GİRİŞ
Malazgirt Meydan Muharebesi’nin zaferle
sonuçlanmasının akabinde, bu savaşa katılan Türkmen beyleri, kendilerine bağlı
aşiretlerle birlikte Anadolu’nun içlerine doğru akınlara başladılar. Bizans İmparatorluğu’nun
Malazgirt mağlubiyeti sonrası bu akınlara karşı koyma gücünün olamayışı Türkmen
liderlerini harekete geçirmiş ve Anadolu’nun doğu kesimleri kısa sürede ele
geçirilmiştir. Başarılı fetih hareketlerinde bulunmalarına karşın Türkmen
beylerine fethettikleri yerler ikta olarak verilmiştir. Anadolu’ya akınlar
gerçekleştiren beylerden birisi olan Ebu’l-Kasım Saltuk Bey’e de Erzurum, Kars,
Pasinler, Oltu, Bayburt, Tercan, Şebinkarahisar ve çevreleri ikta olarak
verilmiştir.[1]
Daha sonra bu ikta edilen yerler Saltuk Bey’in çocuklarına veraset yoluyla
geçerek beylik devam etmiş ve Saltuklular Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliklerinden
biri olmuştur.
Saltuklular döneminden kalan mimari
eserlerin kitabeleri bu beyliğin tarihinin aydınlatılması açısından
önemlidirler. Ancak kitabelerin bir kısmı kayıp ya da ağır bir şekilde tahrip
olmuştur. Günümüze ulaşan Micingird köyünde bir evin duvarında bulunan, hasar
görmüş Micingird Kalesi kitabesi,[2] Tepsi
Minare kitabesi,[3]
Tercan’daki Mama Hatun Kümbeti kitabesi[4] ve
Erzurum Ulu Camii’nin günümüzde bulunmayan ancak Tarihçe-i Erzurum’da kısa
metni verilen kitabe[5] bu
beylikle ilgili bilgi edinmemizi sağlayan önemli kitabelerdir.
Bir diğer kaynak ise İzzeddin Saltuk ve
Nasıreddin Muhammed dönemlerine ait birkaç sikkedir. Sikkeler beyliğin siyasi
olayları ile ilgili bilgiler vermeseler de sikkeleri kestiren hükümdarların
dönemleri hakkında veri sunmaları itibariyle ehemmiyet arz etmektedirler.
Saltuklular hakkında en geniş bilgiyi siyasi temasta olduğu devletlerde yaşamış
olan tarihçilerin eserlerinden edinmekteyiz. Büyük Selçuklu kaynakları ve savaş
halinde bulunduğu Gürcü kaynakları da Saltuklular hakkında önemli bilgiler
içermektedir. Ayrıca bu dönemde İbnü’l-Cevzî, İbnü’l-Ezrâk, İbnü’l-Esîr gibi
çağdaş tarih yazarları da yazdıkları umumi İslam tarihi kitaplarında büyük
devletlerle ilişkilerinde Saltuklulardan da bahsetmektedirler.[6]
ANADOLU’YA
İLK AKINLAR VE MALAZGİRT SAVAŞI
10. yy. da, Kınık boyu Sır-Derya ırmağının ağzına yakın bir
noktada Oğuz Devleti’ne bağlı yaşamaktaydı. Selçuklu ailesinin atası, Selçuk
Bey’in babası Dukak’tır. Dukak, Oğuz Devleti’nde siyasi ve askeri açıdan önemli
bir konuma sahipti. Ölümünden sonra oğlu Selçuk yeteneğiyle dikkati çekmiş ve
genç yaşta ordu komutanlığına kadar yükselmiştir. Ancak Selçuk’un devlet
içerisinde konumunu güçlendirmesi Oğuz Devleti Yabgusunu rahatsız etti.[7] Bu
durumdan endişe eden Selçuk Bey, kabilesi ve sürülerini de alarak Cend
bölgesine göç etmiştir. Bu bölgede İslamiyet’le tanışan Selçuk Bey ve boyu
Müslüman oldular. Selçuk Bey İslam’a geçtikten sonra Cend bölgesinde, Oğuz
Yabgusu’nun hâkimiyetine son vererek burada bağımsız bir beylik kurdu.
Beyliğin kuruluşundan itibaren bölgede önemli bir güç olmaya
başlayan Selçuklular büyük devletlerle temas kurmaya başladılar. Özellikle
Samanilerin yıkılıp Karahanlıların, Selçukluların bölgesine hâkim olmalarıyla
iki güç karşı karşıya geldi. Tuğrul ve Çağrı Beyler Karahanlılar ile mücadele
etmeye başladılar. Ancak ilk etapta Karahanlılara karşı bir başarı elde
edemediler. Yaşanan sıkıntılar ve baskılardan dolayı Tuğrul Bey çöllere
çekilmiş, Çağrı Bey ise Doğu Anadolu’ya ilk akınını gerçekleştirmiştir.[8] (1016
– 1021) Bu akın yurt tutmaktan ziyade bir keşif ve ganimet elde etme amacını
taşımaktaydı.
Anadolu’ya akınlar Çağrı Bey’le başlamış ve Selçuklulara
bağlı göçebe Türkmenlerin buraya sevkleriyle devam etmiştir. Göçebe Türkmen
gruplarının buraya yönelmesiyle hem yerleşik devlet düzeni korunmuş hem de yeni
yerleşim sahaları elde edilmiştir. Tuğrul Bey de zamanla bu akınlara katılarak
Selçuklu şehzadelerini Anadolu’ya akın yapmakla memur etmiştir.
1054 -1055 yıllarında bizzat Tuğrul Bey’in başında bulunduğu
Selçuklu ordusu Anadolu’ya girdi. Bu sefer sırasında Bargiri ve Erciş kaleleri zapt
edildi. Malazgirt kalesi de kuşatılmasına rağmen alınamadı. Tuğrul Bey bu
seferden sonra bir daha Anadolu’ya akın yapmamış ancak Selçuklu beyleri akınlarını
sürdürmüşlerdir.[9]
1063 yılında Tuğrul Bey ölünce, onun erkek çocuğu olmadığı
için devletin başına Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçmiştir. Sultan Alp Arslan
tahta geçtikten sonraki ilk seferini 1064 yılında Gürcistan ve Bizans
hâkimiyetindeki Doğu Anadolu’ya gerçekleştirmiştir. Alp Arslan bu sefer
sırasında Kars ve Ani bölgelerine kadar ilerledi ve Ani şehrini fethetti. Bu
sefer ve fetih sebebiyle Alp Arslan’a Halife Kaim Biemrillah tarafından
“Ebu’l-Feth” unvanı verildi.[10]
Yapılan bu seferlerle Selçuklular bu yeni coğrafyayı çok iyi
tanımış ve ileride buraya yerleşmek için bir alt yapı oluşturmuşlardır. İşte bu
akınlar Malazgirt Muharebesi’nin gerçekleşmesi ve savaşın ardından Türklerin
Anadolu’ya yerleşmesiyle sonuçlanacaktır.
Türklerin Anadolu’ya yaptığı yoğun akınlar Bizans İmparatoru
Romanos Diogenes’i huzursuz etmekteydi. Türk baskısından kurtulmak ve Türkleri
Anadolu’dan atmak amacıyla İmparator, 1068 yılı başlarında doğuya doğru bir
sefere çıktı. Ancak hedeflediği başarıyı sağlayamadan İstanbul’a geri döndü.
İmparatorun bu seferinden sonra Türkler Batı Anadolu’ya kadar ilerlediler.
Bunun üzerine 1069 yılında İmparator Romanos Diogenes yeni bir Anadolu seferine
çıktı. Fırat nehrine kadar ilerleyen Bizans ordusu karşısında bazı akıncı
birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak akınlar durmadı ve başka
birlikler bu akınlara devam etti. Hatta imparator seferdeyken Türk birlikleri
Malatya şehrine hücum ettiler; Konya şehrini de tahrip ettiler.[11]
Bu seferden de istenilen sonucun elde edilememesi İmparator
Romanos Diogenes’e karşı sert bir muhalefetin oluşmasına sebep oldu. Bu
muhalefet sebebiyle İstanbul’dan ayrılamayan İmparator Romanos Diogenes, komutanlarını
doğuya sefer yapmakla görevlendirdi ancak bu girişim de sonuçsuz kaldı. Artık
Türklere karşı kesin bir harekât yapmak isteyen İmparator Romanos Diogenes, 13
Mart 1071’de çok güçlü bir orduyla İstanbul’dan hareket etti. Bizans imparatoru
İstanbul’dan hareket ettiği sırada Sultan Alp Arslan da Suriye taraflarına
sefere çıkmıştı. Büyük bir Bizans ordusunun doğuya doğru ilerlediğini öğrenen
Sultan Alp Arslan çıktığı seferden derhal geri dönerek İmparator Romanos
Diogenes’i karşılamak istedi.[12] Bizans
ordusunun bu kararlı yürüyüşü Sultan Alp Arslan tarafından Malazgirt civarında
durduruldu. Türk ordusu Sultan Alp Arslan komutasında, 26 Ağustos 1071 Cuma
günü Malazgirt’te gerçekleştirilen savaşta İmparator Romanos Diogenes
komutasındaki Bizans ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı.
Malazgirt zaferi Türk-İslam tarihinde kırılma noktalarından
biridir. Savaşın en önemli sonucu Türklerin akın akın Anadolu’ya gelmeleri ve
burayı kendilerine yurt edinmeye başlamalarıdır. Bu yurt edinme faaliyetinin
ilk ürünü de başta Saltuklular olmak üzere Doğu Anadolu’da ilk beyliklerin
kurulmasıdır.
SALTUKLULAR
– SİYASİ TARİHİ
a.
Ebu’l-Kasım
Saltuk Bey (1071 – 1102)
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Sultan Alp Arslan ile İmparator
Romanos Diogenes arasında yapılan anlaşmanın, imparatorun öldürülmesi sonucu
uygulanamaması üzerine, Türkmen beyleri Sultan Alp Arslan’ın emriyle sınırı
geçerek Doğu Anadolu’ya tekrar akın yapmaya başladılar. Bu akınları yapan
beyler arasında Saltuklu hanedanının kurucusu olan Ebu’l-Kasım Saltuk Bey de
bulunuyordu.
Saltuk Bey ile ilgili kaynaklarda yeterli bilginin olmayışı
hanedanın kurucusu hakkında görüş ayrılıklarının oluşmasına yol açmıştır. Günümüze
ulaşan nadir Saltuklu kitabelerinden biri olan Tepsi Minare kitabesinde ve bazı
tarih kitaplarında Saltuklu ailesinin en eski atası olarak Ebu’l-Kasım adı
geçmektedir. Saltuklu adının ise aile adı olarak hükümdar İzzeddin Saltuk’a
dayandığı iddia edilmektedir. Ancak 12. yy. da yazılmış olan Kitabü’l-İnba adlı
eserde bulunan kayıt ailenin 1123 yılından beri Saltukoğulları adıyla
anıldığını ortaya koymaktadır.[13]
Mezkur kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre ailenin Saltukoğulları adını alması
İzzeddin Saltuk’tan öncedir. Buna göre İzzeddin Saltuk’tan evvel bu isimde birinin
olması gerekmektedir. Bu durumda ailenin ilk atası kabul edilen Ebu’l-Kasım’ın
isim değil de künye olması ihtimali söz konusudur.
O devirlerde Müslüman olan Türkler, Türkçe adlarının yanına
İslam’ı temsilen Arapça bir künye kullanmaktadırlar. Buna dayanarak Ebu’l-Kasım’ın
isim değil Saltuk Bey’in künyesi olduğu iddia edilmiştir.[14] Bu
durumda Ebu’l-Kasım ile Saltuk’un aynı kişi olduğu, ailenin de kurucusu ve en
eski atası olduğu anlaşılmaktadır.
Ebu’l-Kasım Saltuk Bey üzerine yapılan bir diğer tartışma
ise onun Malazgirt Savaşı’na katılıp katılmadığıdır. Zahireddin Nişâbûrî ve
Reşidüddin gibi müellifler Saltuk Bey’in Malazgirt Savaşı’nda bulunduğunu
belirtmektedirler. Faruk Sümer, Mükrimin Halil Yinanç, Claude Cahen Saltuk
Bey’in Malazgirt Savaşı’na katıldığını görüşündedir. Osman Turan ise Saltuk
Bey’in adını Malazgirt Savaşı’na katılan beyler arasında zikretmekle beraber bu
konunun teyit edilmesinin çok zor olduğunu ifade etmiştir. İbrahim Kafesoğlu
ise savaşa katılan beyler arasında Saltuk Bey’den hiç bahsetmemiştir.[15] Anlaşıldığı
üzere ağırlık kazanan görüş Saltuk Bey’in Malazgirt Savaşı’na katıldığı
yönündedir.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da fetih hareketlerine
başlayan beylerden biri olan Ebu’l-Kasım Saltuk Bey, Erzurum şehri ve çevresini
fethetmiş, akabinde fethettiği bu yerler kendisine ikta olarak verilmiş ve
Saltuk Bey’de burada Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir beylik kurmuştur.
b.
Emir
Ali (1102 – 1124)
Ebu’l-Kasım Saltuk Bey’in ölümüyle yerine oğlu Ali geçti.
Emir Ali’nin kaynaklarda ilk olarak görülmesi, Selçuklu Sultanları olan
Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki taht kavgasında taraf olması
sebebiyledir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vefatı üzerine, daha önce
vezir Nizâmü’l-Mülk’ün etkisiyle veliaht ilan ettiği Berkyaruk Selçuklu tahtına
geçti. (1092) İlk etapta bir sorun çıkmadı. Ancak daha sonra çevresindekilerin
de kışkırtmalarıyla Muhammed Tapar, Sultan Berkyaruk’a isyan etti.[16] Bu
isyan sonucunda Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında toplam beş savaş
gerçekleşti. Bu savaşların ilk dördünden Sultan Berkyaruk galip çıktı.[17] 19
Şubat 1103 tarihinde yapılan savaştan sonra, mağlup olan Muhammed Tapar Ahlat’a
çekildi. Burada Anadolu beyleri Tapar’a refakat etti. Bu beyler arasında
Erzurum Emiri Ali de vardı. Daha sonra Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında
yapılan anlaşma sonucunda, Azerbaycan, Doğu Anadolu, Suriye ve Kafkasya
Muhammed Tapar’a bırakıldı. Böylece diğer Anadolu beyleriyle birlikte Saltuklu
Beyi Emir Ali de Muhammed Tapar’a bağlanmış oluyordu.[18]
1115 yılında Gürcü Kralı David, Saltukluların hâkimiyet
bölgesine girerek birçok Müslüman Türk’ü katletmiş ve Pasin Ovası’na
ulaşmıştır. Bu hadise üzerine Artukoğlu İlgazi, Gürcüler üzerine sefere çıkmaya
karar verdi. 1121 yılında Artukoğlu İlgazi Erzurum’a vardı ve Saltuklu Beyi
Emir Ali’yi de yanına alarak Gürcistan’a doğru yola devam etti. Ancak
Gürcistan’da yapılan savaşta Türk ordusu Kral David’e yenilerek geri çekilmek
zorunda kaldı. Bu savaştan sonra Gürcü Kralı David Tiflis’e girerek bu şehri
ele geçirdi.[19]
Abbasi halifesi Müsterşid Billâh, Hille Arap Emiri’ne karşı
yardım çağrısında bulunmuş ve bu çağrıya Togan Arslan ve Zengi b. Aksungur ile
birlikte Emir Ali de cevap vermiştir. Ancak Ali Halife’ye gönderdiği yardım
kuvvetlerinin başına kendisi geçmemiş ve kardeşi Ziyaeddin Gazi’yi geçirmiştir.[20] Bu
bilgiden anlaşılacağı üzere Saltuklular bölgelerinde güç kazanmış olmalıdır ki,
Halife’nin yardım çağrısına kuvvet göndererek cevap vermişlerdir.
Saltuk oğlu Emir Ali, özellikle Gürcüler ve Haçlılar üzerine
yaptığı gaza faaliyetleri ile öne çıkmıştır. Böylece Doğu Anadolu’da önemli bir
Türk gücü olduğunu göstermiştir.
c.
Ebu’l-Muzaffer
Ziyaeddin Gazi (1124 – 1132)
Emir Ali’nin ölümüyle yerine kardeşi Ebu’l-Muzaffer
Ziyaeddin Gazi geçti. Ziyaeddin Gazi daha abisi döneminde Abbasi Halifesi’ne
yardım için Saltuklu kuvvetlerinin başında Bağdat üzerine sefere çıkmıştı. Saltuklu
tahtına geçtikten sonra da seferlerine ara vermeyen Ziyaeddin Gazi, 1126
tarihinde Pasinler’i geçerek Oltu’ya kadar gelen Gürcülere karşı sefere iştirak
etmiştir. 1131 yılında gerçekleşen Gürcü seferinde Kral İvani ve ordusu bozguna
uğratılmıştır.[21]
Don ve Kuban dolaylarından Gürcistan’a göç eden Kuman-Kıpçak grupları 1124
yılında Oltu ve İspir’e kadar geldiler. Saltuklular ve diğer Türkmen beylikleri
bu göçmen gruplarla da mücadele etmişlerdir.[22]
Ziyaeddin Gazi, diğer Anadolu beyleriyle iyi ilişkiler
kurmuş, hatta Saltuklu Beyi Ziyaeddin Gazi, kızını Artuklu Beyi Timurtaş’a vererek
iki beylik arasında akrabalık bağı tesis etmiştir. Bu kurulan akrabalık bağı
ilişkileri kuvvetlendirmiş, özellikle Gürcülere karşı yapılan cihat
seferlerinde birlikte hareket edilmesini sağlamış ve bu sayede olumlu neticeler
alınmıştır.
d.
İzzeddin
Saltuk (1132 – 1168)
İzzeddin Saltuk amcasının 1132 yılında ölümü üzerine
Saltuklu Beyliği’nin başına geçti. İzzeddin Saltuk da daha önceki hükümdarlar
gibi çevresindeki beylerle iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkileri
sağlamlaştırmak için, amcasının da yaptığı gibi, kızı Şahbanu’yu Ahlat Şahı II.
Sökmen ile nikâhlamıştır. Bir diğer kızını da Erzen Beyi Togan Arslan’ın oğlu
Kurt veya Yakub Arslan ile evlendirmiştir.[23]
Birtakım rivayetlere göre, İzzeddin Saltuk’un kızını Ani
Emiri Fahreddin Şeddad istemiştir. Ancak İzzeddin Saltuk kızını Erzen Beyi’ne
vermiştir. Bu olaydan dolayı ondan intikam almak isteyen Fahreddin Şeddad,
İzzeddin Saltuk’a haber göndererek, şehri teslim edip onun hizmetine girmek
istediğini ve Ani şehrine gelmesini istedi. Bu haber üzerine İzzeddin Saltuk
maiyetiyle birlikte Ani’ye doğru hareket etti. Bu sırada Fahreddin Şeddad Gürcü
Kralı Dimitriye de haber
göndererek İzzeddin Saltuk’u pusuya düşürmek istedi. Bu organizasyon sonucu,
İzzeddin Saltuk maiyetiyle birlikte Gürcü Kralı’na esir düştü. Bu durum Türk
beyliklerinde çok büyük bir etki yarattı. Damadı Ahlat Şahı II. Sökmen karısı
Şahbanu’nun da teşvikiyle, Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpı’yla birlikte 100000
dinar fidye vererek İzzeddin Saltuk’u kurtardılar.[24]
1155 tarihinde Ani keşişleri isyan edip Fahreddin Şeddad’ı
şehirden çıkardılar ve burayı kardeşi Fazlun’a teslim ettiler. 1161 yılında da
Gürcü Kralı Giorgi, Fazlun’u mağlup ederek Ani’yi ele geçirdi ve birçok
Müslümanı katletti.[25]
Üst üste yaşanan bu felaketler sebebiyle Ahlat Şahı II.
Sökmen, Erzen Beyi Fahreddin Devletşah, İzzeddin Saltuk, Artuklu hükümdarı
Necmeddin Alpı ve diğer Türkmen beyleri Temmuz 1161’de bir ordu toplayıp Ani
üzerine sefere çıktılar. Türkmen beyleri Necmeddin Alpı’yı beklemeden sefere
çıktılar ve Ağustos 1161 tarihinde Ani’yi kuşattılar. Bu kuşatma sırasında
İzzeddin Saltuk orduya haber vermeden kendine bağlı birliklerle geri çekildi.
Kaynaklar bu geri çekilmenin, İzzeddin Saltuk’un Gürcülere esir iken onlarla
bir daha savaşmayacağı yönünde söz vermesi üzerine gerçekleştiğini
belirtmektedirler.
Saltuklu beyi geri çekildikten sonra Gürcü Kralı Ani’yi
kuşatmış olan Türk ordusuna ani bir baskın düzenleyince, beyler burada büyük
bir bozguna uğradı. Kuşatmaya yetişemeyen Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpı da
Malazgirt’te bozgun haberini alınca geri döndü.[26]
Gürcüler Ani önünde aldıkları galibiyetin verdiği güvenle
tekrar taarruza geçtiler. Kars’ı ve Duvin’i alarak birçok Müslüman’ı öldürdüler
ve camileri kiliseye çevirdiler. Bütün bu olanlar Türkler arasında yeniden bir
cihat ruhu oluşturdu ve hemen bir ordu toplanmaya başlandı. Ahlat Şahı II.
Sökmen, Azerbaycan Atabeyi İldeniz, Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah, İzzeddin
Saltuk ve diğer beyler oluşturulan bu orduya katıldılar. Bu büyük kuvvet
karşısında Gürcü Kralı barış teklifinde bulundu. Ancak Türk beyleri, daha önce
yaşanan Müslüman katliamları sebebiyle bu teklifi geri çevirdiler. Kararlı bir
şekilde ilerleyen Türk ordusu Gürcüleri mağlup etti.[27] (1163)
İzzeddin Saltuk’un, daha önceki Gürcü Seferi’nde Türk
ordusundan habersiz ayrılarak mağlubiyette önemli rol oynaması sebebiyle diğer
beylikler nezdinde itibarı sarsılmıştır. İşte bu sebeple yeni ittifak
arayışlarına girişen İzzeddin Saltuk, kızlarından birini Anadolu Selçuklu
Sultanı II. Kılıç Arslan’a vererek onun himayesine girmek ve gücünden
faydalanmak istedi.[28]
İzzeddin Saltuk’un kızı, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’la
nikâhlandı ve zengin çeyizlerle Erzurum’dan Konya’ya gönderildi. Bu sırada II.
Kılıç Arslan ile Danişmedli Yağıbasan savaş halindeydiler. İşte bu nedenle
Konya’ya giden gelin alayı Yağıbasan tarafından pusu kurularak ele geçirildi.
Yağıbasan, ele geçirdiği II. Kılıç Arslan’ın karısını yeğeni Kayseri Meliki
Zünnun’a nikâhlamak istedi. Ancak kız II. Kılıç Arslan’la evli olduğu için
başta bu amacını gerçekleştiremedi. Bunun için çevresindeki din adamlarından bu
konuya bir çözüm bulmalarını istedi. Din adamlarının buldukları çözüme göre
İzzeddin Saltuk’un kızı önce dininde çıkacak ve böylece II. Kılıç Arslan’la
olan nikâhı düşecekti. Daha sonra da kız tekrar İslamiyet’e dönecekti. Böylece
Melik Zünnun ile evlenebilecekti. Din adamlarının bulduğu bu çözüm uygulandı ve
kız Yağıbasan’ın yeğeni ile evlendirildi. Bütün bu olanlar üzerine II. Kılıç
Arslan derhal Yağıbasan’ın üstüne yürüdü. Ancak yapılan savaştan mağlup olarak
geri çekildi.[29]
İzzeddin Saltuk 1168 yılında vefat etmiş ve yerine oğlu
Nasıreddin Muhammed geçmiştir.
e.
Nasıreddin
Muhammed (1168 – 1191)
Nasıreddin Muhammed döneminde de Gürcülerle mücadele yoğun
bir şekilde devam etmiştir. Gürcüler saldırılarını devam ettirmiş, Kars,
Sürmeli ve İspir’i aldıktan sonra Erzurum önlerine kadar gelmişlerdir. Bunun
üzerine Nasıreddin Muhammed iki oğluyla birlikte Gürcülerle savaşa girmiş ancak
mağlubiyete uğrayarak Erzurum’a çekilmiştir. Bu mağlubiyete dayanamayan Erzurum
halkı şehrin önlerine gelmiş olan düşmana karşı direnişe geçmiş bu mukavemet
sonucu Gürcü Kralı David çevreyi yağmaladıktan sonra geri çekilmek zorunda kalmıştır.
(1184/1185)
Bu sıralarda Nasıreddin Muhammed’in oğullarından
Muzafferüddin’in, Gürcü Kraliçesi Tamara’ya âşık olduğu ve onunla evlenmek için
kalabalık bir maiyetle birlikte Gürcistan’a gittiği belirtilir. Muzafferüddin
Gürcistan’da görkemli törenle karşılanmış ve sarayda ağırlanmıştır.
Muzafferüddin burada belli bir süre Kraliçe Tamara’yla aşk yaşamıştır. Ancak
Tamara, bir süre sonra Muzafferüddin’i Gürcü sarayından bir cariyeyle
evlendirerek, hediyelerle Erzurum’a geri göndermiştir.[30]
Mama
Hatun (1191 – 1201)
1191 yılında Saltukluların başında Mama Hatun’un bulunduğu anlaşılmaktadır.
Nasıreddin Muhammed’in çocukları dururken Mama Hatun’un nasıl saltanat hakkı
elde ettiği ise açıklık kazanmamıştır.
Mama Hatun devletin başında bulunduğu sırada, Salahaddin
Eyyubi yeğeni Takıyüddin Ömer b. Şahinşah’ı Ahlat bölgesini ele geçirmek için
Anadolu’ya gönderdi. Kuzeye doğru ilerleyen Takıyüddin Ömer Malazgirt önlerine
geldi ve şehri kuşattı. Bunun üzerine Mama Hatun, bizzat ordunun başında Takıyüddin
Ömer’e yardıma geldi. Ancak kuşatmanın uzun sürmesi ve Takıyüddin Ömer’in
vefatı üzerine kuşatmaya son verilmiştir.[31]
Mama Hatun, Türk ve dünya tarihinde hanedan soyundan gelerek
tahta geçen nadir kadın hükümdarlardandır. Ayrıca Mama Hatun pasif bir
hükümdarlık yapmamış, ordu başında sefere giderek etkin bir hükümdar olduğunu
göstermiştir. Eski Türklerde kadının etkin bir rolü ve değeri olduğu bilinmekle
beraber yine de “Hatun” sıfatıyla hanın arkasında kaldıkları görülür. Ancak
Mama Hatun direkt olarak devleti yönetmiştir.[32]
Mama Hatun’un hükümdarlığının ilk yılları hakkında bilgi
bulunmamakla birlikte son dönemlerde yeğenleriyle iktidar mücadelesi içerisinde
olmuş ve muhtemelen başına gelecekleri tahmin ettiğinden Eyyubi Hükümdarı Melik
Adil’e haber göndererek nüfuzlu biriyle evlenmek istediğini bildirmiş, bu
konuda yardım talep etmiştir.[33]
Bunun üzerine Melik Adil, Nablus Emiri Farisüddin’e konuyu bir mektupla bildirerek
evlilik konusunu açmış, Ancak Mama Hatun’un nedeni belli olmayan bir darbeyle
tahtan indirilmesi ve tutuklanması üzerine bu evlilik gerçekleşmemiştir.[34]
f.
Alâeddin
Melikşah (1201 – 1202)
Mama Hatun’un
saltanattan ayrılması üzerine yerine Nasıreddin Muhammed’in oğlu Alâeddin
Melikşah geçti. Bu dönemde Gürcü akınları tekrar şiddetini arttırmış ve Erzurum
önlerine kadar dayanmıştır. Bu durum Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşah’ı
rahatsız etmiş ve Gürcüler üzerine sefere çıkmıştır. Sefer sırasında bazı
Anadolu beylikleri Türkiye Selçukluları’na bağlandıktan sonra Erzurum’a
varıldı. Bu sırada çıkılan Gürcü seferine destek vermeleri için diğer beylere
de haber gönderildi.
Alâeddin Melikşah Türkiye Selçuklu Sultanı’nın huzuruna
çağrıldı. Ancak Sultan Süleymanşah’ın huzuruna çıkmada kusurlu davrandığı
gerekçesiyle Alâeddin Melikşah Saltuklu Beyliği’nin başından alındı ve
tutuklanarak hapsedildi.[35]Alâeddin
Melikşah’ın tahttan indirilmesinden sonra, Saltuklu Beyliği’nin toprakları
Süleymanşah tarafından kardeşi ve Elbistan Emiri Mugiseddin Tuğrul Şah’a
verildi. Böylece Anadolu’da kurulan ilk devletlerden biri son bulmuş ve Doğu
Anadolu’nun büyük bir bölümü Türkiye Selçukluları’nın hakimiyetine girmiştir.
SALTUKLULAR
– KÜLTÜR
a. Saltuklularda Devlet Anlayışı
Saltuklular Beyliği kuruluşundan itibaren Büyük Selçuklu
Devleti’ne tâbi bir devlet olmuştur. Bu konuyla ilgili eldeki ilk veriler, Emir
Ali’nin Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki taht kavgasından sonra,
Doğu Anadolu, Azerbaycan, Suriye ve Kafkasya bölgelerine hâkim olan Muhammed
Tapar’a bağlandığıdır. İlerleyen dönemde Saltukluların yine Selçuklu Devleti’ne
bağlılığını sürdürdüğü anlaşılıyor. Bu durum hakkında eldeki en önemli
kaynaklar İzzeddin Saltuk ve oğlu Nasıreddin Muhammed dönemlerinde kestirilmiş olan
sikkelerdir.
İzzeddin Saltuk döneminde kestirilmiş tarihsiz sikkenin ön yüzünde
“Es-Sultanü’l-muazzam Mesud b. Muhammed İzzeddin Salduk b. Ali” yazmaktadır. Bu
ibareden de anlaşıldığına göre İzzeddin Saltuk Irak Selçuklu hükümdarı Mesud b.
Muhammed Tapar’ı metbû tanımaktadır.[36]
Ancak bu paranın arka yüzünde ilginç bir şekilde, Hıristiyanların kutsal
kişilerinin ve imparatorların tasvirleri bulunmaktadır. Paranın, Bizans
İmparatoru II. Yuannis Komnennos’un bakır paralarından taklit edilerek
yapıldığı tespit edilmiştir.
İzzeddin Saltuk’un oğlu Nasıreddin Muhammed’in kestirdiği
sikkenin ön yüzünde “Nasıreddin Kızıl Arslan Muhammed b. Salduk”, arka yüzünde
de “Es-Sultanü’l-muazzam Tuğrul b. Arslan” yazmaktadır. Bu paradan da ortaya
çıkmaktadır ki, Saltuklular, Atabeg İldeniz’in oğlu Kızıl Arslan ile Irak
Selçuklu Sultanı Tuğrul’u metbû tanımaktadır.[37]
Doğu Anadolu’da kurulmuş olan Türk beyleri, yaptırdıkları
sanat eserlerinin kitabelerinden görüldüğü üzere alp, kutluk, inanç, tuğrul,
ulug, tegin gibi unvanlar kullanmışlardır. Bu beylikler iç kesimlerde
kaldıklarından dolayı benliklerini korumuşlar ve eski Türk devlet geleneğinin
unvanlarını kullanmışlardır.[38] Bu
unvanların yanında İslam’a ve Abbasi Halifesi’ne bağlılığın bir göstergesi
olarak “gazi, emir” gibi unvanlar ve Türkçe adlarının yanında bir de künye
kullanmışlardır.
b. Saltuklularda Sanat – Mimari
Saltuklular, tüm Türk devletleri gibi kuruldukları bölgeleri
mamur etmeye çalışmışlardır. Kuvvetli komşu devletlerin arasında sıkışan
Saltuklular, Artuklular, Sökmenliler ve Mengücüklüler de gayretlerini hep imar
ve kültür faaliyetlerine yöneltmişlerdir.[39] Yapılan
binaların bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan eserler şunlardır:
· Ulu Camii
Erzurum Ulu Camii, 1179 yılında, İzzeddin Saltuk’un oğlu
Nasıreddin Muhammed tarafından yaptırılmıştır.[40] Bu
bilgiye günümüzde bulunmayan ancak Tarihçe-i Erzurum’da geçen kitabesinden
ulaşmaktayız. Kitabede “Baniyü’l-mescidü’l-cami el-melik el-abid Ebu’l-Feth
Muhammed sene hamsin ve seb’in ve hamse-mie” kaydı düşülmüştür[41]. Bu
kayıtta Nasıreddin Muhammed adı açıkça okunmaktadır. Ayrıca bu kitabeden
Nasıreddin Muhammed’in iktidar süresi ve künyesi ile ilgili bilgi de elde
edilmektedir.
Ulu Camii, ikinci surun doğu tarafındaki kapılara yakın,
Çifte Minareli Medrese’nin yanındadır. Yapının uzunluğu 54 m. genişliği 41 m.
dir. Caminin içinde 40 tane sütun bulunmaktadır. Düzgün kesme taştan inşa
edilen cami, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Avlusuz yapılan caminin üstü toprak
damla örtülmüştür.[42]
· Kale Mescidi (Camii) ve Tepsi Minare
Erzurum İçkale’de
bulunan Kale Mescidi, surlara dayalı olup kaleye yakın bir yerde, dikdörtgen
planlı bir yapıdır. Mescit, mihraba dik tonozlu üç bölümden meydana
gelmektedir. Tepsi Minare, temelden sur seviyesine kadar kesme taşlardan ve
surdan itibaren de altı sıra kırmızı, beyaz taşlardan örülmüştür. Tepsi
Minare’de bulunan kitabede “Şemsü’l-melik ve’l-ümera İnanç Beygu Alp Tuğrulberk
Ebu’l-Muzaffer Gazi b. Ebu’l-Kasım” ibaresi vardır. Buna göre Kale Mescidi ve
Tepsi Minare’yi yaptıran Ebu’l-Muzaffer Ziyaeddin Gazi’dir.[43]
· Üç Kümbetler ve Emir Saltuk Kümbeti
Üç Kümbetler, Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin
güneyindedir. Burası Erzurum’un en eski mezarlığıdır. Bu üç kümbetten en büyüğü
Emir Saltuk Kümbeti olarak bilinmektedir. Emir Saltuk’a ait olduğu tahmin
edilen kümbet, düzgün kesme taştan, dikdörtgen planda yapılmıştır. Türbenin
üstünde, kemerli nişlerde, yılan, tavşan başı, kartal, yarasa, öküz başının
boynuzları arasında insan kafası, bitki dalları gibi işlemeler vardır.[44]
İşlemelerdeki öküz başı, Orta Asya’ya mahsus “Yak” adı verilen bir cins öküzdür. Bu cins, Anadolu’da
yetişmemektedir. Saltuk beyin kümbetinde bulunan bu cins hayvanın Orta Asya’ya
özgü olması, Saltukluların menşei hakkında bilgi vermektedir.[45]
Burada bulunan diğer iki kümbetin kime ait olduğu kesin
olarak bilinmemektedir. Ayrıca kümbetlerin bulunduğu bölgede daha önce Sultan
Melik Gazi’ye ait bir cami olduğu anlaşılmaktadır.[46]
· Sultan Melik Mescidi
Bu caminin kitabesi yok olduğundan kim tarafından inşa
edildiği bilinmemektedir. Bu eserin 1202 tarihinde tahttan uzaklaştırılan son
Saltuk hükümdarı Alâeddin Melikşah tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.[47]
Anadolu’da Kurulan İlk
Türk Devletleri
BİBLİYOGRAFYA
Aslanapa, Oktay, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi: Başlangıcı ve Gelişmesi,
Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1991
Beygu, Abdürrahim
Şerif, Erzurum: Tarihi, Anıtları,
Kitabeleri, Bozkurt Basımevi, İstanbul 1936
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken, İstanbul
2010, 29. Baskı
_______, “Malazgirt Muharebesi”, İA, c.7,
s.242-248
Kafesoğlu, İbrahim,
Erdoğan Merçil, Hakkı Dursun Yıldız, Müslüman
Türk Devletleri Tarihi: Osmanlılar Hariç, İSAR, İstanbul 1999
Kesik, Muharrem, “Yağıbasan Devrinde Danişmendliler-Türkiye
Selçukluları İlişkileri”, İÜEF Tarih Dergisi, Prof. Dr. İsmet Miroğlu
Hatıra Sayısı, İstanbul 2002, sy. 37, s.137-147,
Konyalı, İbrahim
Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri İle
Erzurum Tarihi, Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Yayınları,
İstanbul 1960
Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Güryay
Matbaacılık, İstanbul 1985
Öngül, Ali, “Saltuklular”, Türkler (ed. Hazan Celal
Güzel), c.6, s.461-471
Özaydın, Abdülkerim,
Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi,
İÜ Yayınları, İstanbul 2001
_______, “Saltuklular”, DİA, c.36, s.54-56
Özkan, Haldun, “Saltuklu Mimarisi”, Türkler (ed. Hazan
Celal Güzel), c.8, s.72-83
Sevim, Ali, “Malazgirt Muharebesi”, DİA, c.27,
s.481-483
Sümer, Faruk, Selçuklular
Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, TTK, Ankara 1990
_______, “Saltuklular”, Selçuklu Araştırmaları
Dergisi, sy.3, Ankara 1971
Şeker, Dursun Ali, “Mama
Hatun”, DİA, c. 27., s.548
Şeşen, Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı,
İSAR, İstanbul 1998
Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1993, 3. Baskı
_______, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti,
Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1969, 2.Baskı
Tülücü, Süleyman, “Malazgirt Savaşı’na İştirak Eden Türk
Beyleri ve Hal Tercümeleri”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, sy.7, İstanbul 1986, s.291-334
Yazıcızade Ali, Tevarih-i Al-i Selçuk (haz. Abdullah Bakır), Çamlıca Basım Yayın,
İstanbul
[1]
Abdülkerim Özaydın, “Saltuklular”,
DİA, c.36, s.54
[2] Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, TTK, Ankara
1990, s.39; ayn. mlf., “Saltuklular “, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, III,
Ankara 1971, s.425
[3] İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi,
Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği Yayınları, İstanbul 1960, s.137
[4]
Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi: Başlangıç ve
Gelişmesi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1991, s.104
[5] Sümer, a.g.e., s.43
[6] Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İSAR, İstanbul 1998,
s.118, 120, 137
[7] Erdoğan Merçil, İbrahim Kafesoğlu, Hakkı
Dursun Yıldız, Müslüman-Türk Devletleri
Tarihi (Osmanlılar Hariç), İSAR, İstanbul 1999, s.86
[8] Erdoğan Merçil vd., A.g.e., s.87
[9] A.g.e., s.91
[10] A.g.e., s.93
[11]Ali Sevim, “Malazgirt Muharebesi”, DİA,
c.27, s.481-483; İbrahim Kafesoğlu, “Malazgirt Muharebesi”, İA, c.7, s.243
[12] Kafesoğlu, a.g.m., s.243-244
[13] Sümer, a.g.e. s.19. Ali Öngül, “Saltuklular”,
Türkler, c.6, s.461-471
[14] Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul
1993, 3. Baskı, s.3
[15] Ayrıntılı bilgi için bkz. Süleyman
Tülücü, “Malazgirt Savaşı’na İştirak Eden Türk Beyleri ve Hal Tercümeleri”,
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul 1986, sy.7, s.291-334
[16] Ayrıntılı bilgi için bkz. Abdülkerim
Özaydın, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu
Tarihi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2001
[17] Yazıcızade Ali, Tevarih-i Al-i Selçuk, (yay. haz. Abdullah Bakır), Çamlıca Basım
Yayın, İstanbul 2009, s.79
[18] Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi. s.6
[19] Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Güryay Matbaacılık, İstanbul 1985,
s.282
[20] Özaydın, a.g.m., s.54
[21] Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, s.8
[22] İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken, İstanbul 2010, 29. Baskı, s.184
[23] Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, s.10
[25] Özaydın, a.g.m., s.54-55
[26] Özaydın, a.g.m., s.55
[27] Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, s.12
[28] Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, s.16
[29] Muharrem Kesik, “Yağıbasan Devrinde
Danişmendliler-Türkiye Selçukluları İlişkileri”, İÜEF Tarih Dergisi Prof. Dr.
İsmet Miroğlu Hatıra Sayısı, sy.37, s.144-145
[32]
Türk tarihindeki kadın naibeler ve
hükümdarlar hakkında daha fazla bilgi için bkz. Bahriye Üçok, İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın
Hükümdarlar, Kültür Bakanlığı, Ankara 1981
[34] Sümer, a.g.m., s.419-420
[35] Yazıcızade Ali, a.g.e., s.20
[36] Abdurrahim Şerif Beygu, Erzurum: Tarihi, Anıtları, Kitabeleri,
Bozkurt Basımevi, İstanbul 1936, s.39
[37] Beygu, a.g.e., s.40; Özaydın, a.g.m.,
s.55
[38] Kafesoğlu, a.g.e., s.383
[39] Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu,
İstanbul 1969, 2. Baskı, s.287
[40] N. Çiçek Akçıl, “Saltuklular-Mimari”,
DİA, s.56; Haldun Özkan, “Saltuklu Mimarisi”, Türkler, c.8, s.72-83
[41] Beygu, a.g.e., s.100; Sümer, a.g.m.,
s.431
[42] Akçıl, a.g.m., s.56
[43] Akçıl, a.g.m., s.56; Sümer, a.g.m.,
s.401-402
[44] Akçıl, a.g.m., s.57; Beygu, a.g.e., s.88
[45] Beygu, a.g.e., s.89
[47] Konyalı, a.g.e., s.506
0 yorum:
Yorum Gönder