İbn Sa'd'ın (230/845) en önemli eseri şüphesiz et-Tabakâtü'l-kebîr’idir.
Onun et-Tabakât’ından önce sadece hocası Vâkıdî’nin (207/823) Tabakât’ı
vardı. Ancak Vâkıdî’nin bu sahadaki yazıları kaybolmuştur. Bu açıdan
denilebilir ki, tabakat kitapları hakkında bize ulaşan en eski kitap, İbn
Sad’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’idir. Aynı zamanda adı geçen eser, bu
sahadaki en geniş, en toplayıcı ve en titiz kitaplardan sayılır. Diğer taraftan
Vâkıdî, eserlerinde cahiliye tarihine fazla önem vermemiştir. Buna karşılık İbn
Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’in başına aldığı peygamberler tarihi ve eski
neseplerle ilgili bölümlerde, Muhammed b. Sâib el-Kelbî’nin (204/819)
rivayetlerinden istifade etmek suretiyle eski dönemlere ait isimler ve unvanlar
hakkında da değerli bilgiler sunmuştur. İbn
Sa’d’ın coğrafî detaylara yer vermesi, topladığı haberlerdeki inceliklere ne
kadar vakıf olduğuna ve bu konuda ne derece çaba sarf ettiğine de işaret
etmektedir.
İbn Sa’d,
Vâkıdî’nin el-Meğâzî’si dışında, müstakil ve tam bir kitaba sahip olup
günümüzde İbn İshâk’tan sonra kendisinden bize Rasûlullah’ın (sav) tam bir
biyografisinin geldiği ilk müellif sayılır. Üstelik İbn Sa’d, Rasûlullah’ın (sav)
mektupları, yolculukları, hastalığı ve vefatıyla ilgili detaylarda olduğu gibi,
bazı konularda bize, İbn İshâk’tan daha doyurucu tafsilat vermektedir.
İbn Sa’d, eserini
hazırlaması süresince kendisinden önce yazılmış olan nesep, rical, tarih ve
terâcim kitaplarını ve benzerlerini inceleme fırsatı elde etmiştir. Dolayısıyla
bir hulasa halinde, bu mükemmel ve tutarlı şekli elde etmek için, adeta o
eserlerin özlerini tespit imkânına sahip olmuştur.
İslâm kültür tarihinde hem tabakat
kitaplarının ilki, hem de zamanımıza intikal edenlerin en eskisi olan bu eser, temel
olarak siyer-megâzî ve tabakat ana bölümlerinden meydana gelmektedir. İki cilt
halinde basılan siyer- megâzî bölümü İbn İshâk'ın (151/768) İbn Hişâm (218/833)
yoluyla günümüze ulaşan es-Sîretü'n-Nebeviyye'siyle, Vâkıdî'nin Kitâbü'l-Meğâzî’sinden
sonra Hz. Peygamber'in (sav) hayatı ve şahsiyeti üzerine kaleme alınmış elde
mevcut eserlerin üçüncüsüdür. Öyle ki, daha sonraki dönemlerde telif edilen siyer
eserleri, esasında bu üç kaynaktan istifade edilerek yazılmışlardır.
Dolayısıyla bu özelliğiyle İbn Sa’d, siyer müelliflerinin de öncülerinden biri
kabul edilir.
Et-Tabakât’ın ikinci
bölümünü teşkil eden ve daha büyük hacme sahip olan kısmı, ashab, tâbiîn,
tebeu't-tâbiîn ile müellifin vefat tarihi olan 230 (845) yılına kadar ulaşan râvilerin
hal tercümelerini içine alan kısımdır. Burada yer alan bilgiler, kitabı İslâm
tarihi alanı için birinci derecede kaynak eser haline getirmektedir. Müellif,
kitabının bu bölümünde Hz. Ömer'in fey gelirlerini hak sahiplerine dağıtmak
üzere düzenlediği divan defterlerindeki anlayışa uygun olarak ashabı beş
tabakada incelemiştir. Buna göre ilk tabaka Bedir Gazvesi'ne katılan
muhacirlerle Ensarı içine alır. İkinci tabakada Bedir Gazvesi'nde bulunamamış
Habeşistan muhacirleri gibi ilk Müslümanlardan olan kişilerle Uhud Gazvesi'ne
katılanların biyografileri sıralanır. Eserin üçüncü tabakasını Hendek ve
sonrasındaki gazvelere katılanlarla Mekke'nin fethinden önce İslâm’a girenler,
dördüncü tabakasını Mekke'nin fethi sırasında ve daha sonra müslüman olanlar,
beşinci tabakasını da Hz. Peygamber'i (sav) çocukluğunda görenler teşkil
eder.
Kitabının İslâm tarihine temel
kaynaklık eden ikinci kısmını planlarken hakkında bilgi verdiği şahısların İslâmiyet'e
giriş tarihlerini ve katıldıkları gazveleri göz önüne alarak ashabı beş
tabakaya ayıran İbn Sa'd, Medine'de yaşamış olanlara öncelik tanımak suretiyle
mekân unsuruna da yer vermiş, buna paralel olarak sahâbîleri gittikleri yerlere
göre yeniden kategorize edip tabakalara ayırmıştır. Bu tabakalar ise Mekke'den
başlamak üzere sırasıyla Tâif, Yemen, Yemâme, Bahreyn, Kûfe, Basra, Medâin, Horasan,
Şam, Cezîre, Mısır ve Endülüs’e yerleşmiş olanlardan meydana gelir. Bu şekilde
adı geçen bölgelerde yaşamış bulunan gittikleri bölgelerdeki faaliyetleri
kaydedilmiştir.
İbn Sa’d’ın her
biyografide ele aldığı şahsın nesebini araştırmaya dikkat gösterdiği görülür. Daha
sonra da onun babasının, annesinin ve silsileye uygun olarak birkaç neslin
nesebine temas etmektedir. Nihayetinde ele aldığı şahsın çocuklarından,
annelerinden ve onların neseplerinden de söz etmektedir.
İbn Sa’d biyografisini
aktardığı sahâbînin dış görünüşünü anlatmaya da büyük önem atfederdi. Söz
gelimi, saç-sakalını boyayıp boyamadığı ve boyadığı takdirde ne ile boyadığı
hakkında özel detaylar vermektedir. Aynı şekilde elbiselerden ve sarıklardan,
onların yapıldıkları maddeden ve renklerinden bahseder. Yine yüzükten, yüzüğün
yapıldığı madenden ve varsa üzerindeki nakıştan ve hangi parmağa takıldığından
da söz eder. Sonuç olarak, özellikle bazı sahâbîlerin vasiyetlerinden -hem
ifade hem içerik bakımından- bu vasiyetleri imzalamak için şahit tutup
tutmadıklarından ve arkalarında bıraktıkları servetlerinden söz eder.
İbn Sa’d’ın
tercemesini verdiği şahısların tarihî hadiselerde önemli rol oynamış olmaları,
onların tercemelerinin hacim itibariyle büyümesine sebep olmuştur. Bu bahiste
ismi geçenler Ebû Süfyân b. Harb, Muâviye b. Ebû Süfyân ve Yezîd b. Muâviye vb.
gibi… Şüphesiz bu durum onların tercemelerinin uzun olmasına yol açmıştır.
Tabakât’ın son cildi kadın sahâbîlere ayrılmıştır. Kadınlara tahsis edilen son cildin muhtevası, kadınların
o zaman üstlendikleri roller ve İslâm’ın fikrî ve kültürel hayatına yaptıkları
katkılar itibariyle diğer ciltlerden geri değildir. Üstelik bu cilt, o zamanki
aile hayatının bilinmesi hususunda da çok verimli bir kaynak sayılmaktadır.
Müellifin ilk etapta kadınlara değer vermesinin sebebi, onların Rasûlullah’ın
(sav) hadislerine şahit olmalarıdır. Kuşkusuz raviler hakkında hüküm
verebilmek, onları cerh ya da tadil edebilmek için aile hayatlarının bilinmesi
gerekir. Bu yüzdendir ki, İbn Sa’d, değerli olan ne kadar tarihî haber varsa
hepsini bir araya getirmiştir. Dolayısıyla kadının İslâm’daki konumuna uygun
olarak, tarihî ve kültürel haberlere büyük önem atfetmiştir.
Müellif son ciltte Allah
Rasûlü’nün (sav) zevcelerini, ardından sırasıyla onun kızları, amca ve hala
kızlarıyla, Benî Hâşim mensupları başta olmak üzere Kureyşli ve Medineli kadın
sahâbîleri, sonunda da tabiînden bazı hanımları bir tabaka halinde ele almış, onların
hayatları hakkında bilgi verirken de ilimle ilgilenmelerini, sosyal hizmet sahasında
rol almış olmalarını, özellikle savaşlarda yaralılara sağlık hizmeti sunmalarını,
silâh taşıyıp fiilen savaşa katılmalarını göz önünde bulundurmuştur.
İbn Sa’d yazılarında, tarihle ilgili pek çok detaylara da yer vermiştir.
Bu detaylar, daha ziyade coğrafî yerleri dikkatle anlatıp tarif ederken daha
çok ortaya çıkmaktadır. Bu durum, onun malumatını, bizzat gören şahitlerden
elde ettiğine inanmamıza sebep olmaktadır. Hatta İbn Sa’d, bu yerlerin daha
önceki durumlarıyla, kendisinin ilim talep etmek için Medine’de bulunduğu
zamandaki hallerini mukayese etmek suretiyle mekanlar konusunda kendi görüş ve
değerlendirmelerini de sunmuştur. Onun gözlem yaptığı bölgelerle ilgili olarak
coğrafî detaylara yer vermesi, topladığı haberlerdeki inceliklere ne kadar
vakıf olduğuna ve bu konuda ne derece çaba sarf ettiğine işaret etmektedir.
İbn Sa'd'ın, başta hocası Vâkıdî'nin kitapları ve
rivayetleri olmak üzere kendinden önceki eserlerden ve çağdaşlarından şifahen
topladığı hadislerle gerek ahbâr, gerekse ensâba ait bilgilerden faydalanarak
yazdığı et-Tabakâtü’l-Kübrâ isimli eseri, öğrencilerinden Hâris b.
Seleme, Hüseyin b. Fehüm, Ahmed b. Ubeyd ile İbn Ebü'd-Dünyâ ve başka râviler
yoluyla günümüze kadar ulaşmıştır. Müellif eserinde ele aldığı şahsın önce
künye ve lakabını, adını, mensup olduğu kabileyi göstermek üzere babasından
başlayarak nesebini, sonra da annesinin adını ve nesebini vermekte, ardından erkek
ve kız çocuklarını, eğer şahıs kadın ise kocasını tanıtmaktadır. Daha sonra ise
mesleğini, ahlâkî ve şahsî özelliklerini, yaşadığı yerleri, seyahatlerini,
hocalarını ve öğrencilerini, şayet varsa siyasî ve ilmî kişiliğini, nihayet fazileti
hakkında söylenenleri anlatıp vefat tarihini bildirmektedir. Bütün bu
özellikleri sebebiyle onun eseri, gerek İslâm tarihinde meydana gelen önemli
hadiseler, gerekse bu hadiselerde doğrudan veya dolaylı rol oynayan şahıslar ve
onların faaliyetlerini ortaya koymada vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Nitekim
müellif, sahâbeden başta Hulefâ-i Râşidîn olmak üzere aşere-i mübeşşere gibi
Müslüman önderlerinin, Hz. Hasan ve Hüseyin gibi Ehl-i Beyt büyüklerinin,
ayrıca Ömer b. Abdülazîz gibi mühim şahsiyetlerin hayatlarını ve faaliyetlerini
eserinde çok geniş yer vermiş, onlar ve yaşadıkları dönem hadiselerini
teferruatlı bir şekilde aktarılmıştır. Kitapta ayrıca özellikle halifelerin
dönemlerindeki iktisadî ve içtimaî olaylar, çeşitli devlet kurumları ve devletin
diğer faaliyetleri üzerinde genişçe durduğu da görülür. Bunlara ilave olarak İbn
Sa'd'ın et-Tabakât’ının İslâm'ın yayılış tarihini göstermesi yanında
ilmî ve dinî gelişmeleri şehirlere göre aksettirmesi bakımından ayrı bir yeri ve
değeri bulunmaktadır. Onun bu hususlardaki kültür seviyesi ve zamanımıza
intikal ettirmiş olduğu belgelerin değeri ve zenginliği dikkat çekicidir. İşte
bütün bu hususiyetleri sebebiyle et-Tabakât daha sonra gelen birçok
müellifin eserine hem öncülük, hem örneklik, hem de kaynaklık yapmıştır. Öyle
ki, şayet onun eseri olmasaydı, İslâm tarihinin farklı yönlerini ele alan
muhtelif müelliflerin eserleri pek çok tarihi malumatı bizlere ulaştırma imkanı
bulamayacaklardı. Nitekim büyük İslâm tarihçilerinden Belâzürî (279/892), futuhât
kitaplarının öncüsü kabul edilen Fütûhu’l-Buldân ile Ensâb kitaplarının en
mühimi kabul edilen Ensâbü’l-Eşrâf’ı telifinden onun eserinden çokça
faydalanmıştır. Benzer şekilde Beyhakî (458/1066) Delâ'ilü'n-Nübüvve adlı
eserinde, yine Ebû Nuaym (430/1038) Hilyetü’l-Evliyâ’da, büyük İslâm
tarihçisi Taberî (310/922) Târihu’r-Rusûl ve’l-Mülûk’unda, Vekî' b.
Hayyâm (306/918) Ahbâru’l-Kudât'ta, Hatîb el-Bağdâdî (463/1071) Târihu Bağdâd'da
ondan çokça faydalanmışlardır. Nitekim Bağdâdî
Târîhu Bağdâd adlı eserinde, 250’den fazla yerde İbn Sa’d’ın et-Tabakât’ından
istifade etmiştir.
Nevevî (676/1277)
de Tehzîbü’l-esmâ ve’l-luğât adlı eserinde Kitâbü’t-Tabakâti’l-kebîr’den
istifade etmiştir. Nitekim müellif bunu kitabının başında açıkça belirterek
şöyle der: “Kitapta yer alan isimleri ve isim sahiplerinin durumları hakkındaki
bilgileri, bu konuda emanetle şöhret bulmuş, hafız ve imam olan âlimlerin eserlerinden
naklettim. Târîhu’l-Buhârî … ve Vâkıdî’nin kâtibi olan Muhammed b.
Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’i gibi…”.
Nüveyrî (732/1332)
Nihayetü’l-ereb adlı eserinde, bilhassa Rasûlullah’ın (sav) sireti,
gazveleri ve gönderdiği elçiler konusunda ondan harfiyyen nakillerde
bulunmuştur. Keza İbn Seyyidinnâs (734/1334) Uyûnü’l-eser adlı kitabında
özellikle şemâil, siyer ve meğâzî konularında ondan nakillerde bulunmuştur. Mizzî
(742/1341) Tehzîbü’l-Kemal’in içinde bulunan birçok tercemesinde İbn Sa’d’ın
et-Tabakâtü’l-kebîr ve et-Tabakâtu’s-sağîr’inden istifade
etmiştir. Zehebî (748/1347) onun et-Tabakâtü’l-kebîr adlı eserini, Târîhu’l-İslâm
adlı kitabına temel kaynak yapmak suretiyle ondan istifade etmiştir. Kitabının
mukaddimesinde de bu hususa işarette bulunmuştur.
İbn Hadîde (783/1381)
İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’inden istifade etmiş ve ilgili konuları el-Misbâhu’l-mudî
fî Kitâbi’n-Nebiyyi’l-ümmî ve rüsülih ilâ mülûki’l-ard min Arabiyyîn ve Acemî
adlı eserine dercetmiştir. Benzer şekilde İbn Asâkir (571/1076) Târihu
Medîneti Dımaşk'ta, İbn Abdilberr (463/1071) el-İstiâb’da,
İbnü’l-Esîr (630/1232) Üsdü’l-Ğâbe’de İbn Hacer (852/1448) el-İsâbe'de
çok sayıdaki sahabe tercemesini harfi harfine İbn Sa’d’dan nakletmiştir. ve
İbnü'l-Cevzî (597/1201) el-Muntazam isimli eserinde gerek kaynak,
gerekse metot bakımından onun etkisi altında kalmış, Suyûtî (911/1501) de Hüsnü’l-muhâdara adlı eserinde, özellikle
sözü Mısır’a giren sahâbelere getirirken ondan istifade etmiştir.
Hulâsa, İbn Sa’d, İslâm Tarih Okulu’na sunduğu eserleri sayesinde,
özellikle de Kitâbü’t-Tabakâti’l-kebîr ile İslâm’ın fikrî ve kültürel
hayatına paha biçilmez katkılar sunması sebebiyle Hicrî III. asrın başındaki
ölümsüz tarihçilerden biri sayılmaktadır. Nitekim İslâm tarihi müellifleri her
dönemde İbn Sad’ın yazdıklarına itimat etmeyi sürdürmüşlerdir. Tarihçiler ne
zaman sözü sahâbe, tâbiûn ve İbn Sa’d’ın dönemine kadar gelen sonraki nesillere
getirdiklerinde hep onun eserlerine müracaat etme ihtiyacı duymuşlardır. Bu
açıdan onun, yazdığı eserler sebebiyle çağını aşar nitelikleriyle tarihçiler
nezdinde en parlak şahsiyetlerden biri olduğu kuşkusuzdur. Bu durum, özellikle
sonradan telif edilen kitapların uzun zaman onun yazılarına itimat etmesiyle
açıkça ortaya çıkar. Kaldı ki, günümüz İslâm tarihi araştırmacıları da ilk
üç dönemi (Sahabe, Tâbiin, Etbauttâbiin) konu alan gerek biyografik gerek kronolojik,
gerekse kurum/kavram çalışmaları muhtevalı araştırmalarında mutlaka İbn Sa’d’ın
et-Tabakât’ına ihtiyaç duyacaklardır. Bu sebepledir ki, Müslümanların
ilk üç neslinde meydana gelen bir hadiseyi inceleme veya bir şahsın
faaliyetlerini tespit etme konularında onun eserini incelemeden veya kaynak
kullanmadan hazırlanmış bir araştırma ancak eksik bir çalışma olur.
(Kaynaklar: İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ,
I-XI, (thk. Ali Ömer), Kahire 2001, I, 5-28; Taberî, Târih (de Goeje), Leiden
1879-1901, III, 1116-1117; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut 1978, s.
151; Hatîb, Târîħu Baġdâd, I-XIV, Kahire 1931, V, 321-322; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl,
(nşr. Beşşâr Avvâd Maruf], l-XXXV, Beyrut 1403-13/1982-92, XXV, 255-258; İbn
Hallikân, Vefeyât, I-VI, Kahire 1948-50, III, 473; Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ,
(nşr. Şuayb Arnavut). [-XXIII, Beyrut 1401-1405/1981-85),X, 664-667; İbn Kesîr,
el-Bidâye, I-XIV, Kahire 1932-39, Beyrut 1966, X, 272-273; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb,
I-XI, Haydarabad, 1907-1909, V, 118-119; J. Horovitz, josef, İslâmi
Tarihçiliğin Doğuşu, (çev. Ramazan Altınay-Ramazan Özmen), Ankara 2002, s.
110-114; Abdülazîz ed-Dûrî, İlmü’t-târîħ İnde’l-Arab, Beyrut 1960, s.
32-33; Ekrem Ziyâ Ömerî, Mevâridü’l-Hatîb el-Bağdâdî, Riyad 1985, s. 388;
Hizmetli, Sabri, İslâm Tarihçiliği Üzerine, Ankara 1991, s. 126-127; E.
Mittwoch, “İbn Sa‘d”, İA, V/2, s. 798; Fayda, Mustafa, “İbn Sa’d”, DİA,XX,
294-297.
0 yorum:
Yorum Gönder