12 Haziran 2017 Pazartesi

Siyasi Hayatın Acayip Cilveleri ve Bir Aşk Hikâyesi

Doç. Dr. Hüseyin Güneş
Harun er-Reşid döneminin vezir ailesi Bermekiler, Cafer b. Yahya b. Halid b. Bermek, Yahya b. Halid ve ailenin diğerleri üyeleri dünyada ender rastlanan siyasi bir güce sahiptiler. Çıkabilecekleri makamların zirvesindeydiler ve işleri yolundaydı. Öyle ki onların dönemi için insanlar “asla bitmeyecek huzur ve düğün günleri” diyordu.

Bir gün er-Reşid, veziri Cafer b. Yahya’ya şöyle dedi:
- Ah Cafer! Yeryüzünde ne kendisiyle hoş vakit geçireceğim ne de meyledeceğim kimse var; benim en çok tat aldığım ve huzur bulduğum şey seni görmektir.  Kız kardeşim el-Abbase’nin yanımdaki konumu da bundan aşağı değildir. İkinizle olan durumuma baktım; ne sensiz ne onsuz dayanamayacağımı anladım. Onunla birlikte olduğum gün senin verdiğin haz ve mutluluğun eksikliğini görüyorum. Onsuz seninle olduğum günkü vaziyetimde öyledir. Sayesinde etrafıma mutluluğun toplanacağı ve onunla lezzet ve aşinalığın bende yoğunlaşacağı bir şey buldum.
- Allah sizi muvaffak kılsın sultanım! Bütün işlerinizde sizi makul olan yönlendirsin!” dedi. Er-Reşid:
- Seni onunla evlendireceğim. Öyle bir evlilik ki onunla oturma, ona bakma ve benim de sizlerle olduğum mecliste onunla oturma hakkını verecek, bundan ötesini değil, dedi.
Er-Reşid, bu konuda Cafer’den gelen çekincelerin ardından onu evlendirdi, hizmetçilerinden ve has kölelerinden hazır olanları ona şahit tuttu. Er-Reşid, kızla yalnız kalmayacağına ve onunla birlikte oturmayacağına, üçüncüleri Sultan er-Reşid olmadıkça aynı çatı altında bulunmayacaklarına dair ondan Allah adına söz, misak ve büyük yeminler aldı. O da buna rıza gösterdi ve bunun sorumluluğunu üstlendi.
Anlattığımız bu durum üzere bir araya geliyorlardı. Cafer, kızdan gözlerini uzaklaştırıyor ve ciddi bir tavır takınmaya çalışıyordu. er-Reşid’in onunla yaptığı anlaşma uyarınca ona verdiği söz, yemin ve misaklara uyuyordu. El-Abbase ise ona gönül vermişti. Gizli gizli ona mesaj gönderiyordu. Adam ise her seferinde kızın elçisini geri çeviriyor ve onu azarlayıp tehdit ediyordu. Kız ümidini kesince onun annesine gitti. Kadın basiretli biri değildi. Nefis mücevherlerden oluşan hediyeler ve iltifatlarla ona yanaşmaya çalıştı. Sonunda onun kendisine boyun eğmede anne gibi, nasihat ve şefkatte valide gibi olduğuna inanınca peşinde olduğu işin bir tarafını ona açtı; bu işte kavuşacağı mutlu geleceği ve oğlunun sultana akraba olmasıyla sahip olacağı gurur ve şerefi ona anlattı. Bu iş olduğunda kendisi ve oğlu için nimetlerin zevali ve makamından düşmeye karşı bunun bir güvence olacağı izlenimini verdi.
Cafer’in annesi ona olumlu cevap verdi. Ona bu konuda bir hileyi devreye sokacağını ve ikisinin arasını buluncaya kadar bunu gizlice yürüteceği sözünü verdi. Bir gün Cafer’e döndü ve ona:
- Ey oğlum! Sultanların eğitiminden geçmiş bir hizmetçi kızın sarayların birinde olduğu bana anlatıldı; çekici güzellik, üstün kabiliyet ve benzeri görülmemiş güzel hasletlerin yanı sıra edep, marifet, zarafet ve halavet sahibi. Onu senin için satın almaya karar verdim ve onun sahibiyle aramızda iş bitmek üzere.
Cafer, onun söylediklerini memnuniyetle karşıladı. Kalbi bu işe takıldı, nefsi kızı beklemeye ve kollamaya başladı; öyle ki şevki arttı, şehveti kabardı. O bu konuda annesini istek ve talepleriyle rahat bırakmıyordu. Kadın onun artık sabredemediğini ve ilgisinin şiddetlendiğini anlayınca ona:
- Falan gece onu sana hediye edeceğim, dedi. el-Abbase’ye de haber gönderip bu durumu ona bildirdi. Kız daha önce hazırlanmadığı şekilde hazırlandı ve o gece kadının yanına gitti. Cafer de o gece er-Reşid’in yanından ayrıldı. Yapmayı düşündüğü işten dolayı fazla şarap kaçırmıştı. Evine girdi ve cariyeyi sordu. Onun yeri söylendi. Sarhoş vaziyette kızın yanına girdi; ne onun yüzüne bakmış ne de onun vücuduna dikkat etmişti. Kızın yanına kurulup onunla ilişkiye girdi. Onunla ihtiyacını giderince kız ona:
- Sultanların kızlarının hilelerini nasıl buldun? dedi.
- Hangi sultanların kızlarını kast ediyorsun? Dedi. O, onun Rum kızlarından biri olduğunu düşünüyordu. Ona:
- Ben efendin el-Abbase bint el-Mehdî, dedi. Adam yerinden fırladı; sarhoşluğu gitmiş ve aklı başına gelmişti. Ardından annesine gidip:
- Beni ucuz bir fiyata sattın, beni huysuz bineğe bindirdin, bak şimdi başıma nelerin geleceğine, dedi.
el-Abbase, ondan hamile kalmış vaziyette ayrıldı. Sonra bir oğlan doğurdu. Hizmetçilerinden kendisine Reyyaş denilen bir hizmetliyi ve Berre adındaki bir dadıyı onun için görevlendirdi. Haberin ortaya çıkıp yayılmasından korkunca çocuğu, hizmetliyi ve dadıyı Mekke’ye gönderdi ve ikisine onu yetiştirmelerini emretti.
Cafer’in iktidarı uzadı. O, babası ve kardeşleri ülkenin işlerine hâkim oldular. er-Reşid’in eşi Ümmü Cafer Zübeyde, er-Reşid’e karşı emsalleri arasında kimsenin onu geçemeyeceği bir konuma sahipti. Yahya b. Halid, sürekli er-Reşid’in hareminin işlerini kontrol ediyor ve hademelerin hizmetine kadınların müdahil olmasına mani oluyordu. Zübeyde de er-Reşid’e bunu şikayette etti. O da Yahya b. Halid’e:
- Babacım Ümmü Cafer’in ne sıkıntısı var seni şikayet ediyor, dedi.
- Sultanım, hareminiz ve sarayınızın işleri konusunda benden şüpheniz mi var, dedi.
- Hayır vallahi, dedi.
- Onun sözüne itibar etme, dedi. er-Reşid:
- Seni kıracak değilim, dedi.
Yahya, daha fazla kadına engel çıkardı ve bu konuda ona karşı katı davrandı. Geceleri haremin kapılarının kilitlenmesini emrediyor ve anahtarlarla evine gidiyordu. Bu durum Ümmü Cafer’in sabrını taşırdı. Bir gün er-Reşid’in yanına girdi ve:
- Sultanım, Yahya’yı hizmetkarlarıma ulaşmaktan beni sürekli engellemeye ve beni konumum dışına koymasına onu sevk eden nedir? Dedi. er-Reşid ona:
- Yahya haremim konusunda nezdimde şüphe edilecek birisi değildir, dedi.
- Eğer öyle ise oğlunu işlediği suçlardan korumuştur, dedi.
- Neymiş onlar? Dedi. Bunun üzerine ona olayı haber verdi ve el-Abbase’nin Cafer’le olan hikayesini anlattı.
- Senin buna dair bir delilin veya şahidin var mı? Dedi.
- Hangi delil çocuktan daha sağlamdır, dedi.
- Nerde çocuk? Dedi.
- Buradaydı, kız işinin ortaya çıkmasından korkunca onu Mekke’ye gönderdi, dedi.
- Senden başka bunu bilen biri var mı? Dedi.
- Senin sarayında bunu bilmeyen tek cariye yok, dedi.
Er-Reşid, konuyu kapattı ve onu sır olarak sakladı. Hacca gideceğini açıkladı. Ardından o ve Cafer b. Yahya yola çıktılar. El-Abbase de hademe ve dadıya mektup yazıp çocuğu Yemen’e götürmelerini istedi. Er-Reşid, Mekke’ye geçince kendisine güvendiği birisini çocuk, dadı ve hademe işini soruşturmak ve araştırmakla görevlendirdi ve işin doğru olduğunu gördü. Hacını tamamlayıp dönünce Bermekiler hakkındaki planını gizli tuttu. Bağdat’ta kısa bir süre kaldı. Sonra el-Enbar’a çıktı. Cafer’i öldürmeye karar verdi. es-Sindî b. Şahik’i çağırdı. Ona Medinetü’s-Selam’a gidip Bermeklerin evlerine, katiplerinin, oğullarının ve akrabalarının evlerine vekalet etmesini, bu işi gizli tutmasını ve Bağdat’ta ulaşıncaya kadar bu meseleyi kimseyle konuşmamasını, sonra bu konuyu ailesinden ve yardımcılarından güvendiği kişilere açmasını emretti. Es-Sendî bu emri kabul etti.
Er-Reşid, el-Enbar’da el-Umr olarak bilinen yerde oturdu. Cafer de onun yanındaydı. İkisi günlerini en güzel şekilde geçirdi. Cafer, onun yanından ayrılınca er-Reşid onu uğurlamak için dışarı çıktı ve atına bininceye kadar bekledi. Sonra er-Reşid, geri döndü, bir sandalyeye oturdu ve önünde bulunan şeylerin kaldırılmasını emretti. Cafer ise mekanına gitti. Onda şarabın etkisi vardı. Şarkıcı Ebû Zekkar et-Tamburî ve katibi Ebû Şeyh’i çağırdı. Perdeler çekildi. Cariyeleri müzik çalıp şarkı söyleyerek perdenin arkasında oturdular. Ebû Zekkar ona şöyle şarkı söylüyordu:
Ne istiyor insanlar bizden;
Uyumuyor insanlar bize karşı.
Onların gayreti sadece;
Gömdüğümüzü dışarı çıkarmaktır.
Er-Reşid, o saatte Rahle olarak bilinen hadimi Yasir’i emretti ve ona;
- Seni öyle bir işle görevlendiriyorum ki ne Muhammed ne de Kasım onun ehli ve yetkilidir. Senin bu işi tek başına yapabileceğine inanıyorum. Onun için düşüncemi gerçekleştir. Emrime karşı gelmekten sakın. Yoksa bu, senin yanımdaki konumunun düşmesine ve nezdimdeki durumunun bozulmasına sebep olur, dedi.
- Sultanım, eğer önünüzde kılıcı karnıma sokup sırtımdan çıkarmamı emretseniz yaparım. Emrinizi buyurun, ben vallahi koşarım, dedi.
- Cafer b. Yahya el-Bermekî’yi tanımıyor musun? Dedi.
- Sultanım, ondan başkasını tanıyor muyum ki? Cafer gibisi tanınmaz mı? Dedi.
- Çıkışı sırasında onu uğurladığımı görmedin mi? Dedi.
- Evet, dedi.
- Bu saatte ona git ve onu hangi halde bulursan başını bana getir, dedi. Bu söz Yasir’i sarstı ve onu bir titreme tuttu, ne cevap vereceğini bilemeden durdu.
- Ey Yasir, bana itiraz etmeyi terk etmeni sana önceden söylemedim mi?
- Evet Sultanm! Fakat bu iş ondan daha mühim. Sultanın beni görevlendirdiği işi yapmaktansa daha önce ölmüş olmayı isterdim, dedi.
- Bırak bunları, sana emrettiğim şey için harekete geç, dedi. Yasir, ayrıldı. Sonunda Cafer’in yanına girdi. O eğlence halindeydi. Ona:
- Sultan senin hakkında bana şunları şunları emretti, dedi. Cafer:
- Sultan türlü şakalarla benimle şakalaşıyor. Sanırım bu o cinstendir, dedi.
- Vallahi ben onu ciddi buldum, dedi. Eğer durum dediğin gibiyse o zaman o sarhoştur, dedi.
- Hayır vallahi, aklından bir şey kaybetmemiş ve gün boyunca gördüğüm ibadetinin yanında onun nebiz içtiğini zannetmiyorum, dedi.
- Senin üzerinde öyle bir hakkım var ki bu vakitten başka hiçbir vakitte onun karşılığını bulamazsın, dedi.
- Sultana muhalefet etmek dışında beni ona koşar bulursun, dedi.
- Ona dön ve sana emrettiği şeyi yerine getirdiğini ona bildir. Eğer pişman olarak sabahlarsa benim hayatım senin elinle devam etmiş olur ve benim yanımda senin için sürekli nimet olur. Yok eğer bu görüşün aynısıyla sabahlarsa yarın sana emredileni yerine getirirsin, dedi.
- Bunun bir yolu yok, dedi.
- Seninle birlikte sultanın otağına geleyim ve onun sözünü, seninle diyaloğunu işiteceğim yerde durayım. Sen özür beyan ettiğinde benim başımı ona getirmenden başkasını kabul etmezse hemen başımı alırsın, dedi.
- Bu ise çok güzel, dedi. Hep birlikte er-Reşid’in otağına gittiler. Yasir onun yanına girdi ve:
- Onjun başını aldım ey sultanım. İşte o avluda duruyor, dedi.
- Onu bana getir, yoksa ondan önce seni öldürürüm, dedi. Dışarı çıktı ve ona:
- Konuşmayı duydun mu? Dedi.
- Senin görevin san emredileni yapmaktır, dedi. Cafer yeninden küçük bir mendil çıkardı ve onunla gözlerini bağladı. Boynunu uzattı, Yasir de başını vurdu ve onu er-Reşid’e götürdü. Başı önünde görünce ona yöneldi ve onun suçlarını anlatmaya başladı. Sonra:
- Ey Yasir bana falan falanları getir, dedi. Onları getirince onlara:
- Yasir’in boynunu vurun. Çünkü ben Cafer’in katiline bakmaya tahammül edemiyorum, dedi.

Ünlü Tarihçi Mesudî’nin “Mürucu’z-Zeheb” adlı eserinde aktardığı (3/309-313) bu hikaye işin magazin boyutundan ibaret olduğu muhakkaktır. Harun er-Reşid’in Bermekî ailesini tasfiye etmesinin asıl nedeni sahip oldukları siyasi ve ekonomik gücün Abbasi hanedanı için tehdit teşkil etmesidir. Konuyla ilgili bir çalışma için bakınız: Mehmet Dalkılıç,  “Bermekilerin Düşüşü”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010, cilt: XV, sayı: 1, s. 183-197.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar