24 Aralık 2017 Pazar

Necmettin İlgazi-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli
Mardin Artukluları
Necmettin İlgazi, Sultan Muhammet Tapar’ın Haçlılar’la mücadele için Musul ve civarına vali olarak tayin ettiği Emir Çavlı ile birlikte Habur suyu civarında I. Kılıçarslan’a karşı yapılan savaşa (1107) katıldı. Ardından müttefiki Çavlı ile arası açılınca onun elinde bulunan Nusaybin’i ele geçirdi.(1107) Ancak Musul valiliğinden azledilen Çavlı’nın sultana karşı ittifak teklifini de reddetti. Bunun üzerine kendisine Irak Selçuklu Sultanı Sultan Mahmud tarafından 1108’de Harran, 1111’de Meyyafarikin hediye edilmiştir.[1]

Musul bölgesi valiliğine tayin edilen Emir Aksungur el-Porsuki’nin İlgazi’nin oğlu Ayaz’ı hapsetmesi ve hakimiyeti altında olan Mardin yörelerine akınlarda bulunması üzerine İlgazi, yeğenleri Belek b. Behram ve Davud ile birlikte harekete geçerek Aksungur’u[2]  1116’da yenilgiye uğrattı[3] ve Muhammet Tapar’ın kendisini cezalandıracağını bildiği için Suriye’ye gidip Mevdud’un katlinden dolayı sultanla arası açık bulunan Dımaşk hakimi Atabeğ Tuğtegin’le anlaştı. Antakya Haçlı prensi Roger ile de bir ittifak yaparak asker toplamak maksadıyla Mardin’e giderken Humus Emiri Hayır Han (Kırhan) b. Karaca tarafından bir baskınla yakalanıp 1115’de hapse atıldı. Fakat daha sonra bazı şartlarla anlaşmaya varılması üzerine serbest bırakıldı.[4]
Halep Emiri Emir Lü’lü’ün öldürülmesinden sonra 1117 tarihinde Haçlılar karşısında güç durumdaki Halep ileri gelenlerinin daveti üzerine şehre gidip idareyi ele aldı. Böylece Halep Selçuklu Melikliği de fiilen sona ermiş oldu.[5] 1122’de öldüğünde buraya naib olarak bıraktığı yeğeni Süleyman b. Abdulcebbar’a kaldı.[6]
Haçlı organizasyonları çok güçlü ve kalabalık bir şekilde doğuya doğru akmıştır. Ancak bu seferlerin bölgeye aktığı dönem aynı zamanda Müslüman Türklerin de aynı bölgeye göç ettikleri döneme rastlamaktadır. İşte bu dönemde Müslüman Türkler bir anda haçlılarla mücadele görevi ile karşı karşıya gelmiş oldular. Zaten şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; eğer bu dönemde Müslüman Türklerin bölgeye göçleri olmasaydı, muhtemelen haçlılar Urfa’nın da ötesine geçecekler ve Cezire Bölgesine hakim olacaklardı. Buna yetecek güce ve cesarete de sahiptiler. İşte bu dönemde ortaya çıkan ve Haçlılarla mücadele bayrağını taşımaya başlayan bu yeni güç, haçlılara nefes aldırmadı.
Selçukluların Anadolu kolunu temsil eden Anadolu Selçukluları haçlı sürülerini Anadolu’da eritirken, kalanlar da karşılarında bu mücadeleyi sürdüren önemli kişiler buldular. Bunlardan ilki Necmettin İlgazi’dir. Daha sonra ise bu rolü Urfa’nın fethiyle büyük ses getiren Nurettin Zengi üstlenecektir. Meselenin izahı sadedinde dönemin şahitlerinden birinin ifadesine başvuralım. Dönemin tarihçilerinden İbn Ezrak’ın belirttiği gibi; babaları ile birlikte Sökmen, İlgazi ve yeğenleri Belek’in mücadelelerinden dolayı Haçlıların yanında önemli itibarları vardı ve onlar üzerinde büyük bir korku salmışlardı.[7]
Necmettin İlgazi, daha önceki dönemde Muhammet Tapar’a kırgınlığı sebebiyle onun emriyle 1111 tarihinde Haçlılar’a karşı teşkil edilen Selçuklu ordusuna bizzat katılmayıp bir miktar kuvvetle oğlu Ayaz’ı göndermişti. Dört yıl sonra ise Tuğtegin ve Toganarslan’la beraber 1115 tarihinde Halep bölgesindeki Tel Danis’te Kudüs Kralı II. Baudouin ve diğer Haçlı prenslerinin kumandasındaki büyük bir Haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirip geri çekilmek zorunda bıraktı. İlgazi, Haçlılarla mücadele için Şam atabeği Tuğtegin’le bir anlaşma yaptıktan sonra asker toplamak üzere Mardin’e gitti. Burada topladığı kuvvetlerle Dilmaçoğulları Emiri Toğanaslan ve Munkızi Ailesi’nden Usame ile birleşip 40 bin kişi ile Telifrin vadisinde 1119 tarihinde Antakya prensi Roger’le yaptığı savaşta Haçlıları büyük bir yenilgiye uğratıp Haçlı ordusunu imha etti ve Roger’i öldürdü.[8] Üsame b. Munkız’ın Kitabu’l-İtibar’daki ifadesine göre; 40 bin kişilik Haçlı ordusundan 20 kişi Antakya’ya dönebilmişti.[9] Franklar bu savaşa “Kanlı Meydan” diyorlardı.[10]
Haçlılara böyle önemli bir darbe indirmesi, İslam Dünyasında büyük bir sevinçle karşılandı. Abbasi Halifesi Müsterşid-Billâh Necmettin İlgazi’ye hil’at ve değerli hediyeler gönderdi. [11] Şairler de onu öven şiirler söylediler. Bu zaferden sonra İlgazi, Doğu Akdeniz’e kadar olan Kuzey Suriye’yi kontrolü altına aldı. Tuğtegin’le birlikte Haçlıların elinde bulunan İm ve Zerdena kalelerini fethetti. Bu dönemde Nusaybin’i de aldı.[12] Bunu takip eden günlerde Haçlılara kesin bir darbe indirmek maksadıyla Türkmenlerin yoğun bir şekilde yerleştiği Güneydoğu Anadolu bölgesinden topladığı kuvvetlerle Fırat’ı geçip Tel Başir’den Keysün’a kadar olan Haçlı topraklarını ele geçirdi. Azaz Kalesi’ni kuşatıp kendisine katılan Tuğtegin ile birlikte 1120 tarihinde Kudüs Kralı II. Baudouin ve Urfa Kontu Joscelin de Courtenay’a karşı başarılı mücadelelerde bulundu. Daha sonra Halep’e gelen İlgazi, Haçlılarla yeniden mücadele için asker toplamak üzere yerine oğlu Şemsüddevle Süleyman’ı naib olarak bırakıp Mardin’e gitti. Bu dönemde aynı zamanda bölgede halk için rahatlıklar sağlıyor ve halkı bezdiren pazar vergilerini kaldırıyordu.[13]
Irak Selçuklu Sultanı Mahmud b. Muhammed Tapar, Gürcü Kralı II. David’in ağır baskı ve takibatına maruz kalan Tiflis ve yöresindeki Müslüman halkın yardım talebi üzerine Türk emirlerinin katıldığı bir ordu oluşturulmasını emretti ve 1121’de o dönemin başarılı kişisi Necmettin İlgazi’yi de ordunun başına görevlendirdi. İlgazi, hemen harekete geçip henüz yardımcı kuvvetler kendisine erişmeden Tiflis’e yöneldi. Ancak dağ geçitleri arasında Kıpçaklar’dan da destek alan Gürcülerin ani baskınına uğradı.[14] Büyük bir bozgun yaşayan İlgazi, yenilgiden sonra[15] Mardin’e döndü.[16] Oğlu Süleyman’ın kendisine isyan ederek idaresini ele geçirdiği Halep’e gidip yeğeni Bedrüddevle Süleyman’ı şehrin yöneticiliğine tayin etti. Daha sonra Haçlılar’la mücadele için tekrar asker toplamak amacıyla Mardin’e döndü.
İlgazi, 1122’de yeğeni Belek b. Behram ile Güneydoğu Anadolu’dan sağladığı kuvvetlerle yeniden Suriye’ye yöneldi. Kendisine katılan Tuğteginle birlikte Haçlı işgaline uğrayan Zerdena Kalesini kuşattı. Ancak, bu sırada hastalandı. Haleb’e gidip tedavi olduktan sonra Mardin’e döndü. Oradan Meyyafarikin’e giderken Evseluhin’de 1122’de yolda vefat etti.[17] Naaşı geçici olarak Meyyafarikin’de Sindeli denilen yere gömüldü. Bir süre sonra Mescidü’l-Emir’de Kubbetü’s-Sultan’ın kuzey tarafındaki türbesine nakledildi.[18] Urfalı Mateos’un onun Halep’te ölüp naşının Harran’a oradan da Meyyafarikin’e nakledildiğine dair bilgisi yanlış bir bilgidir.[19]  1143 tarihinde oğlu Hüsamettin Timurtaş babasının kabrini Mardin Kalesindeki Mescid-i Hıdır’daki şehitliğe nakletti.[20]




[1] İbnü’l-Esir, X, 592.
[2] İbnü’l-Esir, X, 501.
[3] İbnü’l-Ezrak, Mervani Kürtler Tarihi, 239.
[4] Farklı bilgiler için bkz. İbnu’l-Ezrak, 32.
[5] İbnü’l-Esir,  X, 531.
[6] İbn Adim, 123.
[7] İbnu’l-Ezrak, 122.
[8] İbnü’l-Esir, X, 555.
[9] Üsame b. Munkiz, İbretler Kitabı, Çev; Yusuf Ziya Cömert, İstanbul, 1992, 165.
[10] Hüseyin Kayhan, “Haçlılar Karşısında Artuklular”, I. Uluslararası Mardin Sempozyumu, İstanbul, 2006, 54.
[11] İbnü’l-Esir, X, 567.
[12] İbnu’l-Ezrak, 32-33.
[13] Azimî, 43.
[14] İbn Adim, 145.
[15] İbn Şeddad, III, 431.
[16] İbnü’l-Esir, X, 567.
[17] İbnü’l-Esir, X, 604.
[18] İbnu’l-Ezrak, 38; İbn Şeddad, III, 433.
[19] Urfalı Mateos, 272.
[20] İbnu’l-Ezrak, 52.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar