10 Haziran 2017 Cumartesi

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İyilerle Dost Olmak

 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
 İnsanoğlu tek başına varlığını sürdüremez, mutlaka bir topluluk içinde yaşamak zorundadır.  Toplu vaziyette ve birbirleriyle ilişki içinde olan fertlerin, birbirlerini müsbet veya menfi yönde etkilemeleri de bir başka gerçektir.  Bu nedenle insanın çevresi ve diğer insanlarla ilişkisi onun şahsiyetinin gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
Nasıl ki suyun yaradılışında aşağıya doğru akma, dikilen bir fidanın da yukarıya doğru büyüme özelliği varsa, insanın fıtratında da iyiye güzele bir meyil vardır.  Ancak bu meyil başta aile, çevre, arkadaş grubu gibi faktörler sebebiyle değişebilmekte doğru ya da yanlış hedefe yönelebilmektedir.  Yanlışa yönelmenin önüne geçebilmek için öncelikli şart, iyi insanlarla birlikte olmak, iyi insanlarla dost ve arkadaşlık etmektir.
İyi bir arkadaş, güvenilir bir dost, insanı düştüğü yanlış hayatın içinden çıkarabilir.  Bunun tersi olarak, kötü arkadaş insanın güzel gidişatını tam tersine çevirebilir.  Arkadaş çevresi kişinin üzerinde bu denli etkilidir.  Bu hususu Hz. Peygamber “Kişi arkadaşının dini (ahlakı) üzeredir”[1] sözüyle güzel bir şekilde ifade eder. 
Arkadaş hatırı için, nice sıkıntılara girildiğini, nice yuvaların yıkıldığını, nice ailelerin dağıldığını biliriz.  İnsanlar, arkadaşları sebebiyle dünyalarını karartabilmekte, sadece kendilerini değil, aile ve yakın çevrelerini de çözümsüz problemlerle karşı karşıya bırakabilmektedirler.  Gerçekten kötü arkadaş zehirli yılan kadar, belki ondan daha şiddetli derecede tehlikelidir.  Zehirli yılan insanın sadece bu dünyadaki ömrünün bitmesine sebep olabilir.  Kötü arkadaş ise onu ve hatta yakınlarını bu dünyada mahcup duruma düşürürken, ahiret hayatını da karartabilmektedir.  Cenab-ı Allah, Kur’ân-ı Kerim’de ömrünü kötü insanlarla geçirip onlar sebebiyle imanını kaybeden, pişmanlık duyan insanın feryadını şu âyet ile dile getirir:  “Keşke ben filancayı dost edinmeseydim”[2].  Bu feryad pişmanlık duyan bu kişiye hiç fayda vermeyecektir.  Öyleyse doğru olan hareket, bu kişinin durumuna düşmeden dünya hayatında iken kimlerle dostluk-arkadaşlık edildiğine bakmaktır.
Sadi Şirazi bu konuda şöyle der:
“Kötü insanla işbirliği yapan Lut As’ın hanımı peygamberlik hanedanından mahrum kalırken, Ashab-ı Kehf’in köpeği bir kaç gün iyi insanlarla arakadaşlık ettiği için yüksek bir seviyeye çıktı.  Demek oluyor ki kötü bir arkadaş insanı insanlıktan çıkarıp en alçak düzeye düşürdüğü gibi, iyi arkadaş da insanı en yüksek mertebeye çıkarır”.
  Yüce Peygamberimiz (sav) hem peygamberlikten önce, hem de peygamberlik görevini üstlendikten sonra hep iyi insanlarla dostluk ilişkisine girmiş, kötü huylu insanlardan daima uzak durmuştur.  Onun gençlik döneminde yakın arkadaşları Hz. Ebu Bekir, Hz. Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah gibi Mekke gençleri, İslâm’a ve onun peygamberliğine ilk inanan insanlar olmuşlardır.  Allah Rasûlü, Ebu Cehil, Âs b. Vail, Ümeyye b. Halef gibi Mekke müşrikleriyle İslâm’dan önce dahi dostluk ilişkisine girmemiş, bu tür insanlardan daima uzak durmuştur.  Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra da görünüşte müslüman gibi davranan münafıklar ile mesafeli durmuş, en yakın arkadaşlarını ensar ve muhacir arasında bulunan ashab arasından seçmiştir.  Bu uygulamasıyla arkadaş seçiminde bizlere örnek olan Allah Rasûlü “Kişi kıyamet günü sevdiği ile beraber haşrolur”[3] diyerek, dostluğun sadece bu dünya ile sınırlı olmadığını, sonuçlarının öbür alemde de karşımıza çıkacağını bildirmektedir.
Şu halde bir müslüman kiminle ve niçin arkadaşlık yaptığını bilmeli ve bir gün arkadaşının ahlâkıyla ahlâklanacağı gerçeğini unutmamalıdır.  Zira huylar iyi olsun, kötü olsun zamanla bir insandan diğer insana geçmektedir. 





[1]    Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Ebû Dâvud, Edeb, 122
[2]    Furkan, 29
[3]    Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercemesi, X, 130

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar