Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Her
cuma günü hutbe sonunda bir âyet-i kerime okunur. Bu âyette her cuma günü
müminlere Allah’ın üç emri ve üç yasağından bahsedililir.
Hutbenin
sonunda okunan âyeti Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in tespit ve teklif
edilmiştir. Halife Kur’ân-ı Kerim’i
baştan sona incelemiş ve bu âyette karar kılmıştır. Ömer b. Abdülaziz’in bu
teklifi o zamanda Müslümanlar tarafından kabul görmüş ve bu adet onun
uygulaması olarak günümüze kadar ulaşmıştır[1]. Bu âyette Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik
yapmayı ve akrabayı yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı
da yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir.[2]”
Ayet
hakkında büyük tefsir alimi Kadı Beyzavi şöyle der: “Kur’ân-ı Kerim’de bu
âyetten başka âyet olmasaydı, sadece bu âyet Kur’ân’ın herşeyi beyan ettiğine
ve alemlere rahmet ve hidâyet rehberi olduğuna delil olarak yeterdi”. Gerçekten
bu âyet, toplumsal hayat düzeninin temel unsurlarını vurgulamakta, toplumu
tahrip eden tehlikelere de işaret etmektedir. Bu emir ve yasaklar sadece
müslüman toplumlar için değil, diğer toplumlar için de dikkate alınması gereken
prensiplerdir.
Yüce
Allah bu âyette kullarına üç şeyi emretmekte ve üç şeyi yasaklamaktadır.
Emirler; adalet, ihsan ve yakın akrabadan başlamak üzere ihtiyaç sahiplerine
muhtaç oldukları şeyi vermektir.
Görüldüğü gibi, bu üç unsur cemiyeti ayakta tutan ve varlığını devam
ettiriren hayat düsturlarıdır.
Adalet,
her hak sahibine hakkını vermek, zulmü terk etmektir. Adalet dinin temelidir.
Devletlerin ayakta durabilmesi için de gerekli olan ilk şart o ülkede adaletin
olmasıdır. Bu nedenle “bir toplumu küfürle yönetmek mümkündür, ancak adalet
olmadan asla” sözü yaygın bir kanaattir. Toplumda devlet başkanından aile
reisine kadar herkes adaletle hareket etme sorumluluğu altındadır. Adaletin
olmadığı yerde anarşi ve terör hakim olur ki, böyle bir cemiyette mal ve can
güvenliğinden, huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle vatandaşlarına
umutlu bir gelecek vadeden yönetimlerin önce adalet prensibini ve adaleti
işletecek olan hukuk sistemini öncelikleri arasına almaları ve gerçek bir hukuk
devleti kurmanın gayreti içinde olmaları gerekir.
İhsan;
yapılan bir iyiliğe daha büyük bir iyilikle karşılık vermek, kendimize yapılan
bir kötülüğü affetmek, kendimiz için istediğimiz ve sevdiğimiz şeyleri
başkaları için de istemek ve sevmektir.
İhsan’ın diğer bir anlamı da Allah’ı görür gibi ihlasla ibadet etmek.
Onu her yerde hazır ve gözetici bilmektir. Böyle bir toplum, şüphesiz cennet
hayatını dünyaya getirmiş demektir.
Akrabaya,
yakınlara ve ihtiyaç sahiplerine muhtaç oldukları şeyi vermek de üçüncü
emirdir. İslâmiyet ihtiyaç sahiplerine
yardım etmeyi burada genel bir şekilde emretmekle birlikte, zekât ile bu emri
resmileştirmekte ve bir ibadet olarak kabul etmektedir. Her müslüman yakın
akrabasından başlamak üzere, ihtiyaç sahiplerine yardıma koşarsa, o cemiyetin
sosyal güvenlik meselesi çözülmüş olur.
Âyette
yasaklanan üç şey fuhuş, fuhşa götüren nedenler, dinen çirkin görünen şeyler
ile zulüm ve haksızlıktır. Fuhuş
dünyanın başa çıkamadığı bir hastalık ve aile mefhumunun en büyük
düşmanıdır. Fuhuş sebebiyle aileler
bölünmekte, yuvalar dağılmakta, sahipsiz çocuklar dünyaya gelmektedir. Bu da özellikle insanî ilişkilerin
alabildiğince serbest olduğu ülkeler için başta gelen bir problemdir.
Dinin
yasakladığı fiiller, mutlaka insanın kendisine, nesline veya çevresine zararlı
olan şeylerdir. İslâm keyfi olarak hiçbir şeyi yasaklamaz. Meselâ dinimizin hırsızlık, adam öldürme,
rüşvet, kaçakçılık, aile mahremiyetine saldırı gibi fiilleri yasaklar. Bu
fiiler dünyanın hiçbir yerinde makbul sayılan davranışlar değildir. Benzer
şekilde insanlara zulmetmek, haksız yere onların canlarına kastetmek, mallarını
gasbetmek, masum insanlara gözyaşı döktürmek de övünülecek bir hareket
sayılmaz.
Sonuç
olarak ifade etmek gerekirse, cemiyetin ayakta kalabilmesi, birbirine saygı ve
sevgi duyan nesillerin yetiştirilebilmesi, içinde huzurla yaşanılacak bir toplumun
oluşturulabilmesi için, bu âyetin ortaya koyduğu emir ve yasakların dikkate
alınması gerekmektedir. Bu hem bu
günümüz için, hem de geleceğimiz için geçerli bir gerçektir.
0 yorum:
Yorum Gönder