Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014, 256 sayfa ISBN: 978-975-8190-26-3
Elimizdeki
bu eser müellifin, 1990 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde “Muâviye b. Ebi Sufyan ve Devlet Politikası” adında doktora
tezi olarak hazırlanmıştır. İlk olarak 1990 yılında kitap olarak yayınlanmıştır.
Muâviye,
yaptığı ve ortaya koyduğu faaliyetlerle İslam tarihinde kendisinden en çok söz
ettirenlerden biri olmuştur. Hilafete gelişi ve kendinden sonra oluşturmuş
olduğu Hilafet sistemi çağlar boyu tartışma konusu olmuştur. Onun kurmuş olduğu
söz konusu hilafet sistemiyle hilafet saltanata dönüşmüştür. Bunun neticesinde
oluşturduğu mevzubahis hilafette, halifelerin Ümeyye ailesinden olmasından
dolayı Emevîler olarak isimlendirilmiştir.
Hz.
Osman’ın katli sonucunda İslam tarihinde etkin bir karakter olarak ortaya çıkan
Muâviye özellikle Hz. Ali ile yaptığı mücadele ve aralarında çıkan siyasi
hadiseler ile Sıffın savaşı İslam tarihinin kırılma noktasını oluşturmuştur.
Hz. Osman’ın katli ile fitillenen fitne ateşi bu mücadelelerde çok farklı boyut
kazanarak farklı bir siyasi ve akide fıkraları haline gelmiştir. Bu durum
Müslümanların zihninde çok derin izler bırakmıştır.
Muâviye’nin
sahip olduğu şöhretiyle ilk dönemlerden itibaren müelliflerin dikkatini çekmiş
ve birçok esere konu olmuş. Bunlardan birkaçını burada vermekte fayda
görüyoruz. İlk olarak ülkemizde olanlara baktığımızda Hilmizâde İbrahim
Rıfat: Hazret-i Ali ve Muâviye; Sıffin vakıası, Gevrekzade Hafız
Hasan: Hazret-i Ali ve Muâviye arasındaki mektuplar, Oral
Çalışlar: Hazreti Ali-Muâviye çatışması; İslam’ın doğuşu ve ilk
ayrılıklar, M. Raif Ogan: Muâviye hakkındaki
iddiaların cevabı, Mehmet Ali Derman: Şam valisi Muâviye: Ebu Süfyan'ın
oğlu ve Adnan Demircan: Ali-Muâviye kavgası olduğunu
görmekteyiz. Ülkemizin dışında ise Ebu Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd İbn Ebü’d-Dünya
(281/894): Kitabu Hilmi Muâviye, İbn
Teymiyye, (728/1328): Sual fi Muâviye b.
Ebi Süfyan, Ebü'l-Abbas Şehabeddin Ahmed İbn Hacer el-Heytemi
(974/1567): Tathirü'l-cenan ve'l-lisan an şelbi Muâviye İbn Ebî
Süfyan maa’l-mehdi’l-celi ve esbati’l-halki’l-ali, ve Abbas Mahmûd b. İbrâhim
Akkad, (1384/1964): Muâviye b. Ebî Süfyan gibi daha birçok eserin olduğuna şahit olmaktayız.
Yazarın
ifadesi göre bu eseri telif etmesindeki gayesi, İslam tarihi araştırmalarında
çalışmaların Hz. Peygamber dönemi ve ilk iki halifesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Hz.
Osman döneminden sonra ortaya çıkan siyasi ve fikri ayrılıklardan söz etmekten çekinildiğini
belirterek Hz. Osman sonrası döneminin söz konusu ayrılıklarda çok etkili
olduğunu izah ederek bu alandaki boşluğu doldurmak olduğunu belirtmektedir.
Mezkur
eser üç bölümden oluşmaktadır; I. bölümde Muâviye’nin hayatı, kişiliği, idari
ve siyasi alanda yükselişi, II. bölümde Hz Osman ile Hz. Ali dönemindeki faaliyetleri,
III. bölümde ise devlet politikası ele alınmıştır.
Giriş
bölümünde, Araştırma metodu ve kaynakları ele alınmış ve geniş bir literatür
değerlendirilmesi yapılmıştır. Aynı bölümde Emevî ailesinin İslam öncesi Mekke
toplumundaki yerini inceleyerek Emevî-Haşimi mücadelesinden bahsettikten sonra Ümeyyeoğullarının
prestijleri itibarı ile yönetime geçmeleri sürpriz olmadığı aksine kaçınılmaz
olduğunu belirtilmektedir (s. 20-24).
Muâviye’nin
hayatı, kişiliği ve siyasi alanda yükselişinden birinci bölümde
bahsedilmektedir. Mevzubahis bölümde en önemli gördüğümüz Muâviye ile ilgili
ortaya çıkan rivayetler bir arada toplamış olduğunu söyleyebiliriz. Burada
rivayetlerin iki farklı uçlarda olduğunu görmekteyiz. Nitekim söz konusu
rivayetlerin bir kısmı Muâviye’yi yerin dibine sürüklerken diğer kısımdakiler
ise gökte uçurmaktadır. Bir rivayette Allah tarafından altın kalem hediye
edildiği diğer taraftan cehennemde kilitli bir tabut içinde olduğu geçmektedir
(s. 35-47). Bu rivayetler dönemin zihni yapısının ne kadar farklı olduğunu izah
etmektedir. Nitekim buradan hareketle doğru bir dönem tasavvurunun ne kadar zor
olduğunu göstermektedir. Bunun yanında Muâviye’nin
kişiliği hakkındaki değerlendirmeleri zikredilmeye değer olduğunun
kanaatindeyiz. Şöyle ki Muâviye hilm, siyasi ve önü gören bir kişilik
olduğundan söz edilmektedir. Muâviye’nin anlayışına göre paranın iş gördüğü
yere söze, sözün yeterli olduğu yerde kırbaca kırbacın iş gördüğü yerde de
kılıca ihtiyacı olmadığını belirtmektedir (s. 51). Döneminin siyasetine de hâkim olduğunu
görmekteyiz. Zira Muğire b. Şube, Ziyad b. Ebihi, Amr b. As gibi Arapların
dâhilerini istişare meclisine almıştır (s. 51). Bununla birlikte Muâviye siyasi
otoritesini güçlendirmek için de Şam bölgesinde etkin olan Kelb kabilesinden
Meysun ile evlenmiş ve amacına ulaşmıştır (s. 56).
Muâviye’nin
dönemin şairlerinin Arapların üzdürenindeki etkisini göz önüne aldığını ve
onlardan istifade ettiğinden söz edilmektedir. Bu yüzden Muâviye etrafında
Hasan b. Sabit, Ferezdak, Ahtal, İbnu’l-Etnabe gibi çok sayıda şair
bulunmaktadır. Mevzubahis şairler ciddi bir kamuoyu oluşturmaktadırlar. Nitekim Muâviye kamuoyunda pozitif bir etki
oluşturmak için şairlere cömert davrandığından bahsedilmektedir (s. 54).
Muâviye’nin
önemli başarılarından biri olarak ilk deniz filosunu kurması ve deniz seferleri
yapması olarak zikredilmektedir. Zira Akka’da bir tersane inşa edilmiş ve gemi
üretilmiştir. Bunun yanında Kıbrıs Rodos gibi adalar fethedildi ve denizlerde
Bizans’ı dize getirmiştir (70-74).
Eserin
ikinci bölüme baktığımızda Muâviye’nin siyasi arenada sivrildiği dönem Hz.
Osman ile Hz. Ali dönemi ele alınmıştır. Bu bölüm aslında eserin omurgasını
oluşturmaktadır. Nitekim Muâviye’nin etkin olduğu ve en yoğun faaliyetlerin
olduğu dönem bu bölümde incelenmiştir. Söz konusu bölümde Hz. Osman dönemi
gelişmeleri üzerinde fazla durulduğuna rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu dönemde
ortaya çıkan çözülmelerin sebebi olarak; Halifenin prestij kaybetmesi,
yolsuzlukların önüne geçilememesi olarak ifade edilmektedir. Bunun yanında valilerin görevden alınmaması ve valilere
sahip çıkılarak kendisinin doldurmadığı otorite boşluğunu valiler vasıtasıyla
doldurmaya çalışması olarak değerlendirmektedir (s. 84-85).
Müellifimiz,
Emevî hanedanlığının temelinin Hz. Osman döneminde atıldığını söylenmektedir.
Nitekim Hz. Osman selefinden devraldığı bütünlük arz eden toplumu kendi cemaat
ve yakın çevresiyle Kureyş’e dayanan idari ve siyasi sitemi aile hanedanlığı
şekline gelmesinin ortamını oluşturmuştur (s. 87). Bir başka değerlendirmede
ise Muâviye’nin Hz. Osman’ı koruma amacı Emevî ailesinin çıkarını koruma
olduğunu ve mezkur halifeyi de yanına alarak aslında ona halef olmak istemesi
olduğunu belirtmektedir(s. 88). Yazarın Emevîleri iktidara taşıyan Hz. Osman’ın
katli ile ilgili kritiği kayda değer olduğunun kanısındayız. Söz konusu kritik,
Hz. Osman asiler tarafından muhasarası sırasında vilayetlerden gelen yardım
birliklerinin bilinçli olarak müdahale etmediklerini bunun sebebi olarak da
halifenin sonu geldiği, ellerindeki idareyi bırakmamak için de halifenin kanını
dava etmelerini düşünmeleri olarak göstermektedir(s. 93). Ayrıca baş aktör Muâviye’nin
Hz. Osman’ın katline göz yumması onun iktidarı ele geçirmek amacı ile izah
etmektedir (s. 94). Burada zikretmekte fayda gördüğümüz bir başka iddia, Emevîlerin
hilafeti Hz. Osman’dan devralmalarıyla ilgili bilgiler kaynaklarda
incelendiğinde Şia’daki Ehl-i Beyt inancının benzerinin olduğuna dair savıdır
(s. 150).
Bize
göre müellifin en çarpıcı iddialardan biri Hz. Ali’nin Hz. Osman katli
sırasındaki tutumu ile ilgili olanıdır. Mevzubahis iddia, mezkur katilde Hz.
Ali’nin Medine’de kalması ve buna sessiz kalması onun eskiden beri içinde bir
his olmakla birlikte elde edemediği ancak son birkaç yıldan beri meydana gelen
hadiselerin tabii olarak ortaya çıkardığı hilafet şansını bu sefer denemek
istemesi olduğu savıdır (s. 97).
Yazar,
Muâviye’nin Hz. Ali’ye karşı mücadelesinin dönüm noktası olarak tahkim olayını
göstermektedir. Nitekim bu olaydan sonra Muâviye mücadeleyi savaştan politik
zemine kaydırmış ve iktidarın son basamağına ulaşmış olduğunu ifade etmektedir.
Ayrıca Muâviye ve Hz. Ali’nin Müslümanların arasındaki konumları eskisine
nazaran farklılaşarak siyasi havanın Muâviye lehine gelişmeye başladığından söz
edilmektedir (s. 126). Bununla birlikte Muâviye’nin Hz. Aliye karşı çıktığında
kullanmış olduğu argümanlar: Hz. Peygambere kâtiplik yapması, Kardeşi Ümmü
Habibe’nin Resulullah ile evli olması, Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafından vali
tayin edilmesi, anne ve babasının toplumdaki yerleri ve Şam’ın onu destekleyerek
biat etmesi olarak zikretmektedir (s. 148).
Yazar
ifade ettiğine göre, Hz. Osman dönemi olayları ve katledilişi, Hz. Ali’nin
hilafeti ele alışı, Muâviye’nin Hz. Osman’ın kanını talep etmesi ve biat
etmemesi gibi hadiseler İslam toplumunda gergin atmosferin oluşmasına sebeb
vermiştir. Dolayısıyla Müslümanların bu dönemde bu sosyal şartlar altında din
ve siyasetin birlikteliği anlayışından siyasetin dine nazaran ön plana geçişi
anlayışına doğru yön değiştirmiştir (s. 151). Yapılan bu değerlendirme dönemin
net tasvirini bize sunduğunu söyleyebiliriz.
Müellif
üçüncü bölümde ise Muâviye’nin devlet politikasını ele almıştır. Burada daha
çok toplumun çözülmesi ve Muâviye’nin yönetimdeki yetisi üzerinde durulduğunu
görmekteyiz. Müslümanlar Hz. Osman döneminde ortaya çıkan hadiselerle politize
olmaya başlamışlar, daha sonraki yıllarda gelişen Hz. Osman’ın katledilişi, Hz.
Ali’nin hilafeti ele alışı, diğer taraftan Muâviye’nin Hz. Osman’ın kanını
talep edip yeni halifeye biat etmeyişi gibi hadisler, onların politize
olmalarını hızlandırmış, İslam toplumunda gergin bir atmosferin oluşmasına
sebeb olmuştur. Dolayısıyla Müslümanların, bu dönemde, bu sosyal şartlar
altında din ve siyasetin birlikteliği anlayışından, siyasetin dine nazaran ilk
plan geçişi anlayışına doğru yön değiştirdiklerini yani sosyal değişmeye maruz
kaldıklarını ifade ederek dönemin sosyal yapısını tasvir etmektedir (s. 151).
Bunun yanında Müslümanlar, Hz. Osman’ın döneminde ortaya çıkan hadiselerle Muâviye’nin
işe geçmesiyle “birlik yılı” denilerek birliğin sağlandığı görüşüne
karşı çıkıldığını görmekteyiz. Zira Hz. Ali taraftarı psikolojik, siyasi ve
ekonomik baskılara maruz kaldığını ve bunun yanında Haricilerle yapılan mücadelenin
de olduğunu ifade etmektedir(s. 200). Dahası siyasi yönden tamamen farklılaşan
duygular usta idareci bir kimsenin idaresi altında sadece sinelere gizlendiğine
işaret etmektedir (s. 144).
Eserin
içeriğinden ve vermiş olduğu malumatlar doğrultusunda; çeşitli iddialarda
bulunarak hilafetin kendilerine (Emevî ailesine) ait olduğunu ileri süren Muâviye’nin,
yönetimi ele geçirmek için ortaya çıkmasıyla birlikte, mücadelesinin dini ve
siyasi dayanaklarını da temellendirmeye çalışmış olduğu ve kendisinin elde
etmiş olduğu konuma tesadüfler sonucu gelmediği neticesine varabiliriz.
Sonuç
olarak belirtmemiz gerekir ki, bu eser alanında önemli bir yeri vardır. Çok
büyük bir emek sonucunda çok zengin bir kaynakça ile telif edildiğini
kaydedebiliriz. Hz. Ali ile Muâviye mücadelesini taraf tutmadan kritik ettiğini
söyleyebiliriz. Bunun eserin yazıldığı dönemde pek rastlanan bir durumun
olmadığını da ifade etmemiz gerekmektedir. Eserin dili ve üslubun da akıcı
olduğu ve bilgiler doğrultusunda nitelikli yorumlamaların yapıldığını
görmekteyiz.
Mahmut ESMER
m.esmer_63@hotmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder