Ebû Ömer b. Davud
(https://pixabay.com/tr/photos/eller-tak%c4%b1m-birle%c5%9fik-birlikte-1917895/)
Tamam, dışarıda bir düşman
olması bazen iyi oluyor. Belki bir süreliğine içte birliği sağlıyor.
İçte düşmanlığı körüklemek ve
karşıtlık üzerinden bir tavrı sürekli hale getirmek, iyi sonuç doğurabilecek
bir şey değil…
İnsanlar her geçen gün
birbirlerinden farklı gerekçelerle kopuyorlar, duygusal olarak uzaklaşıyorlar. Bununla
da kalmıyorlar, birbirlerini düşman olarak görüyorlar. Düşmanlığın sürekli
olarak gündemde tutulması insanları birbirlerinden uzaklaştırıyor.
Elbette sosyal medyada kirli
çamaşırlarımızı sergilemeden önce de bu gerginlikler vardı. Ancak bu kadar
ortalığa dökülmüyordu.
Seçim zamanlarında tansiyonun
yükselmesi anlaşılabilir bir durum… Ancak günümüzde yarın seçim olacak gibi
seçmen teyakkuzda tutulmaya çalışılıyor. Bunu siyasi parti liderleri de onların
emrine amade farklı pozisyonlardaki kişiler de yapıyor. Sürekli seçim duygusu
içinde olmak marazi bir durum…
İnsanlar sonu gelmeyen bir
kavganın parçası oluyorlar, aileler ve akrabalar birbirlerini düşman olarak
görüyorlar, aynı iş yerinde çalışanlar çevrelerindeki insanlara güvenmiyorlar,
hatta şeytanlaştırıyorlar.
Bu işin sonu nereye varacak,
Allah bilir… Ancak geçmişe baktığımızda ortaya çıkan tablonun iç açıcı
olmadığını söylemek gerekir. Sürekli düşmanlık, geri dönülemez noktalara
getirebilir milleti…
Peki, ne yapılmalı? Elbette
tansiyonu düşürmeli, farklılıklara hiç olmazsa tahammül edilmeli.
İnsanların istikamet üzere
olduklarını temenni etmeleri, hatta düşünmeleri anlaşılabilir. Ancak “tek doğru
benim” yaklaşımının dışlayıcı ve düşmanlaştırıcı sonuçları olması kaçınılmaz…
Herkesin bu ülkede yaşama
hakkı (can emniyeti), dilediği gibi inanma, inancını uygulama ve ifade etme
hakkı (din emniyeti), istediği gibi düşünme, bunu anlatma ve hatta yayma hakkı
(akıl emniyeti), meşru çerçevede dilediği ekonomik faaliyetlerde bulunma hakkı
(mal emniyeti), kendisine meşru ölçülerde dilediği şekilde özel bir hayat kurma
hakkı (nesil emniyeti) vardır.
Bu hakların çerçevesi ve
değerlendirilmesinde farklılıklar olsa da insanlar bunları da konuşarak uzlaşma
zemini oluşturmalıdır.
Kendisi gibi yaşamayan,
düşünmeyen ve inanmayan kimselere var olma hakkı tanımayanlar bu ülkeye yazık
ediyor.
Tarihe baktığımızda şu
gerçekle de karşılaşıyoruz. Toplumun çok gerildiği zamanlarda aklıselime davet
edenler pek dinlenmemiş ve insanların kahir ekseriyeti bildiklerini okumaya
çalışmışlar. Ancak faturayı herkes birlikte ödemiş.
Peki, bu söylediklerimi
bilinmeyen şeyler mi? Kesinlikle kahir çoğunluk bunları biliyor. Ancak geminin
hareket ettiği bir yön var ve herkes bunu benimsemiş durumda… Geminin içinde
ters yöne hareket edenlerin yaptıklarının bir etkisi söz konusu değil…
Rotayı değiştirecek iradeyi oluşturmak
için herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi, sadece kötülükleri değil
iyilikleri de konuşmayı öğrenmemiz gerekir.
0 yorum:
Yorum Gönder