Ebû
Süfyân bin Harb birçok kadınla evlenmiş olup bunlar içerisinde en meşhuru Hind
binti Utbe bin Rebîa bin Abdişems bin Abdimenâf’tır. Hind, Ebû Süfyân’dan önce
Mahzumoğulları’ndan Hafs bin Muğire ile evlenmiş ve bu evlilikten Eban adında
bir oğlu olmuştur. Ancak Hafs’ın, kendisini aldattığı gerekçesiyle Hind’i babasının
evine gönderdiği, fakat bunun asılsız olduğunu anladıktan sonra ise Hind’in
kocasına geri dönmeyip boşandığı anlatılır. Daha sonra Hind eş seçimi
konusunda, babasından kararı kendisine bırakması için ricada bulunmuştur. Onun
bu hususta babasıyla arasında geçtiği rivayet edilen konuşmaya her ne kadar
ihtiyatlı yaklaşmamız gerekse de, dönemin erkek algısını bir kadın gözünden
anlamamız adına bize önemli ipuçları bıraktığı söylenebilir.
Hind
babasına, “Ben kararımı kendim verecek bir kadınım. Bana danışmadan beni
kimseyle evlendirme.” deyince babası “Karar senindir.” dedi. Sonrasında Hind’e
talip olanlar ortaya çıkınca babası, “Kabilenden iki adam sana taliptir.
Onlardan her birini sana özellikleriyle anlatıncaya kadar isimlerini sana
söylemeyeceğim. Birinciye gelince o gerçek şeref sahibi, soylu ve saygın
biridir. Ancak onun gafletinden istifade edebilirsin. Bu onun bağışlayıcı bir huya
sahip olmasındandır. Arkadaşlığı iyi, her şeye güzel karşılık verendir. Ona
uyarsan o da sana uyar. Ona meyledersen o da sana meyleder. Malında istediğin
gibi tasarruf edebilirsin. Fakir olduğunda ise, görüşünle yetinirsin. Diğerine
gelince o, soyluların en soylusu, ileri görüşlü, soyunun dolunayı ve kabilesinin
şereflisidir. Ailesini yönlendirir, ancak ailesi onu yönlendirmez. Ona tabi
olduklarında onlara kolaylık gösterir, ondan uzaklaştıklarında onlara sert
davranır. Uyanık ve kavrayışı hızlıdır. Evi korunaklı olan, bir şeyi yapmak
istediğinde mutlaka onu gerçekleştiren, mücadele edildiğinde yenilmeyen kararlı
biridir. İşte her ikisinin durumunu sana açıkladım. Karar senindir.” dedi.
Bunun
üzerine Hind, babasına şöyle bir değerlendirmede bulundu. “Birincisi hakkında
diyeceğim şudur ki o, hanımefendisinin karakterini yok eden ve onun varlığını
ortadan kaldıran birisidir. Eşi ona ilgi göstermese bile yumuşak davranması ve
hatta kadın ona sert davrandığında dahi mülayim olması muhtemeldir. Eğer bir
kadın ona bir çocuk doğurursa gerçekten ahmak demektir. Velev ki böyle bir
adamdan şerif ve kerim tabiatlı birisini dünyaya getirirse bu ancak tesadüfen
olmuş olabilir. Bu kararsız ve istediğini elde edemeyen adamın bahsini kapat ve
bana adını dahi söyleme!
Diğeri
ise, özgür ve şerefli bir kadının kocasıdır. Ben bunun ahlakına uygun bir eşim.
Ben onunla tam uyum içindeyim. Evime bağlı kalmakla beraber ve dışa dönük bir
yüze sahip olmadığım halde, onun kocalık haklarına da riayet edeceğim.
İkimizden dünyaya gelecek olan çocuk,[1] onun kabilesinin şerefini
müdafaa eden, kabilenin askerî birliklerini savunan, kabilesinin kimliğini
koruyan ve soyunu süsleyen bir şahsiyet olmaya layıktır. Yoğun olayların kopuşu
esnasında ne acizdir, ne de ikinci adamdır. Söyle; o kimdir?” Babası, “O Ebû
Süfyân bin Harb’dir.” dedi. Hind, “Onu benimle evlendir; ancak bir atın boynu
bükük tayını atması gibi beni onun önüne atma ve onunla, baskın ve dişli bir
şekilde pazarlık da yapma! Gökteki Allah ile istiharede bulun; ilmiyle hüküm
vermede sana ses verecektir.” dedi.[2] Nihayet Ebû Süfyân ile
evlenen Hind’in, Muâviye ve Utbe adında iki oğlu dünyaya gelmiştir.[3] Dolayısıyla Hind, Muâviye
bin Ebû Süfyân’ın annesidir.[4]
Mekke
döneminde Hind ve Resulullah arasında geçtiği rivayet edilen bir olay şöyle
anlatılır. Ebû Süfyân, Hind ve oğlu Muâviye ile birlikte Şam’dan döndükleri bir
sırada Mekke yakınlarında Resulullah ile karşılaşırlar. Hz. Peygamber’in yaya
olduğunu gören Ebû Süfyân’ın, oğlu Muâviye’ye, “Sen in, Muhammed binsin.”
demesi üzerine Hind, “Bu sapık için mi oğlumu indiriyorsun?” deyince Ebû Süfyân,
“Evet. Gerçek şu ki o, senden, benden ve oğlundan da daha hayırlıdır.” diye
cevap vermiştir. Resulullah bu beraberlikleri zarfında Ebû Süfyân ve Hind’i
İslâm’a davet etmiş ve onları cehennemden sakındığını söylemiştir.[5]
Babası
Utbe ve annesi Safiyye binti Ümeyye tarafından Hz. Peygamber’le aynı soydan
gelen Hind binti Utbe, azılı İslâm düşmanlarından biri olduğu halde, kardeşi
Ebû Huzeyfe, İslâm’ı ilk kabul edenlerden biriydi. İslâm aleyhtarlığı hususunda
kocasından geri kalmayan Hind, kardeşi Ebû Huzeyfe’nin, Bedir Gazvesi’nde
düşman saflarında gördüğü babasını mübârezeye davet etmesine sinirlenerek onu
bir şiirle hicvetmiştir.
Babası
Utbe, kardeşi Velid ve amcası Şeybe’nin bu savaşta öldürülmesi üzerine onların
intikamı alınıncaya kadar ağlamayacağını, koku sürünmeyeceğini ve kocasıyla
beraber olmayacağını söyleyerek, Kureyşliler’den bu savaşta kaybettikleri
yakınlarının intikamını almalarını istedi. Uhud Savaşı’nda defler ve şiirlerle
müşrikleri cesaret ve gayrete getiren kadınların başındaydı. Hind binti Utbe,
Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’nın şehadetinden sonra karnını yardırıp ciğerini
çıkarttırmış, ağzında çiğnemiş, yutamayınca yere atmış, şehitlerden kestirdiği
burun ve kulaklardan halhal ve gerdanlıklar yaparak hıncını almıştı.
Kendisi
Mekke’de Resulullah’a eza eden müşrik kadınlardandır. Müşrikleri Müslümanlar’la
çarpışmaya kışkırtmıştır. Öyle ki onun bu aşırılıklarından dolayı Resulullah yakalandığı
takdirde onun da öldürülmesini emretmiştir.
Hind’in
İslâmiyet’e karşı olan düşmanlığı Mekke’nin fethine kadar devam etti.[6] İslâm ordusu henüz
Mekke’ye girmeden önce, Ebû Süfyân Mekke halkına, Muhammed’in karşı konulmaz
bir güçle üzerlerine doğru geldiğini, kendisinin evine sığınanlara eman verileceğini
duyurunca, karısı Hind binti Utbe buna karşı çıktı ve Kureyş'i kocası Ebû
Süfyân’ı öldürmeleri için kışkırttı. Fakat Ebû Süfyân, Kureyş halkını
söylediklerinin kaçınılmaz olduğuna ikna etti.[7]
Mekke’nin
fethedildiği gün ise, o zamana kadar Kâbe’de bu şekilde ibadet edildiğini
görmeyen Hind, kocası Ebû Süfyân’a, “Ben gidip Muhammed’e bey’at etmek
istiyorum.” deyince Ebû Süfyân, “Dün senin bu sözünü yalanlayan davranışlarda
bulunduğunu görmüştüm.” dedi. Hind, “Şu Mescid’de bu geceden öncesine kadar
Allah’a hakkıyla ibadet edildiğini görmedim. Vallahi onlar geceyi namaz kılarak
geçiriyorlar.” dedi. Bunun üzerine Ebû Süfyân, “Sen kafana koyduğun şeyi
muhakkak yaparsın. Kavminden bir adamı yanına al da bey’at etmeye onunla
birlikte git.” dedi.
Böylece
Mekke’nin fethedildiği gün Müslüman olan Hind, diğer kadınlarla birlikte
Resulullah’ın yanına giderek bey’at etti. Resulullah’a, “Ey Allah’ın Resulü!
Senin merhametinden faydalandırıp, nefsi uyaran ve İslâm’ı bize gösteren
Allah’a hamdolsun.” dedi. Sonra Hind peçesini indirdi ve “Ben Hind binti
Utbe’yim.” diyerek kendini tanıttı. Bunun üzerine Resulullah, “Sana selam
olsun.” dedi. Hind binti Utbe sözlerine devamla, “Vallahi bir zamanlar hayatta
en çok zillete düşmesini istediğim aile senin ailendi. Şimdi ise dünyada bana
en sevgili gelen senin ailen oldu.” deyince Resulullah, “Allah sevgini
arttırsın.” dedi ve orada Hind ile birlikte bulunan kadınlara Kur’an okuyup
bey’atlarını aldı.[8]
Resulullah’a bey’at edip Müslüman olduktan sonra evine dönen Hind, eline bir
keser alarak evindeki putu paramparça etmiş ve puta hitaben “Meğer yıllarca
senin hak olduğuna inanarak aldanmışım.” demiştir.[9]
Cesur,
açık sözlü ve cüretkâr oluşuyla bilinen Hind binti Utbe, bu tavrını
Resulullah’a biat ederken de ortaya koymuştur. Kadınlar Resulullah ile
biatleşirken Hz. Peygamber onlara, “Sizler Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak
üzere söz vereceksiniz.” deyince Hind, “Bunu kabul ediyoruz.” dedi. Hz.
Peygamber bu sefer “Hırsızlık yapmayacaksınız.” deyince Hind, “Ben, Ebû Süfyân’ın
malından ondan habersiz almaktayım.” dedi. O sırada Ebû Süfyân, “Benim malımdan
aldığın sana helaldir.” dedi. Hz. Peygamber, “Zina etmeyeceksiniz.” deyince
Hind, “Hür ve saygın bir kadın hiç zina eder mi?” diyerek kendi değerinin
farkında olan bir kadının zaten buna yaklaşmayacağını ifade etti. Daha sonra
Hz. Peygamber, “Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz.” deyince Hind, “Onları
Bedir’de sen öldürdün.” dedi.[10]
Resulullah’ın
kendisini iyi karşılaması ve daha önce yaptıkları üzerinde durmaması Hind’i son
derece memnun etti.[11]
Yermük
Savaşı’na Ebû Süfyân’la birlikte katılan Hind,[12] heyecanlı konuşmalarıyla
Müslümanları savaşa teşvik etmiş, bozgun alametleri görüldüğü zaman diğer
kadınlarla birlikte, askerlerin derlenip toparlanmasına büyük katkı
sağlamıştır.[13]
Hind, oğlu
Muâviye Hz. Ömer devrinde Şam valisi olduğu zaman onu görmeye gitmiş,[14] halifenin Allah rızasını
ön planda tutan bir insan olduğunu hatırlatarak her konuda halifeyi
dinlemesini, kendi yakınlarına gereğinden fazla bir şey vermemesini tavsiye
etmiş, aksi halde Ömer’in kendisini azledebileceğini hatırlatmıştır.[15]
Hind
binti Utbe’nin Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadisler vardır. Oğlu Muâviye
ve Hz. Aişe onun ravileri arasındadır.[16] Her ne kadar uzun yıllar
şirkte ısrar etse de geç de olsa Mekke’nin fethinde Müslüman olarak “tulekâ”dan
(Mekke’nin fethi sırasında Müslüman olan Kureyşliler) olmuş, Müslümanlara
yaptığı eza ve cefaya rağmen, Resulullah’ın affına mazhar olarak geçmişteki
hatalarını telafi etmeye çalışmıştır. Yine de böylesine güçlü, zeki ve
kendinden emin karakteriyle Mekke’nin önde gelen kadınlarından biri olan
Hind’in, İslâm’dan uzak kaldığı bu kayıp yıllarda Resulullah’ın karşısında yer
alması esef vericidir. Onun, bulunduğu topluma yön veren kararlı tutumuyla,
başından beri İslâm’ın yanında yer alabileceği düşünüldüğünde, Müslümanlar’ın
kadın cenahında önemli katkılar sağlayabileceğini tahmin etmek zor olmasa
gerektir.
[1]
Rivayette tavsif edilen kişinin özelliklerinin Muaviye bin Ebû Süfyân’a
atfedildiği açık bir şekilde anlaşılabileceğinden bu sözleri ihtiyatla
değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu ihtiyat kaydı Ümeyyeoğulları ile ilgili
tüm rivayetler için geçerlidir.
[2]
İbn Sa’d, Muhammed
b. Sa’d b. Menî’ el-Haşimî el-Basrî (230/845), Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebir,
I-XI, ed. Adnan Demircan, Siyer Yayınları, İstanbul 2014. X,
255-256.
[3]
İbn Asâkir, Ali b. Hasan b. Hibetullah b. Abdillah eş-Şafî, Tarihu’t-Dimeşk,
Dâru’l-Fikr, Beyrut 2000, XLII, 167.
[4]
İbn Asâkir, XLII, 166.
[5]
Belâzurî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya (279–892) Ensâbu’l Eşrâf, thk.
Süheyl Zekkar-Riyad Zirikli, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996, V, 13-14.
[6]
Kandemir, Yaşar, “Hind bt. Utbe”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 64-65.
[7]
İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdulmelik (218/883), Sîretü’n-Nebeviyye, thk.
Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyarî-Abdul-Hafız Çelebi, Dâru’l Ma’rife, Beyrut,
(t.y.), II, 404–405.
[8]
İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire
2000, X, 224–225.
[9]
İbn Sa’d, X, 256.
[10]
İbn Sa’d, X, 6.
[11]
Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[12]
İbn Asâkir, XLII, 166.
[13]
Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[14]
İbn Asâkir, XLII, 166.
[15]
Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[16]
İbn Asâkir, XLII, 166.
0 yorum:
Yorum Gönder