9 Ağustos 2017 Çarşamba

İslâm Tarihi Kaynağı Olarak Tabakât

 Prof. Dr. Adem Apak
İbn Sa'd'ın (230/845) en önemli eseri şüphesiz et-Tabakâtü'l-kebîr’idir. Onun et-Tabakât’ından önce sadece hocası Vâkıdî’nin (207/823) Tabakât’ı vardı. Ancak Vâkıdî’nin bu sahadaki yazıları kaybolmuştur. Bu açıdan denilebilir ki, tabakat kitapları hakkında bize ulaşan en eski kitap, İbn Sad’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’idir. Aynı zamanda adı geçen eser, bu sahadaki en geniş, en toplayıcı ve en titiz kitaplardan sayılır. Diğer taraftan Vâkıdî, eserlerinde cahiliye tarihine fazla önem vermemiştir. Buna karşılık İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’in başına aldığı peygamberler tarihi ve eski neseplerle ilgili bölümlerde, Muhammed b. Sâib el-Kelbî’nin (204/819) rivayetlerinden istifade etmek suretiyle eski dönemlere ait isimler ve unvanlar hakkında da değerli bilgiler sunmuştur. İbn Sa’d’ın coğrafî detaylara yer vermesi, topladığı haberlerdeki inceliklere ne kadar vakıf olduğuna ve bu konuda ne derece çaba sarf ettiğine de işaret etmektedir.

İbn Sa’d, Vâkıdî’nin el-Meğâzî’si dışında, müstakil ve tam bir kitaba sahip olup günümüzde İbn İshâk’tan sonra kendisinden bize Rasûlullah’ın (sav) tam bir biyografisinin geldiği ilk müellif sayılır. Üstelik İbn Sa’d, Rasûlullah’ın (sav) mektupları, yolculukları, hastalığı ve vefatıyla ilgili detaylarda olduğu gibi, bazı konularda bize, İbn İshâk’tan daha doyurucu tafsilat vermektedir.
İbn Sa’d, eserini hazırlaması süresince kendisinden önce yazılmış olan nesep, rical, tarih ve terâcim kitaplarını ve benzerlerini inceleme fırsatı elde etmiştir. Dolayısıyla bir hulasa halinde, bu mükemmel ve tutarlı şekli elde etmek için, adeta o eserlerin özlerini tespit imkânına sahip olmuştur.
İslâm kültür tarihinde hem tabakat kitaplarının ilki, hem de zamanımıza intikal edenlerin en eskisi olan bu eser, temel olarak siyer-megâzî ve tabakat ana bölümlerinden meydana gelmektedir. İki cilt halinde basılan siyer- megâzî bölümü İbn İshâk'ın (151/768) İbn Hişâm (218/833) yoluyla günümüze ulaşan es-Sîretü'n-Nebeviyye'siyle, Vâkıdî'nin Kitâbü'l-Meğâzî’sinden sonra Hz. Peygamber'in (sav) hayatı ve şahsiyeti üzerine kaleme alınmış elde mevcut eserlerin üçüncüsüdür. Öyle ki, daha sonraki dönemlerde telif edilen siyer eserleri, esasında bu üç kaynaktan istifade edilerek yazılmışlardır. Dolayısıyla bu özelliğiyle İbn Sa’d, siyer müelliflerinin de öncülerinden biri kabul edilir.
Et-Tabakât’ın ikinci bölümünü teşkil eden ve daha büyük hacme sahip olan kısmı, ashab, tâbiîn, tebeu't-tâbiîn ile müellifin vefat tarihi olan 230 (845) yılına kadar ulaşan râvilerin hal ter­cümelerini içine alan kısımdır. Burada yer alan bilgiler, kitabı İslâm tarihi alanı için birinci derecede kaynak eser haline getirmektedir. Müellif, kitabının bu bölümünde Hz. Ömer'in fey gelirlerini hak sahiplerine dağıtmak üzere düzenledi­ği divan defterlerindeki anlayışa uygun olarak ashabı beş tabakada incelemiştir. Buna göre ilk tabaka Bedir Gazvesi'ne ka­tılan muhacirlerle Ensarı içine alır. İkinci tabakada Bedir Gazvesi'nde bulunama­mış Habeşistan muhacirleri gibi ilk Müslümanlardan olan kişilerle Uhud Gazvesi'­ne katılanların biyografileri sıralanır. Eserin üçüncü tabakası­nı Hendek ve sonrasındaki gazvelere ka­tılanlarla Mekke'nin fethinden önce İslâm’a girenler, dördüncü taba­kasını Mekke'nin fethi sırasında ve daha sonra müslüman olanlar, beşinci tabakasını da Hz. Peygamber'i (sav) ço­cukluğunda görenler teş­kil eder.
Kitabının İslâm tarihine temel kaynaklık eden ikinci kısmını planlarken hakkında bilgi verdiği şahısların İslâmiyet'e giriş tarihlerini ve katıldıkları gazveleri göz önüne alarak ashabı beş tabakaya ayıran İbn Sa'd, Me­dine'de yaşamış olanlara öncelik tanımak suretiyle mekân unsuruna da yer vermiş, buna paralel olarak sahâbîleri gittikleri yerlere göre yeniden kategorize edip tabakalara ayırmıştır. Bu ta­bakalar ise Mekke'den başlamak üzere sıra­sıyla Tâif, Yemen, Yemâme, Bahreyn, Kûfe, Basra, Medâin, Ho­rasan, Şam, Cezîre, Mısır ve Endülüs’e yerleşmiş olanlardan meydana gelir. Bu şekilde adı geçen bölgelerde yaşamış bulunan gittikleri bölgelerdeki faaliyetleri kaydedilmiştir.
İbn Sa’d’ın her biyografide ele aldığı şahsın nesebini araştırmaya dikkat gösterdiği görülür. Daha sonra da onun babasının, annesinin ve silsileye uygun olarak birkaç neslin nesebine temas etmektedir. Nihayetinde ele aldığı şahsın çocuklarından, annelerinden ve onların neseplerinden de söz etmektedir.
İbn Sa’d biyografisini aktardığı sahâbînin dış görünüşünü anlatmaya da büyük önem atfederdi. Söz gelimi, saç-sakalını boyayıp boyamadığı ve boyadığı takdirde ne ile boyadığı hakkında özel detaylar vermektedir. Aynı şekilde elbiselerden ve sarıklardan, onların yapıldıkları maddeden ve renklerinden bahseder. Yine yüzükten, yüzüğün yapıldığı madenden ve varsa üzerindeki nakıştan ve hangi parmağa takıldığından da söz eder. Sonuç olarak, özellikle bazı sahâbîlerin vasiyetlerinden -hem ifade hem içerik bakımından- bu vasiyetleri imzalamak için şahit tutup tutmadıklarından ve arkalarında bıraktıkları servetlerinden söz eder.
İbn Sa’d’ın tercemesini verdiği şahısların tarihî hadiselerde önemli rol oynamış olmaları, onların tercemelerinin hacim itibariyle büyümesine sebep olmuştur. Bu bahiste ismi geçenler Ebû Süfyân b. Harb, Muâviye b. Ebû Süfyân ve Yezîd b. Muâviye vb. gibi… Şüphesiz bu durum onların tercemelerinin uzun olmasına yol açmıştır.
Tabakât’ın son cildi kadın sahâbîlere ayrılmıştır. Kadınlara tahsis edilen son cildin muhtevası, kadınların o zaman üstlendikleri roller ve İslâm’ın fikrî ve kültürel hayatına yaptıkları katkılar itibariyle diğer ciltlerden geri değildir. Üstelik bu cilt, o zamanki aile hayatının bilinmesi hususunda da çok verimli bir kaynak sayılmaktadır. Müellifin ilk etapta kadınlara değer vermesinin sebebi, onların Rasûlullah’ın (sav) hadislerine şahit olmalarıdır. Kuşkusuz raviler hakkında hüküm verebilmek, onları cerh ya da tadil edebilmek için aile hayatlarının bilinmesi gerekir. Bu yüzdendir ki, İbn Sa’d, değerli olan ne kadar tarihî haber varsa hepsini bir araya getirmiştir. Dolayısıyla kadının İslâm’daki konumuna uygun olarak, tarihî ve kültürel haberlere büyük önem atfetmiştir.
Müellif son ciltte Allah Rasûlü’nün (sav) zevcelerini, ardından sırasıyla onun kızları, amca ve hala kızlarıyla, Benî Hâşim mensupları başta olmak üzere Kureyşli ve Medineli kadın sahâbîleri, sonunda da tabiînden bazı hanımları bir tabaka halin­de ele almış, onların hayatları hakkında bilgi verirken de ilimle ilgilenmelerini, sosyal hizmet saha­sında rol almış olmalarını, özellikle sa­vaşlarda yaralılara sağlık hizmeti sunma­larını, silâh taşıyıp fiilen savaşa katılma­larını göz önünde bulundurmuştur.
İbn Sa’d yazılarında, tarihle ilgili pek çok detaylara da yer vermiştir. Bu detaylar, daha ziyade coğrafî yerleri dikkatle anlatıp tarif ederken daha çok ortaya çıkmaktadır. Bu durum, onun malumatını, bizzat gören şahitlerden elde ettiğine inanmamıza sebep olmaktadır. Hatta İbn Sa’d, bu yerlerin daha önceki durumlarıyla, kendisinin ilim talep etmek için Medine’de bulunduğu zamandaki hallerini mukayese etmek suretiyle mekanlar konusunda kendi görüş ve değerlendirmelerini de sunmuştur. Onun gözlem yaptığı bölgelerle ilgili olarak coğrafî detaylara yer vermesi, topladığı haberlerdeki inceliklere ne kadar vakıf olduğuna ve bu konuda ne derece çaba sarf ettiğine işaret etmektedir.
İbn Sa'd'ın, başta hocası Vâkıdî'nin ki­tapları ve rivayetleri olmak üzere kendin­den önceki eserlerden ve çağdaşlarından şifahen topladığı hadislerle gerek ahbâr, gerekse ensâba ait bilgilerden faydalanarak yazdı­ğı et-Tabakâtü’l-Kübrâ isimli eseri, öğrencilerinden Hâris b. Seleme, Hüseyin b. Fehüm, Ahmed b. Ubeyd ile İbn Ebü'd-Dünyâ ve başka râviler yoluyla günümüze kadar ulaşmıştır. Müellif eserinde ele aldığı şahsın önce künye ve lakabını, adını, men­sup olduğu kabileyi göstermek üzere babasından başlayarak nesebini, sonra da annesinin adını ve nesebini vermekte, ardından erkek ve kız çocuklarını, eğer şahıs kadın ise kocasını tanıtmaktadır. Daha sonra ise mesleğini, ahlâkî ve şahsî özelliklerini, yaşadığı yerleri, seyahatlerini, hocalarını ve öğrencilerini, şayet varsa siyasî ve ilmî kişiliğini, nihayet fazileti hakkında söylenenleri anlatıp vefat tarihini bildirmektedir. Bütün bu özellikleri sebebiyle onun eseri, gerek İslâm tarihinde meydana gelen önemli hadiseler, gerekse bu hadiselerde doğrudan veya dolaylı rol oynayan şahıslar ve onların faaliyetlerini ortaya koymada vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Nitekim müellif, sahâbeden başta Hulefâ-i Râşidîn olmak üzere aşere-i mübeşşere gibi Müslüman önderlerinin, Hz. Hasan ve Hüseyin gibi Ehl-i Beyt büyüklerinin, ayrıca Ömer b. Abdülazîz gibi mühim şahsiyetlerin hayatlarını ve faaliyetlerini eserinde çok geniş yer vermiş, onlar ve yaşadıkları dönem hadiselerini teferruatlı bir şekilde aktarılmıştır. Kitapta ayrıca özellikle halifelerin dönemlerindeki iktisadî ve içtimaî olay­lar, çeşitli devlet kurumları ve devletin diğer faaliyetleri üzerinde genişçe durduğu da görülür. Bunlara ilave olarak İbn Sa'd'ın et-Tabakât’ının İs­lâm'ın yayılış tarihini göstermesi yanın­da ilmî ve dinî gelişmeleri şehirlere göre aksettirmesi bakımından ayrı bir yeri ve değeri bu­lunmaktadır. Onun bu hususlardaki kültür seviyesi ve zamanımıza intikal ettirmiş olduğu belgelerin değeri ve zenginliği dikkat çekicidir. İşte bütün bu hususiyetleri sebebiyle et-Tabakât daha sonra gelen birçok müellifin eserine hem öncülük, hem örneklik, hem de kaynaklık yapmıştır. Öyle ki, şayet onun eseri olmasaydı, İslâm tarihinin farklı yönlerini ele alan muhtelif müelliflerin eserleri pek çok tarihi malumatı bizlere ulaştırma imkanı bulamayacaklardı. Nitekim büyük İslâm tarihçilerinden Belâzürî (279/892), futuhât kitaplarının öncüsü kabul edilen Fütûhu’l-Buldân ile Ensâb kitaplarının en mühimi kabul edilen Ensâbü’l-Eşrâf’ı telifinden onun eserinden çokça faydalanmıştır. Benzer şekilde Beyhakî (458/1066) Delâ'ilü'n-Nübüvve adlı eser­inde, yine Ebû Nuaym (430/1038) Hilyetü’l-Evliyâ’da, büyük İslâm tarihçisi Taberî (310/922) Târihu’r-Rusûl ve’l-Mülûk’unda, Vekî' b. Hayyâm (306/918) Ahbâru’l-Kudât'ta, Hatîb el-Bağdâdî (463/1071) Târihu Bağdâd'da ondan çokça faydalanmışlardır. Nitekim Bağdâdî Târîhu Bağdâd adlı eserinde, 250’den fazla yerde İbn Sa’d’ın et-Tabakât’ından istifade etmiştir.
Nevevî (676/1277) de Tehzîbü’l-esmâ ve’l-luğât adlı eserinde Kitâbü’t-Tabakâti’l-kebîr’den istifade etmiştir. Nitekim müellif bunu kitabının başında açıkça belirterek şöyle der: “Kitapta yer alan isimleri ve isim sahiplerinin durumları hakkındaki bilgileri, bu konuda emanetle şöhret bulmuş, hafız ve imam olan âlimlerin eserlerinden naklettim. Târîhu’l-Buhârî … ve Vâkıdî’nin kâtibi olan Muhammed b. Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’i gibi…”.
Nüveyrî (732/1332) Nihayetü’l-ereb adlı eserinde, bilhassa Rasûlullah’ın (sav) sireti, gazveleri ve gönderdiği elçiler konusunda ondan harfiyyen nakillerde bulunmuştur. Keza İbn Seyyidinnâs (734/1334) Uyûnü’l-eser adlı kitabında özellikle şemâil, siyer ve meğâzî konularında ondan nakillerde bulunmuştur. Mizzî (742/1341) Tehzîbü’l-Kemal’in içinde bulunan birçok tercemesinde İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr ve et-Tabakâtu’s-sağîr’inden istifade etmiştir. Zehebî (748/1347) onun et-Tabakâtü’l-kebîr adlı eserini, Târîhu’l-İslâm adlı kitabına temel kaynak yapmak suretiyle ondan istifade etmiştir. Kitabının mukaddimesinde de bu hususa işarette bulunmuştur.  
İbn Hadîde (783/1381) İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kebîr’inden istifade etmiş ve ilgili konuları el-Misbâhu’l-mudî fî Kitâbi’n-Nebiyyi’l-ümmî ve rüsülih ilâ mülûki’l-ard min Arabiyyîn ve Acemî adlı eserine dercetmiştir. Benzer şekilde İbn Asâkir (571/1076) Târihu Medîneti Dımaşk'ta, İbn Abdilberr (463/1071) el-İstiâb’da, İbnü’l-Esîr (630/1232) Üsdü’l-Ğâbe’de İbn Hacer (852/1448) el-İsâbe'de çok sayıdaki sahabe tercemesini harfi harfine İbn Sa’d’dan nakletmiştir. ve İbnü'l-Cevzî (597/1201) el-Muntazam isimli eserinde gerek kaynak, gerekse metot bakımından onun etkisi altında kalmış, Suyûtî (911/1501) de Hüsnü’l-muhâdara adlı eserinde, özellikle sözü Mısır’a giren sahâbelere getirirken ondan istifade etmiştir.
Hulâsa, İbn Sa’d, İslâm Tarih Okulu’na sunduğu eserleri sayesinde, özellikle de Kitâbü’t-Tabakâti’l-kebîr ile İslâm’ın fikrî ve kültürel hayatına paha biçilmez katkılar sunması sebebiyle Hicrî III. asrın başındaki ölümsüz tarihçilerden biri sayılmaktadır. Nitekim İslâm tarihi müellifleri her dönemde İbn Sad’ın yazdıklarına itimat etmeyi sürdürmüşlerdir. Tarihçiler ne zaman sözü sahâbe, tâbiûn ve İbn Sa’d’ın dönemine kadar gelen sonraki nesillere getirdiklerinde hep onun eserlerine müracaat etme ihtiyacı duymuşlardır. Bu açıdan onun, yazdığı eserler sebebiyle çağını aşar nitelikleriyle tarihçiler nezdinde en parlak şahsiyetlerden biri olduğu kuşkusuzdur. Bu durum, özellikle sonradan telif edilen kitapların uzun zaman onun yazılarına itimat etmesiyle açıkça ortaya çıkar. Kaldı ki, günümüz İslâm tarihi araştırmacıları da ilk üç dönemi (Sahabe, Tâbiin, Etbauttâbiin) konu alan gerek biyografik gerek kronolojik, gerekse kurum/kavram çalışmaları muhtevalı araştırmalarında mutlaka İbn Sa’d’ın et-Tabakât’ına ihtiyaç duyacaklardır. Bu sebepledir ki, Müslümanların ilk üç neslinde meydana gelen bir hadiseyi inceleme veya bir şahsın faaliyetlerini tespit etme konularında onun eserini incelemeden veya kaynak kullanmadan hazırlanmış bir araştırma ancak eksik bir çalışma olur.
(Kaynaklar: İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-XI, (thk. Ali Ömer), Kahire 2001, I, 5-28; Taberî, Târih (de Goeje), Leiden 1879-1901, III, 1116-1117; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut 1978, s. 151; Hatîb, Târîħu Baġdâd, I-XIV, Kahire 1931, V, 321-322; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, (nşr. Beşşâr Avvâd Maruf], l-XXXV, Beyrut 1403-13/1982-92, XXV, 255-258; İbn Hallikân, Vefeyât, I-VI, Kahire 1948-50, III, 473; Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ, (nşr. Şuayb Arnavut). [-XXIII, Beyrut 1401-1405/1981-85),X, 664-667; İbn Kesîr, el-Bidâye, I-XIV, Kahire 1932-39, Beyrut 1966, X, 272-273; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, I-XI, Haydarabad, 1907-1909, V, 118-119; J. Horovitz, josef, İslâmi Tarihçiliğin Doğuşu, (çev. Ramazan Altınay-Ramazan Özmen), Ankara 2002, s. 110-114; Abdülazîz ed-Dûrî, İlmü’t-târîħ İnde’l-Arab, Beyrut 1960, s. 32-33; Ekrem Ziyâ Ömerî, Mevâridü’l-Hatîb el-Bağdâdî, Riyad 1985, s. 388; Hizmetli, Sabri, İslâm Tarihçiliği Üzerine, Ankara 1991, s. 126-127; E. Mittwoch, “İbn Sa‘d”, İA, V/2, s. 798; Fayda, Mustafa, “İbn Sa’d”, DİA,XX, 294-297.


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar