İnsanoğlu tek başına
varlığını sürdüremez, mutlaka bir topluluk içinde yaşamak zorundadır. Toplu vaziyette ve birbirleriyle ilişki
içinde olan fertlerin, birbirlerini müsbet veya menfi yönde etkilemeleri de bir
başka gerçektir. Bu nedenle insanın
çevresi ve diğer insanlarla ilişkisi onun şahsiyetinin gelişiminde önemli rol
oynamaktadır.
Nasıl ki suyun
yaradılışında aşağıya doğru akma, dikilen bir fidanın da yukarıya doğru büyüme
özelliği varsa, insanın fıtratında da iyiye güzele bir meyil vardır. Ancak bu meyil başta aile, çevre, arkadaş
grubu gibi faktörler sebebiyle değişebilmekte doğru ya da yanlış hedefe
yönelebilmektedir. Yanlışa yönelmenin
önüne geçebilmek için öncelikli şart, iyi insanlarla birlikte olmak, iyi
insanlarla dost ve arkadaşlık etmektir.
İyi bir arkadaş,
güvenilir bir dost, insanı düştüğü yanlış hayatın içinden çıkarabilir. Bunun tersi olarak, kötü arkadaş insanın
güzel gidişatını tam tersine çevirebilir.
Arkadaş çevresi kişinin üzerinde bu denli etkilidir. Bu hususu Hz. Peygamber “Kişi arkadaşının dini (ahlakı) üzeredir”[1]
sözüyle güzel bir şekilde ifade eder.
Arkadaş hatırı için, nice
sıkıntılara girildiğini, nice yuvaların yıkıldığını, nice ailelerin dağıldığını
biliriz. İnsanlar, arkadaşları sebebiyle
dünyalarını karartabilmekte, sadece kendilerini değil, aile ve yakın
çevrelerini de çözümsüz problemlerle karşı karşıya bırakabilmektedirler. Gerçekten kötü arkadaş zehirli yılan kadar,
belki ondan daha şiddetli derecede tehlikelidir. Zehirli yılan insanın sadece bu dünyadaki
ömrünün bitmesine sebep olabilir. Kötü
arkadaş ise onu ve hatta yakınlarını bu dünyada mahcup duruma düşürürken,
ahiret hayatını da karartabilmektedir.
Cenab-ı Allah, Kur’ân-ı Kerim’de ömrünü kötü insanlarla geçirip onlar
sebebiyle imanını kaybeden, pişmanlık duyan insanın feryadını şu âyet ile dile
getirir: “Keşke ben filancayı dost edinmeseydim”[2]. Bu feryad pişmanlık duyan bu kişiye hiç fayda
vermeyecektir. Öyleyse doğru olan
hareket, bu kişinin durumuna düşmeden dünya hayatında iken kimlerle
dostluk-arkadaşlık edildiğine bakmaktır.
Sadi Şirazi bu konuda
şöyle der:
“Kötü insanla işbirliği
yapan Lut As’ın hanımı peygamberlik hanedanından mahrum kalırken, Ashab-ı
Kehf’in köpeği bir kaç gün iyi insanlarla arakadaşlık ettiği için yüksek bir
seviyeye çıktı. Demek oluyor ki kötü bir
arkadaş insanı insanlıktan çıkarıp en alçak düzeye düşürdüğü gibi, iyi arkadaş
da insanı en yüksek mertebeye çıkarır”.
Yüce Peygamberimiz (sav) hem peygamberlikten
önce, hem de peygamberlik görevini üstlendikten sonra hep iyi insanlarla
dostluk ilişkisine girmiş, kötü huylu insanlardan daima uzak durmuştur. Onun gençlik döneminde yakın arkadaşları Hz.
Ebu Bekir, Hz. Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah gibi Mekke gençleri,
İslâm’a ve onun peygamberliğine ilk inanan insanlar olmuşlardır. Allah Rasûlü, Ebu Cehil, Âs b. Vail, Ümeyye
b. Halef gibi Mekke müşrikleriyle İslâm’dan önce dahi dostluk ilişkisine
girmemiş, bu tür insanlardan daima uzak durmuştur. Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra da
görünüşte müslüman gibi davranan münafıklar ile mesafeli durmuş, en yakın
arkadaşlarını ensar ve muhacir arasında bulunan ashab arasından seçmiştir. Bu uygulamasıyla arkadaş seçiminde bizlere
örnek olan Allah Rasûlü “Kişi kıyamet
günü sevdiği ile beraber haşrolur”[3]
diyerek, dostluğun sadece bu dünya ile sınırlı olmadığını, sonuçlarının öbür
alemde de karşımıza çıkacağını bildirmektedir.
Şu halde bir müslüman
kiminle ve niçin arkadaşlık yaptığını bilmeli ve bir gün arkadaşının ahlâkıyla
ahlâklanacağı gerçeğini unutmamalıdır.
Zira huylar iyi olsun, kötü olsun zamanla bir insandan diğer insana
geçmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder