KERAMET HASSASİYETİ
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Her dönemin hassas konularından biri olmuştur keramet. Kimi zaman mucizeyle karıştırılmış kimi zaman istismar konusu olmuştur. O yüzden alimler keramet üzerinde hassasiyetle durmuşlardır. Hele ikisinin de olağanüstü (harikun li adetillah) olay olması, aralarındaki benzerlik bu karıştırmanın temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden mucizeyle arasındaki farkın ortaya konması keramet konusundaki kafa karışıklığını büyük ölçüde gideremeye yardımcı olacaktır.
Matüridî
mezhebinin önde gelen alimlerinden Ebu’l-Muîn en-Nesefî (ö. 508/1115) keramet
hassasiyetini önemseyen alimlerden biridir. Eserinde bu konuya nispeten geniş
yer ayırmıştır. Özellikle kerametin mucizeyle karıştırılmasının önüne geçmek
için aralarındaki farkı açıklamış, yanı sıra gösterişe dönüştürülen kerametin aldanmaya
ve kibre yol açması ihtimaline dikkat çekmiştir. O, bu konudaki görüşlerini dört maddeyle
özetlemiştir:
1.
Mucize,
açıkça peygamberliğini ilan eden bir kişinin elinde ortaya çıkar. Veli zat ise ne
peygamberlik ne de velilik iddiasında bulunur. Şayet veli kişi peygamberlik
iddiasında bulunursa o anda kafir olur ve Allah’ın düşmanları arasına girer,
artık onun elinde keramet gibi olağanüstü olay gerçekleşmesi beklenmez. Eğer bu
kişi velilik iddiasında bulunursa velilik vasfını kaybeder.
2. Peygamber
mucizeyi gizlemez, tam aksine onu açıklaması ve meydan okuyarak göstermesi
gerekir. Veli ise kerameti olabildiğince gizlemeye çalışır, onu veliliğine
dayanak kılmaz, elinde gerçekleşen olağanüstü olayın keramet değil de istihraç
olabileceği kaygı ve hassasiyetiyle hareket eder.
3.
Şayet
Yüce Allah sâlih bir kulunu bir velinin kerametine muttali kılarsa, veli kişi derhal
kerametini gören bu zata müracaat edip son derece mütevazi bir şekilde gördüğü kerameti
gizlemesi ve asla yaymaması ricasında bulunur. Çünkü gerçek veli, kerametin
yayılması sonucu nefsinin kibir ve aldanmaya kapılabileceği kaygısını taşır.
4. Peygamberler
mucizenin sonuçları konusunda korunmuşlar ve emniyete alınmışlardır. Velilerin
ise kerametin sonuçları hususunda herhangi bir güvence ve korunmuşlukları
bulunmamaktadır. (Bk. Tabsıratü’l-edille, DİB Yayınları 2003, II,
108-109; Tabsıratü’l-Edille, Dımaşk 1990, I, 537)
Benzer kaygı ve
hassasiyeti sûfîlerin önde gelenlerinden Abdulkerim el-Kuşeyrî (ö. 465/1072) de
ifade etmiştir. Onun uyarıları ise şöyledir:
1. Mucize
ile keramet arasında en temel fark peygamberin mucizeyi açıklamaya memur olması,
buna karşın velinin kerametini örtme ve gizleme hususunda hassasiyet
göstermesidir.
2. Peygamber
mucize yoluyla peygamberliğini iddia eder ve kesin hükümde bulunur, veli ise
asla iddiada bulunmaz, kerameti konusunda kesin hüküm vermez, bunun tuzak
misali bir sınama (mekr/istidrac) olma ihtimalini göz önünde bulundurur.
3. Ebu
Ali Cüzcani şöyle demiştir: “İstikamet sahibi ol, keramet talibi olma. Nefsin
seni keramet istemeye tahrik eder, halbuki Rabbin senden istikamet
istemektedir.”
4. Sırrı
Sakatî ise bu hassasiyeti şu temsille anlatmıştır: Bir kişi, üzerlerine kuşlar
konmuş ağaçlık bir bahçeye girse, ağaçlardaki kuşlardan birisi gayet anlaşılır
bir ifadeyle “Esselamü aleyküm ey Allah’ın veli kulu!” diye seslense, eğer o
kişi bu olayın bir tuzak (mekr/istidrac) olabileceği kaygısını taşımazsa, tuzağa
düşmüş olur. (er-Risâle, Beyrut: Daru’l-Celil 1410/1990, s. 206, 354, 360)
KISA AÇIKLAMA
Yukarıda sıralanan
maddeleri biraz açmak gerekirse, bir peygamber hem kendisini hem davasını hem
de elinde gerçekleşen mucizeyi gizleyemez, hatta mucizeyi inkarcılara karşı meydan
okuma şeklinde sunması gerekir. Veli kişi ise hem velayetini hem de kendisine
ikram olunan kerameti gizlemeye çalışır, asla iddialı bir şekilde ortaya çıkmaz.
Bir başka deyişle o, Yüce Allah’ın lütfu ve ikramın meydan okuma ve gösterişe
dönüştürmez, dönüştürülmesine izin vermez.
Mucizenin
hikmet ve amacı ilahî davayı tasdik etmenin yanında inkarcılar, müşrikler ve kendini
bilmezlere karşı peygambere destek olmaktır. Buna karşın keramet inanç, ibadet
ve ahlakî yaşantısı tutarlı olan muttaki ve muhsin kişilere Yüce Allah’ın bir
ikramıdır. Bunun bir sınama boyutunun olduğu da unutulmamalıdır. Öte yandan
kerametin yayılmasının ve insanlar tarafından abartılmasının, insan olması
hasebiyle veli denilen kişide vesvese şeklinde olumsuz yansımaları olabilir, neticede
aldanma ve kibir meydana gelebilir. Hatta bu gelişme velilik sıfatını kaybetmeye
bile yol açabilir.
Bu noktada velinin çevresindeki kişilere de sorumluluk düşmektedir.
Onların sorumluluğu, veli bildikleri kişilerde gördükleri kerametleri ifşa
etmemek ve hassasiyetle gizleme yoluna gitmektir. Çünkü peygamberler dışında
hiçbir kişiye korunmuşluk (masumiyet) özeliği verilmiş değildir. Zaten Hz.
Muhammed’in (sav) son peygamber olması dolayısıyla günümüzde mucizeden
bahsedilemez. Buna rağmen ulemanın ikisi arasındaki fark üzerinde hassasiyetle
durmalarının nedeni, kerametin mucize gibi kullanılma ihtimali ve istismarıdır.
Ayrıca keramet
farklı şekillerde tezahür edebilir. Sözgelimi Kuşeyrî’nin dediği gibi güzel ve
sâlih rüyalar da bir keramettir (er-Risâle, s. 365). Öyleyse bunların da
gizlenmesi gerekir. Görmediği bir rüyayı görmüş gibi anlatmak ise keramet
uydurmakla aynı anlama gelir. Nitekim Hz. Peygamber rüya uyduran kimsenin
ahirette asla yapamayacağı iki arpa tanesini birbirine düğümlemek cezasına
çarptırılacağını bildirmiştir. Tecrid-i Sarih’i tercüme ve şerh eden Kamil
Miras bu hadisin açıklamasında rüya yalancılığının “en çok düzme sofular ve
yalancı evliya taslaklarında görüldüğünü” dile getirir. (Buharî,
“Ta’bir”, 45; Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, DİB Yayınları, VIII,
522).
Sonuç olarak İslam inancına göre dünya hayatında kişiye verilen her imkân
imtihana tabidir. Keramet de bir imkandır ve o da imtihana tabidir. Keramet hususunda
hassasiyet, sorumluluğu hafifletmenin yanında çeldiricilerden ve şeytanî
ayartıcılardan korunmayı sağlar. Keramet olmadığı halde uydurma yoluna gidilmesi
ise sorumluluğun katlanmasını ve rüya örneğinde olduğu gibi öte dünyada buna
uygun cezaya çarptırılmayı beraberinde getirir.
4
Şevval 1446 / 2 Nisan 2025
0 yorum:
Yorum Gönder