6 Haziran 2017 Salı

Ebû Ömer b. Dâvûd Yazdı: Ölüm

Ebû Ömer b. Dâvûd
İnsanoğlu öleceğinin farkında olan yeryüzünde yaşayan tek canlı herhalde. Bu sebeple onu bihakkın idrak etmekte zorlansa da ölümden çok korkar. İnanan için ölüm sadece bir duraktan ibarettir. Bir formun bitişi ve yeni bir formun başlangıcı. Ama mesele bundan ibaret değildir. Zira ölüm sonrası bilinmezlerle doludur. İnsan olarak sahip olduğumuz bilgi inanca dayanır, o da keyfiyeti tamamıyla açıklamaz.
İnanan için sonunun ne olacağı büyük bir bilinmezdir. Amel önemlidir, ancak kimsenin garantisi yoktur. Zira orada adaleti şaşmayan bir Hâkim’in huzurunda hesap verilecektir. Hesabın nasıl olacağı da beşer havsalasınca idrak edilebilecek bir şey değildir.
Yıllar önce yankesiciliğiyle meşhur birisine bir başkasının nasihatine ve aralarında geçen konuşmaya şahit olmuştum:
-Evladım, başkasına ait malları çalışıyorsun. Çoğu zaman yolcunun çantasını çalıp götürüyor ve üç beş kuruşa satıyorsun, ama adama belki de hayatında büyük zararlara yol açacak bir kötülük yapıyorsun. Bu dünyanın öbür tarafı da var. Allah’a hesap vermeyi düşünmüyor musun?
-Amca, Rusya’nın nüfusu iki yüz milyon, Amerika’nın ondan fazla. Dünyadaki kâfirlerin hepsi cehenneme girdikten sonra bana da yer kalırsa cezamı çekerim.
Bu sözlerin sahibi şimdi müteveffa olup öte tarafta, durumu nedir Allah bilir. Belki de daha sonra yaptıklarından pişmanlık duyup bu sözleri söylediği sıradaki özgüveninden farklı bir duyguyla gitti öte tarafa… Bizim için meçhul…
Yıllar önce şahit olduğum bir başka konuşma ise şöyleydi:
-Ağabey, Allah affetsin, epey günah işledik. Bir süre sonra nasip olursa hacca gidip tövbe ederim.
-Azizim, ne günahından bahsediyorsun? Allah kötü bir şeyi yaratmaz. Bir şeyi yaratmış ve ben de onu yapmışsam Allah’ın dilediği bir şeyi yapmışım demektir. Sıkma tatlı canını. Yaptığımız hiçbir yanlış yok. İnşaallah ikimiz de cennete gideceğiz.
İlk sözün sahibi umduğu gibi hacca gidip tövbe ederek gidemedi öteki tarafa… Diğeri de şimdi ötede…
Bu insanların konuşmaları bilinmeyen sonla ilgili durumu ne kadar gösterebilir ki? Bir meçhul üzerine yapılan konuşmalar…
Ölümden sonra bir hayatın varlığına inanıp gereğini hakkıyla yerine getirmeyen için durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Bugün duyan, hisseden, düşünen bir varlık iken bir anda hayatının sona ereceği kanaatindedir. Ölümle birlikte yok olmaktadır.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta ölümden sonraki hayata inanmadığını söyleyen bir akademisyen, ölümün âdil olmadığını, ölümü anlayamadığını söylüyordu. Zira ona göre hayat kısa ve fakat yokluk sonsuzdu. Dinlerin izahının ise oldukça basit olduğunu ifade ediyordu. Bazı filozoflar, yokluğu bir nimet olarak görürken, bu zat yokluğu büyük bir kayıp olarak değerlendiriyordu.
Cenazeler, ölümün hatırlanmasını ve eğer ölen genç ise biraz daha yoğun bir şekilde üzerinde düşünülmesini sağlıyor. İnsanlar ölüm seremonisinde kendilerini rahatlatacak birçok ritüeller ve inançlar geliştirmişler. Mesela mezar yerinin güzel olması, önemli bir din büyüğünün civarında defnedilmesi ölünün durumunun iyi olacağına vesilen kılınmış. Bu, akrabalarını rahatlatan bir şey. Öldüğü gün, ölüm şekli hep yorumlanır. Mübarek Cuma günü ölmüştür, sabah namazını kıldıktan hemen sonra uyumuş ve bir daha uyanamamıştır. Filancanın duasını aldıktan sonra emaneti teslim etmiştir.
Ölenin arkasından iyiliklerini saymak, yanlışlarını hatırlamamak âdettendir. Bu, biraz da beşer bilincinin özelliklerindendir. Çok büyük kötülük yapanlar bir yana insan, ölen yakının iyiliklerini hatırlar ve onları anlatır. Ne kadar kötü amellere sahip bir insan olursa olsun, ölünün yakınları nadiren onun kötülüklerini anarlar. Anma, iyilikler üzerine kurgulanır.
Geçenlerde haberlere konu olan bir cenaze töreninde, törenine katılan birisinin imamın, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sualine “Kötü bilirdik” cevabını vermesi üzerine ölünün yakınları tarafından tepkiyle karşılanmış ve hatta tartaklanmış, bu olay haberlere konu olmuştu. Evet, ölen kişi kötü de olsa, cenaze töreninde bulunanlar içlerinden geçirdiklerini değil, söylemeleri gerekenleri söylerler.
Bazı rivayetlerden hareketle ölülerin bizi duyup duymadıklarını soran birçok ölü yakını ile karşılaşmışlığım vardır. Ölümün doğurduğu hüzün ortamında bu konuları açık bir şekilde konuşmanın vasatı yoktur. Ölünün yakınları okuttukları mevlitlerle, yaptıkları hayır ve hasenatlarla ölüyü rahatlattıklarına inanırlar. Ancak bu sadece onların inancından ibarettir. Ötede ne olduğunu kesin bir bilgi olarak söyleyebilecek kimse yoktur.
Genellikle insanlar ölümü kendilerine değil, komşularına yakıştırırlar. Galiba 1999 depremindeydi. Felçli bir kadın, enkazın altından çıkarılmış, birisi tarafından sırtlanmıştı. Kendisini kurtarmalarını istiyordu. Can tatlı…
Neyse… Ölümü konuştuk… Şimdi sıra yaşamı konuşmada…

ebuomerbindavud@gmail.com


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar