29 Haziran 2017 Perşembe

Hind binti Utbe bin Rebîa

Ebû Süfyân bin Harb birçok kadınla evlenmiş olup bunlar içerisinde en meşhuru Hind binti Utbe bin Rebîa bin Abdişems bin Abdimenâf’tır. Hind, Ebû Süfyân’dan önce Mahzumoğulları’ndan Hafs bin Muğire ile evlenmiş ve bu evlilikten Eban adında bir oğlu olmuştur. Ancak Hafs’ın, kendisini aldattığı gerekçesiyle Hind’i babasının evine gönderdiği, fakat bunun asılsız olduğunu anladıktan sonra ise Hind’in kocasına geri dönmeyip boşandığı anlatılır. Daha sonra Hind eş seçimi konusunda, babasından kararı kendisine bırakması için ricada bulunmuştur. Onun bu hususta babasıyla arasında geçtiği rivayet edilen konuşmaya her ne kadar ihtiyatlı yaklaşmamız gerekse de, dönemin erkek algısını bir kadın gözünden anlamamız adına bize önemli ipuçları bıraktığı söylenebilir.

Hind babasına, “Ben kararımı kendim verecek bir kadınım. Bana danışmadan beni kimseyle evlendirme.” deyince babası “Karar senindir.” dedi. Sonrasında Hind’e talip olanlar ortaya çıkınca babası, “Kabilenden iki adam sana taliptir. Onlardan her birini sana özellikleriyle anlatıncaya kadar isimlerini sana söylemeyeceğim. Birinciye gelince o gerçek şeref sahibi, soylu ve saygın biridir. Ancak onun gafletinden istifade edebilirsin. Bu onun bağışlayıcı bir huya sahip olmasındandır. Arkadaşlığı iyi, her şeye güzel karşılık verendir. Ona uyarsan o da sana uyar. Ona meyledersen o da sana meyleder. Malında istediğin gibi tasarruf edebilirsin. Fakir olduğunda ise, görüşünle yetinirsin. Diğerine gelince o, soyluların en soylusu, ileri görüşlü, soyunun dolunayı ve kabilesinin şereflisidir. Ailesini yönlendirir, ancak ailesi onu yönlendirmez. Ona tabi olduklarında onlara kolaylık gösterir, ondan uzaklaştıklarında onlara sert davranır. Uyanık ve kavrayışı hızlıdır. Evi korunaklı olan, bir şeyi yapmak istediğinde mutlaka onu gerçekleştiren, mücadele edildiğinde yenilmeyen kararlı biridir. İşte her ikisinin durumunu sana açıkladım. Karar senindir.” dedi.
Bunun üzerine Hind, babasına şöyle bir değerlendirmede bulundu. “Birincisi hakkında diyeceğim şudur ki o, hanımefendisinin karakterini yok eden ve onun varlığını ortadan kaldıran birisidir. Eşi ona ilgi göstermese bile yumuşak davranması ve hatta kadın ona sert davrandığında dahi mülayim olması muhtemeldir. Eğer bir kadın ona bir çocuk doğurursa gerçekten ahmak demektir. Velev ki böyle bir adamdan şerif ve kerim tabiatlı birisini dünyaya getirirse bu ancak tesadüfen olmuş olabilir. Bu kararsız ve istediğini elde edemeyen adamın bahsini kapat ve bana adını dahi söyleme!
Diğeri ise, özgür ve şerefli bir kadının kocasıdır. Ben bunun ahlakına uygun bir eşim. Ben onunla tam uyum içindeyim. Evime bağlı kalmakla beraber ve dışa dönük bir yüze sahip olmadığım halde, onun kocalık haklarına da riayet edeceğim. İkimizden dünyaya gelecek olan çocuk,[1] onun kabilesinin şerefini müdafaa eden, kabilenin askerî birliklerini savunan, kabilesinin kimliğini koruyan ve soyunu süsleyen bir şahsiyet olmaya layıktır. Yoğun olayların kopuşu esnasında ne acizdir, ne de ikinci adamdır. Söyle; o kimdir?” Babası, “O Ebû Süfyân bin Harb’dir.” dedi. Hind, “Onu benimle evlendir; ancak bir atın boynu bükük tayını atması gibi beni onun önüne atma ve onunla, baskın ve dişli bir şekilde pazarlık da yapma! Gökteki Allah ile istiharede bulun; ilmiyle hüküm vermede sana ses verecektir.” dedi.[2] Nihayet Ebû Süfyân ile evlenen Hind’in, Muâviye ve Utbe adında iki oğlu dünyaya gelmiştir.[3] Dolayısıyla Hind, Muâviye bin Ebû Süfyân’ın annesidir.[4]
Mekke döneminde Hind ve Resulullah arasında geçtiği rivayet edilen bir olay şöyle anlatılır. Ebû Süfyân, Hind ve oğlu Muâviye ile birlikte Şam’dan döndükleri bir sırada Mekke yakınlarında Resulullah ile karşılaşırlar. Hz. Peygamber’in yaya olduğunu gören Ebû Süfyân’ın, oğlu Muâviye’ye, “Sen in, Muhammed binsin.” demesi üzerine Hind, “Bu sapık için mi oğlumu indiriyorsun?” deyince Ebû Süfyân, “Evet. Gerçek şu ki o, senden, benden ve oğlundan da daha hayırlıdır.” diye cevap vermiştir. Resulullah bu beraberlikleri zarfında Ebû Süfyân ve Hind’i İslâm’a davet etmiş ve onları cehennemden sakındığını söylemiştir.[5]
Babası Utbe ve annesi Safiyye binti Ümeyye tarafından Hz. Peygamber’le aynı soydan gelen Hind binti Utbe, azılı İslâm düşmanlarından biri olduğu halde, kardeşi Ebû Huzeyfe, İslâm’ı ilk kabul edenlerden biriydi. İslâm aleyhtarlığı hususunda kocasından geri kalmayan Hind, kardeşi Ebû Huzeyfe’nin, Bedir Gazvesi’nde düşman saflarında gördüğü babasını mübârezeye davet etmesine sinirlenerek onu bir şiirle hicvetmiştir.
Babası Utbe, kardeşi Velid ve amcası Şeybe’nin bu savaşta öldürülmesi üzerine onların intikamı alınıncaya kadar ağlamayacağını, koku sürünmeyeceğini ve kocasıyla beraber olmayacağını söyleyerek, Kureyşliler’den bu savaşta kaybettikleri yakınlarının intikamını almalarını istedi. Uhud Savaşı’nda defler ve şiirlerle müşrikleri cesaret ve gayrete getiren kadınların başındaydı. Hind binti Utbe, Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’nın şehadetinden sonra karnını yardırıp ciğerini çıkarttırmış, ağzında çiğnemiş, yutamayınca yere atmış, şehitlerden kestirdiği burun ve kulaklardan halhal ve gerdanlıklar yaparak hıncını almıştı.
Kendisi Mekke’de Resulullah’a eza eden müşrik kadınlardandır. Müşrikleri Müslümanlar’la çarpışmaya kışkırtmıştır. Öyle ki onun bu aşırılıklarından dolayı Resulullah yakalandığı takdirde onun da öldürülmesini emretmiştir.
Hind’in İslâmiyet’e karşı olan düşmanlığı Mekke’nin fethine kadar devam etti.[6] İslâm ordusu henüz Mekke’ye girmeden önce, Ebû Süfyân Mekke halkına, Muhammed’in karşı konulmaz bir güçle üzerlerine doğru geldiğini, kendisinin evine sığınanlara eman verileceğini duyurunca, karısı Hind binti Utbe buna karşı çıktı ve Kureyş'i kocası Ebû Süfyân’ı öldürmeleri için kışkırttı. Fakat Ebû Süfyân, Kureyş halkını söylediklerinin kaçınılmaz olduğuna ikna etti.[7]
Mekke’nin fethedildiği gün ise, o zamana kadar Kâbe’de bu şekilde ibadet edildiğini görmeyen Hind, kocası Ebû Süfyân’a, “Ben gidip Muhammed’e bey’at etmek istiyorum.” deyince Ebû Süfyân, “Dün senin bu sözünü yalanlayan davranışlarda bulunduğunu görmüştüm.” dedi. Hind, “Şu Mescid’de bu geceden öncesine kadar Allah’a hakkıyla ibadet edildiğini görmedim. Vallahi onlar geceyi namaz kılarak geçiriyorlar.” dedi. Bunun üzerine Ebû Süfyân, “Sen kafana koyduğun şeyi muhakkak yaparsın. Kavminden bir adamı yanına al da bey’at etmeye onunla birlikte git.” dedi.
Böylece Mekke’nin fethedildiği gün Müslüman olan Hind, diğer kadınlarla birlikte Resulullah’ın yanına giderek bey’at etti. Resulullah’a, “Ey Allah’ın Resulü! Senin merhametinden faydalandırıp, nefsi uyaran ve İslâm’ı bize gösteren Allah’a hamdolsun.” dedi. Sonra Hind peçesini indirdi ve “Ben Hind binti Utbe’yim.” diyerek kendini tanıttı. Bunun üzerine Resulullah, “Sana selam olsun.” dedi. Hind binti Utbe sözlerine devamla, “Vallahi bir zamanlar hayatta en çok zillete düşmesini istediğim aile senin ailendi. Şimdi ise dünyada bana en sevgili gelen senin ailen oldu.” deyince Resulullah, “Allah sevgini arttırsın.” dedi ve orada Hind ile birlikte bulunan kadınlara Kur’an okuyup bey’atlarını aldı.[8] Resulullah’a bey’at edip Müslüman olduktan sonra evine dönen Hind, eline bir keser alarak evindeki putu paramparça etmiş ve puta hitaben “Meğer yıllarca senin hak olduğuna inanarak aldanmışım.” demiştir.[9]
Cesur, açık sözlü ve cüretkâr oluşuyla bilinen Hind binti Utbe, bu tavrını Resulullah’a biat ederken de ortaya koymuştur. Kadınlar Resulullah ile biatleşirken Hz. Peygamber onlara, “Sizler Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak üzere söz vereceksiniz.” deyince Hind, “Bunu kabul ediyoruz.” dedi. Hz. Peygamber bu sefer “Hırsızlık yapmayacaksınız.” deyince Hind, “Ben, Ebû Süfyân’ın malından ondan habersiz almaktayım.” dedi. O sırada Ebû Süfyân, “Benim malımdan aldığın sana helaldir.” dedi. Hz. Peygamber, “Zina etmeyeceksiniz.” deyince Hind, “Hür ve saygın bir kadın hiç zina eder mi?” diyerek kendi değerinin farkında olan bir kadının zaten buna yaklaşmayacağını ifade etti. Daha sonra Hz. Peygamber, “Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz.” deyince Hind, “Onları Bedir’de sen öldürdün.” dedi.[10]
Resulullah’ın kendisini iyi karşılaması ve daha önce yaptıkları üzerinde durmaması Hind’i son derece memnun etti.[11]
Yermük Savaşı’na Ebû Süfyân’la birlikte katılan Hind,[12] heyecanlı konuşmalarıyla Müslümanları savaşa teşvik etmiş, bozgun alametleri görüldüğü zaman diğer kadınlarla birlikte, askerlerin derlenip toparlanmasına büyük katkı sağlamıştır.[13]
Hind, oğlu Muâviye Hz. Ömer devrinde Şam valisi olduğu zaman onu görmeye gitmiş,[14] halifenin Allah rızasını ön planda tutan bir insan olduğunu hatırlatarak her konuda halifeyi dinlemesini, kendi yakınlarına gereğinden fazla bir şey vermemesini tavsiye etmiş, aksi halde Ömer’in kendisini azledebileceğini hatırlatmıştır.[15]
Hind binti Utbe’nin Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadisler vardır. Oğlu Muâviye ve Hz. Aişe onun ravileri arasındadır.[16] Her ne kadar uzun yıllar şirkte ısrar etse de geç de olsa Mekke’nin fethinde Müslüman olarak “tulekâ”dan (Mekke’nin fethi sırasında Müslüman olan Kureyşliler) olmuş, Müslümanlara yaptığı eza ve cefaya rağmen, Resulullah’ın affına mazhar olarak geçmişteki hatalarını telafi etmeye çalışmıştır. Yine de böylesine güçlü, zeki ve kendinden emin karakteriyle Mekke’nin önde gelen kadınlarından biri olan Hind’in, İslâm’dan uzak kaldığı bu kayıp yıllarda Resulullah’ın karşısında yer alması esef vericidir. Onun, bulunduğu topluma yön veren kararlı tutumuyla, başından beri İslâm’ın yanında yer alabileceği düşünüldüğünde, Müslümanlar’ın kadın cenahında önemli katkılar sağlayabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir.





[1] Rivayette tavsif edilen kişinin özelliklerinin Muaviye bin Ebû Süfyân’a atfedildiği açık bir şekilde anlaşılabileceğinden bu sözleri ihtiyatla değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu ihtiyat kaydı Ümeyyeoğulları ile ilgili tüm rivayetler için geçerlidir.
[2] İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Menî’ el-Haşimî el-Basrî (230/845), Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebir, I-XI, ed. Adnan Demircan, Siyer Yayınları, İstanbul 2014. X, 255-256.
[3] İbn Asâkir, Ali b. Hasan b. Hibetullah b. Abdillah eş-Şafî, Tarihu’t-Dimeşk, Dâru’l-Fikr, Beyrut 2000, XLII, 167.
[4] İbn Asâkir, XLII, 166.
[5] Belâzurî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yahya (279–892) Ensâbu’l Eşrâf, thk. Süheyl Zekkar-Riyad Zirikli, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996, V, 13-14.
[6] Kandemir, Yaşar, “Hind bt. Utbe”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 64-65.
[7] İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdulmelik (218/883), Sîretü’n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyarî-Abdul-Hafız Çelebi, Dâru’l Ma’rife, Beyrut, (t.y.), II, 404–405.
[8] İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Ali Muhammed Ömer, Kahire 2000, X, 224–225.
[9] İbn Sa’d, X, 256.
[10] İbn Sa’d, X, 6.
[11] Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[12] İbn Asâkir, XLII, 166.
[13] Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[14] İbn Asâkir, XLII, 166.
[15] Kandemir, “Hind bt. Utbe”, DİA, XVIII, 65.
[16] İbn Asâkir, XLII, 166. 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar