10 Aralık 2017 Pazar

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi Yazdı: İhlas ve Samimiyet

Ebu’l-Beşer el-Ebyazi
 Cemiyeti içinde çoğu zaman “iyi niyetli olamak” “kötü niyetli olmak”, “niyeti halis olmak”, “niyeti bozuk olmak” gibi deyimler duyarız. Bunlar yapılan işlerde niyetin önemini açıkça vurgulamaktadır. Niyetsiz, hedefsiz bir işin gerçekleşmesi mümkün değildir. İnsanlar iyi olsun kötü olsun her türlü işlerinde önce niyet ederler sonra da fiillerini gerçekleştirmeye girişirler. İbadetlerde de niyet gereklidir, gerek kalben gerekse dil ile olsun niyetsiz bir ibadetin yapılması mümkün değildir. Nitekim niyet namazın farzlarında biri kabul edilmiştir.
Allah da kullarından, yapmış oldukları işlerinde iyi niyeti, ihlası, içtenliği ve samimiyeti beklemekte, onlardan ibadetlerini halis niyetle yapmalarını istemektedir. Beyyine suresinde şöyle buyurulur:
“Onlar, dini Allah için halis kılarak batıl dinleri bırakıp tevhid dinine yönelmekle yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı dürüst kılmak, zekat vermekle emrolunmuşlardır. İşte doğru din budur”. (Beyyine, 5)

Kurban hususunda da niyetin önemini belirtir bir şekilde Kur’an’da şöyle buyurulur: “Allah’a kurbanların etleri ve kanları değil, yalnız Allah rızasını gözetmeniz ve takvanız varır”. (Hacc, 37).
İnsanlar her ne kadar işlerinde asıl niyetlerini gizleseler, insanlara gerçek amaçlarını bildirmeseler de Allah insanların içindekini, gönüllerinde geçenleri, yani asıl niyetlerini bilir.“Ve kalplerinizdekini ister gizleyin, ister meydana çıkarın, Allah onu bilir” (Al-i İmran, 26) ayetiylede bu gerçek açıkça ortaya konulur.
Allah rasülü Hz. Peygamber de (sav) birçok hadis-i şeriflerinde niyetin önemini vurgulamakta, amellerdeki karşılığın ancak niyete göre verileceğini ifade etmektedir: “Ameller, ancak niyetlere göre değerlendirilir, herkesin ancak niyetine göre amelinin karşılığı verilir” (Buhari, Bedü’l-Vahy, Menakıb, 1; Müslim, İmare 155). Bu hadisi şerif insanlardan işlerini yaparken iyi niyetli olmalarını, ihlas ve samimiyetle amellerini yerine getirmelerini istemekte, amellerin karşılığının fiilin yapılmış olup olmamasından ziyade fiili yapanın niyetine göre değerlendirileceğini ortaya koymaktadır. 
Müslümanlar İslam’ın tebliğ edildiği ilk on yılda Mekke’de büyük baskı ve işkencelere maruz kalmışlar, ibadetlerini rahatça yerine getirememişler, hatta can güvenliklerini tehlike altında görmüşlerdir. Bu durumda Hz. Peygamber’in (sav) emriyle önce Habeşistan’a ardından da Medine’ye hicret etmişlerdir. Görünüşte herkes hicret etmiş ve muhacir olmuştur. Hz. Peygamber ise onları hicret etmiş olmalarının değil, niçin hicret ettiklerinin önemli olduğunu vurgulamış ve şöyle buyurmuştur: Hicreti Allah ve Rasülüne olanın hicreti, Allah ve Rasülüne’dir. Kişi hicreti elde edeceği dünyalık, ya da nikahlanacağı bir kadın için yapmışsa, onun hicreti dini için değil, o mal ve kadın içindir.(gerçek hicret etmiş sayılmaz )” buyurmuştur. (Ebu Davud, Talak 11).
Amellerde aslolan niyettir. Bir kişi iyi bir iş için niyetlenir ancak çeşitli sebepler dolayısısya haklı bir mazeret sebebiyle bunu gerçekleştiremezse Allah o kişiye fiilini yerine getirmiş muamelesi yapar. Nitekim Hz. Peygamber Tebük Gazvesi neticesinde savaşa katılamayanlar hakkında “Bir cemaat arkamızdan Medine’de kaldılar. Herhangi bir vadiye girersek onlar da bizimle beraberdiler. Onları mazeretleri alıkoymuştur” buyurarak onların da gazaya katılmış olarak değerlendirildiklerini ifade etmektedir.
Son olarak sözü yine Hz. Peygamber’e (sav) verelim:

“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi nezdinde o kimse için tam iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazır ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına çıkarır. Eğer fenalık yapmağa niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik savabı yazar. Eğer kötü işe hen niyetlenir, hem de onu yaparsa,  Allah o kimse için bir günah yazar”. (Buhari, Salat, 227; Müslim, İman 74).

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar