Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Sözlükte "dört köşeli veya küp şeklinde
olmak" anlamındaki ka'b kökünden gelen ka'be "küp şeklinde
nesne" demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de Kâbe adı iki defa geçmektedir:
“Ey İnananlar! İhramlı iken avı öldürmeyin.
Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna
içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kâbe'ye ulaşacak bir kurbanı
ödeme, yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde keffaret ya da yaptığının
ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geçmiştekileri
affetmiştir, kim tekrar yaparsa Allah ondan öç alır. Allah Güçlü'dür, Öç
alıcı'dır”. (Mâide, 5/95); “Allah, hürmetli ev Kâbe'yi, hürmetli ayı, kurbanı,
boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah'ın
göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın şüphesiz her şeyi Bilen
olduğunu bilmeniz içindir”. (Maide, 5/97).
Burada geçen isminin yanı sıra Kur’ân’ın diğer
surelerinde Kâbe’ye Beyt, Beytullah,
el-Beytü'l-Atîk, Beytü'1-harâm, el-Beytül-muharrem, el-Mescidü'l-harâm
el-Beytü'l-ma'mûr el-Meş'arü'1-harâm, Beniyye, Devvâre, Kâdis, Kıble, Hamsa,
Müzheb gibi çeşitli isimler de verilmiştir.
Kâbe'nin ilk defa ne zaman ve kimin tarafından
yapıldığı hususunda kaynaklarda ihtilâf vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de bu bahiste şu
âyetler bulunmaktadır:
"Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet
kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev -mâbed-Mekke'deki -Kâbe'dir (Âl-i
İmrân 3/96); "Biz beyti insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer
kıldık. Siz de İbrahim'in makamını namaz yeri edinin. Biz İbrahim ve İsmail'e,
"Tavaf eden, ibadete kapanan, rükû ve secde edenler için evimi temiz
tutun' diye emretmiştik. İbrahim, 'Rabbim, burayı emin bir şehir yap! Halkından
Allah'a ve âhiret gününe iman edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır' dediğinde
-Allah-, "Kim inkâr ederse onu kısa bir süre -dünyada- faydalandırır,
sonra da cehennem azabına sürüklerim. O ne kötü bir akıbettir!' demişti. Bir
zamanlar İbrahim İsmail ile beraber evin temellerini yükseltirken, 'Ey
rabbimiz, bizden kabul buyur! Şüphesiz sen işitensin, bilensin,
demişlerdi" (Bakara 2/125-127); "Bir zamanlar İbrahim'e beytin
yerini göstermiş -ve şöyle demiştik-: Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf eden,
kıyamda bulunan, rükû ve secde edenlere evimi temiz tut" (Hac 22/26);
"İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak
yol ve diyarlardan yorgun argın gelen, zayıf develer üzerinde, kendilerine ait
birtakım yararları müşahede etmeleri, Allah'ın kendilerine rızik olarak verdiği
kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları -kurban
kesmeleri- için sana -Kâbe'ye- gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem
de fakir ve yoksullara yedirin. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine
getirsinler ve eski evi tavaf etsinler. Kim Allah'ın yasaklarına saygı
gösterirse bu, rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır" (Hac 22/
27-29).
Burada sıralanan âyetlerden Kâbe'nin Hz. İbrahim'den
önce de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve
İbrahim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz. İbrahim'den
önce kimin tarafından inşa edildiği hususunda Kur'an'da herhangi bir bilgi
yoktur. Bununla birlikte bazı kaynaklarda ilk yapanların Hz. Âdem yahut oğlu
Şît, hatta onlardan daha önce melekler olduğuna dair birçoğu mübalağa ve efsane
unsurlarıyla süslü, bir kısmı da sembolik anlamlar taşıyan rivayetler yer
almaktadır.
Kâbe'yi ziyaret, Hz. İbrahim zamanından Arabistan’da
özellikle de Mekke’de putperestliğin yayılışına kadar tevhid esaslarına uygun
olarak sürdürülmüştür. Hz. İbrahim’den sonra Hz. İsmail, Kâbe ve hac
hizmetlerini yürüttü. Kendisinden sonra bu görevi on iki oğlundan biri olan
Nabit b. İsmail yerine getirdi. (Buhârî, Ehâdîsü’l-Enbiyâ 9).
Huzâalılar dönemi Mekke’sinde şüphesiz en
önemli değişiklik, Kâbe’ye putların sokulması olmuştur. Kaynaklarda bunu
gerçekleştiren kişi olarak Huzâalılar’ın reisi Amr b. Luhay gösterilir.
Rivayete göre Amr, ticaret amacıyla gittiği Şam bölgesinde yaşayan
Amalikalıların putlara taptıklarını gördüğünde, niçin böyle yaptıklarını
sormuş, onlar putlardan yardım istediklerinini onların da kendilerine yardım
ettiklerini cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Amr, oradan aldığı Hübel
isimli putu Kâbe’ye getirip halkından buna tapınmalarını istemiştir. Onun
Mekke’de başlattığı putperestlik hareketi, Kâbe’nin başka putlarla
doldurulmasının ilk adımı olmuştur. (Buhârî,
Menâkıb 9).
Mekke'de putperestliğin başlamasıyla müşrikler Kâbe
ve çevresine çok sayıda put dikerek burayı adeta bir puthâneye çevirdiler;
ayrıca zaman içerisinde tavafı çıplak yapmaya başladılar. Hz. İbrahim'in
dinine bağlı Hanîfler gibi birçok kişi ise Kâbe'yi putperest anlayışın dışında
ziyarete devam etti. Mekke müşrikleri Kâbe'yi ve etrafını putlarla
doldurmalarına rağmen hiçbir zaman onu bu putlara nispet etmemişler, daima
Beytullah olarak görmüşlerdir. Fakat kendilerini Allah'a yaklaştırdığına
inandıkları putlara kurban kesip dua etmekten de vazgeçmemişlerdir. Müşrikler
bir yandan da Kâbe'nin imarına çalışır ve hacılara ücretsiz olarak su ve yemek
dağıtırlardı.[1]
Kureyşliler'e itibar ve ticarî avantaj sağlayan
Kâbe kıskançlık ve düşmanlıkların da odak noktası olmuş, Habeşistan'ın Yemen
valisi Ebrehe Mekke'yi ele geçirip burayı yıkmak istedi. Fakat hedefini
gerçekleştiremeden geriye döndü. (Fîl, 105/1-5).
Hz. Muhammed (sav) 35 yaşında iken, Mekkeliler yıkılmaya yüz tutan ve seller sebebiyle büyük
tahribata uğrayan Kâbe’yi yeniden
yapmaya ve tavanını yükseltmeye karar verdiler. Bunun için Cidde kıyılarında fırtınaya yakalanıp karaya vuran
bir geminin kerestelerini satın aldılar. Mekke‘de bulunan Kıptî bir marangozun yardımıyla
Kâbe’yi yeniden inşaya başladılar. İnşa esnasında Hz. Peygamber (sav) amcası
Abbâs ile birlikte taş taşımıştır. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 25).
Mekke’de bütün kabilelerin ortak katılımıyla
gerçekleşen inşa faaliyeti Hacerü’l-Esved’in yerine konulması aşamasına gelince durdu.
Zira kabilelerden her biri bu görevi kendilerinin yerine getirmesi gerektiğini
düşünüyordu. Anlaşmazlık neredeyse bir çatışmaya dönüşmek üzereydi. Neticede
Kureyş’in en yaşlılarından olan Mahzûm kabilesi
reislerinden Ebû Ümeyye b. Muğîre, Bâbü’ş-Şeybe (Bâbüsselâm) kapısından ilk giren kişinin hakemliğine
başvurulmasını teklif etti. Onun görüşünün kabul edilmesiyle gelecek şahıs
beklenmeye başlandı. Sonunda kapıdan Hz. Peygamber’in (sav) girdiğini görünce
oradakilerden her biri onun Emin kişi olduğunu ifade ederek hakemliğine razı
olacaklarını açıkladılar. Yanlarına gelince meseleyi kendisine aktardılar.
Teklifi kabul eden Rasûl-i Ekrem (sav) sırtındaki abasını çıkarıp yere serdi,
ardından Hacerü’l-Esved’i elleriyle örtünün üzerine yerleştirdi. Daha
sonra her kabileden bir kişinin abanın ucundan tutmasını ve taşın konulacağı
yere kadar birlikte götürülmesini istedi. Yerine ulaştırıldığında
Hacerü’l-Esved’i elleriyle yerleştirdi. Bunun ardından Kâbe’nin inşasına
kaldığı yerden devam edildi.[2]
Mekke Müslümanların kontrolüne geçtikten sonra Hz.
Peygamber (sav) Kâbe’ye giderek ilk tavafını gerçekleştirdi.
Adından “Hak geldi batıl zâil oldu, Muhakkak ki batıl zâil olucudur.” (İsrâ,
15/81) âyetini okuyarak içeride bulunan bütün putları parçaladı. Allah Rasûlü
(sav) diğer taraftan ashâbına Kâbe’deki resimlerin de silinmesini emretti. Bu
faaliyetlerin tamamlanmasından sonra Bilal-i Habeşî’ye işaret ederek Kâbe üzerinde ezan okumasını
istedi.( Buhârî, Mezâlim ve’l-Ğasb 32, Meğâzî 48, 49) Böylece Kâbe uzun zaman sonra yeniden Tevhid
inancının merkezi haline gelmiş oldu. Rasûlüllah (sav) daha sonra Kâbe
etrafında toplanmış olan insanlara şu veciz hitabesini sundu:
“Allahtan
başka ilah yoktur. O’nun eşi ve ortağı yoktur. Allah vaadini yerine getirdi ve
kuluna yardım etti. İyi biliniz ki bütün câhiliyye adetleri, bütün mal ve kan davaları ayağımın
altındadır. Sadece Kâbe hizmeti (hicâbe) ve hacılara su dağıtılması
(sikâye) bunun dışındadır. Ey Kureyşliler, Allah
sizden câhiliyye gururunu, soyla, babayla övünmeyi gidermiştir. Bütün insanlar
Âdem‘den,
Âdem de topraktan yaratılmıştır.”[3]
0 yorum:
Yorum Gönder