25 Şubat 2022 Cuma

Geçmişe Öykünmek

Ebû Ömer b. Davud

İnsanoğlunun hayatında gerçekleştiremediği, bizzat müşahede etmesi mümkün olmayan şeyleri geçmiş üzerinden anlatmak, hatta buna inanmak sıklıkla karşılaştığımız bir durum… Bu, bazen efsaneler üzerinden oluyor, bazen tarihî kişiliklerin hayatı üzerinden… Nitekim araçsız uçan şeyhler, keramet makinası veliler, bir vuruşta yüz düşmanı yere seren cengâverler, gaybı bilen arifler, her davranışında bir hikmet olan âlimler hep geçmişte varlar… Bazen bunların yaşadığımız zamanda müşahede alanımızın dışında meydana geldiğini anlatanlar da var. Hatırlayanlarınız vardır, 28 Ocak 1986’da ABD’de uzay mekiği Challenger kalkıştan kısa süre sonra infilak etmişti. Yıllar sonra sözüm ona şeyh olduğunu iddia eden biri bunu kendilerinden birisinin yaptığını, vidayı gevşettiğini anlatıyor. Akla ziyan bir iddia… Ama buna inananlar olmuştur herhalde…

(https://pixabay.com)

Peki, mükemmel insanlar neden bugün yoklar?

Bu sorunun cevabı belli aslında… Geçmişte de yoklardı da ondan…

Aslında geçmişte yaşadığını var saydığımız insanlar, bugünkülerden çok farklı değiller. Bugüne bakarsak, iyi insanlar yine var. Ama geçmişte yaşayanlar için abartıldığı gibi değil. Mahza iyilik yapıyor değiller… Bazen yanlışlıklar da sadır oluyor kendilerinden…

İnsanlar çünkü…

Geçmişe öykünme, bizde bir tarih anlayışı doğurmuş. Tabii bu anlayış merviyatla da desteklenmiş. Her geçen gün işlerin kötüye gittiği, bozulduğu, ahlaki yozlaşmanın arttığı şeklinde bir anlayıştır bu… Oysa tarih iniş çıkışları olan bir süreç… Zulmün olduğu dönemler ve coğrafyalar varken, aynı zamanda adaletin tecelli ettiği dönemler ve coğrafyalar da var. Ahlak için de aynı şeyi söylemek mümkün… Hatta aynı zaman ve mekânda ikisi birlikte tecelli edebiliyor.

Geçmişe ve geçmişte yaşananlara öykünme yeni bir şey değil… Geçmişten, atalarımızdan aldığımız bir miras… Belki de fıtratımızda var. Geçmişe öykünme, gençliğini, eski günleri yâd etme, sevdiklerimiz hakkında güzel hikâyeler anlatma, kimin hayatında yok ki?

Sık sık duyarsınız, “Falanca hakkındaki yargım onu tanıdıktan sonra değişti. Keşke onu tanımamış olsaydım.” diyenleri… Çünkü tanımadığı insanı muhayyilesinde mükemmel bir varlık olarak düşünmüş. Ona toz kondurmamış. Tanıdıktan sonra kendisi gibi zaafları ve güçlü yönleri olan biri olduğunu görmüş. Ancak bu sefer de zaaflarını kabullenmekte zorlanmış ve onun hakkındaki yargısında ters uca savrulmuş.

Bir de tarihî kişilikler hakkında inandığından farklı bir şey duyunca, “Bu mümkün değil, bunu yapmış olamaz.” şeklinde tavır takınanlar var. Çünkü hayal ettiğini ve inandığını mutlak hakikat olarak görüyor ya da gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor.

Tabii geçmişte olanlar bizim inancımıza ve keyfimize göre tecelli etmiyor.

Dengeli ve ölçülü bakarsak iyiler ve iyiliklerin yanında kötüler ve kötülükler de var her dönemde…

İnsanı insan olarak tanımaya çalışırsak abartılı tasvirlerden gerçekçi olmayan yargılardan kaçınmış oluruz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar