13 Haziran 2017 Salı

Ebu’l-Beşer el-Ebyazî Yazdı: İyiliği Emretmek-Kötülükten Nehyetmek


 Ebu’l-Beşer el-Ebyazî
İnsanlar içinde sadece peygamberler günah işlemekten korunmuşlardır.  Zira Cenâb-ı Hakk onları ısmet (günah işlememe) özelliği ile yaratmıştır.  Bu nedenle peygamberler haricindeki bütün insanlar güzel fiillerde bulunmanın yanında günah işleme ve hata yapma özelliğine sahiptirler.  Yüce dinimiz İslâm yasak olan fiilleri (günah) açıkça bildirmiş ve mü’minlere  bu davranış ve alışkanlıklardan uzak durmalarını emretmiştir.  Kişi bu emirlere uyduğu takdirde kendisini kurtaracak ve Allah’ın sevgili kulları arasına girecektir.  Ancak müslümanın vazifesi sadece yasak fiillerden kaçınmakla bitmez.  Onun bir diğer görevi de, Allah’ın haram kıldığı amelleri işleyen kardeşlerini bu davranış ve alışkanlıklardan vazgeçirmeye çalışmaktır.  Biz buna “Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker” diyoruz ki Cenâb-ı Allah yüce kitabında müslümanlara için bunun bir vazife olduğunu şu âyetlerle bildirmektedir:  “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.  İyilikle emreder, kötülükten nehyedersiniz”[1], “İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostudurlar.  İyilikle emrederler, kötülükten sakındırırlar”[2].  Hz. Peygamber de bu hususu şu sözüyle ifade eder: “Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin (düzeltsin), eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir”[3]
Her insan dünyada bir gaye uğruna yaşar.  Müslümanın gayesi de cemiyeti İslâm ahlakı çerçevesinde yaşatmaya çalışmak, toplumun her türlü meselesiyle ilgilenmek, bu konuda kendisini sorumlu ve vazifeli görmektir.  Böyle olunca mümin sadece kendisini kurtarmakla iktifa edemez, cemiyetin de kurtulması huzur ve sükuna kavuşması için gayret sarfeder; doğru yapılanları destekler, yanlışlıkları ise usulü dairesince ıslaha çalışır.  Zira toplumu tehdit eden felaketler eninde sonunda kendisini bu felaketten uzak tuttuğunu sananlara da bir şekilde dokunacaktır. Gemi battığı zaman sadece geminin altını oyanlar değil, bu iş ile ilgisi olmayanlar, yahut yapılanlara seyirci kalanlar da helak olmakla karşı karşıya kalacaktır.  Hz. Peygamber bu hususu şu şekilde dile getirir: 
“Benî İsrail arasında bozgunculuk şöyle başladı.  Onlardan biri günah işleyen bir adama rastladığı zaman ‘Be adam Allah’tan kork, yapmakta olduğun işi bırak; zira o işi sana helal değildir’ der.  Ertesi günü yine o adama aynı halde rastlar.  Bununla beraber, o adamla yiyip içmekten ve onunla düşüp kalkmaktan çekinmezdi.  Onlar böyle yapınca Allah onların kalplerini birbirine benzetti.  Sonra, ‘İsrailoğulları içinde kâfir olanlar, isyanları ve hududu aşmaları yüzünden, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendiler.  Onlar yaptıkları günahlardan birbirini men etmeye uğraşmazlardı’[4] âyetini okudu.  Arkasından şöyle dedi.  ‘Ya marufu emir ve münkerden nehyeder, zalimi zulmetmekten men eder, onu hakka çevirir, hak üzerinde durursunuz; yahut Allah kalplerinizi birbirine benzetir de sonra sizi de Benî İsrail’i lânetlediği gibi lânetler’  ”[5].
İnsanlara iyiyi tavsiye ve onları kötülüklerden alıkoyma noktasında örneğimiz Hz. Peygamber’dir.  Onun kötülüklerden sakındırmadaki ilk prensibi, hata yapan kişinin yüzüne vurmadan onun yanlışını düzeltme yoluna gitmesidir.  Allah Rasûlü bir kişide gördüğü davranışı düzeltirken, o insanın şahsiyetini incitmemeye özen gösterir, hatasını yüzüne vurmak ve onu teşhir ederek mahcup etmekten sakınırdı[6].  Böyle durumda ya umumi bir tarzda konuşarak: “Bazıları neden böyle yapıyor?” diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır sergilerdi[7]
Allah Rasûlü’nün bu konudaki ikinci prensibi ise, muhatabını tatlı dille ve yumuşak sözle uyarmasıdır.  Hz. Peygamber muhataplarına daima tatlı dil ile muamele etmiştir[8].  Zira emredici nitelikte ve küçük düşürücü bir şekilde yapılan hatırlatmanın müsbet bir tesir icra etmesi bir yana, ters yönde bir faaliyete meydan vermesi mümkündür.  Nitekim Cenâb-ı Allah’ın, peygamberleri olan Hz. Musa ile Hz. Harun’u dine davet için Firavun’a gönderdiğinde onlara “Ona yumuşak sözle söyleyiniz, belki hatırlar veya korkar”[9] demesi muhataba karşı nasıl davranılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Yaşadığımız toplumda tasvip etmemiz mümkün olmayan birçok davranışa şahit olduğumuz bir gerçektir.  Bizlere düşen evvelâ bu davranışlardan kendimizi korumak, daha sonra da yanlış davranış ve alışkanlık içinde olan insanları bu hallerinden vazgeçirmeğe çalışmaktır.  Bu konuda da örnek modelimiz ve rehberimiz tabii ki yine Hz. Peygamber’dir.  Şâyet bizler Allah Rasûlü’nün bu konudaki metod ve prensiplerine uygun olarak kötüler ve kötülüklerle mücadele etme yolunda gayret gösterirsek, onun başardığı gibi ideal bir toplum meydana getirme gayretlerimizde başarılı olabiliriz.







[1]    Âl-i İmran, 3/104,110
[2] Tevbe, 9/71
[3]    Buhârî, Tevhid, 37; Müslim, İman, 78; Ebû Dâvûd, Salat, 242, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 11; İbn Mâce, İkame, 155, Fiten, 20; Nesaî, İman, 17; Ahmed b. Hanbel, III, 10, 20, 39, 653, 654
[4]    Mâide, 5/77
[5]    Ebû Dâvûd, Melâhim, 17
[6]    Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, I-IV, İstanbul 1986, II, 107
[7]    Ebû Dâvûd, Edeb, 6
[8]    bk. Ahmed b. Hanbel, V, 256
[9]   Tâhâ, 20/44

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar