27 Aralık 2017 Çarşamba

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: Üç Emir Üç Yasak

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
Her cuma günü hutbe sonunda bir âyet-i kerime okunur. Bu âyette her cuma günü müminlere Allah’ın üç emri ve üç yasağından bahsedililir.
Hutbenin sonunda okunan âyeti Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in tespit ve teklif edilmiştir.  Halife Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona incelemiş ve bu âyette karar kılmıştır. Ömer b. Abdülaziz’in bu teklifi o zamanda Müslümanlar tarafından kabul görmüş ve bu adet onun uygulaması olarak günümüze kadar ulaşmıştır[1].  Bu âyette Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabayı yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir.[2]
Ayet hakkında büyük tefsir alimi Kadı Beyzavi şöyle der: “Kur’ân-ı Kerim’de bu âyetten başka âyet olmasaydı, sadece bu âyet Kur’ân’ın herşeyi beyan ettiğine ve alemlere rahmet ve hidâyet rehberi olduğuna delil olarak yeterdi”. Gerçekten bu âyet, toplumsal hayat düzeninin temel unsurlarını vurgulamakta, toplumu tahrip eden tehlikelere de işaret etmektedir. Bu emir ve yasaklar sadece müslüman toplumlar için değil, diğer toplumlar için de dikkate alınması gereken prensiplerdir.

Yüce Allah bu âyette kullarına üç şeyi emretmekte ve üç şeyi yasaklamaktadır. Emirler; adalet, ihsan ve yakın akrabadan başlamak üzere ihtiyaç sahiplerine muhtaç oldukları şeyi vermektir.  Görüldüğü gibi, bu üç unsur cemiyeti ayakta tutan ve varlığını devam ettiriren hayat düsturlarıdır.
Adalet, her hak sahibine hakkını vermek, zulmü terk etmektir. Adalet dinin temelidir. Devletlerin ayakta durabilmesi için de gerekli olan ilk şart o ülkede adaletin olmasıdır. Bu nedenle “bir toplumu küfürle yönetmek mümkündür, ancak adalet olmadan asla” sözü yaygın bir kanaattir. Toplumda devlet başkanından aile reisine kadar herkes adaletle hareket etme sorumluluğu altındadır. Adaletin olmadığı yerde anarşi ve terör hakim olur ki, böyle bir cemiyette mal ve can güvenliğinden, huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle vatandaşlarına umutlu bir gelecek vadeden yönetimlerin önce adalet prensibini ve adaleti işletecek olan hukuk sistemini öncelikleri arasına almaları ve gerçek bir hukuk devleti kurmanın gayreti içinde olmaları gerekir.
İhsan; yapılan bir iyiliğe daha büyük bir iyilikle karşılık vermek, kendimize yapılan bir kötülüğü affetmek, kendimiz için istediğimiz ve sevdiğimiz şeyleri başkaları için de istemek ve sevmektir.  İhsan’ın diğer bir anlamı da Allah’ı görür gibi ihlasla ibadet etmek. Onu her yerde hazır ve gözetici bilmektir. Böyle bir toplum, şüphesiz cennet hayatını dünyaya getirmiş demektir.
Akrabaya, yakınlara ve ihtiyaç sahiplerine muhtaç oldukları şeyi vermek de üçüncü emirdir.  İslâmiyet ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi burada genel bir şekilde emretmekle birlikte, zekât ile bu emri resmileştirmekte ve bir ibadet olarak kabul etmektedir. Her müslüman yakın akrabasından başlamak üzere, ihtiyaç sahiplerine yardıma koşarsa, o cemiyetin sosyal güvenlik meselesi çözülmüş olur.
Âyette yasaklanan üç şey fuhuş, fuhşa götüren nedenler, dinen çirkin görünen şeyler ile zulüm ve haksızlıktır.  Fuhuş dünyanın başa çıkamadığı bir hastalık ve aile mefhumunun en büyük düşmanıdır.  Fuhuş sebebiyle aileler bölünmekte, yuvalar dağılmakta, sahipsiz çocuklar dünyaya gelmektedir.  Bu da özellikle insanî ilişkilerin alabildiğince serbest olduğu ülkeler için başta gelen bir problemdir. 
Dinin yasakladığı fiiller, mutlaka insanın kendisine, nesline veya çevresine zararlı olan şeylerdir. İslâm keyfi olarak hiçbir şeyi yasaklamaz.  Meselâ dinimizin hırsızlık, adam öldürme, rüşvet, kaçakçılık, aile mahremiyetine saldırı gibi fiilleri yasaklar. Bu fiiler dünyanın hiçbir yerinde makbul sayılan davranışlar değildir. Benzer şekilde insanlara zulmetmek, haksız yere onların canlarına kastetmek, mallarını gasbetmek, masum insanlara gözyaşı döktürmek de övünülecek bir hareket sayılmaz. 
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, cemiyetin ayakta kalabilmesi, birbirine saygı ve sevgi duyan nesillerin yetiştirilebilmesi, içinde huzurla yaşanılacak bir toplumun oluşturulabilmesi için, bu âyetin ortaya koyduğu emir ve yasakların dikkate alınması gerekmektedir.  Bu hem bu günümüz için, hem de geleceğimiz için geçerli bir gerçektir.





[1]    Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, İstanbul 1986, III, 128
[2]    Nahl, 90

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar