işaretlerin okunuşu iletişim alanını genişletme ve bilgiyi muhafaza etme açısından önemli bir aşama… Yazı ile iletişimi kastediyorum. Yazıyı okuma ise önemli… İleride daha pratik iletişim yöntemleri geliştirilinceye kadar şimdilik en iyisi bu…
İTAAT VE İSYAN
ARASINDA DÖRT ÂLİM
Mustafa AK
Başlığımızın ismini oluşturan kitap Prof. Dr. Adnan Demircan’ın
yeni eseridir. Hoca daha önce “Dört Halife Üç Cinayet” isimli kitabını
yazmıştı. Bakalım yeni kitabının ismi ne olacak? Said b. Cübeyr, Said b. Müseyyeb, Hasan Basri
ve Zühri’nin Emevî iktidarı ile ilişkilerini konu alan kısa bir biyografidir.
Yani yaşam öyküsüdür. Bahsi geçen âlimler Emevîler döneminde yaşamışlardır. Her
birinin kendi durumları ve maceralarına göre devrin valileri ile ilişkileri
olmuştur. Bu ilişkiler kişilerin durumuna göre gergin, durağan veya olumlu da
olabilmiştir. Said b. Cübeyr’in iktidar ile ilişkisi genel itibariyle gergin
olmuştur. Çünkü Emevî idaresine karşı bizzat isyan eden bir kişidir. Neticede
idam edilmiştir. Said b. Müseyyeb Emevîler ile mesafeli olmuştur. Ama isyan
etmemiştir. Genel itibariyle koz vermemiştir. Yani muhalefeti isyana dönmediği
için biraz da aile bağları nedeniyle öldürülmemiştir. Yukarıda ismini
belirttiğimiz Said b. Cübeyr’in idamında Arap asıllı olmamasının etkisi
büyüktür. Bu âlimlerden üçüncüsü Hasan Basri’dir. Emevî iktidarını eleştirse de
muhalif olmamıştır. Yani eleştirileri insanları tedirgin etmemiştir. Genel
olarak ilmine saygı duyulan bir isimdir. Zühri ise Emevî halifelerine hocalık
yapmış bir isimdir. Ancak onun da eleştirdiği noktalar mevcuttur.
Yukarıda ismi geçen âlimlerin bir şekilde Haccac ile bağlantıları
vardır. Haccac dönemin Emevî valisidir. Devletin en güçlü ikinci adamıdır. Bir
dönemin OHAL valilerinden daha yukarıda özel yetkili hatta coğrafyasının devlet
başkanı sayılabilecek bir adamdır. Yönettiği coğrafya Irak, Suriye’nin bir
kısmı ve İran’ı içermektedir. Türkistan fetihleri de onun denetimindedir. Emevîlerin
sadık ve en güçlü adamıdır. Ülkede gelir getiren toprakların ayrıca vergilerin
büyük bir bölümü elinden geçmektedir. Ülkeyi ultra demir yumruk ile yönetmiştir. Âlimler ile arası pek de hoş
olmamıştır. Görev adamıdır. Pek çok muhalif mesleği veya konumu ne olursa olsun
onun emriyle öldürülmüşlerdir. Tarz ve yöntem bakımından günümüzün Ortadoğu
yönetimlerine çok benzemektedir. İyisi ve kötüsü ile tarih sahnesinde bir izi
olmuştur.
Neden Ebu Hanife yok bu çalışmada? Kanaatimce Ebu Hanife ile ilgili
olayların Abbasiler döneminde olması etkili olmuştur. Çalışma Emevî dönemi ile
sınırlıdır. Bana kalırsa bir diğer nedeni Ebu Hanife’nin mezhep önderi olma
konumu nedeniyle ülkemizde hakkında çok farklı kitaplar yazılması nedeniyle
kitapta bahsedilmemiş olabilir. Belki de dört mezhep imamının siyasi olaylara
bakışı ile ilgili ayrı bir kitap planı da olabilir. Rabbim istifadeyi nasip
etsin.
Selam ve dua ile.
Mustafa AK, Tarih Öğretmeni, mstfknyali@gmail.com