Hüseyin Paça
GİRİŞ
İslam dininin Kuzey
Afrika’ya yayılması
erken dönemlerde başlamıştır. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Amr
b. As'ın Mısır'ı fethiyle İslamiyet
Afrika kıtasına
girişini yapmıştır.
Hz. Osman
döneminde bölgeye gönderilen Abdullah b. Sa'd’ın, Trablusgarp'tan İfrikıyye’ye (Tunus ve civarı)
kadar ilerlemesi, Kuzey Afrika’nın İslamlaşmasında önemli katkıları olmuştur.
Daha
sonra İfrikıyye genel
komutanlığına getirilen Ukbe b. Nafi'nin Kuzey
Afrika fetihleriyle bölgedeki Berberîler’in Müslüman olmalarında büyük
gayretleri olmuştur. Ukbe b. Nafi 670 yılında Kayrevan şehrini kurmuştur. Burası kısa zamanda bölgenin
en önemli ilim ve kültür merkezi hâline gelmiştir. Onun fetihleri sonunda Müslümanlar
Atlas Okyanusu kıyılarına
kadar ilerleyerek Kuzey Afrika'ya hâkim olmuşlardır.
Ukbe
b. Nafi, sadece Akdeniz sahil bandında yaşayan Bizanslılarla değil sahilden içeride yaşayan Berberiler’le
de mücadele etmiş ve onları
İslam hâkimiyetine almıştır.
İslamiyeti benimseyen Berberîler’in İslam’ın Batı Afrika'da yayılmasında büyük katkıları olmuştur. Ukbe b. Nafi Atlas Okyanusu kıyısındaki Tanca'ya ulaştıktan sonra güneye doğru
yönelerek Lemtûne çölüne kadar ilerlemiş ve burada yaşayan Berberîler’i de itaat altına almıştır. Ukbe b. Nafi Kayrevan'a geri dönerken Berberî kumandanı Kusayle tarafından
öldürüldüğünde (683), Kuzey Afrika’nın tamamına
yakını İslam hâkimiyetine girmiş,
fakat Berberîler’in hepsi Müslüman olmamışlardı.
Emevî Sulatanı Muaviye
zamanında kurulan İfrikıyye
eyaletinin valisi olan Hasan b. Numan el-Gassanî idaresinde, bölgedeki Bizans otoritesi tamamen son bulmuş ve Berberîler
üzerinde İslam
hâkimiyeti kesin olarak sağlanmıştı. Kartaca
yakınlarında Tunus şehri
kurularak önemli bir merkez hâline getirilmişti.
698 yılında Hasan b. Nu'man'ın
yerine İfrikıyye
valisi olan Musa b. Nusayr da bölgede İslam hâkimiyeti genişletmiştir.
Sahraya doğru
ilerleyerek diğer
Berberî kabileleri itaat altına almış ve onların Müslüman olmalarını
sağlamıştır. Kuzey Afrika'da siyasi otoritenin Müslümanların elinde olmasına
rağmen yerel inanç ve gelenekler bir anda son bulmamış ve bölgenin İslamlaşması
uzun zaman almıştır.
İslam dünyasında başlayan siyasi kargaşa sebebiyle
ortaya çıkan bazı siyasî-dinî gruplaşmalar merkezlerde yaşama imkânı bulamamış
ve merkezden uzak bölgelere kaymıştır. Kuzey Afrika ise Haricî ve Şiîler'in
sığındıkları bir yer hâline gelmiştir.
İspanya’da
bağımsız Endülüs Emevî Devletinin kurulmasından sonra
Kuzey Afrika’da bağımsızlık
hareketleri başlamış
ve müstakil bazı
yönetimler ortaya
çıkmıştır. Bölgede öncelikle Haricî
hanedanların kurulduğunu görmekteyiz. Harici
hanedanlardan birisi de Fas’ın güney doğusunda Sicilmâse merkezli Midrarîler (772-963)’dır.
Midrarîler Haricîliğin
İbâzî ve Sufrî kollarına mensup bir hanedanlık idi.
Midrarîler Mağrib diye anılan bölgede hüküm sürmüşlerdir. Mısır’dan
Atlas Okyanusuna kadar uzanan Kuzey Afrika bölgesi ve Güney Sahra civarı Mağrib
olarak adlandırılmaktadır. Mağrib diye adlandırılın bu coğrafyada günümüzde
Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya devletleri bulunmaktadır. İslam tarih ve
coğrafyacıları Mağrib coğrafyasını farklı bölümlere ayırmaktadırlar. Bunlar
arasında en yaygın olarak kullanılan Mağrib-i Ednâ (Yakın Mağrib), Mağrib-i
Evsat (Orta Mağrib) ve Mağrib-i Aksâ (Uzak Mağrib) şeklindeki üçlü taksimdir.[1]
Midrarîler Mağrib-i Aksâ (Uzak Mağrib) kısmında kurulmuş ve hüküm sürmüştür.
I-
SİYASİ TARİH
a-) Midrarî
Devletinin Kuruluşu
Midrarî
Devletinin kuruluş felsefesinin, Emevîler’in Kuzey Afrika bölgesindeki
valilerinin olumsuz tutumlarından kaynaklanan sıkıntı ve isyanlar neticesinde
ortaya çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Abbasîlerin ilk yıllarında da devletin
kuruluş süreci belirginleşmiştir. Midrarîler, Berberîler’in Miknâse[2]
koluna mensupturlar. Yöneticilerinin çoğunluğu, Haricî mezhebinin Sufriyye
görüşünü benimsemişlerdir.
Midrarîler
Sicilmâse’yi kurarak orayı merkez edinmişlerdir. Sicilmâse coğrafi olarak
Mağrib-i Aksâ’nın (Uzak Mağrib) güneyinde bulunmaktadır. Sudan tarafında Deran
dağı yakınlarında Zîr nehri üzerinde Fas şehrine yaklaşık 10 günlük mesafe
uzaklıkta bir yerdedir.[3]
Der’a şehrinin doğusundadır. Berberîler’in Sudan’a en yakın yaşamış oldukları
son bölgeler olduğu söylenebilir.[4]
Ya’kubî, Sicilmâse’de herhangi bir pınar veya su kuyusunun bulunmadığını
belirtmektedir.[5] Sicilmâse’nin
beşeri coğrafyası ile ilgili olarak bilgiler verilmesine rağmen şehrin
isimlendirilmesi hususunda yeterli düzeyde açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır.
Sicilmâse’nin
İslami dönemde kurulması ile ilgili olarak rivayetlerin çoğunda 758/140 yılında
Midrarîler’rin reisi Haricî-Sufrî mezhebi görüşündeki Ebu’l-Kâsım Semkû b.
Vâsûl tarafından kurulduğu bilgisi yer almaktadır. Ebu’l-Kâsım, besicilikle
uğraşan ve sürüleri olan biriydi. Hayvanlarına mera bulmak için o dönemde çok
geniş bir yer olan Sicilmâse’yi merkez edinmiştir. Aynı zamanda hayvan
pazarının oluştuğu buraya diğer Berberîler de yerleşmeye başlamışlardır.
Ebu’l-Kâsım bu durumu fırsat bilerek Sufriyye mezhebini onlar arasında yaymaya
başlamıştır. Çevredeki Berberî kabileler de gelerek Ebu’l-Kâsım Semkû’nun
çadırının etrafına yerleşmişlerdir. Bir müddet sonra da İsâ b. Yezid el-Esved’i
kendilerine imam tayin etmişlerdir.[6]
Ebu’l-Kâsım’ın, Sicilmâse’yi merkez edinmiş, İsâ b. Yezid’in de inşasına
başlamış olduğu anlaşılmaktadır. Şehrin kurulması tedrici olarak devam
etmiştir. Şehrin kuruluşunun tarihi bir önemi vardır. Şehrin kurulmasıyla
bölgedeki toplulukların yaşam şekli değişmiş, konar-göçerler yerleşik hayata
geçmişlerdir. Öte yandan şehre yerleşen Miknâse kabilesi yönetici konumuna
yükselmiştir.
1- İsâ b. Yezid el-Esved
(757-771/140-155)
Miknâse
kabilesinden oluşan bir grub, Bağdat’ta bulunan Abbasî halifelerinin
otoritesini tanımayarak kabile reisleri Ebu’l-Kâsım Semkû b. Vâsûl önderliğinde
Mağrib-i Aksâ (Uzak Mağrib) bölgesinin güneyine doğru çekilmiştir. Bir müddet
sonra da muhtemelen Haricî-Sufrî bir âlim olması sebebiyle başlarına İmam
olarak İsâ b. Yezid el-Esved’i getirmişlerdir. Sicilmâse kentini kurmuş ve
başkent hâline getirmişlerdir.[7] İsâ
b. Yezid, Sufrîler’e yaklaşık 15 yıl yöneticilik yapmıştır. Yöneticilik
müddetince birçok faaliyette bulunmuş, şehrin etrafını surlar ile çevirmiş,
kanallarla şehre su getirmiş ve şehrin her yerine eşit miktarda su dağıtımı
yapmıştır. Hurma ağaçları dikimi konusunda kararlar almıştır. Sicilmâse’yi
geliştirerek şehrin kuruluş sürecini önemli ölçüde tamamlamıştır. İsâ b. Yezid
hainlik yaptığı gerekçesiyle halk isyan edip onu görevden almış ve dağ başında
bir ağaca bağlamışlardır. İsâ b. Yezid ölünceye kadar da orada bağlı olarak
kalmıştır.[8]
2-
Ebu’l-Kâsım Semkû b. Vâsûl b. Maslân b. Ebî Nuzûl (771-783/155-167)
Ebu’l-Kâsım’ın
babası Semkû’nun Medine-i Münevvere’ye gelerek İbn Abbas’ın mevlası İkrime’den
ilim öğrenmiş bir âlim olduğu zikredilmektedir. Sufrî mezhebini benimsemiş bir
kişidir. Buna rağmen Abbasî halifeleri Mansûr ve el-Mehdî’ye bağlılığını
bildirmiş, hutbeleri de onlar adına okutmuştur.[9]
Bir
rivayette İsâ b. Yezid el-Esved’e beyat edip toplumu da ona bağlanıp itaat
etmeye yönlendiren kişinin Ebu’l-Kâsım Semkû olduğu belirtilmiştir.[10]
Ebu’l-Kâsım
Semkû’nun kendisinden önce imam olarak tayin ettiği İsâ b. Yezid el-Esved’den
mezhebî geçmiş olarak daha faziletli biri olduğu belirtilmektedir. Ancak onu
kendisinden önce imamete getirmesinin sebebi olarak Sufriyye toplumunda çok
sayıda siyahînin bulunması gösterilmektedir. Ebu’l-Kasım’ın Abbasî halifelerine
yaklaşıp onlara bağlılığını bildirmesi ve hutbeleri onlar adına okutması ise ülkesinin
ve halkının güvenliğini koruma amaçlı olduğu olarak değerlendirilmektedir.[11]
Yaklaşık 12 yıl yönetimde kalmış ve 783/167 yılında aniden vefat etmiştir.
3-
Ebu’l-Vezir İlyas b. Ebi’l-Kâsım (783-790/167-170)
Ebu’l-Kâsım
Semkû’nun vefatından sonra yerine ‘vezir’ künyesiyle oğlu İlyas b. Ebi’l-Kâsım
geçmiştir. Yaklaşık 7 yıl yönetimde kalmıştır. Halk ona karşı isyan etmiş ve
onu görevden almıştır.[12]
Kaynaklarda görevden alınması ile ilgili olarak herhangi bir bilgi
bulunmamaktadır. Görevden alınması kişiliğinden veya yönetim tarzından
kaynaklanmış olabilir. Öte yandan mezhebi olarak yeterliklerini kaybeden
imamların görevden alınması anlayışını göz önünde bulundurmakta gerekmektedir.
4-
Elyesa b. Ebi’l-Kâsım (790-823/174-208)
Kardeşinin
görevden alınması üzerine yönetime getirilmiştir. Cesur, atılgan ve katı kalpli
bir kişiliğe sahiptir. Diğer Berberîleri de nüfuzu altına almıştır. Gümüş
madenlerinin olduğu nüfusça yoğun olan Der’a[13]
kentini ele geçirmiş ve madenlerinin 1/5’ine el koymuştur. Başkent Sicilmâse’nin
etrafındaki surları alt kısmı taş, üst kısımları da kerpiç olarak yenilemiştir.[14] Bu
surlara 8 tanesi demir olmak üzere 12 adet kapı inşa etmiştir.[15] Şehir
onun zamanında önemli ölçüde imar edilmiş ve gelişimini tamamlamıştır. Sur içi
bölgesini kabilelere göre taksim etmiştir. Şehirde çeşitli atölyeler ve köşkler
inşa etmiştir. Bir anlamda devletin ikinci kurucusu olarak kabul edilmiştir.
Komşularıyla
iyi geçinmiş, Tahert merkezli İbâzî Rüstemîlerle yakın ilişki içinde olmuştur.
Bu bağlamda oğlu Midrar’ı Rüstemîler’in imamı Abdurrahman b. Rüstem’in kızı
Ervâ ile evlendirmiştir.[16]
5-
Midrar b. Elyesa b. Ebi’l-Kâsım (823-867/208-253)
Midrar,
Endülüs Emevîler’i ve Tahert’te hüküm süren İbâzî Rüstemîler’le iyi ilişkiler
kurmuştur. Sufrîliği bırakıp İbâzîliği benimsemiştir. Abdurrahman b. Rüstem’in
kızı Ervâ ile evlenmiştir. Biri Abdurrahman b. Rüstem’in kızı Ervâ’dan diğeri
de kabilesine mensup eşinden olmak üzere iki oğlu vardır. Her ikisinin adı da
Meymûn’du. Oğullarından birisi İbn Rüstemiyye diğeri de İbn Sakıyye diye
anılmaktaydı. Kendisi hayatta ve yönetimdeyken iki oğlu arasında üç yıl süren
şiddetli bir iktidar kavgası yaşanmıştır. Bu durum karşısında Midrar hayatta
iken İbn Rüstemiyye olarak bilinen oğlunu veliaht tayin etmiştir. Bir müddet
sonra da oğlu İbn Rüstemiyye onu tahttan indirip yerine kendisi geçmiştir.
Miknâse liderleri kabilecilik saikleriyle olsa gerek İbn Rüstemiyye’yi tahttan
indirip yönetimi Midrar’ın diğer oğlu İbn Sakıyye’ye teklif etmişlerdir. Ancak o
bu teklifi kabul etmemiş ve bunun üzerine baba Midrarı tekrar yönetime getirmişlerdir.[17] Midrar
ölünce tahta oğlu İbn Sakıyye geçmiştir.
6-
Meymûn b. Sakıyye b. Midrâr b. Elyesa b. Ebi’l-Kâsım
(867-876/253-263)
Midrar
hayatta iken iki oğlu arasında şiddetli iktidar kavgası olmuş bunun üzerine
Midrar oğlu İbn Rüstemiyye’yi veliaht tayin etmiştir. Sicilmâse halkı bundan hoşlanmamış ve saraya
yürüyüp Midrar’ı yönetimden indirip yerine oğlu Meymûn b. Sakıyye’yi tahta
geçirmiştir. Bu karmaşa sırasında da Midrar ölmüştür. Burada dikkat çeken şey, Tahert
merkezli İbâzî Rüstemîler’in çıkan olaylar konusunda açıktan açığa bir
girişimde bulunmadığıdır. Zira İbn Rüstemiyye diye bilinen Midrar’ın oğlu ana
tarafından Rüstemîler’e dayanmaktaydı ve aynı zamanda babası onu veliaht tayin
etmişti. Midrâr’ın yerine geçen oğlu Meymûn b Sakıyye b. Midrâr’ın vefat
edinceye kadar yaklaşık 10 yıl yönetimde kaldığı, bu süre zarfında güçlü bir
yönetim sergilediği belirtilmektedir.[18]
Vefat edince yerine oğlu Muhammed geçmiştir.
7-
Muhammed b. Meymûn b. Midrar b Elyesa (876-883/263-270)
Babasının
ölümü üzerine tahta geçen Muhammed b. Meymûn, cesur yürekli ve atılgan bir
kişiliğe sahipti. Zamanında hanedanın nüfuzu çok daha genişlemiştir.
Sicilmâse’nin batısında bulunan Tafilât şehri onun zamanında ülke topraklarına katılmıştır.
İbâzî mezhebini benimseyen yöneticilerdendir.[19] Yönetimde
yaklaşık 7 yıl kalmış ve 883/270 yılında vefat etmiştir. Yerine amcası Elyesa
b. el-Muntasır geçmiştir.
8-
Elyesa b. el-Muntasır b. Elyesa b. Ebi’l-Kâsım (883-909/270-296)
Güzel
ahlaklı bir kişiliği vardır. Döneminde devlet daha da güçlenmiştir. Yönetimde
istikrar ve ülkede güvenlik temin edilmiştir.
Sicilmâse civarı ve yakın kentlerde yaşayan
Zenate kabilesini hâkimiyet altına almayı düşünmüş ancak bu kabilenin Metgâre
kolunun Sufrîliği bırakıp Sünnî Endülüs Emevîleri’ne yaklaşması üzerine bundan vazgeçmiştir.
Elyesa’nın son zamanlarında Midrarîler, Şiî Fatımîler'in hâkimiyetine girmiştir.
Kuzey Afrika'da İsmailî davetini yürüten Ebu Abdullah eş-Şiî, Fatımîler'in
kurucusu Ubeydullah el-Mehdi'yi Kuzey Afrika'ya davet etmiştir. Ubeydullah,
oğlu ve bazı adamlarını da yanına alarak tacir görünümünde bölgeye gelmiştir. Sicilmâse'ye
ulaşan Ubeydullah el-Mehdî takdim ettiği hediyelerle Elyesa'nın gönlünü
kazanmayı başarmıştır. Haricî-İbâzî olmakla birlikte Abbasîler'le iyi ilişkiler
içinde bulunan Elyesa, Abbasî
halifesinin emri doğrultusunda Ağlebî emirinin talebi üzerine Ubeydullah'ı ve
oğlunu tutuklamıştır. Bunu öğrenen Ebu Abdullah eş-Şiî, Kitâme kabilesinden teşkil
ettiği ordunun başında İfrikıye'den yola çıkarak önce Tahert'teki Rüstemîler'i
itaat altına almış, ardından Ağustos 909 tarihinde Sicilmâse şehrini kuşatmıştır.
Elyesa'ın kuvvetlerini yenerek Ubeydullah'ı ve oğlunu hapisten kurtarmıştır.
Beklenen imamın geldiğini söyleyerek bütün hak ve yetkilerini de Ubeydullah'a
devretmiştir. Ubeydullah, Sicilmâse'de kırk gün kalmış, bu süre zarfında çoğunluğu
Şiî olan Der'a ve Sûs bölgelerinden gelen heyetleri kabul etmiştir. Öte yandan Fatımî
askerleri tarafından yakalanıp hapse atılan Elyesa, hapiste ölüm orucunda
açlıktan ölmüştür.
Ebu Abdullah eş-Şiî, Sicilmâse'den ayrılırken
İbrahim b. Gâlib el -Mezâtî'yi vali tayin etmiş, yanında bir muhafız birliği
bırakmıştır. Muhafızların azlığını fırsat bilen Midrarî liderleri, Şiîlerden
hoşlanmayan halkın desteğiyle Fatımî ordusunun ayrılmasından elli gün sonra
çıkardıkları bir ayaklanma sırasında valiyi ve muhafızlarını öldürüp bölgeye
tekrar hâkim olmuşlardır.[20]
9-
Vâsûl el-Feth
b. Meymûn b. Midrar (909-912/298-300)
Fatimîler’in
tayin etmiş olduğu İbrahim b. Gâlib el-Mezâtî’nin öldürülmesinden sonra
yönetime Vâsûl el-Feth b. Meymûn getirilmişti. Kendisi ile Fatimîler arasında
ne tür bir ilişki olduğu bilinmemektedir. Küçük yaşta yönetime getirildiği için
ülkeyi onun adına ninesi Sakıyye idare etmiştir. Üç yıla yakın yönetimde kalmış
ve vefat edince yerine kardeşi Ahmet b. Meymûn geçmiştir.
10- Ahmed b. Meymûn b. Midrar
(912-921/300-309)
Kardeşinin
ölümü üzerine tahta geçmiştir. Döneminde Fatmîler’in Tahert valisi Mesâle b.
Habbûs el-Kitâmî[21], Kitâme
ve Miknêseliler’den oluşan bir ordu ile Sicilmâse’yi ikinci kez işgal etmiştir.
Halka şiddetli baskı yapmış ve emirleri Ahmed b. Meymûn’u yakalamış ve
idaresine son vermiştir.[22]
11- Mu’tez b. Muhammed Sâvûr b. Midrar (921-933/309-321)[23]
Fatımîlerin
Şiî valisi Mesâle b. Habbûs Sicilmâse’yi işgal edip duruma hâkim olunca Şiî
Fatımî Devletine bağlı kalacak şekilde Midrarîler’den Ahmet b. Meymûn’un
amcasının oğlu Mu’tez b. Muhammed b. Sâvûr b. Midrar’ı yönetici tayin etmiştir.
Mu’tez yaklaşık 12 yıl yönetimde kalmış ve bu süre zarfında Fatımîler adına
hareket etmiştir.[24]
12- Ebu’l-Muntasır Muhammed b. Mu’tez b.
Sâvûr b. Midrar (933-942/331-321)
Babası
Mu’tez’in ölümü üzerine yönetime gelmiştir. Yaklaşık 10 yıl yönetimde
kalmıştır. Bu süre zarfında Şiî Fatimîler’e bağlı kalmış ve onlar adına
ülkesini yönetmiştir.
13- el-Muntasır Semkû b. Muhammed b.
el-Mu’tez b. Sâvûr b. Midrar (942/331)
Babası
Muhammed’in ölümü üzerine 13 yaşında tahta çıkarılmıştır. Yaşının küçüklüğünden
dolayı işleri ninesi idare etmiştir. Yönetimin ikinci ayında amcasının oğlu
Muhammed b. el-Feth ona karşı isyan edip yönetimi ele geçirmiş ve onu uzaklaştırmıştır.[25]
14- eş-Şâkir Lillâh Muhammed b. el-Feth
b. Meymûn b. Midrar (943-965/322-347)
Muhammed
b. el-Feth, yönetimi ele geçirdikten sonra Fatimî imamı Şiî el-Mehdi’ye
bağlılığa son verdi. Aynı zamanda Sufrî-İbâzî olan mezhebini de terk ederek
Sünnî-Malikîliği kabul etmiştir. Bu konudaki kararını belki de Endülüs
Emevîleri’yle olan ilişkileri sonucunda vermiş olabilir. Öte yandan hutbeleri
de Sünnî Abbasî halifelerinin adına okutmaya başlamıştır. Daha sonra da
‘Emirü’l-Mü’minîn Şâkir Lillâh’ unvanıyla anılmıştır. ‘Şâkiriyye’ adıyla da
para bastırmıştır. Zamanında adalet, emniyet ve istikrar sağlanmıştır. Onun bu
davranışları kendilerine bağlı kaldığı müddetçe Midrarîler’in mezhebi inanışına
karışmayan Fatımîleri kızdırmıştır. Fatımî halifesi Mu’iz Lidinillâh ünlü
komutanlarından Cevher es-Sıkıllî’yi ordunun başında bölgeye göndermiştir.
Cevher, Sicilmâse’ye yürüyünce onunla savaşmayı göze alamayan Muhammed b. el-Feth
yakınlarıyla birlikte gizlice şehri terk edip Teskirât kalesine sığınmıştır.
Fatımî komutanın şehre girmesinden birkaç gün sonra durumu öğrenmek için
tebdil-i kıyafetle şehre girmeye çalışan Muhammed b. el-Feth, Metgâre
kabilesinden bir grup tarafından yakalanıp Cevher’e teslim edilmiştir. Cevher
onu tutuklayıp Kayravan’a göndermiştir. Rakkade de hapsedilen Muhammed, orada
ölmüştür.[26]
15- el-Muntasır Billâh b. Emiri’l-Mü’minîn
eş-Şâkir Lillâh Muhammed b. el Feth b. el-Emir Meymûn b. Midrar (963/352)
el-Muntasır
Billâh’ın yönetime hangi tarihte geldiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bu
dönemlerde Endülüs Emevî Devleti güçlenmiş ve siyasi olarak belirleyici duruma
gelmişti. Öte yandan Mağrib bölgesinde Şiî Fatımîlere karşı belirgin bir
hoşnutsuzluk ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı bölgedeki bazı kabileler Endülüs
Emevî Devletine yaklaşmıştır. Bunlardan Zenata kabilesi Endülüs ile
yardımlaşıyor ve Fatımîlere karşı mücadele ediyordu. Fatımîler bu
karışıklıklarla uğraşırken eş-Şâkir Lillâh Muhammed’in oğlu da bu durumundan
istifade ederek Cevher es-Sıkıllî’nin tayin etmiş olduğu Sicilmâse yönetimine karşı
isyan etmiş ve yönetimi ele geçirmiştir. ‘el-Muntasır Billâh’ unvanını almış ve
kardeşi Ebu Muhammed tarafından tahttan indirilinceye kadar yönetimde kalmıştır.
16- el-Mu’tez Billâh Ebu Muhammed b.
Emiri’l-Mü’minîn eş-Şâkir Lillâh Muhammed b. el-Feth b. el-Emir b. Midrar
(963/352)
Kardeşi
el-Muntasır Billâh’ı öldürerek yönetimi ele geçirmiştir. ‘el-Mu’tez Billâh’
unvanını almıştır. Onun döneminde Miknâse kabilesi zayıflamış ve güç kaybetmeye
başlamıştır. Buna karşın Zenata kabilesinin gücü artmıştır. Bazı kabileler
Endülüs Emevî Devletiyle iyi ilişkiler kurmaya başlamışlardır. Bölgede Endülüs
Emevî Devleti adına hareket eden Mağrâve kabilesi reisi Hazrûn b. el-Fulfûl,
Endülüs Emevî halifesi tarafından Sicilmâse’ye vali olarak tayin edilmiştir.
Hazrûn b. el-Fulfûl, bu görev gereği Sicilmâse’ye girmiş ve Midrarî Devletine
de son vermiştir.[27]
b-) Midrarîler’in
Diğer Devletlerle İlişkileri
Midrarîler’in
ilişki içinde oldukları yakın komşuları arasında İbâzî Rüstemîler, yöneticileri
Alevî olan İdrisîler, Sünnî Ağlebîler ile Şiî Fatimîler yer almaktadır. Yine siyasi, sosyal ve ticari ilişki içinde
oldukları devletler arasında Abbasîler, İspanya’da hüküm süren Endülüs Emevîler’i
bulunmaktaydı.
Midrarîler,
kurulduğu coğrafi bölge olarak kısmen kenarda kalan bir konumdadır. Toplum
konar-göçer hayat tarzını bırakmış ve yerleşik hayata geçmiştir. Yeni oluşan bu
devlet yapısı ile henüz kendilerini tam bir güven ortamında
hissedemediklerinden olsa gerek, genel olarak tarafsızlık ilkesine dayanan bir
siyasi ilişki izledikleri söylenebilir.
Midrarîler,
Rüstemîler, İdrisîler, Fatımîler ve Endülüs Emevîler’i gibi devletlerin hepsi
Abbasîler’den koptuklarından dolayı Abbasîler onların hepsinin ortak düşmanı
sayılmaktaydı. Midrarîler, isimlerini zikrettiğimiz komşularıyla genel olarak uzun
süreli bir çatışmaya girmeyerek bir denge siyaseti izlemiş oldukları görülmektedir.
Bölgede Abbasîler adına hüküm süren Ağlebîler’i de Abbasîler ile kendi
aralarında tampon bölge olarak görmüş ve Abbasîlerle ilişkilerini onlar
üzerinden düzenlemişlerdir. Abbasîler’e olan hasmane düşüncelerinden dolayı
Ağlebîler’e de aynı duyguyu beslemiş oldukları söylenebilse de aralarında sıcak
bir çatışma olmadığı görülmektedir. Midrarî-Ağlebî ilişkilerinin güç esasına
göre yürüdüğü de açıktır. Zira yöneticilerden Elyesa b. el-Muntasır b. Elyesa
b. Ebi’l-Kâsım (883-909/270-296) döneminde tüccar kılığında gizlice
Sicilmâse’ye gelen Fatımîler’in kurucusu Şiî Ubeydullah el-Mehdi başlangıçta
hoş karşılanmış daha sonra Abbasî halifesinin emri doğrultusunda Ağlebî
emirinin talebiyle tutuklanıp oğluyla birlikte hapse atılmıştır.[28]
Bu olay, bölgede ortaya çıkan ve her iki devletin varlığını tehlikeye düşürecek
olan Şiîliğin, ortak düşman olarak görülmesi ve buna karşı ortak bir işbirliği olarak
da değerlendirilebilir.
Midrarîler’in
en sıcak ve dostane ilişki hâlinde olduğu komşularının şüphesiz inanç
bakımından kendilerine en yakın olan İbâzî Rüstemîler olduğu görülmektedir.
İnanç birlikteliğinden olsa gerek bu iki devlet arasındaki ilişki dostane şekil
almış, aralarında açık ya da gizli bir mücadele olmamıştır. Rüstemîler ile olan
dostane ilişki siyasi bir evlilikle de en üst seviyeye çıkmıştır. Midrarî
yöneticilerinden Elyesa b. Ebi’l-Kâsım’ın (790-823/174-208) oğlu Midrar, Rüstemîler’in
imamı Abdurrahman b. Rüstem’in kızı Ervâ ile evlendirilmiştir.[29]
Midrarîler’in
diğer bir komşusu, Kuzey Batıda Fas merkezli, halkı Sünnî yöneticileri Alevî
olan İdrisîler’dir. İdrisîler ile Midrarîler’in ilişkilerinin iyi olduğu
söylenemez. Zira her iki devlet arasında mezhep farklılığı bulunmaktaydı. Sufrîliğin
ve İbâzîliğin Kuzey ve Batı bölgelerde yayılmasına engel bir durum söz
konusuydu. Aralarında Fas civarındaki kabileler üzerinde nüfuz mücadelesi
yaşanmıştır. Bununla birlikte her iki tarafın ortak düşmanı Abbasîler olunca
aralarındaki mücadele herhangi bir sıcak çatışmaya dönüşmemiştir. İlişkilerin soğuk
olmasına rağmen aralarında karşılıklı ticaret devam etmiştir.
Midrarîler,
son dönemlerinde ortaya çıkan ve bölgedeki diğer devletlerin de ortak düşmanı haline
gelen Şiî Fatımîler’le yıpratıcı ve gerilimli ilişkiler yaşamışlardır.
Başlangıçta, her ikisinin ortak düşmanı olan Abbasîler’e karşı aralarında
örtülü bir ittifak olduğu da söylenebilir. Zira Fatımîler’in kurucusu Şiî
Ubeydullah el-Mehdi ile Midrarî yöneticilerinden Elyesa b. el-Muntasır b.
Elyesa arasında iyi bir ilişki oluşmuş, Ubeydullah’ın Sicilmâse’de kalışına
izin verilmiştir. Fakat daha sonra Ubeydullah, Abbasî halifesinin emri
doğrultusunda Ağlebî emirinin talebi ile tutuklanmıştır. Bu gelişme üzerine
Ifrikıyye bölgesinde bulunan Fatımî imamı Abdullah eş-Şiî büyük bir orduyla
yola çıkmış önce Rüstemîler’i ortadan kaldırmış sonra Sicilmâse üzerine yürüyüp
şehri işgal edip hapisteki Şiî Ubeydullah el-Mehdi’yi kurtarmış, imameti de ona
devretmiştir. Abdullah eş-Şiî öte yandan Midrarî yöneticisi Elyesa b.
el-Muntasır b. Elyesa’yı da hapsetmiş, yerine kendilerinden bir yönetici tayin
etmiştir. Bu olaydan sonra Midrarîler, Fatımîler’in egemenliği altına girmiş ve
yıkılana kadar uzun süre aralarında çatışmaya dayalı bir ilişki devam etmiştir.
Fatimîler’in; Rüstemîler, İdrisîler ve Ağlebîler’i tamamen ortadan
kaldırmalarına rağmen Midrarîler’i tamamıyla ortadan kaldırmamaları dikkat
çekicidir.
Midrarîler’in
Abbasîler’le olan ilişkilerine gelince, daha önce de belirtildiği gibi
aralarında köklü bir düşmanlık duyguları hâkimdir. Ancak merkezden uzak olmaları
bakımından olsa gerek aralarında bir çatışma olmamıştır. İlk yöneticilerden
Ebu’l-Kâsım Semkû Sicilmâse’de yöneticiliği üstlendiğinde toplumunun selamet ve
refahı için gayret etmiş bu bağlamda ilk iş olarak Abbasî hilafetine
bağlılığını bildirip hutbeyi de onlar adına okutmuştur. Ebu’l-Kâsım’ın bu
bağlılığı elbette farklı şekillerde yorumlanabilir. Midrarî yöneticileri
Ebu’l-Kâsım’dan sonra da Abbasîler’le iyi geçinme siyasetini devam
ettirmişlerdir. Bu siyaset tarzını güç dengelerinin gözetilmesi olarak görmek
gerekir.
Midrarîler’in İstpanya’daki Endülüs
Emevîleri’yle olan ilişkileri de karşılıklı menfaat esasına dayalı olarak devam
etmiştir. Mezhebi farklılık veya coğrafi uzaklık olumsuz bir etken olmamıştır.
Endülüs Emevîler’i, Abbasîler’e karşı olarak siyasi ve ekonomik olarak Kuzey
Afrika’daki Berberî kabilelerle iyi ilişkiler kurmuştur. Ortak menfaatlerinden
dolayı durum bunu gerektiriyordu. Ağlebîler’le mücadelede hususunda Endülüs
Emevîler’inin Midrarîler ile dayanışma içinde olduğu söylenebilir. Şiî
Fatımîler’in ortaya çıkışına kadar dostane bir şekilde süren ilişkilere rağmen Fatımîler’in
Rüstemîler’i ortadan kaldırıp Midrarîler’i de egemenliği altına alma sürecinde
Endülüs Emevîleri’nin Midrarîler’e yardım etmediği görülmektedir. Öte yandan
aralarındaki dostluktan kaynaklansa gerek Midrarî emiri eş-Şâkir Lillâh
Muhammed b. el-Feth b. Meymûn b. Midrar’ın Haricîliği tamamen bırakıp Endülüs
Emevîler’inin de mezhebi olan Sünnî Malikîği benimsemiştir.[30]
Zamanla iki devlet arasındaki ilişkiler zayıflamış nihayet son Midrarî yöneticisi
el-Mu’tez Billâh Ebu Muhammed, Endülüs Emevîler’i adına hareket eden Mağrave
kabilesi reisi Hazrûn b. el-Fulfûl eliyle ortadan kaldırılmıştır.[31]
II-
MEDENİYET TARİHİ
a-) Midrarîler’in
Dini Anlayışları
Midrarîler’in,
İslâm’ın Afrika bölgesine yayılmasıyla yavaş yavaş da olsa İslâm’ı kabul
ettikleri bilinmektedir. Bununla birlikte Emevîler döneminde Arap olmayan
Müslümanlar, devlet nezdinde farklı uygulamaya tabi tutulmakta ve ikinci sınıf tebaa
muamelesi görmekteydiler. Müslüman Araplara nispeten hakları daha sınırlı
olmaktaydı. Hz. Ali döneminden itibaren başlayan Şii-Haricî gibi dinî ve siyasi
ayrışmalar Irak bölgesinde yoğunlaşmıştır. Haricîler olarak bilinen dinî ve
siyasî grubun genel olarak Irak bölgesindeki isyan hareketleri sert bir şekilde
bastırılmaktaydı. Dolayısı ile merkez konumunda olan Irak’ta uzun süre açıktan
açığa tutunamayan Haricîler kendilerine merkezden uzak farklı bölgelerde yer
edinmeye başlamışlardır. Bu bölgelerden bir tanesi de merkezden oldukça uzakta
bulunan Kuzey Afrika bölgesiydi. Haricîler Kuzey Afrika bölgesinde yaşayan
Berberîler arasında dinî propaganda yaparak onları kendi mezhebi görüşlerine
katılmaya davet etmişlerdir. Bölgedeki Emevî valilerinin Arap olmayan
Berberîler’e mevali muamelesi dolayısıyla Berberîler arasında Haricîlik görüşü
hızla taraftar bulmaktaydı.
Sosyal
eşitlik anlayışı özellikle de en temel dinî-siyasi tartışma konusu olan devlet
başkanlığı hususunda Haricîlerin; ‘şûra esasına dayalı ehil olan her Müslümanın
devlet başkanı olabileceği’ görüşünü benimsemelerinden dolayı Berberîler
arasında Haricîlik mezhebi önemli ölçüde kabul görmüştür.
Midrarîler,
Berberîlerin Miknâse koluna mensup olup devletlerinin kuruluşundaki temel
felsefe, Haricîliğin Sufriyye koluna dayanmaktadır. Bununla birlikte
yöneticilerinden Midrar b. Elyesa b. Ebi’l-Kâsım ve Muhammed b. Meymûn b.
Midrar b Elyesa gibi bazıları Haricîliğin diğer kollarından olan İbâzîliği, eş-Şâkir
Lillâh Muhammed b. el-Feth b. Meymûn b. Midrar da Haricîliği tamamen terk edip
Sünnî-Malikî anlayışı benimsedikleri de görülmektedir. Yöneticilerin farklı
mezhebi anlayışları benimsemeleri hususunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Hüküm sürmüş oldukları dönemin siyasi ve sosyal şartları onları farklı anlayışa
sevk etmiş olabilir.
Öte
yandan hilafetin saltanata dönüştürülmesini sert bir şekilde reddetmelerine ve
şura esasına dayalı ehil olan her Müslümanın imamete gelebilmesi gerektiğini dini-siyasi
bir dustur edinmelerine rağmen yetki ellerine geçince şiddetle savundukları bu
kuralı uygulayamayıp kendilerinin de imameti verasete dönüştürerek tutarlı davranamadıkları
görülmektedir.
b-) Tarım
ve İktisadi Hayat
Midrarîler,
Sicilmâse’yi kurup merkez edindikten sonra devletin gelişmesi için tarım,
hayvancılık, sanayi ve ticaret gibi pek çok alanda çaba göstermişlerdir. Bu
bağlamda; ziraatın gelişmesi için Sicilmâse topraklarından geçen Zîr nehri
etrafındaki vadi ve ovalarda ekime uygun toprakları ıslah etmiş ve üretimi
artırmışlardır. Vadilerdeki topraklı arazilerde arpa ve buğday gibi hububat
üretimi, kumlu topraklarda ise uyum sağlayan kimyon ve kına gibi değişik
ürünler yetiştirmişlerdir. Sicilmâseliler meyve üretimi de yapmışlar, nar,
badem, zeytin, incir ve birçok türde üzüm yetiştirmişlerdir.[32]
Öte yandan hurma yetiştiriciliği de çok yaygınlaşmıştır. Bu bölgenin Hurma
ağaçları Irak’tan getirilmiştir.[33]
Sicilmâseliler
hayvancılığı da gereken önemi vermiştir. Hayvanların etinden, sütünden ve
derisinden yararlanmışlardır. Bölgede besicilik ve çiftlikler yaygınlaşmıştır.
Zira Midrarî Devletinin kurucusu Ebu’l-Kâsım aynı zamanda besicilikle
uğraşmaktaydı. Çölde ulaşım ve taşımacılıkta kullanılan deve yetiştiriciliği de
önemli bir yere sahiptir. Deve alınıp satılan bir pazar dahi bulunmaktaydı.[34]
Sicilmâseliler
zamanlarına göre sanayiye önem vermişlerdir. Özellikle Elyesa b. Ebi’l-Kâsım
döneminde şehirde çeşitli alanlarda atölyeler açılarak sanayi geliştirilmiştir.[35]
Midrarîler
döneminde en fazla ticaret alanının gelişmiş olduğu söylenebilir. Zira
Sicilmâse önemli bir ticaret kavşağında bulunmaktaydı. Sicilmâse’nin Sudan
bölgesinden gelip Ifrıkıyye ve Endülüs’e giden yolun üzerinde uğrak bir yerde
bulunması, Midrarîler’in ticaret yollarını denetim altında tutarak önemli
kazançlar elde etmesini sağlamıştır. Midrarîler Der’a madenlerinden de büyük
gelir elde etmişlerdir.
SONUÇ
Hz.
Muhammed’in vefatından hemen sonra tebliğ etmiş olduğu İslam dini dört bir yana
hızla yayılmıştı. İslam’ın Kuzey Afrika’ya ulaşması ikinci halife Hz. Ömer
döneminde başlayıp Hz. Osman döneminde yayılma süreci hızlanmış, Emevîler
döneminde de devam etmiş, neredeyse bölgenin tamamı İslam ile tanışmıştır.
Kuzey Afrika bölgesinde çoğunluğu oluşturan Berberî asıllı kabileler de
peyderpey İslam’ı kabul etmişlerdir.
Ne
var ki halife Hz. Osman döneminde filizlenip Hz. Ali döneminde ortaya çıkan
Müslümanlar arasındaki dini-siyasi mücadeleler, Emevîler döneminde tüm
renkleriyle devam etmiştir. Bu mücadeleler ister istemez Kuzey Afrika’da İslam
dini ile yeni tanışan Müslüman Berberîlerin anlayış ve tutumlarına da yansımıştır.
Merkezi idareye muhalefet anlayışı zamanla merkez ile çatışma, fırsat oluşunca
da merkezden kopup bağımsız olma girişimleriyle sonuçlanmıştır.
Bu
bağlamda; Berberî kabilesinin Miknâse kolundan olanlar, Haricilik mezhebinin
Sufriyye anlayışını temel alarak merkezi idareden uzak Kuzey Afrika’nın Mağrib-i
Aksa bölgesinde Ebu’l-Kâsım Semkû b. Vâsûl başkanlığında Midrarîler adıyla
miladi 758 yılında Sicilmâse merkezli küçük bir devlet kurmuşlardır. Sicilmâse’nin
planlanma, inşa ve imar süreci ilk emir İsa b. Yezid el-Esved zamanında
başlamış daha sonra tedricen devam etmiştir. Sicilmâse önemli ticaret yollarının
kavşağında bulunduğundan hızlı bir ilerleme kaydetmiş, önemli bir merkez hâline
gelmiştir.
Midrarîler,
Rüstemîler, İdrisîleri Ağlebîler, Fatımîler, Endülüs Emevîleri ve Abbasîler ile
sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkiler içinde olmuşlardır. İlişki düzeyinde
mezhebi anlayış genel anlamda belirleyici olmuştur. Midrarîler bağımsızlıklarını
muhafaza etmek için olsa gerek genellikle denge siyaseti takip etmişlerdir. Son
elli yıllık devreleri Fatımîlerin egemenliği altında geçmiştir. Bölgedeki
kabileler üzerinde Endülüs Emevîleri’nin etkisi arttığı dönemde onlar adına
hareket eden Mağrâve kabilesi tarafından miladi 963 yılında ortadan
kaldırılmışlardır.
KAYNAKÇA
ARI,
Mehmet Salih, Haricilerin Kurduğu Devlet Rüstemiler, İstanbul 2009.
el-BEKRÎ,
Ebu Ubeydullah (1094/487), el-Muğrib fî Zikri Bilâdi İfrîkiyye ve’l-Meğrib/el-Mesâlik
ve’l-Memâlik, Bağdat ty.
BERNAVÎ,
Vefa Yakup Cibril, Devletu Midrar ‘es-Sufriyye’ bi’l-Maribi’l-Aksa’l-İslami
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Mekke 2003.
el-CÜHEYMÎ,
Hamed Muhammed, “el-Hayatu’l-İktisadiyye fî Sicilmâse Min Neş’tihâ İlâ İktimâli
Binaihâ (140-297/758-909), Câmiatu Binğâzî Mecelletu’l-Ulûm
ve’d-Dirâsâti’l-İnsaniyye, Libya 2014, s. 1-20.
ed-DERRACÎ,
Bouzyanî, el-Gabâili’l-Emaziğiyye, I-II, Cezayir 2010.
el-HAMEVÎ,
Yakut (1229/626), Mu’cemu’l-Buldân, I-IV, Beyrut 1984.
el-KAZVİNÎ,
Zekeriyya b. Muhammed b. Mahmud (1282/682), Asâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l-İbâd,
Beyrut ty.
en-NÂSIRÎ,
Ahmed b. Halid (1897/1315), el-İstiksâ Li Ahbâri Duveli’l-Mağribi’l-Aksâ,
I-VIII, Daru’l-Beyzâ 1954.
HAREKÂT,
İbrahim, “Midrârîler”, DİA, XXX, 14-16.
İBN
HALDÛN, Abdurrahman b. Muhammed (1405-1406/808), Tarihu İbn Haldûn,
I-VIII, Beyrut 2000.
İBN
HATİB, Lisanü’d-Din (1374/300), Tarihu’l-Mağrib fi Asri’l-Vasît, III.
Kısım, Tah. Ahmet Muhtar vd., Daru’l-Beyzâ 1964.
İBN
HURDAZBİH, Ebu’l-Kasım Ubeydullah b. Abdullah (932/300), el-Mesâlik
ve’l-Memâlik, (Kudame b. Ca’fer’in Kitabu’l-Harac adlı eseri ile bir
arada) (nşr. De Geoje), Brill 1889.
İBN İZÂRÎ,
Ebu Abdillâh Muhammed el-Merrakûşî (1295/695), el-Beyanü’l-Muğrib fî
Ahbar’il-Endelüs ve’l-Mağrib, I-IV, Beyrut 1983.
KALKAŞANDÎ,
Ebu’l-Abbas Ahmet b. Ali (1418/821), Subh’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ,
1-XIV, Kahire 1922.
YAKUBÎ,
Ahmed b. Ebî Ya’kub b. Vâzıh (897/294), Kitâbu’l-Buldân, Leiden 1891.
[1] Arı, Mehmet Salih, Haricilerin
Kurduğu Devlet Rüstemiler, İstanbul 2009, s. 34.
[2] Versatıf b. Yahya’nın oğlu Miknâs’ın adına
nispetle onun soyundan gelenlerin oluşturmuş olduğu bir Berberî kabilesidir.
Miknâse kabilesi Benî Havvare ve Kansâra gibi çeşitli alt kollara ayrılmıştır. Asabiyeti
güçlü olan bu kabilenin Mağrib ve Endülüs tarihinde önemli bir yeri vardır.
Bölgede Midrarîler gibi değişik adlarda emirlikler kurmuşlardır. Genellikle
Mağrib-i Aksâ bölgesinde yaşamaktadırlar. Geniş bilgi için bknz; Derracî,
Bouzyanî, el-Gabâili’l-Emaziğiyye, I, Cezayir 2010, s. 217-239. Derracî,
Bouzyanî, el-Gabâili’l-Emaziğiyye, I, Cezayir 2010, s. 217-239.
[3] el-Hamevî, Yakut, Mu’cemu’l-Buldân,
III, Beyrut 1984, s. 192.
[4] Kalkaşandî, Ebu’l-Abbas Ahmet b. Ali, Subh’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ, V,
Kahire 1922, s. 163.
[5] Yakubî, Ahmed b. Ebî
Ya’kub b. Vâzıh, Kitâbu’l-Buldân, (nşr. De Geoje), Leiden 1891, s. 150.
[6] İbn İzârî, Ebu
Abdillâh Muhammed el-Merrakûşî, el-Beyanü’l-Muğrib fî Ahbar’il-Endelüs
ve’l-Mağrib, I, Beyrut 1983, s. 156; İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed, Tarihu
İbn Haldûn, VI, Beyrut 2000, s. 172; Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ, V, s.
163-164.
[7] İbn Haldûn, Tarihu
İbn Haldûn, VI, s. 172.
[8] İbn Hatib,
Lisanü’d-Din, Tarihu’l-Mağrib fi Asri’l-Vasît, III. Kısım, Tah.
Ahmet Muhtar vd., Daru’l-Beyzâ 1964, s. 139-140.
[9] Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ
fi Sınâati’l-İnşâ, V, s. 165.
[10] en-Nâsırî, Ahmed b.
Halid, el-İstiksâ Li Ahbâri Duveli’l-Mağribi’l-Aksâ, I, Daru’l-Beyzâ
1954, s. 55-56.
[11] Bernavî, Vefa Yakup
Cibril, Devletu Midrar ‘es-Sufriyye’ bi’l-Maribi’l-Aksa’l-İslami, Mekke
2003, s. 32.
[12] İbn Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 172.
[13] İbn Hurdazbih, Ebu’l-Kasım
Ubeydullah b. Abdullah, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, Brill 1889, s. 88.
[14] İbn Hatib, Tarihu’l-Mağrib fi Asri’l-Vasît, III.
Kısım, s. 142-143.
[15] el-Bekrî, Ebu
Ubeydullah, el-Muğrib fî Zikri Bilâdi İfrîkiyye ve’l-Meğrib/el-Mesâlik
ve’l-Memâlik, Bağdat ty, s. 148.
[16] İbn Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 172.
[17] İbrahim Harekât,
“Midrârîler”, DİA, XXX, s. 14.
[18] Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 172-173.
[19] Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 173.
[20] İbrahim Harekât,
“Midrârîler”, DİA, XXX, s. 14-15.
[21] İbn Hatîb, onun adının
‘Mesâle b. Habbûs es-Senhâcî’ olarak zikretmektedir. Tarihu’l-Mağrib fi
Asri’l-Vasît, III. Kısım, s. 146.
[23] Kalkaşandî, onun adını
‘Mu’tez b. Muhammed b. Yâdan b. Midrar’ olarak zikretmektedir. Subh’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ, V, s.
166.
[24] İbn Hatib, Tarihu’l-Mağrib fi Asri’l-Vasît, III.
Kısım, s. 146-147.
[25] İbn Hatib, Tarihu’l-Mağrib fi Asri’l-Vasît, III.
Kısım, s. 147.
[26] İbrahim Harekât,
“Midrârîler”, DİA, XXX, s. 15.
[27] Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 174;
Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ fi
Sınâati’l-İnşâ, V, s. 167.
[28] İbrahim Harekât,
“Midrârîler”, DİA, XXX, s. 14-15.
[29] İbn Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 172.
[30] Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ
fi Sınâati’l-İnşâ, V, s. 167.
[31] Haldûn, Tarihu İbn Haldûn, VI, s. 174;
Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ fi
Sınâati’l-İnşâ, V, s. 167.
[32] el-Cüheymî, Hamed
Muhammed, “el-Hayatu’l-İktisadiyye fî Sicilmâse Min Neş’tihâ İlâ İktimâli
Binaihâ (140-297/758-909), Câmiatu Binğâzî Mecelletu’l-Ulûm
ve’d-Dirâsâti’l-İnsaniyye, Libya 2014, s. 5; Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ, V, s.
164.
[33] el-Kazvinî, Zekeriyya
b. Muhammed b. Mahmud, Asâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l-İbâd, Beyrut ty, s. 42.
[34] el-Cüheymî, “el-Hayatu’l-İktisadiyye fî Sicilmâse Min
Neş’tihâ İlâ İktimâli Binaihâ (140-297/758-909), Câmiatu Binğâzî
Mecelletu’l-Ulûm ve’d-Dirâsâti’l-İnsaniyye, s. 6.
[35] Kalkaşandî, Subh’l-A’şâ
fi Sınâati’l-İnşâ, V, s. 165.
0 yorum:
Yorum Gönder