20 Aralık 2017 Çarşamba

Mescid-i Nebevî’nin İnşası ve İlk Fonksiyonları

 
Prof. Dr. Adem APAK
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ (18Tevbe,)
Allah'ın mescidlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler. (Tevbe, 18).
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُولَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (114)
Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını yasak eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, ahirette büyük azab da onlaradır. (Bakara, 2/114).

Medine’ye Hicret, Hz. Peygamber’in (sav) risâlet görevini daha iyi şartlarda yerine getirmesi, İslâm dininin daha güçlü bir şekilde yayılması ve burada yeni bir toplum inşa edilmesi amacıyla gerçekleştirilmişti. Bunun ilk adımı olarak Medine‘de bir mescid inşasına karar verildi. Bizzat Hz. Peygamber tarafından inşasına başlanan Mescid-i Nebevî, onun Medine'deki bütün faaliyetlerinin merke­zinde yer almış ve fonksiyonları bakımın­dan daha sonraki dönemde kurulan camilere de örnek teşkil etmiştir.
Allah Rasûlü (sav) Medine’nin ve İslam tarihinin ilk mescidine mekân olarak şehre ilk girdiğinde devesinin çöktüğü yere yakın bir alanda bulunan Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait hurma kurutmalığı olarak kullanılan arsa tespit edildi. Esasında burası hicretten önce de adı geçen yetimlerin hâmiliğini yapan Hazrecli Es’ad b. Zürâre tarafından mescid olarak kullanılıyordu. Hz. Peygamber (sav) buraya ibadet merkezi inşasına karar verince, sahipleri yerlerini bedelsiz olarak vermek istediler, ancak Allah Rasûlü (sav) arsanın ücretini kendilere takdim etti. (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr 45).
Mescidin yapımına başlanmadan önce arazinin inşaata hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Bu amaçla ilk önce, arsada bulunan müşrik mezarları başka yerlere nakledildi. Ardından  arsanın tesviyesi gerçekleştirildi. Mescidin inşa faaliyetine başta Hz. Peygamber (sav) olmak üzere bütün Müslümanlar maddî imkânlarıyla ve bizzat çalışmak suretiyle bedensel katkılarıyla iştirak ettiler. Duvarları kısa sürede yükseltilen binanın direkleri hurma gövdelerinden, tavanı ise yine hurma dallarından yapıldı. Rabîülevvel ayın­da (Eylül 622) inşasına başlanan inşaat şevval ayında (Nisan 623) tamamlandı.
Mescidin kıblesi başlangıçta Kudüs’e doğruydu. Kıble hicretten on altı veya on yedi ay son­ra Kudüs'ten Mekke'deki Kabe'ye çevri­lince güneyde bulunan yeni kıble tarafı­na gelen kapı kapatılıp bunun yerine kuzey duvarın­da yeni bir kapı açıldı.
İbadet yerinin tamamlanmasından sonra binanın hemen bitişiğine Hz. Peygamber (sav) ve ailesinin kalacakları odalar ilave edildi. Burada başlangıçta sadece üç oda bulunuyordu: İlki henüz evlenmemiş iki kızına, diğeri hanımı Sevde’ye, üçüncüsü nikâhlısı olduğu halde henüz evlenmediği Aişe’ye tahsis edilmişti. Daha sonraki yıllarda, Hz. Peygamber’in (sav) yapmış olduğu her bir evlilik için binaya ilave bir oda inşası gerçekleştirildi. Mescid-i Nebî ile ilgili olarak bütün çalışmalar tamamlandıktan sonra Rasûlüllah (sav) geçici olarak ikamet ettiği Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinden ayrılarak kendi konutuna yerleşti.(Buhârî, Salât 62, 63, Vesâyâ 30).
Başlangıçta son derece basit ve sade bir şekilde inşa edilen Mescid-i Nebevî zamanla Müslümanların sayısının artma­sıyla ihtiyaca cevap veremeyince Hicterin 7. yılında (M.628) Hayber seferinin ardından yeni ilâvelerle ge­nişletildi. Hz. Osman, Rasûlullah'ın (sav) teşvi­kiyle Mescid-i Nebevî'ye bitişik vaziyette bulunan bazı yerle­ri buraya dahil etmek amacıyla satın aldı (Tirmizî, Menâkıb 19). Bu dönem­de Mescid-i Nebevî, kıble tarafı hariç üç tarafından genişletilerek 100 x 100 zira (yaklaşık 2433 m2) ebadında kare planlı bir bina haline getirildi. (Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, I, 336, 338, 341).
İlk inşa edildiği sırada tavanı olmayan, dolayısıyla üstü açık kalan Mescid-i Nebevî'nin sadece kıble tarafında Hz. Peygamber'in (sav) namaz kıldırdığı yere yağ­mur ve güneşten korunmak için hurma kütüğünden altı direk üzerinde bir sun­durma yapıldı. Kıble Kabe'ye çevrilince bu sundurma kısmen korunmak suretiyle Suffe ehli­nin barındığı bir yer haline geldi. Mescidin güney duvarına paralel dokuzar adet hurma kü­tüğünün üç sıra halinde dizilip ahşap sü­tunlar üzerine oturtulduğu bir çatı yapıl­dı. Oldukça sade biçimde yapılan tavan gölgelenmeyi sağlamakla birlikte yağ­murdan korunmayı temin etmiyordu. (Müslim, Sıyâm 215-216; Ebû Dâvûd, Salât 15).
Mescid-i Nebevî’de başlangıçta Cuma namazı yahut diğer vesilelerle verilecek hutbelerin okunması için üzerine çıkılıp oturulan herhangi bir kürsü mevcut değildi. Bunun yerine Rasûlüllah (sav) bir hurma kütüğüne yaslanmak suretiyle hutbesini ayakta îrâd ediyordu. Daha sonraları ise bu iş için bir minber yapılmış, Rasûlüllah (sav) bunun üzerine çıkmak suretiyle hutbelerini okumaya başlamıştır.(Buhârî, Cuma 26; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 199).
Müslümanların ibadet merkezi olan Mescid’in arka kısmına sayıları otuza ulaşan yoksul ve evsizlere kalma yeri inşa edilmişti ki, buraya Suffe adı verilmiş, sakinlerine de Ashâb-ı Suffe denilmiştir. Suffe’de kalanların bütün ihtiyaçları başta Hz. Peygamber (sav) olmak üzere Müslümanlar tarafından karşılanmıştır. (Buhârî, İsti’zân 14). Medine‘de dinî tebliğ faaliyetlerinde görev alan davetçi ve öğretmenler Suffe genelde ehli arasından seçilmişlerdir. Bu sebeple burası, Mescid-i Nebevî yapılışından itibaren Medine'nin en önemli ilim ve kültür mer­kezi olma vazifesini ifa etmiştir. Hz. Peygamber (sav) tarafından başlatılan eğitim ve öğretim uygulamaları zamanla artarak devam etmiş ve Mescid, bütün İslâm dünyasında özellikle dinî ilimlerde en önemli kültür merkezi olma özelliğini tarih boyunca sürdürmüştür. Mescid’in harimiyle avlu ve revaklarında ders halka­ları kurulmuş, hac mevsimlerinde İslâm dünyasının her yanından gelen âlimler bu derslere katılmaya özen göstermiştir. Öyle ki, bu­rada gerçekleştirilen ilmî müzakere ve tartışma­lar İslâmî ilimlerin oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur.
İslâmiyet'in ilk yıllarında Mescid-i Ne­bevî bütün resmî faaliyetlerin gerçekleş­tirildiği bir mekândı. Öyle ki burası Hz. Peygamberin devlet başkanı olması dolayısıyla siyase­tin, muallimlik vasfı sebebiyle eğitimin, ordu kumandanı olarak askerî teşkilâtın, kadılık vasfıyla adalet teşkilâtının merkezi durumundaydı. Allah Rasûlü (sav) Medine’ye çeşitli amaçlar için gelen Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini bu­rada kabul etmiş, bazı heyetler mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlanmıştır (Abdürrezzâkes-Sanânî, el-Musannef (nşr. Habîbürrahman el-A'zamî), Beyrut 1403/1983, I, 414). Hz. Peygamber (sav) zamanında Mescid-i Nebevî'de Eslem kabilesinden Rufeyde el-Ensâriyye adındaki kadın için bir çadır ku­rulmuş, Rufeyde burada yaralı ve hasta­ları tedavi etmişti. Aynı dönemde bazı suçluların cezalarını çekmeleri için Mes­cid-i Nebevî'nin direğine bağlandıkları rivayet edilmektedir. (Buhârî, Salât 76).
Mescid-i Nebevî, inşasından itibaren Mekke'deki Mescid-i Haram gibi şehrin gündelik hayatının merkezini oluşturmuş­tur; çevresindeki çarşılar da ticarî haya­tın merkeziydi. Halkın toplantı ve buluşma yeri olan avlusunda ikindi namazının arkasından başlayan hareketlilik, yatsı na­mazının sonuna kadar devam ederdi. İlk dö­nemlerde mescidin arka tarafında kadın ve erkeklere ait birer sofa bulunuyordu. 0 devrin şartları içerisinde insanların serbest zamanlarını geçirdikleri bir sohbet yeri olan bu alanda beytülmâl teşekkül etmeden önce Medine'ye gelen vergi ve ganimet malları muhafaza ediliyordu (Ebû Yûsuf, Kitâbü'l-Harâc (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1396,  s. 50). Dinî ve ilmî fonksiyonu yanında Mes­cid-i Nebevî, siyasî hayatta da önemli bir rol oynamıştır. Nitekim Mescid’in minberi sadece hutbe okumak için değil halka yapılacak konuşmalar, halifelere biat gibi mera­simler için de kullanılmıştır. (Bu konuda bk. Güner, Ahmet, “Asr-ı Saadette Mescitler ve Fonksiyonları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, IV, 155-223).
Mescid-i Nebevî'nin adı Kur'ân-ı Kerîm'de doğrudan geçme­mekle birlikte "ilk günden takva üzerine kurulan mescid" ifadesiyle (Tevbe 9/ 108) Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ'nın kastedildiği rivayet edilmektedir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 91; Müslim, Hac 514). İslâm âlimlerinin çoğuna göre Mescid-i Nebevî fazilet bakımından Mescid-i Harâm'dan sonra gelir. İmam Mâlik başta olmak üze­re bazı âlimlere göre ise Allah Rasûlü (sav) bura­ya defnedildiğinden Mescid-i Nebevî daha faziletlidir. (Nevevî, Şerhu Müslim, IX, 163, 164). Mescid-i Nebevî, Hz. Peygam­ber'in (sav) ibadet ve ziyaret maksadıyla yolcu­luk yapılmaya değer olduğunu belirttiği üç mescidden (diğerleri Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa) biri olarak nitelendirilmiştir. (Buhârî, Fazlü's-Salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne, I, 6; Müslim, Hac 511-513). Öyle ki Rasûl-i Ekrem (sav) Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın Mes­cid-i Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli oldu­ğunu haber vererek (Buhârî, Fazlü's-Salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne, 1; Müslim, Hac 505-5 10; İbn Mâce, Mesâcid 1; Tirmizî, Salât 126; Nesâî, Mesâcid 4, 7) bu mescidde namaz kılmanın önemine işaret etmiş, diğer bir hadisinde eviyle minberi arasındaki Ravza-i Mutahhara'nın cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Fazlü's-Salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne 5; Müslim, Hac 500-503). (Geniş bilgi için bk. Bozkurt, Nebi-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mescid-i Nevebî”, DİA, XXIX, 281-290).


1 yorum:

Yazarlar