Prof.
Dr. Adem APAK
Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ
وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ
أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ (18Tevbe,)
Allah'ın mescidlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe
inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır.
İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler. (Tevbe, 18).
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ
أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُولَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ
يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ
عَذَابٌ عَظِيمٌ (114)
Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını yasak
eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların
oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, ahirette
büyük azab da onlaradır. (Bakara, 2/114).
Medine’ye Hicret, Hz. Peygamber’in (sav) risâlet görevini daha
iyi şartlarda yerine getirmesi, İslâm dininin daha güçlü bir şekilde yayılması ve
burada yeni bir toplum inşa edilmesi amacıyla gerçekleştirilmişti. Bunun ilk
adımı olarak Medine‘de bir mescid inşasına karar
verildi. Bizzat Hz. Peygamber tarafından inşasına başlanan Mescid-i Nebevî,
onun Medine'deki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve fonksiyonları
bakımından daha sonraki dönemde kurulan camilere de örnek teşkil etmiştir.
Allah Rasûlü (sav) Medine’nin ve İslam tarihinin ilk mescidine
mekân olarak şehre ilk girdiğinde devesinin çöktüğü yere yakın bir alanda
bulunan Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait hurma kurutmalığı olarak kullanılan
arsa tespit edildi. Esasında burası hicretten önce de adı geçen yetimlerin hâmiliğini
yapan Hazrecli Es’ad b. Zürâre tarafından mescid olarak kullanılıyordu. Hz.
Peygamber (sav) buraya ibadet merkezi inşasına karar verince, sahipleri
yerlerini bedelsiz olarak vermek istediler, ancak Allah Rasûlü (sav) arsanın
ücretini kendilere takdim etti. (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr 45).
Mescidin yapımına başlanmadan
önce arazinin inşaata hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Bu amaçla ilk önce, arsada
bulunan müşrik mezarları başka yerlere nakledildi. Ardından arsanın tesviyesi gerçekleştirildi. Mescidin
inşa faaliyetine başta Hz. Peygamber (sav) olmak üzere bütün Müslümanlar maddî
imkânlarıyla ve bizzat çalışmak suretiyle bedensel katkılarıyla iştirak
ettiler. Duvarları kısa sürede yükseltilen binanın direkleri hurma
gövdelerinden, tavanı ise yine hurma dallarından yapıldı. Rabîülevvel ayında
(Eylül 622) inşasına başlanan inşaat şevval ayında (Nisan 623) tamamlandı.
Mescidin kıblesi başlangıçta Kudüs’e doğruydu. Kıble hicretten
on altı veya on yedi ay sonra Kudüs'ten Mekke'deki Kabe'ye çevrilince güneyde
bulunan yeni kıble tarafına gelen kapı kapatılıp bunun yerine kuzey duvarında
yeni bir kapı açıldı.
İbadet yerinin tamamlanmasından sonra binanın hemen
bitişiğine Hz. Peygamber (sav) ve ailesinin kalacakları odalar ilave edildi.
Burada başlangıçta sadece üç oda bulunuyordu: İlki henüz evlenmemiş iki kızına,
diğeri hanımı Sevde’ye, üçüncüsü nikâhlısı olduğu halde henüz evlenmediği
Aişe’ye tahsis edilmişti. Daha sonraki yıllarda, Hz. Peygamber’in (sav) yapmış
olduğu her bir evlilik için binaya ilave bir oda inşası gerçekleştirildi.
Mescid-i Nebî ile ilgili olarak bütün çalışmalar tamamlandıktan sonra
Rasûlüllah (sav) geçici olarak ikamet ettiği Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinden ayrılarak kendi
konutuna yerleşti.(Buhârî, Salât 62, 63, Vesâyâ 30).
Başlangıçta son derece basit ve sade bir şekilde inşa
edilen Mescid-i Nebevî zamanla Müslümanların sayısının artmasıyla ihtiyaca
cevap veremeyince Hicterin 7. yılında (M.628) Hayber seferinin ardından yeni
ilâvelerle genişletildi. Hz. Osman, Rasûlullah'ın (sav) teşvikiyle Mescid-i
Nebevî'ye bitişik vaziyette bulunan bazı yerleri buraya dahil etmek amacıyla
satın aldı (Tirmizî, Menâkıb 19). Bu dönemde Mescid-i Nebevî, kıble tarafı
hariç üç tarafından genişletilerek 100 x 100 zira (yaklaşık 2433 m2) ebadında
kare planlı bir bina haline getirildi. (Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ, I, 336,
338, 341).
İlk inşa edildiği sırada tavanı olmayan, dolayısıyla üstü açık
kalan Mescid-i Nebevî'nin sadece kıble tarafında Hz. Peygamber'in (sav) namaz
kıldırdığı yere yağmur ve güneşten korunmak için hurma kütüğünden altı direk
üzerinde bir sundurma yapıldı. Kıble Kabe'ye çevrilince bu sundurma kısmen
korunmak suretiyle Suffe ehlinin barındığı bir yer haline geldi. Mescidin
güney duvarına paralel dokuzar adet hurma kütüğünün üç sıra halinde dizilip
ahşap sütunlar üzerine oturtulduğu bir çatı yapıldı. Oldukça sade biçimde
yapılan tavan gölgelenmeyi sağlamakla birlikte yağmurdan korunmayı temin etmiyordu.
(Müslim, Sıyâm 215-216; Ebû Dâvûd, Salât 15).
Mescid-i Nebevî’de başlangıçta Cuma namazı yahut diğer
vesilelerle verilecek hutbelerin okunması için üzerine çıkılıp oturulan
herhangi bir kürsü mevcut değildi. Bunun yerine Rasûlüllah (sav) bir hurma
kütüğüne yaslanmak suretiyle hutbesini ayakta îrâd ediyordu. Daha sonraları ise
bu iş için bir minber yapılmış, Rasûlüllah (sav) bunun üzerine çıkmak suretiyle
hutbelerini okumaya başlamıştır.(Buhârî, Cuma 26; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât,
199).
Müslümanların ibadet merkezi olan Mescid’in arka
kısmına sayıları otuza ulaşan yoksul ve evsizlere kalma yeri inşa edilmişti ki,
buraya Suffe adı
verilmiş, sakinlerine de Ashâb-ı Suffe denilmiştir. Suffe’de kalanların bütün
ihtiyaçları başta Hz. Peygamber (sav) olmak üzere Müslümanlar tarafından karşılanmıştır. (Buhârî, İsti’zân
14). Medine‘de dinî tebliğ faaliyetlerinde
görev alan davetçi ve öğretmenler Suffe genelde ehli arasından seçilmişlerdir.
Bu sebeple burası, Mescid-i Nebevî yapılışından itibaren Medine'nin en önemli
ilim ve kültür merkezi olma vazifesini ifa etmiştir. Hz. Peygamber (sav) tarafından
başlatılan eğitim ve öğretim uygulamaları zamanla artarak devam etmiş ve Mescid,
bütün İslâm dünyasında özellikle dinî ilimlerde en önemli kültür merkezi olma
özelliğini tarih boyunca sürdürmüştür. Mescid’in harimiyle avlu ve revaklarında
ders halkaları kurulmuş, hac mevsimlerinde İslâm dünyasının her yanından gelen
âlimler bu derslere katılmaya özen göstermiştir. Öyle ki, burada gerçekleştirilen
ilmî müzakere ve tartışmalar İslâmî ilimlerin oluşumuna önemli katkılarda
bulunmuştur.
İslâmiyet'in ilk yıllarında Mescid-i Nebevî bütün resmî
faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekândı. Öyle ki burası Hz. Peygamberin
devlet başkanı olması dolayısıyla siyasetin, muallimlik vasfı sebebiyle
eğitimin, ordu kumandanı olarak askerî teşkilâtın, kadılık vasfıyla adalet
teşkilâtının merkezi durumundaydı. Allah Rasûlü (sav) Medine’ye çeşitli amaçlar
için gelen Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini burada kabul etmiş, bazı
heyetler mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlanmıştır (Abdürrezzâkes-Sanânî,
el-Musannef (nşr. Habîbürrahman el-A'zamî), Beyrut 1403/1983, I, 414). Hz.
Peygamber (sav) zamanında Mescid-i Nebevî'de Eslem kabilesinden Rufeyde
el-Ensâriyye adındaki kadın için bir çadır kurulmuş, Rufeyde burada yaralı ve
hastaları tedavi etmişti. Aynı dönemde bazı suçluların cezalarını çekmeleri
için Mescid-i Nebevî'nin direğine bağlandıkları rivayet edilmektedir. (Buhârî,
Salât 76).
Mescid-i Nebevî, inşasından itibaren Mekke'deki Mescid-i
Haram gibi şehrin gündelik hayatının merkezini oluşturmuştur; çevresindeki
çarşılar da ticarî hayatın merkeziydi. Halkın toplantı ve buluşma yeri olan
avlusunda ikindi namazının arkasından başlayan hareketlilik, yatsı namazının
sonuna kadar devam ederdi. İlk dönemlerde mescidin arka tarafında kadın ve
erkeklere ait birer sofa bulunuyordu. 0 devrin şartları içerisinde insanların
serbest zamanlarını geçirdikleri bir sohbet yeri olan bu alanda beytülmâl
teşekkül etmeden önce Medine'ye gelen vergi ve ganimet malları muhafaza
ediliyordu (Ebû Yûsuf, Kitâbü'l-Harâc (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1396,
s. 50). Dinî ve ilmî fonksiyonu yanında
Mescid-i Nebevî, siyasî hayatta da önemli bir rol oynamıştır. Nitekim Mescid’in
minberi sadece hutbe okumak için değil halka yapılacak konuşmalar, halifelere
biat gibi merasimler için de kullanılmıştır. (Bu konuda bk. Güner, Ahmet,
“Asr-ı Saadette Mescitler ve Fonksiyonları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette
İslâm, IV, 155-223).
Mescid-i Nebevî'nin adı Kur'ân-ı Kerîm'de doğrudan geçmemekle
birlikte "ilk günden takva üzerine kurulan mescid" ifadesiyle (Tevbe
9/ 108) Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ'nın kastedildiği rivayet
edilmektedir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 91; Müslim, Hac 514).
İslâm âlimlerinin çoğuna göre Mescid-i Nebevî fazilet bakımından Mescid-i
Harâm'dan sonra gelir. İmam Mâlik başta olmak üzere bazı âlimlere göre ise Allah
Rasûlü (sav) buraya defnedildiğinden Mescid-i Nebevî daha faziletlidir. (Nevevî,
Şerhu Müslim, IX, 163, 164). Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'in (sav) ibadet ve
ziyaret maksadıyla yolculuk yapılmaya değer olduğunu belirttiği üç mescidden
(diğerleri Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa) biri olarak nitelendirilmiştir.
(Buhârî, Fazlü's-Salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne, I, 6; Müslim, Hac
511-513). Öyle ki Rasûl-i Ekrem (sav) Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın Mescid-i
Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğunu
haber vererek (Buhârî, Fazlü's-Salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne, 1;
Müslim, Hac 505-5 10; İbn Mâce, Mesâcid 1; Tirmizî, Salât
126; Nesâî, Mesâcid 4, 7) bu mescidde namaz kılmanın önemine işaret
etmiş, diğer bir hadisinde eviyle minberi arasındaki Ravza-i Mutahhara'nın
cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Fazlü's-Salât
fî mescidi Mekke ve'1-Medîne 5; Müslim, Hac 500-503). (Geniş bilgi
için bk. Bozkurt, Nebi-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mescid-i Nevebî”, DİA,
XXIX, 281-290).
Kısa ve öz olmuş.Allah razı olsun hocam
YanıtlaSil